GENEL BAŞKAN MESUT YILMAZ'IN
ANAP TBMM GRUBUNDA YAPTIĞI KONUŞMA

25 Ocak 2000

Değerli arkadaşlarım, Grup Toplantımızın kapalı bölümü çok uzun sürdü. Bugün Danışma Kurulunun aldığı bir karar var, saat 15.00’te de Mecliste o oylanacak. Onun için, kısa bir süremiz var. Ben sizleri aç bırakmamak için çok kısa konuşacağım. Sadece, Hizbullah olayı ile ilgili görüşlerimi dile getireceğim.

Bildiğiniz gibi, son bir iki hafta içerisinde Türkiye, Hizbullah olayı ile çalkalanmaktadır ve her gün bu olayla ilgili ortaya çıkarılan bazı gerçekler, milletimizi âdeta ürpertmektedir.

Şimdi, bence bu olayın iki yönüne dikkat etmemiz lazımdır. Birisi, olayın vahşilik boyutudur. Hizbullah, Arapça kelime anlamı olarak Allah'ın Partisi demektir, Allah'ın taraftarı demektir; ama, bunların ikisi de yanlıştır. Çünkü, Allah'ın partisi olmaz, Allah'ın taraftarı da olmaz; çünkü, Allah'a karşı gelmek olmaz. Kur’an-ı Kerim'de kullanılan anlamıyla Hizbullah, hizb’ül şeytanın tersine olarak, Allah'ın gösterdiği yoldan giden demektir. Kur’an’a bakarsanız, Hizbullah kelimesinin anlamını böyle yorumlamak gerekir. Ama, şu son günlerde şahit olduğumuz olaylara bakarsanız, bu Hizbullah denilen örgüt mensuplarının yaptıklarının ne Allah’la ne Allah'ın dini olan İslamiyetle ne de insanlıkla uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.

Sayın İçişleri Bakanımız, tecrübeli bir emniyet mensubudur, onun bana kullandığı ifadeyle söylüyorum: Daha böyle vahşi bir olay görülmemiştir. Hizbullah’ın yaptığı kadar vahşet, Türkiye'de herhalde hiçbir zaman yaşanmamıştır.

Olayın bu vahşilik yönünü bütün milletimiz paylaşmaktadır, bütün milletimizi aynı ölçüde rahatsız eden bir olayla karşı karşıyayız. Herhalde olayın bu boyutundan çıkarmamız gereken önemli dersler vardır. Bundan sonra Yüce Dinimizi, Allah'ın dinini kendi siyasî amaçlarına alet etmeyi düşünenler, alet edenler, herhalde bu olaydan ibret almalıdırlar. Yani, bununla ülkede hangi gelişmelerin de sorumluluğunu üstlenebileceklerini hatırlarından çıkarmamalıdırlar.

İslam Dini, terörü kesinkes reddeden bir dindir, teröre hiçbir şekilde yaşam hakkı tanımayan bir dindir. İslam adına böyle vahşi bir terörü gerçekleştirenler, aslında İslamiyete ve İslamiyete samimi olarak gönül vermiş olan mütedeyyin insanlarımıza en büyük kötülüğü yapmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, dikkatinize getirmek istediğim bu olayın ikinci boyutu, hukuk devletiyle ilgilidir, hukuk devleti kavramıyla ilgilidir. Geçen günü televizyon programında söylediğim bu hususu bir defa daha huzurunuzda dile getiriyorum. Benim şahsi inancıma göre, devletin içinde bazı hainlerle işbirliği yapmayan, onlardan destek almayan, dış devletlerin lojistik desteğine, finansman desteğine, istihbarat kuruluşlarının desteğine sahip olmayan bir örgütün, şu Hizbullah örgütünün ortaya çıkarılan marifetlerini yapabilmesi mümkün değildir. Yani bu örgüt, öyle hüdainabit, kendi kendine ortaya çıkmış, Türkiye'nin 30 değişik ilinde –şu ana kadar, zannediyorum 30 küsur oldu- 34 insana işkence etmiş, sorgulamış, katletmiş, sonra onları gömmüş, aylarca da bunu devletten, emniyetten gizlemiş bir örgüt olamaz. Bu örgütün mutlaka destek gördüğü, himaye gördüğü, göz yumulduğu birtakım çevreler vardır. Bunlar içeride olabilir, dışarıda olabilir. Ama değerli arkadaşlarım, şu son bir haftadan beri yaşadığımız olay hepimize göstermiştir ki, aslında arkasında Hükümetin desteği ve milletin güveni olduğu takdirde, Türk emniyetinin böyle vahşi bir örgütle dahi baş edebilmesi için ne kanun kaçaklarıyla işbirliği yapmaya ihtiyacı vardır ne de yurt dışındaki istihbarat kuruluşlarının filan yardımına ihtiyacı vardır. (Alkışlar)

Bugün alınan netice, tümüyle, ama tümüyle, emniyet teşkilatımızın eseridir. İstihbaratıyla, operasyon timleriyle, tümüyle emniyetimizin eseridir. Ve ben, ümit ediyorum ki, çok kısa zamanda, Sayın Bakan biraz önce açıkladı, şu anda daha henüz olayın başındayız. Bakın, olayın ortaya çıkarılan boyutları İstanbul'dadır, Ankara'dadır, Konya’dadır, Mersin’dedir. Daha güneydoğudan bahsetmiyoruz. Asıl olayın büyük boyutları güneydoğuda ortaya çıkacaktır.

