GENEL BAŞKAN MESUT YILMAZ'IN
TBMM ANAP GRUP TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA
 
7 Mart 2000

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bugün partimize katılan Iğdır Milletvekili, eski Anavatan Partili ve yeni Anavatan Partili Ali Güner arkadaşıma; onunla birlikte gene evvelce Anavatan Partisine Iğdır’da hizmet etmiş olan, bir süre bizden ayrı kalıp bugün yine aramıza katılan belediye başkanı, belediye encümen üyesi arkadaşlarıma, bütün Anavatan ailesi adına aramıza hoşgeldiniz diyorum. (Alkışlar)

Biliyorsunuz, Iğdır, son genel seçimlerde bizim az bir farkla da olsa milletvekilliğini kaybettiğimiz Anavatan Partisi olarak temsil edilemediğimiz, dolayısıyla hizmet imkânımızın sınırlı olduğu bir ilimizdi. Aslında, geçmişte Iğdır’ın kalkınmasında Anavatan Partisinin çok büyük katkısı olmuştur, çok büyük hizmeti olmuştur. Arkadaşlarım, hem bunun bilinci içerisinde Iğdır’a daha iyi hizmet etmek amacıyla hem de Türkiye'nin son gelişen siyasî şartlarının doğrultusunda yeniden aslî yuvalarına, Anavatan Partisine katılmaya karar vermişlerdir. Bu hepimiz için mutlu bir gelişmedir; ama, aynı zamanda parti olarak, Hükümet olarak, Hükümetteki bakan arkadaşlarım olarak Iğdır’a, eskiden olduğu gibi, daha fazla hizmet etmemiz için, daha iyi hizmetler yapabilmemiz için bir fırsattır. Parti olarak bunu en iyi şekilde değerlendireceğiz. Arkadaşlarımla beraber Iğdır’a elimizden gelen her türlü hizmeti yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, geçen haftaki Grup toplantısında Anayasa değişikliği konusunda koalisyon ortağı partilerin genel başkanlarıyla varılan mutabakatı sizlere ifade etmiştim. Bildiğiniz gibi bu mutabakat çerçevesinde, Anayasanın, Cumhurbaşkanının görev süresini düzenleyen 101 inci maddesinin, yine Anayasamızın siyasî partilerin kapatılmasını düzenleyen 69 uncu maddesinin ve milletvekillerinin özlük haklarını düzenleyen 86 ncı maddesinin değiştirilmesi konusunda bir mutabakat sağlanmıştı. Burada bizim üzerinde mutabakata varmış olduğumuz değişiklik metinlerini size ifade etmiştim. Bunlardan 69 ve 86 ncı maddelerde öngörülen değişikliklerin, aslında daha önce bizim de desteğimizle Mecliste kabul edilen yasa değişikliklerinin Anayasaya uyumunu sağlayacak değişiklikler olduğunu dile getirmiştim ve bu konuda Mecliste temsil edilen muhalefet partileriyle de diyalog kuracağımızı, onların da desteğini alarak bunu en geniş bir uzlaşma ile Meclisten geçirmeyi hedeflediğimizi söylemiştim.

Maalesef, geçen hafta Grup toplantımızdan bugüne kadar gelişen olaylar, daha önce çeşitli vesilelerle muhalefet liderleri tarafından ifade edilen böyle bir uzlaşmanın sağlanmasını mümkün kılmamıştır. Doğru Yol Partisi, bizim verdiğimiz tekliflere, bizim verdiğimiz değişiklik önerilerine destek vermek için, evvela kendilerinin daha önce, Aralık ayında Meclis Başkanlığına verdikleri, Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini öngören Anayasa değişikliğinin komisyon tarafından görüşülmesini şart koşmuştur. Nitekim, komisyonun geçen hafta yaptığı toplantıda bu öneri Anayasa Komisyonu tarafından reddedilmiştir. Ama şimdi Doğru Yol Partisi üç Anayasa değişikliğinin birlikte ele alınması halinde bu desteğini vermekten imtina edeceğini söylemektedir. Dolayısıyla Doğru Yol Partisinin Anayasa değişikliği konusunda baştan beri vaat ettiği destek şu anda fiilen sağlanamamıştır.

