ANAVATAN PARTİSİ GENEL
BAŞKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
SAYIN MESUT YILMAZ’IN
GRUP KONUŞMASI
(30 TEMMUZ 2002)
Değerli
arkadaşlarım,
Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Bugün, Temmuz ayının
30’uncu günü, yarın ayın son günü ve muhtemelen yarın Genel Kurulda
erken seçim kararı alınacak. Buna mukabil, bu ayın ilk günü, yani 1
Temmuz tarihinde koalisyon ortağı partilerin liderleri olarak bir
araya geldiğimizde, 2004 Nisan’ına kadar seçim yapılmaması konusunda,
yani mevcut hükümetin 2004 Nisan’ına kadar devam etmesi konusunda
mutabık kalmıştık ve bu mutabakatımızı da, hatırlayacağınız gibi, 1
Temmuz tarihli o toplantımızdan sonra kamuoyuna açıklamıştık.
Şimdi, haklı olarak
Türkiye’de yaşayan herkes gibi sizlerin de aklından geçen soru
zannediyorum şudur: Bir ay içerisinde ne oldu ki, 2004 Nisan’ında
seçimden, 2002 Kasım’ında seçime geldik? Aslında, bu değişiklik bir
ayda da olmadı, sadece bir hafta içinde oldu. 1 Temmuz’daki o
toplantımızdan sonra, zannediyorum 10 gün kadar sonra tekrar bir
liderler toplantısı yaptık ve o toplantıda da, bir önceki toplantıda
aldığımız kararın aksine, 3 Kasım tarihinde erken seçim kararı
alınması için mutabık kaldık. Hakikaten, dışarıdan bakan birisi için,
bu olayı anlayabilmek mümkün değildir.
Ama, değerli
arkadaşlarım bu on gün içerisinde yaşanan olayları hatırlamak
lazımdır. Bu on gün içerisinde, hatta daha da erken 7 Temmuz’da,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Bahçeli, Bursa’da
yapılan bir toplantıda erken seçim çağrısında bulunmuştu, 3 Kasım’da
erken seçim yapılması için bir çağrıda bulunmuştu. Hemen onu izleyen
günlerde de, Demokratik Sol Partide, parti grubunun yarısının
ayrılması sonucunu doğuran olaylar yaşanmıştır.
Anavatan Partisi
olarak biz, her iki mutabakata da bağlıyız. Hükümetin bu şekilde bir
karar değişikliğine gitmesinde Anavatan Partisinden kaynaklanan hiçbir
gelişme söz konusu değildir. Sayın Bahçeli, 7 Temmuz tarihinde erken
seçim çağrısında bulunmasına gerekçe olarak, birtakım senaryolar
üretildiğini, birtakım komplo girişimleri olduğunu ifade etmektedir.
Kendisiyle daha sonra iki defa yine liderler toplantısında bir araya
geldik. Ben, bugüne kadar bu senaryoların, bu girişimlerin ne olduğunu
anlayabilmiş değilim. Sanıyorum, kamuoyu da bu konuda yeterince
aydınlanmış değildir. Ama, benim, burada, sizin huzurunuzda, bir defa
daha altını çizerek söylemek istediğim bir husus var; eğer böyle bir
senaryo yazılmışsa, eğer böyle bir komplo girişimi varsa, Anavatan
Partisi uzaktan yakından bunların içinde, yanında değildir.
Dolayısıyla, Temmuz
ayının ilk haftası içerisinde yaşanan olaylar sonucunda, maalesef,
57’nci hükümet, üç yıldan beri Türkiye’de çok önemli reformları
gerçekleştiren, bunun için siyasî bedel ödemeye razı olan, ama
Türkiye’nin uzun yıllarda beri ihmal ettiği ve bir gün düzlüğe
çıkabilmek için, aydınlığa kavuşmak için mutlaka yapmak zorunda olduğu
yapısal reformları gerçekleştiren bu hükümet, Meclisteki çoğunluğunu
fiilen kaybetmiştir. Kaldı ki, Milliyetçi Hareket Partisinin bu
şekildeki bir tavır değişikliğinden sonra, artık 1 Temmuz’daki
mutabakatı, bana göre doğru olan mutabakatı, sadece iktidar
partilerinin değil Türkiye’nin de lehine olan, yani uyguladığımız
ekonomik programı birbuçuk sene daha sürdürüp, bunun sıkıntısını
çekmiş olan vatandaşlarımıza bu sıkıntının karşılığında bu programın
nimetlerini de yaşatmayı hedefleyen, ondan sonra daha sağlıklı bir
ortamda seçime gitmeyi hedefleyen o mutabakatı fiilen yürütmek mümkün
olmamıştır.
