ANAP GENEL BAŞKANI SAYIN MESUT  YILMAZ'IN TBMM ANAP GRUP KONUŞMASI

26 Haziran 2001

Grubumuzun bütün üyelerini ve bugün aramızda misafir bulunan bütün arkadaşlarımı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Grubumuzun kapalı bölümünde de kısaca ifade ettiğim gibi, Anayasa değişiklikleri konusunda Sayın Nejat Arseven arkadaşımızın başkanlığında oluşturulan Partilerarası Uzlaşma Komisyonu, iki yıla yakın bir süreden beri devam eden çalışmaları sonucunda, geçtiğimiz hafta, Anayasamızın 37 maddesinde değişiklik yapılması konusunda mutabakata vardı. Biliyorsunuz, bu komisyonda, her parti, iki milletvekiliyle temsil edilmektedir, Meclisteki bütün siyasî partiler iki milletvekiliyle temsil edilmektedir. Nejat Arseven arkadaşımızın başkanlığında yürütülen bu komisyon çalışmalarına, Partimiz adına, Anayasa Komisyonu Başkanımız Turhan Tayan arkadaşımız da katılmıştır. Daha önce, İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı arkadaşımız da üye olarak katılmıştır.

Daha önce, bundan yaklaşık iki ay kadar önce, hem Partilerarası Uzlaşma Komisyonunun Başkan ve üyelerini hem de Mecliste Anayasa değişikliğiyle ilgili olabilecek diğer bütün komisyonların başkanlarını, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde toplantıya davet ettim. Orada, bu Anayasa değişikliklerinin, Avrupa Birliğine sunduğumuz ulusal program açısından ne kadar önemli olduğunu, ne kadar acil olduğunu kendilerine ifade ettim. Bu çalışmaları hızlandırmalarını rica ettim. Arkadaşlarımız, hakikaten, haftada birkaç gün toplanmak suretiyle, yoğun Meclis gündemine rağmen, bu Anayasa değişikliklerini bir uzlaşmaya ulaştırmayı başardılar. 37 maddeden, yani üzerinde değişikliği konusunda uzlaşma sağlanan 37 Anayasa maddesinden 12 tanesi, bizim Avrupa Birliğine verdiğimiz Ulusal Program çerçevesinde zaten yapmak zorunda olduğumuz Anayasa değişiklikleridir. Bunun dışında kalan 25 tanesi ise, bütün partilerin üzerinde mutabık kaldıkları diğer değişiklikleri ifade etmektedir.

Nejat Arseven arkadaşımızın, kapalı bölümde de Grubumuza ifade ettiği gibi, bu değişiklikler, bizim ta kuruluşumuzdan beri savunduğumuz düşünce ve ifade hürriyetinin, inanç hürriyetinin önündeki engelleri ortadan kaldıran, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından mutlaka gerçekleştirmesi gereken değişikliklerdir. Bunların üzerinde Mecliste temsil edilen, iktidarıyla muhalefetiyle beş partinin böyle bir uzlaşmaya varmış olması, bana göre, Türk parlamento tarihinin en önemli olaylarından birisidir, âdeta bir sivil devrimdir. Türkiye, ilk defa, bir askeri darbe sonucunda değil, tamamen kendi dinamikleriyle, kendi siyasî partilerinin hür iradesiyle ve ilk defa demokrasi tarihimizde yaşanan bir genişlikteki uzlaşmayla böyle bir sonuca varmıştır.

Arkadaşlarımız, bütün parti başkanlarını ziyaret ettiler, Meclis Başkanını ziyaret ettiler, bu çalışmaların sonucu hakkında bizlere bilgi verdiler. Daha sonra, geçtiğimiz Cuma günü ve ikinci olarak da dün, Koalisyon ortağı partilerin başkanları olarak, bu Anayasa değişiklikleri konusunu görüştük.

