ANAP
GENEL BAŞKANI MESUT YILMAZ'IN ANAP GRUP TOPLANTISINDA YAPTIĞI KONUŞMA
10 OCAK
2002
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Karadenizimizin ve Türkiyemizin en güzel yörelerinden
birisi olan Uzungölün Belediye Başkanına, aramıza hoşgeldiniz
diyorum.
Değerli arkadaşlarım, geride bıraktığımız 2001 yılı,
bütün dünya için zor bir yıl oldu; ama Türkiye için yaşadığımız
sıkıntılar, yaşadığımız ekonomik kriz, geçirdiğimiz doğal afetler
nedeniyle bu sıkıntı daha da büyük olmuştur.
Şimdi, yeni girdiğimiz 2002 yılını iyi değerlendirdiğimiz
takdirde, hem ekonomimizin geleceği bakımından hem Avrupa Birliği
ilişkilerimiz bakımından bir dönüm yılı olarak gördüğümüz 2002 yılını
iyi değerlendirdiğimiz takdirde, hiç şüpheniz olmasın ki, 2003 yılı
Türkiye için çok daha parlak bir yıl olacaktır. Nitekim, bu yönde şu
anda yürüttüğümüz çalışmaların dahi son derece tatmin edici olduğunu
rahatlıkla ifade edebiliriz. Meclisimiz, her birisi bir reform
niteliğinde olan, hatta belki devrim niteliğinde olan düzenlemeleri
birbiri ardına yasalaştırmaktadır. Bunların bir kısmı hayata
geçirilmiştir, bir kısmı da önümüzdeki günlerde gündeme gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyenin bu noktaya gelmesi
kendiliğinden olmamıştır. Eğer Türkiye bu kadar ağır bir ekonomik kriz
yaşamasaydı, belki de bu kadar önemli değişiklikleri hayata
geçirebilecek bir zihni ortamı Türkiyede gerçekleştiremezdik. Bugün
artık sokaktaki vatandaşımız dahi, meseleye sadece kendisi açısından,
kendi kesimi açısından bakmanın yetersiz olduğunu, meseleye mutlaka
makro bakmak gerektiğini, yapısal değişimin gerekliliğini görmüştür ve
bunu açıkça talep etmektedir. Yani, gelip geçici çözümlerin çare
olmadığı, artık sade vatandaşlarımız tarafından da görülmüştür.
Popülist uygulamaların, neticede yine vatandaşı vuracağını,
vatandaşımız maalesef tecrübeleriyle yaşamıştır.
Şimdi, önümüzdeki dönemde bu başlattığımız yapısal
değişimi devam ettirmek zorundayız, tamamlamak zorundayız. Hiç
şüpheniz olmasın ki, Türkiyenin geleceği bugün gerçekleştireceğimiz
yapısal düzenlemelerle doğrudan bağlantılıdır. Biraz önce Enerji
Bakanı arkadaşım, doğalgazla ilgili son gelişmeleri size aktardı.
Bence doğalgaz tartışmasının bir yanına daha dikkat çekmekte yarar
var. Doğalgazla ilgili olan bu tartışmalar, Türkiyede yönetimde
şeffaflığın ne kadar önemli olduğunu herkese göstermiş olmalıdır.
Vatandaşımız, ister merkezi yönetim olsun ister mahallî yönetim olsun,
idarelerin hesaplarının kendisi tarafından da açıkça görülebilir
olmasını talep etmektedir. Artık öyle gizli anlaşmalar, gizli hesaplar
filan vatandaşı tatmin etmemektedir. Vatandaş, maliyetleri bilmek
istemektedir, katlandığı fedakârlığın ölçüsünü bilmek istemektedir,
kendisinden talep edilen fiyatın rekabete uygun olup olmadığını
ölçebilmek istemektedir. Hemen söyleyeyim ki, vatandaşımız bu
talebinde de haklıdır. Son doğalgaz tartışması, hiç olmazsa bir temel
üründe, bir temel malda, doğalgazda bu imkânı sağlamıştır.