Milliyetçi Hareket
Partisi bu mutabakattan ayrılınca, erken seçim konusunu kendisi
gündeme getirince, muhalefetin de gayet tabiî ona destek vermesiyle,
muhalefetin büyük bölümünün ona destek vermesiyle, artık bu mutabakat
fiilen yürütülemez hale gelmiştir. Onun için, Temmuz ayında yaptığımız
ikinci liderler toplantısında, ben de, mevcut şartlar altında,
Demokratik Sol Partinin ortadan ikiye bölünmesi, Milliyetçi Hareket
Partisinin 2004 Nisan’ına olan mutabakattan geri çekilmesi üzerine,
artık bir erken seçimin kaçınılmaz olduğu görüşümü dile getirdim.
Bugün de bu görüşümü
muhafaza ediyorum. Eğer, Türkiye, bugün mevcut hükümet yapısıyla,
Mecliste çoğunluğa sahip olmayan bir hükümet yapısıyla, kendi içinde
birtakım görüş ayrılıkları artık dışa vurmuş olan bir hükümet
yapısıyla yoluna devam etmeye kalkarsa, korkarım ki, ülke için bir
çözüm olması gereken bu hükümet, ülke için bir yük haline gelebilir.
Onun için, erken seçim kararı, bence mevcut şartlarda kaçınılmaz olan
bir karardır. Ama, Anavatan Partisi olarak, her zaman dile
getirdiğimiz bir husus var; seçimden önce, hatta hükümet meselesinden
önce Türkiye’nin önünde tarihî bir dönemeç söz konusudur. Bu Meclisin,
bu hükümetin, bu Mecliste yer alan bütün siyasî partilerin, mutlaka bu
dönemeçte Türkiye’nin önünün açılması için elbirliği yapmaları
zorunluluğu vardır.
Değerli
arkadaşlarım,
Türkiye’nin son
yirmi yılı, cumhuriyetin ilk dönemi ve çok partili siyasi hayata
geçilen yıllar gibi, ülkemiz tarihinin en önemli dönemlerinden
biridir.
Bu dönemde
Türkiye’de yapılan hangi iş varsa, hepsinde de Anavatan Partisinin, ya
projeyi ortaya koyan, ya başlatan, ya tamamlayan olarak imzası vardır.
Bu dönemde yapılan
işler, ülkemizin gelecek 50 yılını biçimlendirecek önem ve çaptadır.
Dolayısıyla,
Anavatan Partisi olarak, bir anlamda Türkiye’nin geleceğini inşa
ettik.
Biz ülkenin ve
milletin geleceğini inşa için varımızla-yoğumuzla, gece-gündüz
çalışırken hep önümüz kesilmeye çalışıldı, hep ayağımıza çelme
takıldı, hep engellendik.
Ama yılmadık.
Çalıştık. Yapabileceğimiz kadarını yaptık.
Projelerimizin hepsi
hayata geçiremedik belki, ama az şey de yapmadık.
Avrupa Birliği
üyeliği ise, bütün bunları tamamlayan, hem geçmişi ve hem de
geleceğiyle çok daha üst bir projedir.
Bu yüzden, Helsinki
zirvesi sonrası, Türkiye’ye Avrupa Birliği yolu açıldığında, bundan en
çok heyecanlanan ve bu işe dört elle sarılan biz olduk.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa Birliği
kriterleri, Anavatan Partisinin 1983 yılından itibaren ortaya koyduğu
vizyon, çizgi ve icraatla neredeyse bire bir örtüşmektedir.
1999 seçimleri
sonrası başlattığımız kendimizi, partimizi, Türk siyasetini, ülke
yönetimini ve devlet anlayışını sorgulama süreci ile Avrupa Birliği
üyeliği konusundaki gelişmeler, birbirlerini tamamlamışlardır.