Takdir edeceğiniz gibi, Anayasa değişikliği, sadece iktidar partilerinin oylarıyla gerçekleşecek bir konu değildir. Anayasa değişikliğinin Meclisten geçmesi için 367 oya ihtiyaç vardır. Oysa, bizim üç parti olarak, iktidar partileri olarak Meclisteki sandalye sayımız zannediyorum 330 küsur civarındadır. Dolayısıyla, mutlaka muhalefetin de desteğine ihtiyacımız vardır. Bu destek, mutlaka güçlü bir destek olmalıdır. Çünkü, yine Anayasamıza göre, eğer Anayasa değişikliği oylamalarında 367 oy sağlanamazsa, 330 oyun üstünde bir oylama sonucuna ulaşılırsa referanduma gidilmektedir, halk oylamasına gidilmektedir. 330 oyun altında olursa zaten reddedilmiş sayılmaktadır.

Ama, bu uzlaşma, sadece bu değişikliklere destek şeklinde bir uzlaşma olmakla da kalmamalıdır. Çünkü, 37 değişikliğin Mecliste görüşülmesi, Anayasamıza göre iki tur görüşmeyi ve iki tur oylamayı gerektirmektedir veya bir görüşme iki oylamayı gerektirmektedir, arada da 48 saatlik bir süre olması Anayasanın amir hükmüdür. Bu durumda, 37 maddenin sadece iki tur oylaması, bunun açık oylama olması, yani gizli oy kuralına göre sandık kurularak yapılması mecburiyeti vardır. Bir turun aşağı yukarı 1; 1,5 saat süreceği hesaplanırsa, 37 çarpı 2; en az 74 saat sadece oylama sürmektedir. Dolayısıyla, varılacak uzlaşmada, üzerinde zaten iki yıldan beri parti temsilcilerinin çalışıp mutabakat sağladıkları, en ince ayrıntılarına kadar görüştükleri bu değişikliklerin, Meclisteki görüşülmesi sırasında, bütün partilerin ayrıca konuşma yapmamalarını da sağlamamız gerekiyor. Yani, 74 saatte bu Meclisten Anayasa değişikliğini çıkarabilmemiz için dahi, diğer partilerin görüşme konusunda da, daha doğrusu Meclis Genel Kurulunda görüşmeme konusunda bir uzlaşmaya varmaları gerekiyor.

Ayrıca, dün, başka bir – iki hususu da değerlendirdik. Muhalefet partilerinin desteğini almak yanında, bu paketi en öncelikli olan değişiklikleri içerecek şekilde küçültebilir miyiz; yani, bir bölümünü Meclis kapanmadan önümüzdeki hafta, geri kalan bölümünü de Meclis açıldıktan sonra, Ekim ayında getirebilir miyiz diye de değerlendirdik. Bu konuda da, iktidar partileri olarak kendi aramızda bir anlaşmaya vardık. Eğer muhalefetle de bugün aynı konuda uzlaşma sağlanabilirse, zannediyorum 15 – 16 maddelik bir ilk paket önümüzdeki hafta Meclise gelecek, geri kalan paket de Ekim ayında getirilecek.

Biliyorsunuz biz, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz bakımından, Kasım ayında Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye’deki Ulusal Programda sağlanan ilerlemeler konusunda bir ilerleme raporu düzenleyecektir. Kasım ayında yayınlanacak olan bu rapor, Ekim ayında hazırlanmaktadır. Dolayısıyla, bizim açımızdan bu Anayasa değişikliklerinin, Ekim başına kadar mutlaka Meclisten geçmesi zorunluluğu vardır.

