- Anavatan
Partisi Genel Başkanı ve
Başbakan Yardımcısı
- Sayın
Mesut Yılmaz’ın
- ANAP
Meclis Grubu Toplantısında Yaptığı Konuşma
3
Nisan 2001
Değerli
arkadaşlarım,
Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye,
içine düştüğü ekonomik krizden kurtuluşun çarelerini
aramaktadır. Bunun
için, tüm alternatifler, tüm araçlar, tüm imkanlar gözden geçirilmektedir.
Bugün
açıklanacak olan enflasyon rakamları, krizin derinliğine ilişkin
önemli ipuçları verecektir.
Çünkü,
krizin yol açtığı hasarın boyutları henüz tam olarak ortaya
çıkmamıştır. Türkiye
gibi, ekonomisinin önemli bir bölümü kayıt dışı işleyen
bir ülkede, bu tespiti yapmanın zorluğu ortadadır. Esasen, Türkiye’nin
Asya krizinden erken seçime, Marmara depreminden bankacılık
krizine kadar yaşadığı
ekonomik çalkantıların toplam maliyeti oldukça ağırdır...
Bu
maliyet, sadece Türkiye için değil, bir çok gelişmiş ülke için
bile çok ağır bir yüktür.
Bugün, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yarısından çoğu,
bu sarsıntılar karşısında, bizim kadar bile dayanacak güce
sahip değildir. Türkiye
ve Türk ekonomisi, potansiyelinin büyüklüğü ve dinamizmi
sayesinde, yaşadığı bunca badireye rağmen
ayaktadır. Türkiye
bu krizi de aşacaktır.
Çünkü bu krizi aşacak güç ve imkanlara sahiptir. Bu
konuda milletimizin inanç ve kararlılığı kesindir.
Değerli
arkadaşlarım,
Krizin
aşılması için yapılması gereken işler ile bunlar arasından
yapılabilecek olanlar ana hatlarıyla ortaya çıkmıştır. Bu
konudaki çalışmaların en kısa sürede tamamlanması için
gerekli her türlü çabayı gösteriyor ve gerekli desteği
veriyoruz..
Aklın,
mantığın ve tekniğin ortak çizgisi bizi aydınlığa çıkartacak
yegane yoldur. Kimi
zaman akıllar karışsa, mantık dumura uğrasa, teknik görmezden
gelinse dahi, sonuçta varılacak yer burasıdır. Bu
çerçevede gereken her şey olabildiği kadar süratle ve kararlılıkla
yapılacaktır. Bu
konuda hiç kimsenin en küçük bir tereddütü olmamalıdır. Hükümette
bu noktada tam bir ortak irade mevcuttur.
Geçtiğimiz
hafta yoğun tartışmalara konu olan kanunları çıkarmakla işe
başlanması gerektiğine her kesim destek vermektedir.
Önemli olan çizgiyi doğru tutturmaktır. Türkiye,
hızla bu noktaya doğru yaklaşmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım,
Yaşadığımız
sorunlar günlük hayatımızı derinden etkileyen boyutları,
hadisenin asıl kaynağını ve büyüklüğünü gözlerden kaçırmamalıdır.
Bugün
öne çıkan sorun alanı, finans sektöründe yapısal sıkıntılar
olduğu için, elbette öncelikle işe buradan başlanacaktır. Ama,
sadece finans sektörünün sorunlarını çözmek yeterli değildir.
Üstelik sadece bu alandaki sorunu çözmenin güçlüğü ve yüksek
maliyeti göz önüne alındığında, işimizin zorluğu açıkça
ortaya serilmektedir.
Finans
kesiminin sorunlarının çözümü için atılacak adımlar,
ekonomideki diğer sorunların çözümü için gerekli
altyapıyı da oluşturacaktır.
Enflasyonun
indirilmesi, ödemeler dengesinin kurulması, dış ticaret açığının
düşürülmesi gibi diğer ekonomik sorunların çözümü, bu
altyapının üzerinde gerçekleştirilecektir.
Türkiye’nin
tek sorunu ekonomi de değildir. Hatta ekonomideki sıkıntıların
bir kısmı, diğer alanlardaki sorunların tezahürü, yansıması
durumundadır.
Örneğin, finans kesimindeki sorunun en önemli ayağını kamu
bankalarının durumu oluşturmaktadır. Peki,
kamu bankalarının bugünkü batak duruma düşmelerinin sebebi
nedir?
