Anavatan
Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Mesut Yılmaz’ın
ANAP Meclis Grubu
Toplantısında Yaptığı Konuşma
20
Mart 2001
Değerli
arkadaşlarım,
Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye,
tarihinin önemli adımlarından birini daha atmıştır.
Avrupa
Birliği’ne üyeliğimiz yolunda önemli bir dönemeç olan
ulusal programımız, dün Bakanlar Kurulu’nda görüşülerek
onaylanmıştır.
Uzun
ve sıkıntılı bir sürecin sonunda ortaya çıkan ulusal
program, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma yönündeki
kararlılığı ile milli hassasiyetlerini bütünleştiren bir
metindir.
Ulusal
Programın hem iç, hem de dış mutabakat ürünüdür.
Kamu
kuruluşları yanında sivil oluşumlar da, programın hazırlanması
aşamasında önemli katkı sağlamışlardır.
Türkiye’de,
tarihi bir çarpıklığın neticesi olarak birbirinin hasmı ya
da alternatifi gibi duran devletle millet, ulusal programın
perspektifinde bir araya gelmiştir.
Küreselleşmenin
inkarı mümkün olmayan bir gerçek olarak karşımıza çıktığı
dünyamızda, Avrupa Birliği sürecinde kaydettiğimiz
ilerlemeler, Türkiye olarak dünyayla birlikte hareket etme kararımızın
beyanıdır.
Ulusal
Program bu bakımdan gerçekçi, sağlam temellere dayanan ve
uygulanması mümkün bir programdır.
Programda
ortaya konan kısa ve orta vadeli hedefler, Türkiye’nin yapısal
sorunlarından kaynaklanan kriz ortamından çıkmasına da katkı
sağlayacaktır.
Esasen,
biz bu programı çok önceden tamamlamayı ve bugüne kadar
programın kısa vadeli hedeflerini önemli ölçüde sonuçlandırmayı
amaçlıyorduk.
Ancak,
ülkenin şartları buna izin vermemiştir.
Bugün,
Türkiye olarak bizim için maliyeti ağır bir gecikmeyle, Avrupa
Birliği’ne üyelik sürecinin asıl ve önemli dönemecine
gelmiş bulunuyoruz.
Hedefimiz,
en kısa sürede tam üyelik müzakerelerine başlayabileceğimiz
düzeye gelmektir.
Bunun
için de, ulusal programda yer alan ve kısa vadede gerçekleştirmeyi
taahhüt ettiğimiz yükümlülükleri, önümüzdeki bir yıl içinde
tamamlamaktır.
Aynı
şekilde, orta vadedeki yükümlülüklerimizi de, mümkün olan
en kısa zamanda yerine getirmeliyiz.
Unutmamalıyız
ki, tam üyelik müzakerelerine başlama tarihini ne kadar öne çekebilirsek,
bizim için o kadar iyidir.
Hiç
kimsenin halkı karamsarlığa, ümitsizliğe, korkuya, endişeye
sevk etmeye hakkı yoktur.
Sorumluluk
ve etki sahibi herkesin görevi, toplumu huzura ve mutluluğa ulaştıracak
atılımlara katkı sağlamaktır.
Değerli
arkadaşlarım,
Ulusal
Program, Avrupa Birliği’ne üyelik için yürüyeceğimiz yola
ilişkin bir taahhütnamedir, bir sözdür.
Bu
programla biz sadece Avrupa Birliği’ne değil, kendi halkımıza
da söz veriyoruz.
Halkımıza
verdiğimiz sözün özü; insanımızın birinci sınıf bir ülkede,
gerçekten ve gerçek bir vatandaş olarak, uygar bir hayat sürmesini
sağlamaktır.
Ülkenin
neresinde olursa olsun her yerde tam bir özgürlük sözü
veriyoruz.
Sokakta
başı dik ve korkusuz yürüme özgürlüğünü sağlama sözü
veriyoruz.
Adaletin
gecikmeyeceği, fırsat eşitliğinin tam ve kesin olarak sağlanacağı,
haksız ve olağanüstü vergi salınmayacağı, lüzumsuz itiş-kakışlar
yüzünden paranın pul olmayacağı sözü veriyoruz.
Ulusal
program, iş hayatından düşünce ve siyaset hayatına, inançtan
kültüre bir dizi özgürlük ve uygarca yaşam sözüdür.
Değerli
arkadaşlarım,
Ulusal
Program, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde, bu birliğe başvurduğumuz
tarihten bu yana atılmış en ileri, en ciddi ve gerçekçi adımdır.