Burada iki ihtimal var; birisi, dediğim gibi bu hafta sonunda Meclisin tatile girmeyerek bu Anayasa değişikliklerini, üzerinde mutabık kalacağımız  değişiklikleri gerçekleştirip ondan sonra tatile girmesidir. Eğer bu geniş kapsamlı bir uzlaşma olursa, yani görüşmeleri de içerecek şekilde bir uzlaşma olursa, o zaman bizim hesabımıza göre bir hafta yeterlidir. Yani, bu hafta Cuma günü yerine, önümüzdeki hafta Cuma günü Meclisin tatile girmesi halinde, bu değişiklikler gerçekleşebilecektir. Eğer, bu uzlaşma sağlanamazsa, o zaman Meclisi Eylül ayında erken toplantıya çağırmayı planlıyoruz. Bu Eylülün ortası olabilir. Eylülün ortası zaten arkadaşlarımızın çoğunun Ankara’ya dönecekleri tarihtir; çünkü, çocuklarının okullarının başladığı tarihtir. Dolayısıyla, 15 Eylülde Meclisi toplantıya çağırıp, Ekim başına kadar, yani Avrupa Birliği açısından bizi bağlayan tarihe kadar 15 gün zarfında, bu değişiklikleri Meclisten geçirmeyi planlıyoruz.

Bunun akıbeti bugün belli olacaktır; çünkü, bugün muhalefet partileriyle temas yapılacak. Biliyorsunuz, Fazilet Partisinin kapatılmasından ve tüzelkişiliğinin son bulmasından sonra, Mecliste yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Doğru Yol Partisi Genel Başkanı da, benimle ve diğer parti başkanlarıyla bu konuyu yarın görüşmek üzere randevu almıştır. Kendisiyle yarın bunu görüşeceğiz. Ama, bugün yapılacak temaslar sonunda, zannediyorum bu akşam, Meclisin Cuma gününden sonra bir hafta daha çalışıp çalışmayacağı konusu açıklığa kavuşacak. Eğer mutabakat sağlanırsa, önümüzdeki hafta da Meclisi açık tutacağız. Mutabakat sağlanamadığı takdirde, Cuma günü tatile gireceğiz, Eylül ayında Meclisi erken toplantıya çağıracağız.

Tabiî ki, arkadaşlarımız, bugünkü gelişmeden sonraki durum hakkında bütün Grup üyelerimize, milletvekillerimize bilgi verecekler; ama, benim şimdiden, bütün arkadaşlardan, çok önemle rica ettiğim husus, eğer önümüzdeki hafta olursa önümüzdeki hafta, eğer Eylülde Meclisi erken toplantıya çağırmak suretiyle Eylülde olursa, Eylül ayında bir tek eksiksiz, bütün arkadaşlarımın mutlaka bu Anayasa değişikliklerinde Mecliste olmalarıdır. Hayati bir mazereti olmayan hiçbir arkadaşımın bu görüşmelere katılmamasını Parti olarak kabul etmiyoruz.

Dediğim gibi, bu değişiklikler, en fazla bizi ilgilendiren, Parti olarak en fazla bizim savunduğumuz değişikliklerdir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği açısından hayati değişikliklerdir. Bu değişiklikler yapıldıktan sonra, bunların yasaları da önümüzdeki dönemde Meclise gelecektir. Ama, Anayasa değişikliği, bütün bu çalışmaların içerisinde en önemli, en öncelikli olan çalışmalardır. Onun için, Anavatan Grubundaki bütün arkadaşlarımın, eksiksiz bu Anayasa değişikliği müzakerelerinde, oylamalarında Mecliste olmaları gerekir. Bu oylamaya katılmamanın hiçbir mazereti olamaz. Yani, hayati olay dışında, ölüm dışında, başka hiçbir mazereti olamaz. Zaten, muhalefetin bu konudaki desteğine muhtacız, kendi sayımız yeterli değil; ama, bizim vereceğimiz bu konudaki fire, kamuoyunda, Anavatan Partisi için çok büyük bir nakise oluşturur. Arkadaşlarımın, mutlaka, bu Anayasa değişiklikleri konusunda gerekli hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum.

Eğer mutabakat sağlanırsa, bugün akşam saatlerinde Anayasa değişikliklerini imzaya açacağız. Bütün arkadaşlarımın, bu değişiklik dilekçesine imza vermesini istiyoruz.

Bu hafta içerisinde Anayasa Komisyonunda görüşülecek yine mutabakat olduğu takdirde. Anayasa Komisyonunda hafta sonuna kadar bunları sonuçlandırıp, önümüzdeki hafta birinci ve ikinci tur görüşmeleri ve oylamayı tamamlamayı hedefliyoruz.