Kamu
bankalarının içine düştükleri durumun gerisinde, tarımdan
kamu iktisadi teşekküllerine kadar, devletin çeşitli
alanlardaki tasarrufları vardır. Belki
haklı sebeplerle başlatılan uygulamalar, zaman içinde
kurumsallaşarak, kamu bankaları üzerinde artık taşınması mümkün
olmayan ağır yük haline gelmiştir. Kamu
bankalarını sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için, bu
bankalara yük getiren sistemin değiştirilmesi gerekmektedir.
Yoksa,
kamu bankalarının tüm mali sorunlarını çözsek, zararlarını
sıfırlasak, sermayelerini yeterli düzeye çıkarsak bile, aynı
sistemle devam edilmesi halinde, bir kaç yıla kadar yeni bir
çöküş yaşanması kaçınılmazdır.
Değerli
arkadaşlarım,
Finans
kesiminin ön plana çıktığı ekonomik krizin gerisinde topyekün
bir sistem sorunu vardır.
Ülkedeki mevcut sistem, toplumsal gelişmenin gerisinde kalmıştır.
Mevcut
sistem ekonomiyi taşıyamadığı gibi eğitimden sağlığa hiçbir
alanı taşıyamamaktadır.
1991
yılından beri devam eden bu çarpıklık, sorunların sürekli
birikmesine yol açmıştır. Son
aylarda yaşanan sorunlar, müstakil olarak bu çapta bir krize
yol açabilecek nitelikte değildir. Bunlar,
bardağı taşıran son damlalardır.
Bir
çok kişi ve çevre, olayı bu derinlikte ele almadığı için,
olup bitenleri anlamakta ve izah etmekte zorlanmaktadır. Soruna
sağlıklı çözümler getirmek için öncelikle hadiseyi doğru
anlamalıyız.
Bugün
tıkanmış olan siyaset değildir. Türkiye’nin ekonomiden başlayarak
her alanda tüm kurumları tıkanmıştır.
Son
yıllardaki tecrübeler, palyatif tedbirlerin çare olmadığını
göstermiştir.
Türkiye’nin
bugünkü kötü durumdan çıkışının yolu, her alanı
kapsayan, entegre, köklü ve kapsamlı bir dönüşüm projesinin
hayata geçirilmesidir. Bu
çerçevede Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarının
devletimiz ve milletimiz için hayati derecedeki önemine işaret
etmek isterim.
Değerli
arkadaşlarım,
Yaşadığımız
sorunlarda elbette ki siyasilerin
yanlışlarının payı vardır. Ancak,
kimin nasıl bir sorumluluğunun olduğuna bakılmadan toptancı
davranılarak faturanın tüm siyasetçilere ve bir bütün olarak
siyaset kurumuna kesilmesi yanlıştır. Yanlış,
onu yapana fatura edilmelidir.
Kimse
unutmasın, yapılan her bir yanlışın mutlaka bir sahibi vardır.
Yine
hiç kimse unutmasın ki ekonomide en az yanlışın sahibi
Anavatan Partisi’dir.
Türkiye'de
herkes bilmektedir ki, eğer Anavatan Partisi’nin tek başına
iktidar olduğu dönem olmasaydı, Türk ekonomisi bugün
ayakta olmazdı.
Yine
herkes bilmektedir ki, 55'nci Hükümet döneminde bir azınlık hükümeti
kurmamıza rağmen gerekli tedbirleri korkusuzca almaydık,
ekonomimiz bugüne kadar dayanamazdı.
Siyaset,
yanlış yapanın sandıkta cezalandırılması için vardır. Siyasetçinin
de medyanın da görevi yanlışı söylemek ve bu yanlışın
sahibini halka göstermektir. Halka
doğrular söylenmelidir.
Halka
doğrular söylenmeden, gerçekler gösterilmeden halkın doğru
tepki göstermesini beklemek yanlıştır. Millet
her zaman haklıdır. Haksız olanlar ona gerçekleri söylemeyenlerdir.
Yanlış
yapanla düzelteni, ekonomiyi batıracak her türlü uygulamayı
yapanlarla, ekonomiyi ayakta tutmak için çaba gösterenleri bir
göstermek insafa da izana da sığmaz. Testiyi
kıranla su getireni bir tutmak hastalığın yanlış teşhisine
ve tedavide yanlışa yol açar.
Değerli
arkadaşlarım,
Anavatan
Partisi olarak geçmişten bu yana en büyük eksikliğimiz
kendimizi ve icraatlarımızı anlatmakta başarılı olamayışımızdır.
Bankacılık
sektöründeki ilk kriz
karşısında 4 Aralık’ta tüm bakanlarımızı, başkanlık
divanımızı ve grup yönetimimizi bir araya toplayarak saatlerce
tartışan ve gerekli tedbirler üzerinde çalışan Anavatan
Partisiydi.
