ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI

SAYIN  MESUT YILMAZ’IN GRUP KONUŞMASI

(30 TEMMUZ 2002)

 

Değerli arkadaşlarım,

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün, Temmuz ayının 30’uncu günü, yarın ayın son günü ve muhtemelen yarın Genel Kurulda erken seçim kararı alınacak. Buna mukabil, bu ayın ilk günü, yani 1 Temmuz tarihinde koalisyon ortağı partilerin liderleri olarak bir araya geldiğimizde, 2004 Nisan’ına kadar seçim yapılmaması konusunda, yani mevcut hükümetin 2004 Nisan’ına kadar devam etmesi konusunda mutabık kalmıştık ve bu mutabakatımızı da, hatırlayacağınız gibi, 1 Temmuz tarihli o toplantımızdan sonra kamuoyuna açıklamıştık.

Şimdi, haklı olarak Türkiye’de yaşayan herkes gibi sizlerin de aklından geçen soru zannediyorum şudur: Bir ay içerisinde ne oldu ki, 2004 Nisan’ında seçimden, 2002 Kasım’ında seçime geldik? Aslında, bu değişiklik bir ayda da olmadı, sadece bir hafta içinde oldu. 1 Temmuz’daki o toplantımızdan sonra, zannediyorum 10 gün kadar sonra tekrar bir liderler toplantısı yaptık ve o toplantıda da, bir önceki toplantıda aldığımız kararın aksine, 3 Kasım tarihinde erken seçim kararı alınması için mutabık kaldık. Hakikaten, dışarıdan bakan birisi için, bu olayı anlayabilmek mümkün değildir.

Ama, değerli arkadaşlarım bu on gün içerisinde yaşanan olayları hatırlamak lazımdır. Bu on gün içerisinde, hatta daha da erken 7 Temmuz’da, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Bahçeli, Bursa’da yapılan bir toplantıda erken seçim çağrısında bulunmuştu, 3 Kasım’da erken seçim yapılması için bir çağrıda bulunmuştu. Hemen onu izleyen günlerde de, Demokratik Sol Partide, parti grubunun yarısının ayrılması sonucunu doğuran olaylar yaşanmıştır.

Anavatan Partisi olarak biz, her iki mutabakata da bağlıyız. Hükümetin bu şekilde bir karar değişikliğine gitmesinde Anavatan Partisinden kaynaklanan hiçbir gelişme söz konusu değildir. Sayın Bahçeli, 7 Temmuz tarihinde erken seçim çağrısında bulunmasına gerekçe olarak, birtakım senaryolar üretildiğini, birtakım komplo girişimleri olduğunu ifade etmektedir. Kendisiyle daha sonra iki defa yine liderler toplantısında bir araya geldik. Ben, bugüne kadar bu senaryoların, bu girişimlerin ne olduğunu anlayabilmiş değilim. Sanıyorum, kamuoyu da bu konuda yeterince aydınlanmış değildir. Ama, benim, burada, sizin huzurunuzda, bir defa daha altını çizerek söylemek istediğim bir husus var; eğer böyle bir senaryo yazılmışsa, eğer böyle bir komplo girişimi varsa, Anavatan Partisi uzaktan yakından bunların içinde, yanında değildir.

Dolayısıyla, Temmuz ayının ilk haftası içerisinde yaşanan olaylar sonucunda, maalesef, 57’nci hükümet, üç yıldan beri Türkiye’de çok önemli reformları gerçekleştiren, bunun için siyasî bedel ödemeye razı olan, ama Türkiye’nin uzun yıllarda beri ihmal ettiği ve bir gün düzlüğe çıkabilmek için, aydınlığa kavuşmak için mutlaka yapmak zorunda olduğu yapısal reformları gerçekleştiren bu hükümet, Meclisteki çoğunluğunu fiilen kaybetmiştir. Kaldı ki, Milliyetçi Hareket Partisinin bu şekildeki bir tavır değişikliğinden sonra, artık 1 Temmuz’daki mutabakatı, bana göre doğru olan mutabakatı, sadece iktidar partilerinin değil Türkiye’nin de lehine olan, yani uyguladığımız ekonomik programı birbuçuk sene daha sürdürüp, bunun sıkıntısını çekmiş olan vatandaşlarımıza bu sıkıntının karşılığında bu programın nimetlerini de yaşatmayı hedefleyen, ondan sonra daha sağlıklı bir ortamda seçime gitmeyi hedefleyen o mutabakatı fiilen yürütmek mümkün olmamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi bu mutabakattan ayrılınca, erken seçim konusunu kendisi gündeme getirince, muhalefetin de gayet tabiî ona destek vermesiyle, muhalefetin büyük bölümünün ona destek vermesiyle, artık bu mutabakat fiilen yürütülemez hale gelmiştir. Onun için, Temmuz ayında yaptığımız ikinci liderler toplantısında, ben de, mevcut şartlar altında, Demokratik Sol Partinin ortadan ikiye bölünmesi, Milliyetçi Hareket Partisinin 2004 Nisan’ına olan mutabakattan geri çekilmesi üzerine, artık bir erken seçimin kaçınılmaz olduğu görüşümü dile getirdim.