Anayasa değişiklikleri konusunda, üzerinde henüz daha bizim partiler olarak mutabakat sağladığımız fakat yeniden değerlendirme ihtiyacı duyduğumuz bazı noktalar da vardır. Bunlardan bir tanesi 69 üncü maddeyle ilgilidir, parti kapatılmasıyla ilgilidir. Burada, Mecliste sağlanan mutabakat, parti kapatma için Anayasa Mahkemesinin vereceği kapatma kararlarında nitelikli çoğunluk aranmasını getirmektedir. Arkadaşlarımız, beşte 3 olarak bu çoğunluğu tespit etmişlerdir. Yani, Anayasa Mahkemesi eğer bir partinin kapatılmasına karar verecekse, bunu beşte 3 çoğunlukla alabilecektir bu değişikliğe göre. Oysa, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin bu konuda itirazları vardır, bize de gelip bu itirazlarını söylemişlerdir. Anayasa Mahkemesi kararının böyle bir nitelikli çoğunluğa bağlanmasının, mahkeme kararları üzerinde kuşku yaratabileceğini, yani diğer kararların, nitelikli çoğunluğa sahip olmayan kararların saygınlığına gölge düşürebileceği endişesini dile getirmişlerdir. Ama, unutmamak gerekir ki, Anayasamız, zaten, Anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesinde görüşülmesinde veya Anayasa değişikliklerinin, Meclisce tespit edilen Anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptalinde üçte 2 çoğunluk aramaktadır, aynı Meclisteki nisabı Anayasa Mahkemesi kararında da aramaktadır. Dolayısıyla, böyle bir yol Anayasamızda zaten mevcuttur. Şimdi biz, parti kapatmada da benzer bir kriter getiriyoruz, benzer bir ölçü getiriyoruz. Anayasa Mahkemesinin, ancak üçte 2 kararla Anayasa değişikliklerini iptal edebileceği gibi, parti kapatmaya da beşte 3 nisapla karar verebileceğini getiriyoruz. Ama, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki itirazını da dikkate alıp, bu konuyu tekrar muhalefetle birlikte özellikle eski Fazilet Partisiyle birlikte değerlendireceğiz. Belki, bu konuda komisyonda bir değişikliğe gidebiliriz; ama, bunun dışındaki değişiklikler konusunda genel bir mutabakat vardır. Gerek Anavatan Partisi olarak biz, gerekse diğer iktidar ortağı partiler, bu konuda, parti içerisinde çalışma grupları oluşturmuşlardır. Uzlaşma Komisyonunun bu konudaki mutabakatını kendileri de ayrıca değerlendirmişlerdir.

Dolayısıyla, bu söylediğim husus dışında herhangi bir yeniden değerlendirilecek husus olmadığını düşünüyorum. Bundan sonraki süreç, bunun, bir an önce Meclis tarafından gerçekleştirilmesidir. İnanıyorum ki, bu değişikliğin, yaz tatilinden önce, Meclis tarafından, hiç olmazsa bu söylediğim önemli hususların bir öncelikli paket halinde sonuçlandırılması, halkımızın siyasete karşı olan güvensizliğini önemli ölçüde giderecek, siyasetçiye yeniden güven ve itibar kazandıracak, Meclise saygınlık kazandıracak çok önemli bir adım olacaktır.

Onun için, bütün arkadaşlarımın, bu hususta gerekli özeni ve katılımı mutlaka göstermelerini rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerek Avrupa Birliğine uyum konusunda, gerek Anayasa değişiklikleri konusunda başlattığımız bütün bu çalışmaların, ne kadar önemli olduğu, Anayasa Mahkemesinin verdiği son parti kapatma kararıyla bir defa daha ortaya çıkmıştır. Hemen ifade edeyim ki, bu konudaki çalışmalarımızın sonuca ulaştırılması, biraz önce kapalı oturumda görüştüğümüz ekonomideki yeniden yapılanma çalışmaları kadar önemlidir, en az onun kadar önemlidir. Bugüne kadar, maalesef, bu konuda gerekli mesafeyi alamadık; çünkü, Meclis, önemli ölçüde ekonomik programın gerektirdiği yasa çalışmalarıyla tıkandı, daha hala bunları tamamlamış değiliz, bu hafta sonuna kadar da gece gündüz çalışacağız, her gece 12’ye kadar zannediyorum çalışacağız, daha önümüzde bu hafta çıkarmamız gereken on küsur kanun var, onbeş civarında kanun var.