Aynı
şekilde ikinci kriz sonrasında grubunu toplayarak sabaha kadar
her şeyi enine boyuna tartışan da yalnız Anavatan Partisiydi. Bu
toplantılarda ortaya çıkan gerçekleri hepiniz bilmektesiniz. Ama
bir gerçek var ki bunu hiç kimse saklayamaz. Anavatan kadroları
ekonomi dahil her alanda Türkiye’nin en ehil kadrolarıdır.
Sorunların
çözümü için gerekli tüm reçeteler Anavatan Partisinde vardır.
Bu
durum içinde bulunduğumuz mevcut ekonomik kriz için de geçerlidir.
Ama
milletimize şunu anlatmalıyız. Bize verdiğiniz yetki Anavatan
Partisi’ni parlamentonun dördüncü partisi yapmaya yetmiştir.
Bu
yetki sonucunda 89 milletvekilimizle hükümette üçüncü parti
konumundayız. Milletimizin
bize verdiği yetki kadar hükümette yetki ve sorumluluk sahibi
olabiliriz. Daha fazlasının değil...
Halkımızın
bize verdiği sınırlı yetkiyle
ekonomi politikalarının partimizce
yürütülmesi mümkün olmamıştır. Bizden
ekonomiyi yönetmemiz isteniyorsa, milletimiz tarafından buna
uygun bir yetki verilmelidir. Anavatan
Partisi şimdiki gücüyle dahi milletin kendisine verdiği
yetkiyi olabilecek en ciddi sorumlulukla kullanmaktadır.
Ancak,
bize verilmeyen yetkiyi kullanamıyorsunuz diye hiç kimsenin
partimize hesap sorması mümkün değildir. Anavatan
Partili Bakan arkadaşlarımın her birisi, daha önce bakanlıktan
ayrılan arkadaşımız Sayın İrtemçelik de dahil olmak üzere
kendi bakanlıklarında son derece başarılıdırlar.
Değerli
arkadaşlarım,
Sorunlardan
sadece siyaset kurumunu sorumlu tutmak, aslında sorunların çözülmeden
devamını istemekle eş anlamlıdır. Hükümet
de değişse, seçim de yapılsa, netice olarak sorunu çözecek
irade ve kararlığı gösterecek olan yine siyaset kurumudur. Onun
için, suçlu arama, bedel ödetme psikolojisi bir kenara bırakılarak,
sorunun çözümü için siyasete, meclise, hükümete destek
verilmelidir.
Değerli
arkadaşlarım,
Hükümetimiz,
ekonomik krizi sona erdirmek için iki yönlü bir çaba içindedir.
Bir
yandan kaynak arayışı sürerken, diğer yandan yapısal
reformların hızlandırılması hedeflenmektedir.
Finans
sektörünün istikrarlı bir yapıya kavuşturulması gereken
kaynağın sadece dışarıdan sağlanması hem güçtür, hem de
doğru değildir. Borçlanma
politikasını fazla zorlamamak gerekmektedir. Aksi takdirde, ülkenin
geleceği ipotek altına sokulmuş olacaktır. Dışarıdan
sağlanacak bir miktar kaynakla birlikte, iç kaynak oluşturmanın
yolları aranmaktadır.
İç
kaynak yaratma çalışmaları, mümkün olduğu kadar, üreten ve
çalışan kesim üzerindeki yükü artırmayacak yöntemlerle gerçekleştirilmelidir.
Zaten
sıkıntı içinde olan kesimlerin üzerlerine yeni yük
bindirilmesi, fiili bir kaynak girişi sağlamayacağı gibi,
devletle vatandaşı karşı karşıya getiren sonuçlar doğuracaktır.
Son
ekonomik çalkantılar bir takım kesimlere kaybettirirken, bu
durumdan kazançlı çıkanlar da olmuştur. Ayrıca,
ülkemizde ciddi bir kayıt dışılık sorunu olduğu bilinen bir
gerçektir.
İç
kaynak arayışında öncelikle, krizden karlı çıkanlar ile kayıt
dışı kesim üzerinde durulması gerekmektedir. Krizden
çıkalım derken yeni ve daha kalıcı etkileri olacak krizlere
meydan vermemek mecburiyetindeyiz.
Değerli
arkadaşlarım,
Krizi
aşma çabalarının bir diğer önemli ayağını da yapısal
reformların hızlandırılması oluşturmaktadır. Şubat
krizi ve sonrasındaki gelişmeler, 2001 yılı bütçesindeki
rakamların geçerliliğini önemli ölçüde yitirmesine yol açmıştır.