Bu
program, Gümrük Birliğinden bu yana üyelik hedefi doğrultusunda
gerçekleşen en somut, kapsamlı ve nihai gelişmedir.
Ulusal
Programın, belirlenen takvim çerçevesinde hayata geçirilmesi süreci,
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde olduğu gibi, ülke içerisinde
de bir turnusol kağıdı fonksiyonu görecektir.
Bu
süreç, asıl ile suretin belli olacağı bir sınav sürecidir.
Cumhuriyetin,
demokrasinin, serbest piyasa ekonomisinin, çağdaş hayat tarzının,
hukukun üstünlüğünün gerçek taraftarları ile sözde
savunucuları bu süreçte ortaya çıkacaktır.
Ulusal
Program hayata geçirildikçe, cumhuriyetin lafzıyla ayakta
tutulan nice saltanatın yerle yeksan olduğu görülecektir.
Taşlar
yerine oturacaktır.
Kamu
vazifelerini millete tasallut, kurumsal ve kişisel hakimiyet için
kullanma devri bitecektir.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa
Birliği’ne üyelik mücadelemiz, esasen zaten bulunmamız
gereken yer için yürütülen bir mücadeledir.
Türkiye,
Fatih döneminden bu yana Avrupa ülkesidir.
Osmanlı
Devleti, yüzyıllarca Avrupa dengelerinin kurucusu rolünü başarıyla
ve adil bir şekilde yürütmüştür.
Avrupa’dan
kopuşumuz, aydınlanma ve sanayi devrimlerini zamanında idrak
edemeyişimiz ve uygulayamayışımız yüzündendir.
Tanzimat’tan beri bu tarihsel gecikmeyle boğuşuyoruz.
Cumhuriyet,
bu bakımdan büyük çaplı ve geri dönüşü olmayan bir atılım
olmuştur.
Fakat
tarihsel gecikme, siyasi ve ekonomik standartları es geçmiş
olmamız yüzünden, Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.
Avrupa
Birliği’ne üyelik perspektifi, işte bu gecikmeyi telafi
etmemizi sağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım,
Sadece
Türkiye'de değil, Avrupa'da da halihazırda bir Türkiye
mevcuttur.
1960'lı
yıllardan itibaren çeşitli Avrupa ülkelerine yüzbinlerce
vatandaşımız işçi olarak gitmiş, bunların çoğu orada
yerleşmiştir.
Avrupa'da
artık ikinci, üçüncü değil, dördüncü, beşinci nesil Türklerden
söz edilmektedir.
Türkiye,
Avrupa'daki vatandaşlarının sorunlarına yeterli ilgiyi
maalesef gösterememiştir; gösterdiği zaman da pek başarılı
sonuçlar alamamıştır.
Bugün
sayıları 4 milyonu aşan Avrupa ülkelerindeki Türk vatandaşları
bu ülkelerde hala ikinci sınıf insan konumundadır.
Avrupa’daki
vatandaşlarımızın takdirle ifade edilen çalışkanlıklarına,
sükunetlerine, uğradıkları haksızlıklara rağmen bu böyledir.
Avrupa
Birliği’ne üyelik, Avrupa ülkelerindeki milyonlarca vatandaşımız
için de büyük bir açılım ve gelişme imkanı sunacaktır.
Türkiye’nin
Avrupa Birliği’ne üyeliği yolunda bugünkü önemli yere ulaşmasında
en büyük katkıyı veren, gayreti gösteren Anavatan
Partisi’dir.
Anavatan
Partisi olarak 1983 yılında iktidara geldiğimizde Avrupa Birliği
ile ilişkilerimiz sıfır noktasındaydı.
Rahmetli
Özal başta olmak üzere, Anavatan Partisi mensupları olarak
hepimiz, Türkiye’ye yeniden Avrupa Birliği yolunu açmak için
büyük gayret gösterdik.
Bugün
gelinen nokta, işte bu gayretlerin ürünüdür.
Şunu
samimiyetle ifade etmek isterim ki, şayet tek başına Anavatan
Partisi iktidarları dönemi 1991’den sonra kesintiye uğramamış
olsaydı, Türkiye bugün Avrupa Birliği’nin tam üyelerinden
biriydi.
Anavatan
Partisi perspektifi ve çalışkanlığından mahrum kalmasının
Türkiye’ye bedeli ağır olmuştur.
Nitekim,
ulusal program konusunda da, bizim dışımızdaki faktörlerden
kaynaklanan ciddi bir gecikme ortaya çıkmıştır.
