- Anavatan Partisi Genel Başkanı
- Sayın Mesut Yılmaz’ın
- ANAP Meclis Grubu Toplantısında Yaptığı
Konuşma
16 Ocak 2001
-
- Değerli
arkadaşlarım,
- Türkiye
kendini olayların akışına bırakan bir ülke olamaz.
- Türkiye kendi kaderini başkalarının eline de bırakamaz.
- Olayların
akışına kapılırsak, başkaları tarafından oluşturulacak tehlikeli bir geleceğe
doğru sürükleniriz.
- Yönetilmediği
taktirde geleceğimiz, istenilen noktaya değil, olayların yönlendirdiği noktaya
gider.. Yani ülkemizin geleceğini bizler değil, bizim dışımızdaki etkenler belirler
- Eğer
müdahale etmezsek ülkemize biçilen gelecek başkalarının biçtiği bir gelecek
olacaktır..
- Türkiye
nehirde yüzen, ölü bir kütük gibi zamanın ve olayların akışında sürüklenecek
bir ülke değildir.
- Türkiye
geleceğine kendisi kumanda etmek zorundadır.
- Eğer
bu ülkenin kaderine kumanda edilmezse tarihin akışı içerisinde başıboş ve serseri
halde gelişmelere, çevrenin koşullarına, dış etkenlere göre hareket etmek
zorunda kalacağız.
- Ülkemizin
gidişatındaki rastgeleliğe karşı siyasi irade ortaya koymak ve bunu değiştirmek için
çaba göstermek zorundayız.
- Bunun
için biz Avrupa Birliğine giriş çalışmalarıyla birlikte gelecek yönetimi kavramını
da hakim anlayış haline getirmek istiyoruz.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Türkiye
içinde bulunduğumuz süreçte, amaç yerine araç ve metodları önemseyen ve yöneten
anlayışları bırakmalıdır. Bunun yerine hedefi ve amacı önemseyen gelecek
yönetimine geçilmelidir.
- Geleceğe
yönelik plan yapmak ve kendisine bir hedef belirlemek başarıya ulaşmanın sadece
şartlarından biridir.
- Gelecek
yönetimi ise günbegün geleceği kurmak,
yanlışları düzeltmek, şartları ve araçları kontrol etmek, zayıflayan motivasyonu
arttırmak, hedefin değişimini ve hedefin amaçladığımız şey olup olmadığını
kontrol etmek demektir.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Gelecek
yönetiminin uygulanacağı ilk alan Avrupa Birliğine üyelik konusu olmak durumundadır.
- Türkiye’nin
Batılı bir ülke olma hedefi statik bir hedef değildir.
- Çünkü
genellikle varılan hedef ile ilk başta planlanan hedef, ortam ve koşulları itibariyle
birbirinden çok farklıdır.
- Mesela,
Batı, ne Tanzimat döneminde, ne de Cumhuriyetin ilk yıllarında şahit olduğumuz Batı
değildir; bugün bambaşka bir yapıdadır.
- Şu
anda da planlama döneminde varsayılan Batı ile ulaşacağımız noktadaki Batının
aynı olmadığını bilmeliyiz.
- Bizim
üyeliğe uyum süresini kısa tutma çabamızın
altında yatan nedenlerden birisi de budur.
- Bugün
Avrupa Birliğine üyelik Türkiye’nin vizyonuna girmiştir. Cumhuriyeti kuran iradenin
ideali gözle görülecek, elle tutulacak kadar yakın hale gelmiştir.
- Katılım
ortaklığı çerçevesinde oluşturma noktasına geldiğimiz ulusal program ise, hedefe
ulaşmamız için hangi alanlarda revizyona gitmemiz gerektiğini göstermektedir.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Avrupa
Birliğine üyeliğimiz sürecinde önemli olan, üyelik sürecini kendimizin
yönetmesidir.
- Çünkü,
bu süreci eğer biz yönetemezsek başkaları yönetecektir.