Fazilet Partisi ise, maalesef bu meseleyi bir pazarlık konusuna dönüştürmüştür. Aslında, daha önce Fazilet Partisi ile hiçbir görüşme yapılmadan, hiçbir pazarlığa girişilmeden, Hükümetin tek taraflı bir inisiyatifi olarak getirilen ve sadece yasayla Anayasa arasındaki farklılığı gidermeyi amaçlayan, ama aynı zamanda demokrasi açısından bir ileri adım olan parti kapatmayı zorlaştıran düzenleme, Fazilet Partisi tarafından yetersiz bulunmuştur. Özellikle son iki üç gün içerisinde basın organlarından da takip etmiş olacağınız gibi, Fazilet Partisi, diğer Anayasa değişikliklerine, bu arada 101 inci maddeye destek verme şartını, 69 uncu maddenin kendi isteği doğrultusunda değiştirilmesine bağlamıştır.

Burada biraz daha bilgi vermek gerekirse; bildiğiniz gibi, 69 uncu maddede bizim önerdiğimiz değişiklik, daha önce yapılan yasa değişikliğine paralel olarak, Anayasada ve Siyasî Partiler Kanununda sayılan fiillerin odağı haline gelmiş olan siyasî partilerin bu durumunun, şimdi olduğu gibi, sadece Anayasa Mahkemesi tarafından tespitini yeterli görmemekte, buna ilaveten, yetkili mahkemelerin bu konuda vereceği nihai kararları, kesinleşmiş hükümlerin Anayasa Mahkemesi tarafından dikkate alınarak ancak parti kapatılabileceğini öngörmektedir. Bunun açık anlamı şudur: Şu anda Cumhuriyet Başsavcısı, herhangi bir siyasî parti hakkında çeşitli deliller ileri sürerek, filan parti mensubunun, filan parti yöneticisinin şu veya burada yaptığı konuşmaları, verdiği demeçleri delil olarak ileri sürmek suretiyle Anayasa Mahkemesinde kapatma davası açabilmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu delilleri incelemekte, bunları yeterli bulduğu takdirde partinin kapatılmasına karar verebilmektedir. Nitekim, Fazilet Partisinin kapatılması, bu yasal düzenlemeye uygun olarak gerçekleşmiştir.

Ancak, bizim geçen sene Siyasî Partiler Yasasında yaptığımız, şimdi de Anayasada yapmayı öngördüğümüz değişiklik, parti kapatılmasını gerektiren bu fiillerin teker teker mahkeme kararına bağlanması şartını getirmektedir. Yani, eğer filan partinin yöneticisi, filan yerdeki konuşması dolayısıyla Siyasî Partiler Yasasına aykırı bir eylemde bulunmuşsa, bunun ayrı bir mahkeme tarafından mutlaka hükme bağlanmış olması gerekmektedir. O hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Eğer ülke çapında bir partiyle ilgili, diyelim ki beş tane, on tane böyle kesinleşmiş mahkeme kararı varsa, Cumhuriyet Başsavcısı bu kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden kapatma davası açabilecektir. Dolayısıyla parti kapatma, yine muhafaza edilmektedir; ama, getirilen düzenlemeyle zorlaştırılmış olmaktadır. Biz bunu daha demokratik bir düzenleme olacağını düşünüyoruz. Parti kapatma gibi, bugün gelişmiş demokrasilerde hemen hiç görülmeyen çok ciddî bir müeyyidenin, ancak böyle kesinleşmiş mahkeme kararlarına dayalı olarak uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Onun için böyle bir öneriyi getirdik. Geçen hafta da söylediğim gibi, esasen bu getirdiğimiz Anayasa değişikliği önerisi, geçen sene Meclisimizin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilen Siyasî Partiler Yasası değişikliğinin Anayasaya uydurulmasından ibarettir. Aslında hukuk tekniği, bu değişikliklerin önce Anayasada sonra yasada yapılmasını gerektirir; ama, biz Türkiye'de genellikle bunun tersini yapıyoruz. Önce yasaları değiştiriyoruz, sonra bunların Anayasadaki mesnedini yaratıyoruz. Burada da maalesef aynı yöntem geçerli olacaktır. Dolayısıyla bizim getirdiğimiz değişiklik önerisi, parti kapatmayı ortadan kaldırmayan, sadece onu kesinleşmiş mahkeme kararlarına dayayan, daha zorlaştıran bir düzenlemedir.