Vatandaşımız açıkça, kendisinden talep edilen bedelin ne kadarının
devlete vergi olarak gittiğini, ne kadarının mahallî idareler
tarafından verilen hizmet karşılığı alınmış olduğunu, ne kadarının da
izah edilemeyecek bir bedel olduğunu görmüştür ve yapılan bu
tartışmalar sonunda, Enerji Bakanımızın başlattığı girişim bir anda
Türkiyenin gündemine oturmuş ve doğalgaz fiyatlarında, şu anda
herkesi tatmin etmese de, bana göre önemli sayılabilecek bir indirim
sağlanmıştır. Şimdi biz parti olarak bunun daha da ileriye
götürülmesinin gayreti içinde olacağız. Katma Değer Vergisinin, hiç
olmazsa geçici bir süre doğalgazda indirilmesi, biliyorsunuz yüzde 18
olarak uygulanmaktadır, yüzde 18 aslında bir zaruri tüketim malı olan
doğalgaz için savunulamayacak bir orandır. Bunun makul bir düzeye
indirilmesi için de Hükümet nezdinde çabamızı sürdüreceğiz. Ama,
ekonomik kriz ortamında doğalgaz fiyatlarının, bu ölçüde de olsa
indirilmesine öncelik ettiği için Enerji Bakanı arkadaşıma teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçirdiğimiz ağır kış şartları bir
başka gerçeği daha vatandaşlarımıza göstermiştir. Türkiyenin çeyrek
yüzyıl önce, hatta hatta bazen yarım yüzyıl önce kurulmuş olan idarî
yapısı, çağdaş ihtiyaca cevap vermemektedir. Bugün şehirlerimizin bir
kısmından Karayolları sorumludur, bir kısmından mahallî idareler
sorumludur. Ama neticede iki gün kar yağdığı zaman Türkiye bir kaosa
düşmüştür. Bunun da en başta gelen sebebi, bu idarî sistemin
yetersizliğidir.
Onun için, buradan bir defa daha ifade ediyorum: 1997den
beri Meclis gündemine getirdiğimiz, Koalisyon Protokolüne de
koydurduğumuz, ama maalesef bugüne kadar Meclisten geçiremediğimiz
Mahallî İdareler Reformunun bir an önce Meclisten geçmesi lazımdır.
Yani, mahallî idarelerle merkezi yönetim arasındaki görev ve yetki
dağılımının yeniden düzenlenmesi lazımdır. Hiç olmazsa, şu son
yaşadığımız kış şartları ve onun getirdiği kargaşa ortamı, bu
düzenlemenin bir başlangıcını oluşturmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği bir başka gerçek,
Türkiyenin bugün içinde yaşadığı ekonomik kriz ortamından çıkması
için finans kesiminin mutlaka iyileştirilmesi gereğidir. Türkiye eğer
finans kesimini, bankacılık sektörünü güçlendiremezse, ekonomik
istikrarı yakalaması hem çok uzun zaman gerektirecektir hem de
maliyeti çok daha yüksek olacaktır. Onun için, Türkiyenin bugün en
önemli önceliklerinden birisi, finans kesiminin güçlendirilmesidir.
Kaldı ki, finans kesimi, geçmişte yaşadığımız ekonomik krizden, gerek
kur riski olarak gerek faiz riski olarak en fazla zarara uğramış olan
sektördür. Dolayısıyla devletin ekonominin belkemiğini oluşturan bu
sektörün sorunlarına kayıtsız kalabilmesi mümkün değildir. Ancak,
getirilen düzenlemenin, bu konuda yapılacak olan iyileştirmenin
mutlaka adil olması lazımdır, şeffaf olması lazımdır, kamu vicdanını
rencide etmeyen bir nitelikte olması lazımdır. İşte, bu nedenle, Plan
ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmiş olan yasa tasarısını dün Liderler
Toplantısında tekrar gündeme aldık. Gece saat 22.00ye kadar süren bir
değerlendirme sonunda, bu konuda kamuoyuna yansımış olan bütün
eleştirileri de dikkate alarak, hassasiyetleri, duyarlılıkları da
dikkate alarak, zannediyorum ki kamu vicdanını tatmin edecek bir
uzlaşma formülüne bağladık. Buna dayalı olarak, bugün bu konu Genel
Kurulda zannediyorum gündeme gelecektir. Genel Kurulda da yapılacak
olan değişiklik önergeleriyle Yüce Meclisin de tasvibini kazanacağını
umduğum bir şekle dönüştürülecektir. Bugünkü haliyle kamuoyunda bazı
haklı eleştirilerin söz konusu olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bu
sistemin Hükümet tarafından savunulabilir olması, sektörün
ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olması, ama hepsinden önemlisi
adil olması büyük önem taşımaktadır. Dünkü bu konudaki yaptığımız
toplantının çok uzun sürmesinin esas amacı da, bu gereği yerine
getirebilmektir.