Bizim Türkiye için
öngördüğümüz açılımlar, bir anlamda Avrupa Birliği kriterlerinde de
ifade edilmektedir.
Türkiye’nin aday
üyelik statüsü ile bu kriterleri yerine getirme yükümlülüğü
üstlenmesi, vizyonumuzu hayata geçirme konusunda bize de önemli bir
açılım sağlamıştır.
Hükümet içinde
Avrupa Birliği uyum çalışmaları ile insan haklarından sorumlu devlet
bakanlığı gibi, konuyla doğrudan ilgili kurumların sorumluluğu
partimizce üstlenilmiştir.
Bu durum, bizim, hem
kişisel düzeyde, hem de parti olarak Avrupa Birliği ile gelişmeleri
çok daha yakından takip etmemizi gerektirmiştir.
Konuyu yakından
takip ettiğimiz ve bildiğimiz için de, kamuoyunda ortaya çıkan
tartışmalarda Anavatan Partisi olarak diğer partilerden daima bir adım
önde olduk.
İşte tüm bu
sebeplerden dolayı, Avrupa Birliği konusu ile partimiz
özdeşleştirilmiş veya kendiliğinden öyle bir durum ortaya çıkmıştır.
Bu durum bizim
isteğimiz veya bilinçli bir tercihimiz değildir; tam tersi
kendiliğinden ortaya çıkan bir portredir.
Biz bu durumdan
rahatsız değiliz… ancak bu durumdan rahatsız olanların neden rahatsız
olduklarını milletimize açıklamaları gerekir.
Değerli
arkadaşlarım,
Bugün Avrupa Birliği
üyeliği, halkımızın büyük çoğunluğu tarafından desteklenmektedir.
Bu destek, bir günde
kendiliğinden ortaya çıkmış bir destek değildir.
Türkiye’nin siyasi
coğrafyası, bir çok siyasi partinin varlıklarını çok uzun yıllar
Avrupa karşıtlığına dayandırdıkları bir coğrafyadır.
Böyle bir ülkede,
toplumun ezici çoğunluğunun Avrupa Birliği üyeliğine destek verir
duruma gelmesinde, Anavatan Partisinin önemli payı vardır.
Partimizin
Türkiye’nin 40 yıllık Avrupa Birliği üyeliği mücadelesine en büyük
katkısını, işte bu toplumsal destek olarak görüyorum.
Demokratik bir
ülkede, tek belirleyici milletin iradesidir. Türk milletinin iradesi,
ülkenin Avrupa Birliği üyeliği yönünde netleşmiştir.
Toplumun böylesine
güçlü bir destekle arkasında durduğu Avrupa Birliği üyeliği projesi,
bütün engelleme çabalarına rağmen mutlaka gerçekleşecektir.
Değerli
arkadaşlarım,
Bilindiği gibi,
ülkemizde, bir kaç marjinal kesim dışında, Avrupa Birliği üyeliğine
bütünüyle ve açıkça karşı çıkan hemen hiçbir parti yoktur.
Buna karşılık her
partinin, Avrupa Birliği üyeliği konusunda atılması gereken adımlarla
ilgili, az veya çok, ama mutlaka bir rezervi vardır.
Bu rezervlerin
önemli bölümü de, Avrupa Birliği kriterlerinin yerine getirilmesi
konusunda acele edildiği görüşüne dayandırılmaktadır.
Örneğin, orta vadede
yer alan bir takım konuları, Anavatan Partisinin niçin şimdiden
gündeme getirdiğinin sorulduğuna defalarca şahit olduk.
Halbuki ulusal
programdaki taahhütlerimizi yerine getirmek bakımından geçtiğimiz
mart ayından itibaren kısa vade bitmiş orta vade başlamıştır.
Bu nedenle orta
vadedeki işler neden şimdi önümüze getiriliyor itirazının hiçbir
dayanağı ve anlamı yoktur.
Üstelik orta vade
başlamasına ve üç aydır orta vade sürecinde bulunmamıza rağmen,
Türkiye hala kısa vadede gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği düzenlemeleri
tümüyle hayata geçirememiştir.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa Birliği
üyeliği sürecinin teknik düzenlemelerinin, yani anayasa ve yasa
değişiklikleri ile diğer mevzuat düzenlemelerinin hayata geçirilmesi,
koalisyon partilerinin uzlaşması ile sağlanmıştır.