 Ama, bu söylediğim Anayasa değişiklikleri, Türkiye’de hak ve özgürlükler alanında yapılması gereken değişiklikler; ki, bunlar aynı zamanda Avrupa Birliğiyle uyum çalışmalarımızın da çok önemli bir parçasıdır. Ekonomideki değişik programı kadar, hatta ondan daha önemli olan çalışmalardır. Biz, Anavatan Partisi olarak, bu konuda üzerimize düşeni yapmaya devam etmek durumundayız.

Şunu hiçbir arkadaşımın unutmaması lazım: Anavatan Partisi olarak biz, demokrasiyi, hak ve hürriyetleri, sadece kendisi için isteyen bir parti değiliz. Biz, demokrasiyi, insan hak ve hürriyetlerini, bu memlekette yaşayan herkes için isteyen bir partiyiz. Demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, bir anlamda güneş ışıklarına benzer. Nasıl güneş ışıklarının mülkiyeti olmazsa, hiç kimsenin mülkiyetinde olamazsa, bunların da mülkiyeti olamaz, bunların sahibi olamaz, bunlardan herkes yararlanır.

Bizim, demokrasi konusundaki mücadelemiz, bir siyasî çıkar mücadelesi değildir. Bu mücadelemiz, aslında, Türkiye’de bu güne kadar statüko tarafından devamlı horlanıp itilen bütün kesimlerin çıkarlarını savunma mücadelesidir.

Değerli arkadaşlarım, güneş ışıklarından nasıl herkes yararlanırsa, güneşin yokluğundan da herkes birlikte zarar görür. İnsan hak ve hürriyetlerine ve demokrasiye bütün arkadaşlarımın, her türlü parti mülahazasının üstünde, bu açıdan bakmalarını istiyorum. (Alkışlar)

Şimdi, son parti kapatma kararıyla ilgili, Fazilet Partisinin kapatılması kararıyla ilgili üzüntümüz dışında, üzüntümüzü dile getirmek dışında, şu ana kadar, Anavatan Partisi olarak fazla bir şey söylemedik. Ama, burada, bu konudaki görüşlerimizi sizlerin huzurunda bir defa daha açıkça ifade etmek istiyorum. Bir parti kapatılması, bir siyasî partinin mahkeme kararıyla kapatılması, bir ülkeye, bir ülke demokrasisine onur getirecek, şeref getirecek bir olay değildir. Bir demokrasi için üzüntü verecek bir olaydır, bir demokrasi ayıbıdır. Bununla, yapılan işlemin hukuka aykırı bir işlem olduğunu söylemiyorum. Ben, sadece, Türkiye’nin artık böyle bir olayı geçmişte bırakması gerektiğini söylüyorum. Bugün, parti kapatma, bizim hedef aldığımız Avrupa Birliği ülkelerinin hepsinin anayasalarında mevcuttur, hepsinin yasalarında, anayasalarında veya siyasî partiler yasalarında belli hallerde siyasî partilerin yargı kararıyla kapatılabileceği hükmü vardır; ama, önemli olan, benim hatırladığım kadarıyla, mesela, bu madde Almanya’da 1958’den beri hiç işlememiştir, hiç böyle bir durum ortaya çıkmamıştır, hiç böyle bir zorunluluk doğmamıştır. Gönül ister ki, Türkiye de, Avrupa Birliği ülkeleri gibi, elli seneden beri yasalarındaki bu müeyyideyi, yasalarındaki bu düzenlemeyi uygulamayan, bunu geride bırakmış, bunu aşmış bir ülke olsun. Ama, maalesef, gerçek böyle değildir. Türkiye, son on yıl içerisinde veya yirmi yıl içerisinde, onlarca siyasî partinin yargı kararıyla kapatıldığı bir ülke durumundadır.