Fazilet Partisi bunun yeterli görmemiştir. Fazilet Partisi, Anayasanın 69 uncu maddesinin yedinci fıkrasının da değiştirilmesini talep etmektedir. Yedinci fıkra, daha önce Anayasa Mahkemesi kararıyla temelli kapatılmış olan bir partinin başka bir isim altında kurulamayacağını öngörmektedir. Yani, kapatılan bir partinin devamı niteliğinde bir parti kurulması halinde, onun da kapatılmasını öngörmektedir. Fazilet Partisi, bu hükmün değiştirilmesini istemiştir. Şu anda Fazilet Partisi hakkında Anayasa Mahkemesinde görülen dava da esasen bu fıkraya istinaden açılmış bir davadır. Yani, daha önce kapatılmış bir partinin devamı niteliğinde olduğu için açılmış olan bir kapatılma davası yürümektedir. Fazilet Partisinin bu talebi, Uyum Komisyonunda Sayın Nejat Arseven arkadaşımızın başkanlığında Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Yalçınbayır’ın ve Genel Başkan Yardımcımız Sayın Akarcalı’nın da bizi temsilen katıldığı Partiler Arası Uyum Komisyonunda ele alınmıştır. Sanıyorum iki üç gün görüşülmüştür, Perşembe, Cuma ve dün görüşülmüştür. Burada herhangi bir uzlaşma sağlanamamıştır. Esas uzlaşmazlık, dün Sayın Arseven'’n de kamuoyuna açıkladığı gibi, 69 uncu maddeyle ilgili ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni de, biraz önce söylediğim Fazilet Partisinin, parti kapatılmasını temelli imkânsız hale getirecek, fiilen parti kapatılmasını tümüyle imkânsızlaştıracak değişiklik talebidir.

Ben geçen hafta da burada söyledim, biz Anavatan Partisi olarak, parti kapatılmasının zorlaştırılmasını savunuyoruz. Öyle alelade nedenlerle partilerin kapatılamaması gerektiğine inanıyoruz; ama, unutulmaması gereken, siyasî partilerin de, tıpkı dernekler gibi, tıpkı vakıflar gibi uyması gereken birtakım kurallar vardır. Bu kurallara uyulmaması halinde uygulanacak birtakım müeyyideler olması da kaçınılmazdır. Bu, sadece Türkiye'ye has bir durum değildir, bu dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde de vardır. Almanya’da da parti kapatma vardır, başka ülkelerde de parti kapatma vardır. Partilerin hangi esaslara uyacakları Siyasî Partiler Yasasında ve Anayasada belirtilmiştir. Bunlara aykırı fiiller halinde partilere mutlaka müeyyideler uygulanması söz konusu olacaktır. Aksi takdirde, siyasî partilerin sorumsuzluğu söz konusu olur. Bunun da Türkiye gibi hassas dengelere sahip bir ülkede yaratacağı sakıncalar kaçınılmazdır. Dolayısıyla biz siyasî parti kapatılmasının zorlaştırılmasını, ama siyasî partilere bu belirtilen esaslara uymaması halinde mutlaka müeyyide uygulanmasını, bu müeyyidelerin içerisinde parti kapatılmasının da olmasını savunuyoruz; parti olarak görüşümüz budur.

Bu meseleyi değerlendirirken, arkadaşlarımız meseleyi sadece Fazilet Partisi açısından değerlendirmemelidirler. Meselenin başka bir boyutu da vardır; ülke bütünlüğünü ilgilendiren boyutu vardır, bölücü partilerle ilgili boyutu vardır. Dolayısıyla parti kapatılması, Türkiye'de, geçmişte maalesef sık sık uygulanan, bugün belki güçleştirilmesi gereken, ama muhafaza edilmesi gereken bir müeyyidedir.

Şimdi, 69 uncu maddeyle ilgili bizim getirmiş olduğumuz bu öneriye karşı, yani parti kapatmayı zorlaştıran öneriye karşı, başta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olmak üzere, bazı çevrelerin itirazı vardır. Onlar, böyle bir düzenlemenin parti kapatmayı aşırı güçleştireceğini, âdeta imkânsızlaştıracağını, bunun da ülkenin bölünmez bütünlüğü ve rejim açısından, özellikle rejimin laiklik ilkesi açısından ciddî bir sıkıntı yaratacağı görüşündedirler. Sayın Yargıtay Başsavcısı geçen hafta içerisinde beni ziyaret etti, bu görüşlerini detaylı bir şekilde dile getirdi. Zaten görüşlerini de birkaç günden beri medya aracılığıyla kamuoyuna da duyurmaktadır.