Bugün de bu görüşümü muhafaza ediyorum. Eğer, Türkiye, bugün mevcut hükümet yapısıyla, Mecliste çoğunluğa sahip olmayan bir hükümet yapısıyla, kendi içinde birtakım görüş ayrılıkları artık dışa vurmuş olan bir hükümet yapısıyla yoluna devam etmeye kalkarsa, korkarım ki, ülke için bir çözüm olması gereken bu hükümet, ülke için bir yük haline gelebilir. Onun için, erken seçim kararı, bence mevcut şartlarda kaçınılmaz olan bir karardır. Ama, Anavatan Partisi olarak, her zaman dile getirdiğimiz bir husus var; seçimden önce, hatta hükümet meselesinden önce Türkiye’nin önünde tarihî bir dönemeç söz konusudur. Bu Meclisin, bu hükümetin, bu Mecliste yer alan bütün siyasî partilerin, mutlaka bu dönemeçte Türkiye’nin önünün açılması için elbirliği yapmaları zorunluluğu vardır.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’nin son yirmi yılı, cumhuriyetin ilk dönemi ve çok partili siyasi hayata geçilen yıllar gibi, ülkemiz tarihinin en önemli dönemlerinden biridir.

Bu dönemde Türkiye’de yapılan hangi iş varsa, hepsinde de Anavatan Partisinin, ya projeyi ortaya koyan, ya başlatan, ya tamamlayan olarak imzası vardır.

Bu dönemde yapılan işler, ülkemizin gelecek 50 yılını biçimlendirecek önem ve çaptadır.

Dolayısıyla, Anavatan Partisi olarak, bir anlamda Türkiye’nin geleceğini inşa ettik.

Biz ülkenin ve milletin geleceğini inşa için varımızla-yoğumuzla, gece-gündüz çalışırken hep önümüz kesilmeye çalışıldı, hep ayağımıza çelme takıldı, hep engellendik.

Ama yılmadık. Çalıştık. Yapabileceğimiz kadarını yaptık.

Projelerimizin hepsi hayata geçiremedik belki, ama az şey de yapmadık.

Avrupa Birliği üyeliği ise, bütün bunları tamamlayan, hem geçmişi ve hem de geleceğiyle çok daha üst bir projedir.

Bu yüzden, Helsinki zirvesi sonrası, Türkiye’ye Avrupa Birliği yolu açıldığında, bundan en çok heyecanlanan ve bu işe dört elle sarılan biz olduk.

Değerli arkadaşlarım,

Avrupa Birliği kriterleri, Anavatan Partisinin 1983 yılından itibaren ortaya koyduğu vizyon, çizgi ve icraatla neredeyse bire bir örtüşmektedir.

1999 seçimleri sonrası başlattığımız kendimizi, partimizi, Türk siyasetini, ülke yönetimini ve devlet anlayışını sorgulama süreci ile Avrupa Birliği üyeliği konusundaki gelişmeler, birbirlerini tamamlamışlardır.

Bizim Türkiye için öngördüğümüz açılımlar, bir anlamda Avrupa Birliği kriterlerinde de ifade edilmektedir.

Türkiye’nin aday üyelik statüsü ile bu kriterleri yerine getirme yükümlülüğü üstlenmesi, vizyonumuzu hayata geçirme konusunda bize de önemli bir açılım sağlamıştır.

Hükümet içinde Avrupa Birliği uyum çalışmaları ile  insan haklarından sorumlu devlet bakanlığı gibi, konuyla doğrudan ilgili kurumların sorumluluğu partimizce üstlenilmiştir.

Bu durum, bizim, hem kişisel düzeyde, hem de parti olarak Avrupa Birliği ile gelişmeleri çok daha yakından takip etmemizi gerektirmiştir.

Konuyu yakından takip ettiğimiz ve bildiğimiz için de, kamuoyunda ortaya çıkan tartışmalarda Anavatan Partisi olarak diğer partilerden daima bir adım önde olduk.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı, Avrupa Birliği konusu ile partimiz özdeşleştirilmiş veya kendiliğinden öyle bir durum ortaya çıkmıştır.

