- Anavatan Partisi Genel Başkanı
- Sayın Mesut Yılmaz’ın
- ANAP Meclis Grubu Toplantısında
Yaptığı Konuşma
23 Ocak 2001
Değerli
arkadaşlarım,
Türkiye’nin
büyük devlet olmasını istiyoruz.
Devletimize bölgesel
liderlikten, dünya liderliğine kadar sayısız paye biçiyoruz.
Kimimiz
Türk dünyasının lideri, kimimiz İslam dünyasının lideri
olarak ilan ediyoruz.
Ama,
adeta ülkemizin yalıtılmasına seyirci kalıyoruz. Kafamızdaki
lider Türkiye’yi gerçekleştirmeye dönük her çabaya engel
olmaktan kaçmıyoruz.
Avrupa
Birliği sürecinde deyim yerindeyse dünyanın en iyi hastanesinde
check up’a giriyoruz. İyileşmek için nelere dikkat etmemiz
gerektiği yolunda elimize sonuçlar tutuşturulanca da bu bize uymaz
diyoruz.
Değerli
arkadaşlarım,
En
büyük tehlikenin terör örgütünün siyasallaşması olduğunu söylüyoruz.
İnisiyatif elimizdeyken hiçbir şey yapmayarak bu siyasallaşmayı
adeta zorluyoruz.
Korku
üzerine siyaset bina edilemeyeceğini söylüyoruz. Gidip insan
hakları konusunda medeni dünyanın en gelişmiş belgelerine imza atıyoruz.
Ama
korkularımız yüzünden, en basit uygulamalardan bile kaçınıyoruz.
En
masum sokak isimlerine bile korkularımızın esareti altında olağanüstü
anlamlar yüklüyor ve yasaklayarak gülünç durumlara düşüyoruz.
En
çok meseleleri takipsizlikten yakınıyoruz. Ancak meseleleri takip için
hiçbir şey yapmıyoruz.
Ermeni
meselesinin her bir cephesinin ayrı takip edilmesinin zorunluluğuna
inanıyoruz, ama kendimiz takip etmediğimiz gibi takip edenleri de
yalnız bırakıyoruz.
Fransa’da
bizim yüzümüzden ceza alan bilim adamına sahip çıkmadığımız
gün Fransa’daki kavgayı kaybettiğimizi görmüyoruz.
Her
şey olup bittikten sonra da boykot çağrılarına başlıyoruz.
1990
öncesinde sözde soykırım iddialarını çürütmek için yapılan
çalışmaların başarısını görüyoruz ama aynı sistemi devam
ettirmiyoruz.
O
gün başarıyla sonuç alanlara teşekkür etmediğimiz gibi, sistemi
bozanların bugün yüksek perdeden esip gürlemelerine kanmaktan da
geri kalmıyoruz.
Ermenilerle
ilgili her meselede Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Diasporadaki
Ermenileri bir bütün içerisinde değerlendirmenin şart olduğunu
biliyoruz.
Ancak,
Karabağ meselesini görmezden gelerek Ermenistan’ın işgaline
seyirci kalıyoruz. Meselenin gittikçe kangrenleşmesini izlerken,
çözüm getirici adımları atmıyoruz.
Bizden
birkaç ambulans helikopteri isteyen rahmetli Elçibey’e kulaklarımızı
tıkıyor, Ermenistan’a birkaç top mermisi düşse ne olur diyen özal’ı
yerden yere çalıyoruz.
Karabağ
göçmenlerinin sefaletine bigane kalırken, Türkiye’deki bölücü
terörün Karabağ’a yeni üs gözüyle bakmasını görmezden
geliyoruz.
Asala
terör örgütünün 2000 yılı ocak ayındaki toplantısında
kendisine hedef olarak, Türkiye sınırları içerisindeki bazı
illeri Ermenistan sınırlarına dahil etmeyi seçtiğini duyuyoruz.
Buna rağmen PKK’nın
devre dışı kalmasından sonra doğrudan Asala’nın devreye gireceğinin
işaretlerini görmezlikten geliyoruz.
Tarihle
ilgili hükmü parlamentoların ve siyasetçilerin değil, bilim
adamlarının vermesi gerektiğini söylüyoruz. Ancak, bu adımı
kendimiz atmaktan uzak duruyoruz.
Tarihimizle
ilgili bilgisizliğimiz yüzünden kendi tarihimizden korkuyoruz.
Tarihimizde soykırım gibi utanılacak
bir sayfa olmadığını dosta ve düşmana göstermek için çabalamıyoruz.
Üstelik bu çabayı başka lobilerden bekliyoruz.