Hatta anayasa
değişiklikleri ile kimi yasalar konusunda, görevli arkadaşlarımız
tarafından tüm partiler arasında uzlaşma kanalları da açılmış ve
işlemiştir.
Dolayısıyla, bu
düzenlemelerden meclis iradesiyle gerçekleşenlerin başarısı, bütün
milletvekillerimize, idari tasarrufla gerçekleşenlerinki de koalisyon
hükümetine aittir.
Biz bu sürece, sahip
olduğumuz milletvekili sayısı ve hükümet içindeki konumumuz oranında
elimizden gelen katkıyı sağladık.
Zaten, bu sürecin,
böylesine geniş bir uzlaşma zemini olmadan işleyebilmesi, sadece bizim
veya başka bir partinin isteğiyle sonuçlanabilmesi mümkün değildir.
Esasen, eğer bizim
tek başımıza bu süreci yönlendirme ve sonuçlandırma şansımız olsa idi,
Türkiye bugün çok farklı bir yerde bulunur ve çok farklı gündeme sahip
olurdu.
Geçmişte, böyle bir
gücü elinde bulundurduğunda Anavatan Partisinin Türkiye’ye ne kadar
kısa bir sürede ne kadar büyük değişimler yaşattığı hatırlardadır.
Üç-beş uyum yasası
konusunda tıkanıklık yaşayan bir Türkiye’nin, Avrupa Birliği sürecinde
bu noktaya kadar ulaşmış olması dahi önemli bir başarıdır.
İnşallah,
seçimlerden sonra milletimiz Anavatan Partisi’ni, kendisini
hedeflerine çok hızlı ve kararlı şekilde ulaştırmasını sağlayacak bir
güçle meclis’e taşıyacaktır.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa’nın ve onun
getirdiği kriterlerin bir kısmına evet, bir kısmına hayır diyerek
Avrupalı olmak mümkün değildir.
Hatta böyle yaparak
bir istikamet ve çizgi sahibi bile olmak mümkün değildir.
Azerbaycan’ın büyük
şairi Bahtiyar Vahapzade böyleleri için “ne ondandır ne bundan, hem
ondandır hem bundan” demektedir.
Geldiğimiz noktada
ne ondan ne bundan, hem ondan hem bundan olmak imkansız hale
gelmiştir.
Bu nedenle yüce
meclisin önüne getirmiş olduğumuz paketin bir bütün olduğunu tekrar
hatırlatmak isterim.
Bu pakette Kopenhag
siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi bakımından bugün için yapmamız
gereken hususlar bulunmaktadır.
Avrupa Birliğini
isteyen hiç kimsenin çıkıp da paketi bir kaç parçaya bölün, ben
kriterlerin şu kısmına hayır, şu kısmına evet demek, bir kısmına da
çekimser kalmak istiyorum deme hakkı yoktur.
Bu yükün hepsini
birden omuzlamak şarttır.. Bugün bunu yapacaklara, buna gücü yetecek
olanlara ihtiyaç vardır.
Değerli
arkadaşlarım,
Bu pakete Avrupa
Birliğini samimiyetle savunan partilerin yanısıra, Avrupa’ya
güvenmeyen ve hatta Avrupa’ya karşı olan partilerin bile oy vermesi
gerekir.
Çünkü bu sayede
ülkemiz, net bir şekilde Avrupa Birliğinin Türkiye’ye karşı
samimiyetini test etme imkanı bulacaktır.
Avrupa Türkiye’yi
kendi içine almak istiyor mu, istemiyor mu belli olacaktır.
Kopenhag siyasi
kriterlerini yerine getirmeden bunu anlamak imkanı hiçbir şekilde
yoktur.
Türkiye’nin önüne 40
yılda bir gelen bu fırsatı kullanma imkanını hiçbir parti
devletimizden esirgememelidir.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa’daki kimi
çevrelerin Türkiye’yi sürekli belirsizlik içinde tutma stratejisine
Türkiye’deki hiçbir parti ve hiçbir çevre alet olmamalıdır.
İnsan hak ve
hürriyetleri ile demokrasimizin standardı konusundaki eksiklikler
Avrupa’da Türkiye’yi istemeyen çevrelerin elindeki en önemli
kozlardır.