Burada ifade edilen görüş şudur: Bu getirilen düzenleme, parti sözcülerinin beyanlarının mahkeme kararına bağlanmasını öngörmektedir. Yani, yasada belirtilen, Siyasî Partiler Yasasında veya Anayasada belirtilen, işte dinin siyasete alet edilmesi, dince kutsal sayılan değerlerin siyasette kullanılması veya ülke bütünlüğünü tehdit edecek birtakım beyanların parti yöneticileri tarafından yapılması halinde, bunun mahkeme kararına bağlanması şartı vardır. Sayın Savcının görüşünü söylüyorum: Ama, bu kişiler, bu fiilleri yapacak olan kişiler milletvekili oldukları takdirde, bunlar yasama dokunulmazlığından istifade edeceklerdir. Yasama dokunulmazlığından istifade ettikleri takdirde, bunlar hakkında bir mahkeme kararı verilmesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla bu düzenleme halinde, bu fiillerin dokunulmazlığı olan kişiler tarafından işlenmesi halinde hiçbir zaman parti kapatılması mümkün olmayacaktır veya çok uzun bir süre mümkün olmayacaktır.

Bu görüş, belki dikkate alınması gereken bir görüş; ama, ihmal edilmemesi gereken bir başka husus var: Netice itibariyle yasama dokunulmazlığı mutlak bir dokunulmazlık değildir. Eğer bu fiilleri işleyen kişilerin bu fiilleri Meclis tarafından çok ağır cürümler olarak görülüyorsa, bu kişilerin dokunulmazlıkları kaldırılır, Mecliste de geçen dönemde, bu dönemde yasama dokunulmazlığı kaldırılan veya kaldırılma sürecinde olan milletvekilleri vardır, dolayısıyla bu süreç işler, yasama dokunulmazlığı bunun işlemesine engel değildir. Meclis istediği takdirde bu kişilerin yasama dokunulmazlığını kaldırabilir. Ama bana göre, dün Liderler Toplantısında da ifade ettim, eğer bu 69’u böyle çıkaracaksak, parti kapatılmasını bu kadar güçleştireceksek, buna paralel olarak yapmamız gereken bir şey de, yasama dokunulmazlığını parti kapatılmasını gerektirecek suçlarla ilgili olarak daraltmaktır. Yani, bu suçları işleyen milletvekilleri hakkında yasama dokunulmazlığına gerek kalmadan, yasal takibatın yapılmasına imkân sağlamaktır.

Netice itibariyle, hem dünkü toplantımızda hem de bundan önceki toplantımızda, üç koalisyon ortağı partinin lideri olarak şu konuda mutabıkız: Parti kapatılması hukuk sistemimizde muhafaza edilmelidir; ama, Batı ülkelerinde olduğu gibi, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, çok ender uygulanan bir müeyyide olmalıdır. Esas itibariyle, bu tür fiillerde şahsi sorumluluk esas olmalıdır. Bu fiilleri işleyen kişiler hakkında, ister milletvekili olsun ister olmasın, yasal kovuşturma yapılmalıdır. Bunlar yasal müeyyidelere çarptırılmalıdır. Yoksa, parti kapatmanın rejimi korumak açısından bir güvence teşkil etmediği geçmiş örneklerinden bellidir. Türkiye'de kapatılan partiler, başka isimler altında devam etmişlerdir, faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu şekilde 15 sene, 20 sene, 30 sene aynı siyasî çizginin Türk siyasetinde, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsili mümkün olabilmiştir. Parti kapatma müeyyidesi bu konuda kesin bir müeyyide oluşturmamaktadır. Burada yapılması gereken asıl hadise, dediğim gibi, yasal prosedürün işlemesini engelleyen faktörleri ortadan kaldırmaktır. Burada yasama dokunulmazlığının yeniden düzenlenmesi lazımdır. Yoksa, siyasî partilerin kolayca kapatılabilmesi, Türkiye'nin bugün geldiği demokratik aşamada Türkiye'ye yakışan bir durum değildir.