- Bu
durumda da sonumuz, Avrupa Birliği üyesi güçlü bir Türkiye yerine, Baas tipi
demokrasiyle yönetilen bir Ortadoğu cumhuriyeti olmaktır.
- Bugün
yine sıkıntılı bir dönemeci daha aşma noktasına geldik.
- Amacımız
ulusal program dönemecinin birliğin gereklerine uygun bir şekilde geçilmesini sağlamaktır.
- Bu
nedenle ulusal programla ilgili bugünkü liderler zirvesine kadar konuşmama yolunu seçtim.
- Bugünkü
liderler zirvesinden ulusal programın sıkıntısız bir biçimde geçmesi için titiz
bir çalışma yürütülmüştür.
- Programın
yüzde 95'i üzerinde, sadece hükümet ortakları arasında değil, tüm partiler ve
devlet kurumları arasında herhangi bir ihtilaf yoktur.
- İhtilafa
konu olan az sayıdaki sorunun ise, ana hedeften ayrılmadan uzlaşmayla çözüleceğine
inanıyoruz.
- Sadece
üç dört ağaca takılıp kalarak, ormanı gözden kaçırmanın doğru olmadığını düşünüyoruz.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Hiçbir
toplum, hiçbir millet ulaşmak istediği hedefler için önünde ideal bir ortam, hazır
bir yapı bulamamıştır; bulamaz da zaten.
- “Avrupalılar
bizi istemiyor, bu işten vazgeçelim” mantığıyla bir yere varmamız mümkün değildir.
- Şayet
bin yıl önce atalarımızın da mantığı bu olsaydı, bugün Anadolu’nun mutlak ve
ebedi sahibi durumunda bulunmamız mümkün olmazdı.
- Artık,
herşeyi siyah-beyaz olarak gören, herşeyi mutlak doğru veya mutlak yanlış olarak
değerlendiren anlayışı terk etmeliyiz.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Türkiye’nin
Avrupa Birliğine üyelik konusunda somutlaşan geleceğine ilişkin hedeflerine
ulaşması için uzun ve meşakkatli bir yolu kat etmesi gerekmektedir.
- Ancak,
bu tek başına bir siyasi partinin veya başka herhangi bir kurumun ya da toplumun sadece
belirli bir bölümünün gayretiyle olabilecek bir hadise değildir.
- İbn-i
Haldun’un dediği gibi, peygamberler bile başkalarını yenmek için kendileri gibi düşünen
ülkü arkadaşları bulmak zorundadırlar.
- Türkiye’nin
Avrupa Birliğine üyeliği mücadelesine, toplumun ve tüm kurumların topyekün destek
vermesi gerekmektedir.
- Biz
kendi içimizde bu hedef ve mücadele birliğini gerçekleştiremezsek, Avrupa’nın
bizim önümüzü açmasını beklememiz sadece kendimizi aldatmak olur.
- Zamanında
tarlasını sürüp ekmeyen, bakımını yapmayan bir çiftçinin hasat mevsiminde eli boş
kaldığı gibi, Avrupa Birliğinin kriterlerini yerine getirmek için çabalamayan bir
Türkiye’nin de, 10 yıl da, 40 yıl da geçse, birliğe üyeliği mümkün olmaz.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Gelecek
yönetimi ve Avrupa Birliğine üyelik hedefimizin bir başka önemli kesişim noktası
da, demokratik kurumların, özellikle de sivil siyasetin güçlü olması gereğidir.
- Sivil
siyaset diye özellikle belirtmek ihtiyacı duyuyorum; çünkü uzun süredir ülkemizde
siyaset, sadece siyasetçilerin işi olmaktan çıkmış gözükmektedir.
- Fransız
düşünürü Montaıgne, ölümlülerin yaptığı her işte kusurlar olabileceğini
belirterek, bir düzeni kusurlu göstermenin kolaylığına işaret etmektedir.