Bu kozları o
çevrelerin elinden almanın zamanı çoktan gelip geçmiştir bile.
Hazırladığımız bu
paket Türkiye’ye bu şansı verecek, Avrupa’daki Türk düşmanı çevrelerin
ellerindeki kozları alacak bir pakettir.
Ancak, burada bir
defa daha hatırlatmayı görev saydığım bir husus var:
İnsan hak ve
hürriyetleri ile demokrasi konusundaki eksikliklerimizi, kendi
insanımıza ve milletimize saygı ve sevgi nedeniyle giderdiğimiz ölçüde
uluslararası ilişkilerde saygın bir konum kazanabiliriz.
Bu değişiklikleri
milletimiz hak ettiği için gerçekleştirmeliyiz.
Değerli
arkadaşlarım,
Milletçe kötü bir
huyumuz var…
Yumurta kapıya gelip
dayanmadan hiçbir şey yapamıyoruz.
Avrupa Birliği uyum
çalışmalarında da böyle olmuştur.
Eğer bizim Anavatan
Partisi olarak vaktinde yaptığımız çağrılar karşılık bulmuş olsaydı,
işler böyle sıkışık bir noktaya gelmeyecekti.
Ama maalesef bu
olmamıştır. Avrupa Birliği uyum çalışmaları açısından çok değerli bir
zaman dilimi kaybedilmiştir.
Ancak hala herşey
bitmiş değildir.
Önümüzde son bir
fırsat daha vardır.
Şimdi bütün
partilere ve bütün milletvekillerine sesleniyoruz; Türkiye’nin
önündeki tek fırsatı birlikte değerlendirelim…
Gelecek kuşakların
bizi lanetle anmaması için, vebal altında kalmamak için, vebal altında
kalmamak için bu paketi birlikte çıkaralım…
Türkiye ve Avrupa
Birliği ilişkilerinde uçuruma yol açacak politikalar Türkiye’nin
geleceğine hizmet etmeyen politikalardır.
Türkiye’de daha açık
bir toplumun savunuculuğunu yapan liberal ve demokratik sivil gruplar
da bu pakete titizlikle sahip çıkmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım,
Türkiye tartışmasız
bir şekilde demokrasiyle yönetilen özgür bir ülkedir.
Ama en azından bu
kadar gerçek olan bir başka husus daha var: Türkiye insan haklarının
yoğun bir şekilde ihlal edildiği, demokrasisinin sık sık kesintiye
uğradığı bir ülkedir.
Bu durum ülkemiz
açısından büyük bir ikilemdir… Ortada milletçe hiçbir şekilde hak
etmediğimiz büyük bir çelişki vardır.
New York Times’ın
eski Türkiye şefi Stephen Kinzer “bu kadar özgürlük ile temel insan
haklarının sürekli olarak ihlal edilmesi başka hiçbir ülkede görülmez”
diyor…
Bu ikilemden ve
çelişkiden rahatsız olmayan hiçbir Türk vatandaşı yoktur.
Ancak ne yaparsak
yapalım bu ikilemi ortadan kaldırmada başarılı olamadık…
Avrupa Birliği uyum
süreciyle ilk defa bu ikilemden kurtulmak ve yaşadığımız çelişkiyi
ortadan kaldırmak mümkün hale gelmiştir. Bu yolda büyük mesafe aldık..
Ama hala yapmamız gerekenler var…
Hazırladığımız bu
son paket, Türkiye’yi yaşadığı bu büyük çelişkiden ve ikilemden
kurtaracak büyük bir projenin en önemli adımıdır.
Ülke olarak bu
ikilemden, bu büyük çelişkiden kurtulmak için önümüze çıkan bu son
büyük fırsatı değerlendirmeliyiz.
Değerli
arkadaşlarım,
Türkiye’nin başı,
Türk temsilcilerinin başı uluslararası toplantılarda yıllar vardır ki
bir konuda dik değildir.
İnsan hak ve
hürriyetleriyle demokrasimizdeki eksikliklerdir başımızı öne eğdiren.
Terörle mücadele
döneminde bunu bir noktaya kadar anlamak ve mazur görmek mümkündü.