Sadece Batman İlinde şu anda 52 tane kayıp vardır. Yani, faili meçhul cinayet vardır, faili henüz bulunamamış, sadece Batman’da 52 kişi vardır. Bunun tabiî Diyarbakır’ı vardır, Şırnak’ı vardır vesairesi vardır; asıl operasyon bundan sonradır. Hizbullah’ın güneydoğudaki marifetleri bundan sonra ortaya çıkacaktır. Ama benim umudum orada da bitmiyor, ben diyorum ki: Bu olayın uzantılarıyla –ümit ediyorum- Kışlalı cinayeti de aydınlanacaktır, belki Uğur Mumcu cinayeti de aydınlanacaktır. Benim bu umudumu güçlendiren en önemli husus da, emniyet teşkilatımızın, Bakanıyla, Genel Müdürüyle, il müdürleriyle, vurucu timleriyle bu olaya her türlü kişisel reklam düşüncesinden uzak, gizlilik ve disiplin içinde eğilmesidir.

Binaenaleyh, kamuoyumuzun, milletimizin desteği, bu olayda belki hiçbir olayda olmadığı kadar, devletin arkasındadır, emniyetin yanındadır. Olay, sadece Hizbullah’tan ibaret bir olay değildir. Hizbullah olayı, Hizbullah’tan ibaret bir olay değildir. Bu olay, aynı zamanda, Türk Devletinin her türlü teröre karşı, hangi düşünceden kaynaklanırsa kaynaklansın, ister bölücü terör, ister dinî terör, ister başka hangi kaynaktan gelirse gelsin, teröre karşı yansız olarak, hukuk devletinin sınırları içerisinde, kendi gücüyle netice alabileceğinin kanıtı olacaktır. Tekrar söylüyorum; hukuk devletinin kuralları içerisinde.

Burada Sayın Bakanın çağrısı, fevkalade haklı bir çağrıdır. Anavatan Partisi olarak, Anavatan Grubu olarak bu konuda emniyetimize her türlü desteği vermemiz lazımdır. Ne karşılığında; hukuk devletinden sapmamak karşılığında. Şu çetelerle mücadele olayında yaşadığımız zaafları, bir daha yaşamak istemiyoruz. PKK ile mücadelede yapılan yanlışların tekrar yaşanmasını istemiyoruz. İstiyoruz ki, emniyetimiz hiçbir yanlışlara sapmadan, bizim vereceğimiz destekle Hizbullah olayının kökünü kazısın. Ve göreceksiniz, bu olay, demin söylediğim gibi, daha birçok gerçeklerin de ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Ortaya çıkması sonucunu getirecektir.

Ha, devleti ilzam edecek suçlamalardan bütün arkadaşlarımın kaçınmasını istiyorum. Devlet dediğiniz varlık, kutsal bir varlıktır. Biz devletin kutsal olmadığını, hizmet aracı olduğunu söylüyoruz. Doğrudur, çağdaş anlayış budur; ama, devleti eleştirirken, devletin bu konulardaki bağlantılarını dile getirirken, hiç kimse devletin bu anlamda bütününü ilzam edecek suçlamalara yeltenmemelidir. Devletin içerisinde birtakım insanlar yanlış yapmış olabilirler. Yanlış düşüncelerle, mesela PKK’ya karşı bir denge unsuru olarak bu vahşi örgütün bazı eylemlerine göz yummuş olabilirler; bu bir gaflettir. Bazı insanlar aktif olarak bu eylemlere devlet içinde destek de sağlamış olabilir; o hıyanettir. Ama, bütün bunlar devleti bağlamaz. Devlet, aynı zamanda, kendi adına haddini aşarak yapılan bu yanlışları da ortaya çıkarmak ve bunları yapanlardan bunların hesabını da sormakla mükelleftir. Bu Meclise şimdi düşen önemli görevlerden birisi de budur.

Benim dönemimde, benim bilgim içinde böyle bir şey olmamıştır. Ama, benim dönemim de dahil, geriye doğru gidip, 10 sene gidip, 15 sene gidip, devlet adına bu işlere kim ne yanlışlarla karıştıysa onların da ortaya çıkarılması lazımdır. (Alkışlar) Bunların önümüzdeki dönemde tekrarlanmaması için, devletin bu parazitlerden, bu yanlış düşüncelerden arındırılması ve hep burada vurguladığım, gerçek hukuk devletine ulaşabilmemiz için bunu yapmamız şarttır.

Şu anda bu mücadelenin belki de en umut verici noktasındayız. Halkımızın Hükümete desteği tamdır. Hükümetin emniyetimize desteği tamdır. Emniyetimizin morali yüksektir; bunu daha da yükseltmek için sizlere görev düşüyor, Anavatan Grubuna görev düşüyor, Meclise görev düşüyor. Bunu da esirgememeliyiz, bunu da yapmalıyız. Burada bazı dar mülahazalar olabilir, bunları aşmalıyız. Çünkü mesele, bir yerde bütün o hedeflediğimiz, Türkiye'yi taşımak istediğimiz amaçlarla ilgilidir. Bu ekonomik programın başarıya ulaşabilmesi de, Türkiye'nin geleceği için yaptığımız bütün reformların sonuç verebilmesi de, netice itibariyle terörle, organize suçlarla, her türlü melanetle giriştiğimiz bu mücadelenin başarılmasına bağlıdır. Onun için, bu meseleyi başka meselelerle aynı yere koyamayız. Bunun hepsinden önceliği vardır. Ülkede huzuru sağlamadıkça, devlete güveni sağlamadıkça, bu suç odaklarının kökünü kazımadıkça, diğer hedeflerimizi gerçekleştirmemiz mümkün değildir.

Ben bütün arkadaşlarımızdan, bu meseleye bu anlayış içerisinde bakmalarını ve bu anlayış içerisinde desteklerini sürdürmelerini rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)