O
zaman çözülebilecek sorunlarımızın neden çözümsüzlüğe
gittiğini sormanın bir anlamı var mıdır?
Bu
örnekleri çoğaltmak mümkün.
Peki
neden böyle oluyor?
Bize
göre bunun iç içe geçmiş birkaç önemli nedeni vardır.
Birincisi,
gerçek niyetleri süslü örtüler arkasına saklayan ikiyüzlü
tutumdur.
Kimimiz
sorunları itiraf ederken veya çözüm yolunun doğruluğunu kabul
ederken samimiyizdir.
Kimileri
ise aynı görüşleri
ifade etmekle birlikte aslında kimileri ise samimi değildirler.
Bunlar
kamuoyunda yerleşik kanaate ve genel eğilime ters düşmemek
gayretiyle, gerçek düşüncelerine ters beyanlarda bulunmaktadırlar.
Ama
bunlar en yapıcı
beyanlarının aralarına bile
gerçek niyetlerini gösteren
kimi düşünceleri sıkıştırmaktan kaçınmazlar. Ta ki şartlar
onların lehlerine gelişene kadar....
Güçlendiklerini hissettikleri dönemlerde ise gerçek
niyetler fütursuzca ortaya dökülür.
Siyasi
partilerin güçsüzlüğü ve siyasi yapının bölünmüşlüğü de
siyasi partileri ilkeli tavırlardan ziyade konjonktürel davranışlar
sergilemeye zorlamaktadır.
Bu da ister istemez samimi
yaklaşımlar yerine fırsatçı, hatta iki yüzlü tavırları ön
plana çıkarmaktadır.
Bu
olumsuzlukların ikinci nedeni de, bir sorun ön plana çıkınca
ilgilenmek ve konu gündemden düşünce de böyle bir sorun yokmuş
gibi davranmaktır.
Sorunların
çokluğu karşısında kökten çözülebilecek olanların
azlığı bu davranışımızın altyapısını hazırlamaktadır.
Her
şeyi unutmaya yatkın zihniyet yapımız ve fikri takip alışkanlığının
olmaması tüm doğu toplumları gibi bizim toplumumuzun da iflah
kabul etmez bir hastalığıdır.
Konuları
takip etmesi gereken hükümetlerin ömürlerinin kısalığı, bürokrasinin
oturmuş bir yapıya sahip bulunmaması gibi olumsuzluklar da eklendiğinde
bu hastalığımız iyice
azmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım,
Ülke
sorunlarının doğru olarak teşhisinde ve gerçekçi çözüm yolları
önerilmesinde bizden daha önde olan bir başka parti yoktur.
Başlangıçta
ne kadar itiraz edilirse edilsin, özelleştirmeden inanç özgürlüğüne
kadar anavatan partisinin tüm görüşleri
herkesçe kabul görmüştür.
Bugünlerde
dile getirdiğimiz görüşlerimizin de yarın geniş kesimlerce paylaşıldığına
hep birlikte tanık olacağız...
Ancak,
anavatan partisi olarak yukarıda saydığımız hastalıklardan bütünüyle
uzak olduğumuzu söylememiz mümkün değildir.
Bize
düşen belki diğer siyasi yapılarda daha fazla olan bu hastalıklarımızı
olabildiğince azaltmaktır. Bunun için çaba göstermektir.
Bunun
için yapmamız gereken söylediklerimizde samimi olduğumuzu açıkça
ortaya koymaktır.
Bu
noktadaki güçlüklere ve olumsuz eleştirilere bakmadan samimiyet çizgisinde
durmak ve bunu halkımıza anlatmaktır.
Örneğin
son günlerdeki demokratik çıkışımızın, sivil siyasete sahiplenmemizin
yolsuzlukları örtbas etmekle veya gündemden düşürmekle bir
ilgisinin olmadığını göstermektir.
Bir
yandan yolsuzlukların üzerine kararlılıkla giderken diğer
taraftan da sivil siyasete sahip çıkmaktır.
Değerli
arkadaşlarım,
Son
günlerdeki gelişmeleri ibretle izliyoruz.
Partimize
kimlerin hangi nedenlerle bir saldırı başlattıkları ortadadır.
Enteresan
olan, bize savaş açanlar ortadayken sivil siyasetin unsuru olduğunu
unutan kimilerinin mücadeledeki yerlerini karıştırmasıdır.
Sivil
siyaset dışındaki unsurların taşeronluğuna soyunanların
Anavatan Partisine saldırarak bir yerlerden aferin beklediklerini görüyoruz.
Onlara
tavsiyem, kendisinden aferin beklenecek tek merciin millet olduğunu
unutmamalarıdır.