Şimdi, burada, bu karardan herkesin çıkarması gereken bir şey vardır. Yani, üzüntü duymanın dışında, bunu bir demokrasi eksikliği olarak, demokrasinin gelişmesini engelleyen veya gelişmemişliğinin göstergesi olan bir olay olarak değerlendirmenin dışında, Türkiye açısından bu olaya bakan herkesin çıkarması gereken bir sonuç vardır: Demokrasi tarihimiz göstermektedir ki, Türkiye’de, hak, hürriyet ve demokrasi mücadelesini aşırı uçlarda yürüterek başarıya ulaştırmak mümkün değildir. Çıkarılması gereken en önemli sonuç budur. Demokrat Partinin, 1950’de, Adalet Partisinin 27 Mayıs ihtilali sonrasında, Anavatan Partisinin 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra gösterdiği gibi, Türkiye’de bu mücadeleyi ancak merkez sağda yer alan, ılımlı, merkez partileri başarıya ulaştırır.

Bugün, Türkiye’de, Anavatan Partisinden başka, statükoya karşı direnerek hak, hürriyet ve demokrasi mücadelesini başarıya ulaştırabilecek başka hiçbir parti yoktur. (Alkışlar) Bu, 1991’den bu yana, yani son on yıl içerisinde, Türkiye’de yaşanan bütün tecrübelerin ortaya koyduğu tek gerçektir. 1991 yılında bu yana, yani Anavatan Partisinin tek parti iktidarının son bulduğu tarihten bu yana, insanımızın umutla sarıldığı bütün dallar ya kurutulmuş, ya kırılmış ve bunlara bağlanan umutlar hep boşa çıkarılmıştır. Bölücü terörün azdığı, rejimin tehlikede olduğunun tartışıldığı bir dönemde, Türkiye, merkez partilerden koparak merkezkaç kuvvetiyle birtakım aşırı partilere yönelmiştir. Aslında, bu yönelişti, statükonun da çok önemli katkısı olmuştur. Bu konuda, statüko da insanımıza çok çeşitli oyunlar düzenlemiştir.  Ama, statükonun oyunlarıyla merkezden uzaklaşmak zorunda bırakılan insanlarımız, sonunda hep hüsrana, hep hayal kırıklığına uğramışlardır. Merkezdeki Anavatan Partisine bile tahammülü olmayan statükonun Anavatanda birleşen güçleri uçlardaki siyasî yapılara gitmeye yönlendirmesinin asıl nedenini bugün daha iyi anlamak mümkündür.

Anavatan Partisi, tek başına iktidar olduğu dönemde, statükonun horladığı, küçük gördüğü bütün kesimleri, rejimin laik niteliğine ve devletin üniter yapısına hiç halel getirmeyen, onlara saygılı bir çatının altında toplamayı başarmıştır. Rejimin laik niteliğine ve devletin üniter yapısına saygı göstererek hürriyet alanını genişletmenin, yani bir anlamda devlet ile milleti barıştırmanın mümkün olacağını Anavatan Partisi kendi iktidar döneminde bu millete göstermiştir.

Sistemin koyduğu kurallar dahilinde güç elde eden Anavatan Partisi, elde ettiği bu güçle mağdur ve mazlum kesimlerin haklarını statükoya karşı savunmayı başarmıştır, onların hürriyet alanlarını genişletmeyi başarmıştır.

Aslında, statükonun Anavatana dün yaptığı saldırıların altında yatan esas neden de burada yatmaktadır.