Öyle
ki, Türkiye’nin aday üyelik statüsünün dahi tehlikeye düşme
durumunun belirdiği olmuştur.
Anavatan
Partisi olarak ısrarlı takibimizle, geçmişteki hataların
tekrarlanmasını, sürecin bir kez daha kesintiye uğramasını
önledik.
Bundan
sonra işimizin daha zor olduğunu biliyoruz. Ama bu zorlukları
da aşacağız.
Öte
yandan, partimizin kurulduğu günden beri felsefesinin temel
unsurları arasında yer alan özgürlükçü yaklaşım, ulusal
programa da yansımıştır.
Din
ve vicdan, düşünce ve ifade ile teşebbüs özgürlüklerinin
çağdaş anlamda hayata geçirilmesinde, ulusal programın çok
hayati katkısı olacaktır.
Türkiye’nin,
bu üç özgürlük alanında, gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşmadan,
diğer alanlardaki hedeflerini de gerçekleştiremeyeceğine inanıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa
Birliği’ne üyelik konusu, Türk siyasetinin, Türk devlet ve
toplum hayatının, Türk düşünce hayatının temel eksenidir.
Başka
birtakım konuları öne çıkaranların maksatları farklı olduğunu
bilmeliyiz.
Nitekim,
bu yöndeki çabalar son günlerde yine yoğunlaşmıştır.
Son
ekonomik kriz dolayısıyla yürütülen tartışmalarda, siyasete
çamur atmaya, siyaset ve siyasetçiler hakkında şüphe uyandırmaya
dönük işaretler açıkça görülmektedir.
Siyasetsiz
yönetim özlemleri kamçılanmaktadır.
Siyasete
tuzak kurulmuştur.
Bu
tuzağı kuranlar, Türkiye'ye karşı ihanet içindedirler;
geleceğimizi karartan bir ufuksuzluğun ve hegemonya hasisliğinin
kurbanıdırlar.
Bu
tuzağı kuranların bütün hesabı, konumlarının sarsılmaması,
çıkarlarının bozulmamasıdır.
Bunların
istedikleri siyasetçisiz bir siyasettir.
Mevcut
çarpık yapılanma ve düzenin sürmesidir.
Bunlar,
çağdaşlık lafını dillerine pelesenk etmişlerdir, fakat
Avrupa Birliğine üye olmamızı istemezler.
Avrupa
Birliği standartlarının yaşandığı bir ülkede hakiki paranın
kalp parayı kovacağını ve bu yüzden ellerinde avuçlarında
ne varsa kaybedeceklerini iyi bilirler.
Onun
için mevcut bozuk düzenin devamından yanadırlar.
Bunlar
milleti gazeteyle, televizyonla, dedikoduyla oradan oraya sürüklenecek
bilinçsiz bir kitle olarak görürler.
Aslında
bunların hesaplarında millet yoktur.
Değerli
arkadaşlarım,
Hesabında
millete yer vermeyenlerin sonu hezimettir.
Çağdaş
tarih, kerameti kendinden menkul zoraki hegemonyalar mezarlığıdır.
Çağdaş
tarih, millet tarihidir.
Türkiye'de
de millet var olduğu sürece, millet ayakta durduğu sürece bu
oyunlar hep bozulacaktır.
Ulusal
programı gerçekleştirme mücadelesi, işte böyle bir siyasi
arenada yürütülecektir.
Biliyoruz
ki önümüzdeki dönemde, konular saptırılacaktır. Ülke farklı
gündemlere sürüklenmek istenecektir. Olur olmaz krizlere maruz
bırakılacağımız da kesindir.
Geçen
bir yıl bunun şahididir.
İçeride,
dışarıda pek çok farklı hesap çarpışacaktır. Oyun içinde
oyunlar oynanacaktır.
Bizim
ve bütün siyasal kesimlerin yapması gereken, ulusal programı
hayata geçirme mücadelesini titizlikle ve kararlılıkla sonuçlandırmaktır.
Siyaset,
bunu gerçekleştirerek, Avrupa standartlarına hazır olduğunu
ispat etmelidir.
Önümüzdeki
dava, Türk milletinin 200 yıldan fazla bir zamandır sürdürdüğü
hürriyet ve zenginlik davasıdır.
Biz
ANAP olarak bu anlayışla, bilinçli bir tavır içerisinde, her
türlü fedakarlığa katlanarak yolumuza devam edeceğiz.
Allah
yardımcımız olsun. |