- Montaıgne,
hemen arkasından da, “bir halka eskiden saydıklarını küçümsetmek zor değildir,
ama yıkılan saygının yerine yenisini getirmek çok zordur” demektedir.
- Bu
yaklaşım, son dönemde ülkemizde yaşanan gelişmeleri anlamak bakımından önemlidir.
- Siyaseti
etkisizleştirme çabaları belki de hedefine ulaşacaktır. Ama burada göz önünde
bulundurulması gereken husus, Montaıgne’in işaret ettiği tehlikedir. Yani,
yıpratılanın yerine konulacak bir şeyin bulunmamasıdır.
- Türkiye,
1950’li yıllarda da, 1970’li yıllarda da benzer süreçleri yaşamıştır.
- Ancak,
1960’lı ve 1980’li yılların tecrübeleri bize göstermektedir ki, yıpratılarak
etkisizleştirilen siyaset kurumunun yerine, halkın gönülden benimsediği ve kalıcı
olabilecek bir alternatif ikame edilememektedir.
- Toplum,
iradesi serbest bırakıldığında yeniden siyaset kurumuna destek ve güç vermektedir.
- Hem
de, bir önceki dönemin siyasetçilerine iade-i itibarlarını en üst düzeyde vererek,
onları bağrına basarak yapmaktadır bunu.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Bizim
yapmaya çalıştığımız, Türkiye'de siyasi alanın siyaset dışından dizayn edilme
çabalarına işaret etmektir. Sağduyu sahiplerine bu konuda ikazda bulunmaktır.
- Bu
çabaların izlerini, bütün olarak siyaseti ve siyasetçileri karalama, siyaseti sorun
çözemez bir kurum olarak gösterme ve güçsüzleştirme girişimlerinde bariz olarak görmek
mümkündür.
- Bu
çabanın içerisinde birbirlerinden farklı ve değişik çevrelerin olduklarına dair
ciddi tespitlerimiz vardır.
- Biz,
siyasetin, tabii akışı içerisinde kendi kendini dizayn etmesinden yanayız.
- Siyasete
milletin hür iradesiyle şekil verilmesinden yanayız.
- Bunun
demokrasinin bir ön şartı olduğuna inanıyoruz.
- Bazı
basın yayın organlarının ve kimi çevrelerin bütün gayretlerine rağmen, milletimiz
gerçekleri görmektedir.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Bugünkü
dünyada her şeyin bir ölçüsü vardır, kriterleri vardır.
- Demokrasinin
de ölçüleri ve kriterleri vardır.
- Bu
ölçülere uymayan bir rejime dünyada hiç kimse demokrasi demiyor.
- Birilerinin
kalkıp, gerekli ölçülere uymasa bile bu yine de demokrasidir, dese hiçbir anlamı
yoktur.
- Bize
göre, bizim şartlarımıza göre ancak bu kadar demokrasi olur, derseniz ancak kendinizi
kandırmış olursunuz.
- Aynı
şey hukuk devleti ölçüleri için de geçerlidir.
- Serbest
piyasa ekonomisi ölçüleri için de geçerlidir.
- Dünyada
kendi başımıza yaşasak, herhangi bir platformda yer almaya kalkışmasak belki pek
fark etmezdi.
- Ancak,
Avrupa Birliği içerisinde yer almaya çalışan bir ülkeyiz.
- Birliğin
bütün ülkeler için getirmiş olduğu kriterlere uymamız gerekiyor.
- Bu
noktada demokrasinin, hukukun ve ekonominin evrensel kurallarına uymanın
tartışılmazlığını da görmek ve kabul etmek mecburiyetindeyiz.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Eğer
bir rejimin adı demokrasiyse tek bir icazet mercii vardır, o da millettir.
- Yine
bir rejimin adı demokrasiyse bir tek vesayet makamı vardır, o da yine millettir.
- Eğer
siyasette millet makamı dışında herhangi bir icazet ve vesayet makamı oluşturulursa,
o rejime demokrasi isminin verilmesi mümkün değildir.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Yanlışlara
yanlış, doğrulara da doğru demek lazımdır.