Şimdi, bugün, Anavatan Partisi olarak, aynı misyona soyunmamız, statükonun topyekun saldırısına maruz kalmamızın da esas nedenini oluşturmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi, bu ülkenin bütün insanlarını kucaklayabilecek, ülkemizi çağdaş dünyayla bütünleştirebilecek, hak ve hürriyetlerin alanını genişletebilecek, ekonomiyi sağlam temellere oturtabilecek olan tek partidir. Bugün, 88 milletvekiliyle verdiğimiz bu mücadeleyi, inşallah yarın, 288 milletvekiliyle verebildiğimiz gün Türkiye’de yıkılamayacak tek bir tabu yoktur. (Şiddetli ve sürekli Alkışlar)

Şimdi, bazı köşe yazarları, köşelerinde bana cevap veriyorlar, diyorlar ki, statüko niye Anavatan Partisini hedef alsın, niye Anavatan Partisini tasfiye etmek için planlar yapsın? Değerli arkadaşlarım, bu yazar çizerlerin göremediği husus şudur: Anavatan Partisine statükoyu düşman eden, onun uykusunu kaçıran, onu bize karşı oyunlar düzenlemeye sevk eden husus, bizim bugünkü Meclisteki sayısal gücümüz değildir; bizim, geçmişte, statüko karşısında, biraz önce anlattığım başarılı mücadelemiz ve ortaya koyduğumuz misyonumuzdur.

Hiç şüphe yok ki, demokrasi içerisinde partileri ortaya çıkaracak olan da, sahneden silecek olan da sadece millet olmalıdır. Aslolan, milletin iradesine saygı göstermek, onun hakim olması için çalışmak olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bizim Türkiye’yi taşımak istediğimiz Avrupa Birliği kriterleri içerisinde, partilerin sudan nedenlerle kapatılması diye bir olay yoktur. Aslında belki de bazı çevrelerin Avrupa Birliği kriterlerine karşı çıkmalarının altında yatan sebeplerden birisi, bundan sonra istedikleri gibi siyasî parti kapatmaya, bu yeni düzende imkân bulamayacak olmalarıdır.

Ama, bütün bunların yanında, hiç kimsenin göz ardı etmemesi gereken bir başka gerçek daha vardır: 28 Şubat süreci içerisine girdiğimiz günden bu yana, her gün devam eden bu laiklik tartışmaları, milletimizi artık bunaltmıştır. Bu tartışmalara bir son vermenin zamanı gelmiştir. Bu noktada da, en öncelikli görev siyasetçilere, siyasî partilere düşmektedir.

Burada, bu kapatma kararının, asıl mağdur ettiği siyasî partinin, yani Fazilet Partisi mensuplarının, sadece bu son kapatma olayından değil, bundan önceki Refah Partisinin kapatılmasından, ondan önceki Selamet Partisinin, ondan önceki Nizam Partisinin kapatılmasından da artık bir sonuç çıkarmalarının zamanı gelmiştir. (Alkışlar) Çıkarılması gereken sonuç şudur, çok açıkça söylüyorum: Türkiye’de siyaset yoluyla, Türk devletinin ana direklerinden birisi olan laiklik ilkesini ortadan kaldırmak mümkün değildir. (Alkışlar) Dini siyasete alet ederek, dini istismar ederek siyasî çıkar sağlama yoluna girdiğiniz zaman, bundan sadece devletin meşru nizamı içerisinde siyasî partileriniz kapatılarak siz zarar görmüyorsunuz, bundan aynı zamanda bu ülkedeki samimi Müslüman insanlar zarar görüyorlar. (Alkışlar)

Binaenaleyh, Anayasadaki açık hükme rağmen, Siyasî Partiler Kanunundaki açık hükümlere rağmen, Mecliste yaptığınız yemine rağmen eğer buna aykırı bir yola girerseniz, Türkiye’deki rejimin temelleriyle kavgaya tutuşursanız, o zaman zaten pusuda bekleyen statükoya da yeniden tahakküm ve tasallut etmesi için çok önemli bir gerekçe vermiş olursunuz. Bunu yapmanın siyaset olmadığını artık o arkadaşlarımızın da, bunca acı tecrübeden  sonra görmüş olduklarına inanmak istiyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)