Uyum Komisyonunda Pazartesi günü, dün partiler arasında bir uzlaşma sağlanamaması üzerine, koalisyon ortağı partilerin başkanları olarak bir araya geldik, durumu değerlendirdik. Vardığımız birinci mutabakat, bu konuda Anayasa değişikliği konusunda Fazilet Partisi ile herhangi bir pazarlığa girmeme kararıdır. Biraz önce dediğim gibi, bu değişiklik, zaten Hükümetin kendiliğinden gündeme getirdiği, herhangi bir pazarlık sonucu olmayan bir iyileştirme idi. Fazilet Partisi bunu yeterli görmemiştir, bir pazarlık yapılmasını önermiştir. Biz bu pazarlığa girmemeyi kararlaştırdık.

İkinci olarak, daha önce kamuoyuna açıkladığımız biçimde, bu üç Anayasa değişikliğinin de Meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdık. Biliyorsunuz, bu üç değişikliğin tek bir madde halinde oylanması, tek oylamaya tabi olması şeklinde bazı görüşler vardı. Ben bu konuda farklı düşündüğümü geçen hafta size söylemiştim. Bunların mahiyeti itibariyle farklı anayasal düzenlemeler olduğunu, dolayısıyla tek bir oylamaya tabi olmasının yanlış olacağını ifade etmiştim. Dün vardığımız mutabakat, bu üç değişikliğin ayrı ayrı oylamaya tabi olması şeklindedir. Buna göre, daha önce arkadaşlarımın, uygun gören arkadaşlarımın imzaladıkları 101 inci maddenin değiştirilmesine ilişkin Anayasa değişikliği önerisine ilaveten, 69 ve 86 ncı maddelerin değiştirilmesine ilişkin öneri de bugün üç siyasî partide birden milletvekillerinin imzasına açılacaktır. Uygun gören arkadaşlarım bu önergelere imza vereceklerdir. Üç parti olarak yeterli imza sayısını kolayca sağlayabileceğimizi düşünüyoruz. Zaten 101 inci maddeyle ilgili 300’ü aşkın bir imza sağlanmıştır. 69 ve 86 ncı maddelerde de bugün, yarın bu imza işlemi tamamlanacak, ondan sonra üç ayrı Anayasa değişikliği Meclis Başkanına verilmiş olacaktır. Şu anda 101 inci madde zaten verilmiştir. 69 ile 86 da bu hafta içerisinde verilecektir. Sanıyorum Anayasa Komisyonu bayram tatilinden sonra bunları ele alacaktır, görüşecektir.

Anayasa Komisyonundaki görüşmelere göre, bunlar bir paket halinde de gelebilir, ayrı ayrı da gelebilir; ama, paket halinde de gelse ayrı ayrı oylamaya tabi olacaktır. Dolayısıyla dün vardığımız mutabakat, bu konuda daha öncekinden farklı olarak Uyum Komisyonunda partiler arası bir uzlaşma sağlanamaması nedeniyle, bu inisiyatifin Meclisin iktidar kanadı tarafından yürütülmesini öngörmektedir. Doğru Yol Partisine çağrı yapacağız. Eğer daha önce deklare ettikleri gibi, destek vereceklerse, bizim önerilerimize imza verebilirler, destek olabilirler. Ama biz bu üç Anayasa değişikliğini iktidar grupları olarak gündeme getireceğiz. Ümit ediyorum ki, bu üç değişikliği de Meclisten geçireceğiz.