Bütçe
kanununda değişiklik yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
İç
kaynak teminine de esas teşkil edecek şekilde bütçe kanunu değişikliğinin
bir an evvel Meclis’ten çıkarılması gerekmektedir. Görev
zararları tasfiye edilmesi başta olmak üzere, kamu bankalarının
yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasal düzenleme de bir an
evvel sonuçlandırılmalıdır.
Aynı
şekilde, fona devredilen bankalarla ilgili sorunların süratle
çözümüne ihtiyaç vardır. Bu bankaların hızla tasfiyesi için
icra ve iflas kanununda yapılacak değişiklik de en kısa sürede
tamamlanmak durumundadır.
Dünkü
bakanlar kurulunda şeker ve doğalgaz yasaları ile memurlara ilişkin
yetki yasasının hızla çıkarılması yönünde karar çıkmıştır.
Bakanlar kurulu, önümüzdeki hafta da kamulaştırmalara, kamu
borçlarına ve bankalara ilişkin yasa tasarılarını ele alarak
sonuçlandıracaktır. Meclisin
de bu doğrultuda üzerine düşeni yapacağına inanıyorum.
Yapısal
reformlar bağlamında öncelik verilen diğer yasalarla ilgili
hazırlıklar sürmektedir. Bunların da hızla tamamlanarak, önümüzdeki
haftalar içinde sonuçlandırılması yönünde gayret gösterilecektir.
Bu
noktada Anavatan Partisi olarak, Avrupa Birliği’ne uyum çalışmaları
kapsamında yapılması gerekli düzenlemelerin ilk bölümünün
en kısa sürede hükümet ve meclis gündemine alınmasının
kamuoyunda pozitif bir tesir yaratacağına inanmaktayız.
Yapılacak
yapısal düzenlemelerin, kendi sektörlerine yapacakları olumlu
katkı yanında, piyasalardaki huzursuzluğu sona erdirme yönünde
de önemli etkisi olacaktır.
Görünen
odur ki, Türkiye’nin önüne bir set çıkmıştır. Küçük
bir bent, koskoca bir gölü hareketsiz bırakabilir. Yapmamız
gereken bentte bir kaç önemli gedik açmaktır. Sonrası kendiliğinden
gelecektir. Kaynak
arayışları ve yapısal düzenlemelerle, ülkenin önüne çıkan
set zorlanmaktır.
Türkiye,
krizin sonrası önüne çıkan fırsatları muazzam
potansiyeliyle birleştirerek oluşturacağı sinerji ile kısa
zamanda büyük mesafe alabilecek güçte bir ülkedir.
Değerli
arkadaşlarım,
Biz
kendimize inanmaz, kendimize güvenmez ve kendi gücümüzü
harekete geçirmez isek, sadece dışarının yardımıyla, kaynağıyla
sorunlarımızı çözemeyiz. Taşıma
suyla değirmen dönmeyeceği gibi, sadece dışarının yardımıyla
da sıkıntılarımızı aşamayız.
Çünkü sistemi düzeltmedikçe aynı neticeyle tekrar karşılaşırız.
Bugün
Türk halkının elinde bulunan ve atıl bir şekilde bekleyen
kaynağın onda birini dahi harekete geçirip sisteme sokabilsek,
dış kaynağa gerek kalmadan sıkıntılarımızı
halledebiliriz. Yapısal
düzenlemelerin önemi, işte bu kaynağın harekete geçmesini sağlayacak
psikolojik ortamı hazırlayacak olmasıdır. Geçmişte,
bu bakımdan bir çok yanlış yapılmıştır.
Özellikle
yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın birikimlerini ülke
içinde değerlendirmelerini sağlayan mekanizmalar ciddi bir şekilde
tahribata uğratılmıştır. Tasarrufçunun
çıkarlarını korumaya yönelik etkili denetim mekanizmaları
kurulmak yerine, gereksiz vehimlerle bu çerçevede işleyen
mekanizmalar çökertilmeye çalışılmıştır.
Yaşadıklarımız
göstermiştir ki, milletin samimi ve sürekli desteği olmadan
devletin ayakta kalması, sistemin işlemesi mümkün değildir. Türkiye’nin,
kendi vatandaşlarını renklere ayırmak suretiyle önünü kestiği
kaynaklarından mahrum kalarak, çok daha ağır şartlarda başka
yerlerden kaynak arayışına girmiş olması, herkesin gözünü
açmalıdır.
Varlık
içinde yokluk çeken bir ülke olmayı hak etmediğimize inanıyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. |