Sivil
siyasetin bütün unsurları , olaylara, ortalığı kaplayan toz
bulutunun dışına çıkarak bakabilmelidirler.
Türkiye’de
olup bitenlerin ülke dışından nasıl görüldüğüne herkes
dikkat etmek zorundadır.
New
York Times’tan Economist’e kadar farklı yayın organlarının,
sivil siyaset alanını genişletme çabalarından bahsetmeleri
manidardır.
Değerli
arkadaşlarım,
Dün
Özal’ın sivil siyaseti hakim kılan anlayışına karşı hücum
edenlerin, bugün yine aynı nedenle Anavatan Partisine hücumda birleştiklerini
görüyoruz..
Rahmetli
Özal’ı ve onun getirdiklerini hazmedemeyenler Anavatan Partisini güçsüzleştirme
çabalarından vazgeçmemişlerdir.
Çünkü
Özal’ın yaşayan en büyük eseri Anavatan Partisidir.
Anavatan
Partisi güçlü bir şekilde ayakta kaldığı sürece sivil,
demokrat, özgürlükçü çizginin Türk siyasi hayatına hakim olması
kaçınılmazdır.
Bu
durumdan rahatsız olan çevreler, dün kurdukları ittifakı bugün
de tazelemenin peşindedirler.
Düne
kadar Özal isminin gölgesine sığınmaya çalışanların, bugün
tekrar Özal düşmanlığına avdet etmelerini manidar buluyoruz.
Değerli
arkadaşlarım,
Ortalığı
toza dumana katarak karmaşada kelle götürme hesabı yapanlar var.
Bu
hesaplar tutmayacaktır.
Ortada
DGM savcılığı tarafından yürütülen hukuki bir soruşturma vardır.
Savcılığın
beyanlarına göre çalışmalar üç aydır sürmektedir.
Soruşturma
süresince bakanlığın telefonları dinlenmiştir.
Tutuklamalar
olmuş ve çeşitli kişilerin ifadeleri alınmıştır.
Soruşturma
devam ederken kolluk güçlerince hazırlandığı iddia edilen bir
fezleke basın kuruluşlarına gönderilmiştir.
Fezleke
olduğu iddia edilen belge incelendiğinde, kolluk güçlerince yürütülen
soruşturmanın sonuçlarının bulunduğu görülmektedir.
Burada
dikkati çeken husus, soruşturma konusu olduğu iddia edilen hususların
dışındaki bazı olay ve isimlerin söz konusu belgede bir sonuca bağlanmadan
verilmesidir.
Bunca
izleme ve dinlemeye rağmen hiçbir belgeye dayanmadan ve bir sonuca
bağlanmadan bazı isimlerin fezleke
olduğu iddia edilen bu belgeye sokuşturulması,
yapılan işlemlerin arkasında
başka amaçların olduğu şüphesini doğurmaktadır.
Bir
neticeye bağlanmadan yalnızca bazı isim ve olayların zikredilmesi
ve bunun da basına sızdırılması düşündürücüdür.
Bu
durum hukuksal bir işlemin bir parçası olması gereken fezlekenin,
daha doğrusu fezleke olduğu
iddia edilen belgenin hukuk dışı amaçlarla kullanılmak istendiği
izlenimini vermektedir.
Siyasi
yıpratma amaçlı bir malzeme olarak kullanılması amaçlanan
bu belgenin sızdırılması bile,
amacın yolsuzlukla mücadele değil siyaseten yıpratma olduğunu
ortaya sermektedir.
Fezleke
olduğu iddia edilen belgenin yayınlanmasıyla birlikte birilerinin
gerçek amacının ne olduğu kendiliğinden teşhir olmuştur.
Bu
olayda soruşturmanın eksik veya yarım bırakılmamasının takipçisi
olmak durumundayız.
Eksik
ve yarım kalan bir soruşturma, siyasiler üzerinde şüphe yaratmaya
dönük çabanın başarılı
olması demektir.
Fezleke
olduğu iddia edilen belgede geçen tüm iddiaların savcılıkça
derinlemesine soruşturulması
gerekmektedir.
Diğer
yandan haklarında soruşturma yürütülenlerin gerek kendilerini
kurtarma, gerekse biz batıyoruz başkaları da batsın yaklaşımıyla
olayları başka noktalara kaydırma çabalarından kimse bir ümide
kapılmamalıdır.
Olmayan
olaylara yazılan senaryolar tutmayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım,
Burada,
akıl sahiplerine tavsiyem, daha sonra mahcup olmamak için olayların
aydınlanmasını beklemeleridir.
Ortalık
yatışınca, hukuk süreci işledikçe neler olup bittiği açık bir
biçimde görülecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
|