Değerli arkadaşlarım, dün vardığımız diğer bir mutabakat, belediyelerle ilgilidir. Belediyelerimizin çok zor durumda olduklarını, büyük malî güçlükler içerisinde olduklarını biliyorum. Bundan en fazla mağdur durumda olan parti Anavatan Partisidir; çünkü, şu anda 900 civarında belediyemiz vardır. Belediye başkanı arkadaşlarım hem kendilerinden önceki belediyelerden aldıkları ağır miras nedeniyle hem özellikle bu deprem afetinden sonra belediyelere ödenen payların önemli ölçüde düşmesi nedeniyle, buna mukabil ihtiyaçların artması, enflasyon nedeniyle özellikle cari bütçelerinin aşırı büyümesi dolayısıyla çok büyük malî güçlükler içerisindedirler. Belediyelerle ilgili olarak Anavatan Partisi olarak önerdiğimiz köklü çözüm, Mahallî İdareler Yasasının bir an önce çıkarılmasıdır. Mahallî İdareler Yasasının, Bakanlar Kuruluna bundan bir buçuk ay önce sunulan ilk şekli, beni ve Hükümetteki bazı bakan arkadaşlarımızı tatmin etmemiştir, yeterli bulunmamıştır. Belediyeler açısından bu düzenlemenin yeterli olmayacağı düşünülmüştür. Bunun üzerine Sayın Maliye Bakanımızla, İçişleri Bakanımızla birlikte, Cengiz Altınkaya, Mehmet Keçeciler arkadaşımın da katılımıyla bir aylık bir çalışma yaptık. Üzerinde mutabık kaldığımız metin, belediyelerimizi çok önemli ölçüde rahatlatacak bir metindir. Bizim 1998’de 55 inci Hükümet olarak sunduğumuz Mahallî İdareler Yasasını esas alan bir metindir. Orada çok ciddî iyileştirmeler getirilmektedir. Bu iyileştirmelerin asıl semeresini vereceği dönem de önümüzdeki yılbaşı olacaktır. Yani, bu sene içerisinde geçici bazı düzenlemeler vardır veya tedrici bazı düzenlemeler vardır. Asıl bu yasanın Meclisten geçmesi halinde belediyeleri rahatlatacak olan hükümleri, 2001 yılı başından itibaren yürürlüğe girecektir. Hem belediyelere bütçeden ödenecek pay önemli ölçüde artırılmaktadır; ama, bunun dışında belediyelerin öz gelirlerinde, kendi gelirlerinde de çok ciddî iyileştirmeler yapılmaktadır.

Getirilen yeni bir düzenleme de şudur: Biliyorsunuz, biz 8 yıllık Eğitim Yasası ile birlikte bir “Eğitime Katkı Payı” adı altında bir geçici vergi getirmiştik. Daha çok lüks harcamalardan alınan bu geçici verginin süresi bu sene sonunda dolmaktadır. Şimdi biz bu vergiyi devam ettireceğiz; ama, adı eğitime katkı payı değil, “Mahallî İdarelere Katkı Payı” olacak. Buradan sağlanan gelir, münhasıran mahalli idarelere verilecektir. Ayrıca, mahalli idarelerin kendi ruhsat, harç gibi gelirleri de bugün çok sembolik hale gelmiş olan oranlar yeniden düzenlenmektedir. Böylece hem belediyelere bütçeden sağlanan pay artırılmakta hem de belediyelerin kendi gelirleri ciddî biçimde yükselmektedir.

Bu yasanın, şu anda üzerinde mutabakat sağlanan nihai tasarının bayram ertesinde Mecliste ele alınmasını ve Koalisyon Protokolünde öngörüldüğü gibi, Hükümetin birinci yıldönümüne kadar Meclisten çıkarılmasını öngörüyoruz. Burada merkezi hükümetten mahallî idarelere, il özel idarelerine devredilecek olan devlet hizmetleriyle ilgili olarak Bakanlar Kuruluna yetki veriyoruz. Bakanlar Kurulu, zaman içerisinde, tedrici bir planla bugün Bakanlıklara bağlı birçok hizmetlerin mahallî idarelere devrini sağlayacaktır. Bütçede de buna paralel düzenlemeler yapılacaktır.

Ama, bu önümüzdeki kısa dönemle ilgili olarak, biliyorsunuz Hükümet daha önce ayın 11’inden itibaren 9 günlük bir tatil kararı almıştır Kurban Bayramı dolayısıyla ve devlet memurlarına maaşlarının ayın 10’unda, yani tatilden önce Cuma günü ödenmesini kararlaştırmıştır. Belediyelerin de, belediyelerde çalışan personele bayramdan önce maaş ödemesini temin etmek için İller Bankasından ödenecek belediye paylarının bu hafta Perşembe günü ödenmesini kararlaştırdık. Bununla ilgili olarak Hazineye talimat verildi, bu hafta Perşembe günü belediyelerin payları gönderilecek. Böylece belediyelerimiz de kendi personellerine bayramdan önce ödeme yapma imkânı bulacaklar.