- Bundan
da önemlisi yanlışa yanlış dedikten sonra yanlışa doğru dememektir.
- Neticesi
ne olursa olsun bundan da korkmamak lazımdır.
- Yanlışı
kim yaparsa yapsın, yanlış yanlıştır.
- Doğruyu
kim söylerse söylesin, doğru da doğrudur.
- Milletimiz
eninde sonunda mutlaka iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmaktadır.
- En
doğru terazi, milletimizin vicdan terazisidir.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Bizim
demokratik çıkışlarımızı inandırıcı bulmadıklarını söyleyenler vardır.
- Elbette
herkes bizim hareketlerimize, açıklamalarımıza istedikleri anlamı vermekte
serbesttir. Bundan bir rahatsızlık duymayız.
- Hür
düşüncenin gereği budur.
- Ancak
gereken yerde ve zamanda verilmeyen ve esirgenen demokratik desteğin, iş işten geçtikten
sonra hiçbir anlamının kalmayacağını da belirtmek isterim.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Bizim
demokratik çıkışlarımızda yolsuzlukları örtbas gayreti arayanlar vardır.
- Halbuki
yaptığımız eleştirilerin sebebi ve argümanları ortadadır. Bunlardan böyle bir
netice çıkarmak fevkalade yanlıştır.
- Milletimizin
hassasiyeti karşısında hiçbir yolsuzluğun örtülü kalması mümkün değildir.
- Hele
adalete intikal etmiş bir yolsuzluk söz konusu olduğunda, bunu engelleyebilecek veya
sulandırabilecek bir gücün varlığı bugünün Türkiye’sinde mevcut değildir.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Yolsuzluklarla
mücadele, hükümetin kararı, desteği ve talimatı doğrultusunda, ilgili kurumlar
tarafından titizlikle sürdürülmektedir.
- Yani
bu mücadele, hükümetin iradesi ve kararı dışında değildir. Dışarıdan gelmiş
kişi ve kurumlar tarafından da yürütülüyor değildir.
- Bu
mücadele için kurulan sistem işlemektedir. İçişleri Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı kendi görev
alanlarına giren konularda çalışmalarını titizlikle sürdürmektedirler.
- Yolsuzluklarla
mücadele ile siyaset kurumunun konumu tartışmalarının birleştirilmek istenmesi,
siyasetçilere yönelik yıpratma gayretlerinin bir başka tezahürüdür.
- Biz,
siyaset kurumunun daha güçlü, daha muktedir olduğu bir Türkiye’de yolsuzlukların
üzerine de çok daha kararlılıkla gidilebileceğini söylüyoruz.
- Bu
düşüncenin yanlış olduğunu savunanlara da alternatifini göstermelerini istiyoruz.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Dedikodu
balonlarının, yolsuzluk iddialarının yeri göğü kapladığı bir dönemdeyiz.
- Hemen
herkes ve her çevre, iddia konusu olay, şahıs ve kurumlar üzerine bir sis bombası
atıyor.
- Yapılmak
istenen, olayların aydınlanması yerine bir sis perdesi altında kalmasıdır.
- Çünkü
onlar için bu konu cazip bir siyasi yıpratma malzemesidir.
- Siyasi
rakiplerimizin de böyle bir durumdan istifade etmeye çalıştıklarını görüyoruz.
- Doğru
veya yanlış bir takım iddiaları kamuoyuna taşımaları doğaldır.
- Gerçeklerle
senaryoları birbirine karıştırmak ve ortalığı toz duman göstermek onların
menfaatinedir.
- Ancak
onların da, bu yaptıklarıyla, siyasi alanı dizayn etmek isteyen bir takım odakların
çabalarına, bilerek veya bilmeyerek destek verdiklerini görmeleri gerekmektedir.
- Bütün
bunlar karşısında bizim yapmamız gereken, bu iddialardan ürkmek, kaçmak, geçiştirmek,
saklanmak değildir.