Artık hiçbir
mazeretin kabul görmeyeceği bir noktaya gelmiş bulunuyoruz…
Değerli
arkadaşlarım,
“Havet” diye son
dönemde dilimize kazandırılan bir söz var.
Bu söz aynı anda hem
hayır, hem evet ifadesinin kullanıldığı durumları anlatır.
Bugün Avrupa Birliği
üyeliği konusunda, kimileri maalesef Havet’çidir.
Avrupa Birliği
konusunda atılması gereken adımlar gündeme geldiğinde, önce evet
denmektedir. Hemen arkasından ise “ama” ile başlayan veya “şartıyla”
diye biten ifadeler sıralanmaktadır. Yani hayır denmektedir.
Oysa Avrupa Birliği
üyeliği, niteliği ve hassasiyeti sebebiyle Havet’çi yaklaşımlarla
çözülebilecek bir konu değildir.
Onun için, bütün
partilerimize ve milletvekillerimize, Havet’i bir kenara bırakıp, evet
veya hayır seçeneklerinden birinde karar kılmaları çağrısında
bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım,
Avrupa Birliği uyum
çalışmaları konusunda milletimize söz verenlerin samimiyetlerinin
ölçülmesinin zamanı gelmiştir. Her yere bez afişlerle Avrupa Birliğini
şartsız destekliyoruz diyenlerin, bu söylediklerinde samimi olup
olmadıkları şimdi mecliste ortaya çıkacaktır.
Nasrettin hocamızın
söylediği gibi “Halep oradaysa artık arşın da buradadır.”
Bu haftaki meclis
çalışmalarında herkesin saçı kesilip önüne dökülecektir.
Milletimiz verilen
sözlerin takipçisidir. 65 milyon vatandaşımızın gözü partilerimizin
üzerindedir.
Değerli
arkadaşlarım,
Anavatan Partisi
kurulduğu günden bu yana en çok haksızlığa, iftiraya, yakıştırmaya ve
kuru bühtana maruz kalmış bir partidir.
Merhum Özal
döneminden beri böyle şeylere gülüp geçmişizdir.
Kavgayı sevmeyen
yapımız, gerilimden uzak duran tavrımız nedeniyle bize yapılan
haksızlıkların çoğuna katlanmış bir partiyiz.
Ancak son dönemde
hergün bir siyasi manevra çevirenler hiçbir insafa ve vicdana
sığmayacak bir şekilde partimizi siyasi entrika peşinde olmakla
suçlamışlardır.
Hiçbir delile
dayanmayan, hiçbir insafa ve vicdana sığmayan bu suçlamayı kabul
etmemiz mümkün değildir.
Biz ortak hükümet
etmenin ve ülke yönetmenin hukukuna her zaman riayet ettik.
Politikalarımızda
her zaman açık ve şeffaf olduk.
Neyi istediğimizi ve
neyi istemediğimizi de açıkça milletimizin önünde söyledik.
Hiçbir karanlık işin
içinde olmadık. Hiçbir partinin içini karıştırmadık.
Ülkenin geleceğinin
önüne set çekenler milletimiz tarafından fırlatılıp bir kenara
atılacaklarını anlayınca maalesef iftira metoduna yönelmişlerdir.
Ancak her şey
milletimizin gözü önünde cereyan etmektedir.
Milletimizi
kandırmak mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlarım,
Demokrasi bir inanç
ve erdem işidir.
Demokraside millet
iradesine güvensizlik olmaz.
Demokrasilerde
seçimler millet iradesini yansıtır ve demokrasiyi benimseyenlere bu
sonuçlara tartışmasız uymak düşer.
Biz Anavatan Partisi
olarak kurulduğumuz ilk günden itibaren millet iradesine güveni esas
aldık… Bundan sonra da bu esastan ayrılmayacağız.
Değerli
arkadaşlarım,
Yüce meclis erken
seçim kararını bir kaç gün içinde alacaktır.
Gelinen noktada
bizce de doğrusu budur.
Bize göre, bu
dönemdeki parlamentonun en önemli misyonu Avrupa Birliği uyum paketini
yasalaştırmaktır.
Bu parlamento, bu
misyonunu yerine getirmekten kaçamaz. Bu misyonu yerine getirmekten
kaçan, her kim olursa olsun, tarih ve millet önünde mesul olacaktır.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum.
|