Değerli arkadaşlarım, bugün Basın Çalışanları Günüdür.
Bugünkü Grup toplantımızda da basınla ilgili önemli konular dile
getirildi. Ben, basın mensubu arkadaşlarımızın bugününü kutluyorum.
Beyhan Aslan arkadaşımın başına gelen olayın da son olmasını
diliyorum. (Alkışlar)
Ama son olmayacağını da biliyorum. Burada da dile
getirildiği gibi, bu konularda artık seyirci olmak yerine, mağdur
olmak yerine, şikayet eden olmak yerine, çare üretmek konumundayız. Bu
konuda ilgili bakan arkadaşımızın yaptığı hazırlık çok kısa zamanda
Bakanlar Kurulunun gündemine gelecektir. Zannediyorum şubat ayı
başında da Meclisimizin önüne gelecektir. Basın Kanununda yapacağımız
yeni düzenlemeyle bu konuyu artık Türk siyasetinin en karanlık
noktalarından biri olmaktan çıkarmak durumundayız. Bu konuyla ilgili
arkadaşlarımızın yapacakları katkıların da çok değer taşıdığını
şimdiden ifade etmek istiyorum.
Bu arada, Salih Yıldırım arkadaşım Haburda yeniden
başlayan Irakın engellemesi dolayısıyla üç aydan beri durmuş olan,
şimdi yeniden başlayan mazot ticaretini dile getirdi. Ben buna
ilaveten, bütün sınır illerimizi ilgilendiren bir iyi haber vermek
istiyorum. Biliyorsunuz, bir süre önce Hükümetimiz yurtdışı çıkışlara
50 dolarlık bir fon uygulaması başlatmıştır. Şimdi, Bakanlar Kurulunda
imzası tamamlanan, sanıyorum birkaç gün içinde yürürlüğe girecek olan
bir kararnameyle, sınır illerinde yaşayan vatandaşlarımızın, hangi
araçla olursa olsun, günübirlik olarak komşu ülkelere yapacakları
ziyaretleri bu uygulamanın dışına çıkarıyoruz. Ayrıca, süreye bağlı
olmaksızın, sınır ticareti amacıyla yapılan yurtdışı çıkışları da yine
bu uygulamanın dışına çıkarıyoruz. Yani, bu fondan muaf tutuyoruz.
Son olarak değinmek istediğim konu, kamuoyunun da yakından
izlediği, herkesin gözü önünde cereyan eden Emlak Bankasıyla ilgili
soruşturma rezaletidir. Değerli arkadaşlarım, hiç kimsenin, hiçbir
şart altında, herhangi bir yolsuzluğu savunma hakkı yoktur. Yolsuzluk
yapanlar, eğer yapmışlarsa gayet tabiî kovuşturulacaktır, hukuk
sistemi içerisinde takibata uğrayacaklardır, gereği yapılacaktır. Ama
insanları, hiçbir delile dayanmadan, ilk sorgulamalarından sonra
serbest bırakılacakları gayet açık olduğu halde, geceyarısı
yataklarından kaldırıp nezarete aldırmak için emniyete talimat vermek,
iyi niyetli bir savcılık görevi değildir, hukuka uygun bir savcılık
görevi de değildir. Bu konu, kayıtsız kalarak sadece seyredilerek
geçiştirilecek bir olay da değildir. Eğer bu tür uygulamaların bizim
başımıza gelmesini istemiyorsak, başkalarının başına geldiği zaman da
bunları mutlaka gündeme taşımak zorundayız. (Alkışlar)
Bu konu, aslında bana göre Meclisimizin mutlaka el koyması
gereken bir konudur. Adalet Bakanımızın mutlaka açıklığa kavuşturması
gereken bir konudur ve son olarak söyleyeceğim şey şudur ki: Türkiye
eğer bir gün Avrupa Birliği üyesi olacaksa, eğer Türkiye bir gün,
hepimizin arzu ettiği gibi, dünyanın güçlü ülkelerinden birisi
olacaksa, emin olun ki bunun yolu, fert başına millî gelirimizin 2
binden 10 bin dolara çıkması değildir. Bunun yolu, Türkiyenin gerçek
anlamda demokratik hukuk devleti olmasıdır. Demokratik hukuk devleti
ilkelerini hayata geçirmiş olmasıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) |