- Yapmamız
gereken tek şey, kararlı ve hızlı bir biçimde tüm bu iddiaların üzerine gitmektir.
- Olayların,
kişilerin ve kurumların üzerindeki sis perdesini kaldırmaktır.
- Bunun
için de ölçülerimizi sağlam koymamız gerekiyor.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Birinci
ölçümüz açıklıktır.
- Hiçbir
şeyin gizli kalmaması gerekmektedir.
- Bütün
bakan arkadaşlarımızın, ne kadar önemsiz olursa olsun, bakanlıklarına iletilen her bir iddia, şikayet
ve ihbarı sonuna kadar takip etmesi ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşması
gerekmektedir.
- İkinci
ölçümüz, herhangi bir konuda soruşturma yürüten adli makamlara ve kolluk
güçlerine, talepte bulunsunlar veya bulunmasınlar, her türlü yardımı yapmak,
onların işlerini kolaylaştırmaktır.
- Üçüncü
ölçümüz, hiç kimseye, hiçbir kuruma istisna tanımamaktır.
- Yolsuzluk
kimden ve hangi kurumdan sadır olursa olsun, ayrım yapmadan üzerine gitmeliyiz.
- Bütün
bunlarla birlikte, parti grubu olarak, yolsuzlukların üzerine kararlılıkla ve
yılmadan giden bakanlarımıza her
zamankinden daha fazla destek vereceğiz.
- İşin
gereği ve kamu yararı neyi gerektiriyorsa, o şekilde davranmaları konusunda onları yüreklendirmek,
desteklemek zorundayız.
- Değerli
arkadaşlarım,
- Binaenaleyh,
bu ölçüleri ortaya koyduktan sonra, buradan, bütün yetkili makamlara, yolsuzlukla
mücadeleyi sürdüren, yolsuzluk soruşturmalarını yürüten bütün yetkili makamlara
çağrı yapıyorum:
- Mavi
demeden, yeşil demeden, mor demeden, bütün yolsuzlukların sonuna kadar üzerine gidin.
- Yolsuzluklar
konusunda, yetkisiz olan, bu mücadelede herhangi bir yetkisi olmayan, ama, orada burada
ahkam kesen, Anavatan’ı, siyaseti karalamaya çalışan herkese buradan çağrı
yapıyorum:
- Elinizdeki
en ufak belgeyi, bilgiyi, her şeyi o yetkili makamlara verin.
- Ve
bir iddiada bulunuyorum: yolsuzluklarla mücadele konusuyla, yolsuzluklar konusuyla
Anavatan Partisi arasında hiçbir irtibat kurmak mümkün değildir. Çünkü, Anavatanlı
hiç kimsenin yolsuzluk yapması mümkün değildir. Eğer yolsuzluk yapmışsa, Anavatan’da
barınması mümkün değildir.
- Buradan,
meclisteki siyasi partilerimize çağrı yapıyorum:
- Gelin,
Anavatan Partisinin, milletvekillerinin dokunulmazlığının sınırlandırılması
konusundaki anayasa değişikliğine destek verin.
- Gelin,
milletvekili arkadaşlarımızın verdiği siyasi ahlak yasasına destek verin.
- Gelin,
siz de ucuz siyaset yapmak yerine, kendi parti tüzüklerinizi değiştirin, milletvekili
seçilmeye engeli olanların parti yönetiminde görev almasını da engelleyin. Devletle
iş yapanların, parti yönetiminde etkin yerlere gelmesini engelleyin.
- Anavatan’ın
yaptığını siz de yapın.
- Anavatan’ı,
bir takım belirsiz iddialarla, hiçbir delile dayanmayan, hiçbir mesnede dayanmayan
iddialarla karalamaya çalışmak yerine, gelin, Anavatan’ın Türk siyasetini temizleme
çabalarına siz de destek verin.
- Hepinize
saygılar sunuyorum.
|
|