Bunun dışında, ayrıca, Bayındırlık ve İskân Bakanımıza da rica ettim, mümkünse bayram dolayısıyla bu ay İller Bankası paylarından herhangi bir kesinti yapılmamasını, belediyelere tam olarak bunun ödenmesini... (Alkışlar)

Yine dün mutabık kaldığımız bir konu, dün partimizi topluca ziyaret eden ve çok mağdur durumda olan bu fona alınan son bankaların off shore zedeleri, yani bu bankalar aracılığıyla off shore  bankalara para yatıran mağdur vatandaşlarımızla ilgiliydi. Bu konuda özel bir yasa gerekiyor. Yasadan başka bunun bir çözümü mümkün değil. Merkez Bankası bu konuda bir yasa taslağını hazırladı, Hazinede şu anda değerlendiriliyordu. Dün aldığımız kararla, bunun süratle Meclise sunulmasını kararlaştırdık. Eğer Meclis de uygun görür, 2 maddelik bu yasayı çıkarırsa, bu vatandaşlarımızın zararları karşılanabilecek ve bundan dolayı da devletin herhangi bir zararı da söz konusu olmayacaktır; çünkü, bunlar tasarruf mevduatı fonundan karşılanacaktır.

Değerli arkadaşlarım, son olarak ifade etmek istediğim husus şudur: Türkiye'de Anayasa değişikliği konusu, günümüzde maalesef Cumhurbaşkanlığı seçimi meselesinin gölgesinde kalmıştır. Aslında, Anayasa değişikliği konusu Türkiye için çok önemli bir konudur. Bana göre, Anayasamız, şu anda Türkiye'nin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engellerden birisidir. Türkiye, 55 yıla varan çok partili demokrasi geçmişinde, maalesef hiçbir zaman olağan dönemde milletin seçtiği temsilciler tarafından bir anayasa yapamamıştır. 1961 Anayasamız da, 1982 Anayasamız da olağanüstü dönemlerde kurucu meclisler tarafından yapılan askerî dönemlerin anayasalarıdır. Anavatan Partisi olarak bizim arzumuz, Türkiye'nin bugün geldiği düzeyin gerektirdiği sivil, özgürlükçü bir anayasanın tümüyle, yeniden bu Meclis tarafından yapılmasıdır. (Alkışlar) Bunu bir hedef olarak koyuyorum; Anavatan Partisi olarak bu konudaki girişimlere tam destek vereceğimizi ifade ediyorum; ama, eğer konjonktürel nedenlerle bu mümkün olamıyorsa, bunun gecikeceği düşünülüyorsa, o zaman Uyum Komisyonumuzun geçen dönemden beri devam eden çalışmalarının bir an önce hızlandırılıp sonuçlandırılması ihtiyacı vardır. Bizim 1961 Anayasamız da, özgürlükçü Anayasa diye bilinen 1961 Anayasamız da, şu an geçerli olan 1982 Anayasamız da, aslında devleti vatandaşlara karşı korumayı öngören müeyyidelerle dolu olan anayasalardır. Çağdaş anayasa anlayışı, devleti vatandaşa karşı korumayı değil, vatandaşı devlete karşı korumayı esas alan anlayıştır. Anayasamızı bütün hükümlerini bu gözle mutlaka gözden geçirmek zorundayız. Vatandaşın özgürlük alanını genişleten, rejimi koruma gerekçesiyle bu alanı daraltmayan, Avrupa Birliğine girmeye aday bir Türkiye'ye yakışan anayasayı mutlaka Türkiye'ye kazandırmak zorundayız. Bu, bu Meclisin önündeki en önemli görevlerden birisidir ve Anavatan Partisi, bu konuda her türlü katkıyı sağlamaya hazırdır.

Şu anda Uyum Komisyonunda zannediyorum üzerinde uzlaşma olan 24 esas maddede böyle bir uzlaşma söz konusudur. Türkiye'de, maalesef biz bu tür düzenlemeleri ancak yumurta kapıya geldikten sonra yapıyoruz. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla Anayasa değişikliğini hatırladık. Ama, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, herhalde bu Meclisin önündeki en önemli görevlerden birisi, bu anayasa değişikliklerini dediğim anlayış ışığında süratle gerçekleştirmektir.

Değerli arkadaşlarım, önümüzde uzun bir bayram tatili var. Ben, bütün arkadaşlarımdan, bu bayram tatili sırasında tatil yaparken, aynı zamanda kendi seçim bölgelerinde de teşkilat mensuplarımızla, vatandaşlarımızla temas etmelerini rica ediyorum, bayramlaşmalara katılmalarını rica ediyorum.

Mübarek Kurban Bayramınızı şimdiden tebrik ediyorum. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)