Bu durum bizim isteğimiz veya bilinçli bir tercihimiz değildir; tam tersi kendiliğinden ortaya çıkan bir portredir.

Biz bu durumdan rahatsız değiliz… ancak bu durumdan rahatsız olanların neden rahatsız olduklarını milletimize açıklamaları gerekir.

Değerli arkadaşlarım,

Bugün Avrupa Birliği üyeliği, halkımızın büyük çoğunluğu tarafından  desteklenmektedir.

Bu destek, bir günde kendiliğinden ortaya çıkmış bir destek değildir.

Türkiye’nin siyasi coğrafyası, bir çok siyasi partinin varlıklarını çok uzun yıllar Avrupa karşıtlığına dayandırdıkları bir coğrafyadır.

Böyle bir ülkede,  toplumun ezici çoğunluğunun Avrupa Birliği üyeliğine destek verir duruma gelmesinde, Anavatan Partisinin önemli payı vardır.

Partimizin Türkiye’nin 40 yıllık Avrupa Birliği üyeliği mücadelesine en büyük katkısını, işte bu toplumsal destek olarak görüyorum.

Demokratik bir ülkede, tek belirleyici milletin iradesidir. Türk milletinin iradesi, ülkenin Avrupa Birliği üyeliği yönünde netleşmiştir.

Toplumun böylesine güçlü bir destekle arkasında durduğu Avrupa Birliği üyeliği projesi, bütün engelleme çabalarına rağmen mutlaka gerçekleşecektir.

Değerli arkadaşlarım,

Bilindiği gibi, ülkemizde, bir kaç marjinal kesim dışında, Avrupa Birliği üyeliğine bütünüyle ve açıkça karşı çıkan hemen hiçbir parti yoktur.

Buna karşılık her partinin, Avrupa Birliği üyeliği konusunda atılması gereken adımlarla ilgili, az veya çok, ama mutlaka bir rezervi vardır.

Bu rezervlerin önemli bölümü de, Avrupa Birliği kriterlerinin yerine getirilmesi konusunda acele edildiği görüşüne dayandırılmaktadır.

Örneğin, orta vadede yer alan bir takım konuları, Anavatan Partisinin niçin şimdiden gündeme getirdiğinin sorulduğuna defalarca şahit olduk.

Halbuki ulusal programdaki  taahhütlerimizi yerine getirmek  bakımından geçtiğimiz mart ayından itibaren kısa vade bitmiş orta vade  başlamıştır.

Bu nedenle orta vadedeki işler neden şimdi önümüze getiriliyor itirazının hiçbir dayanağı ve anlamı yoktur.

Üstelik orta vade başlamasına ve üç aydır orta vade sürecinde bulunmamıza rağmen, Türkiye hala kısa vadede gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği düzenlemeleri tümüyle hayata geçirememiştir.

Değerli arkadaşlarım,

Avrupa Birliği üyeliği sürecinin teknik düzenlemelerinin, yani anayasa ve yasa değişiklikleri ile diğer mevzuat düzenlemelerinin hayata geçirilmesi, koalisyon partilerinin uzlaşması ile sağlanmıştır.

Hatta anayasa değişiklikleri ile kimi yasalar konusunda, görevli arkadaşlarımız tarafından tüm partiler arasında  uzlaşma kanalları da açılmış ve işlemiştir.

Dolayısıyla, bu düzenlemelerden meclis iradesiyle gerçekleşenlerin başarısı, bütün milletvekillerimize, idari tasarrufla gerçekleşenlerinki de koalisyon hükümetine aittir.

Biz bu sürece, sahip olduğumuz milletvekili sayısı ve hükümet içindeki konumumuz oranında elimizden gelen katkıyı sağladık.

Zaten, bu sürecin, böylesine geniş bir uzlaşma zemini olmadan işleyebilmesi, sadece bizim veya başka bir partinin isteğiyle sonuçlanabilmesi mümkün değildir.

Esasen, eğer bizim tek başımıza bu süreci yönlendirme ve sonuçlandırma şansımız olsa idi, Türkiye bugün çok farklı bir yerde bulunur ve çok farklı gündeme sahip olurdu.

Geçmişte, böyle bir gücü elinde bulundurduğunda Anavatan Partisinin Türkiye’ye ne kadar kısa bir sürede ne kadar büyük değişimler yaşattığı hatırlardadır.

Üç-beş uyum yasası konusunda tıkanıklık yaşayan bir Türkiye’nin, Avrupa Birliği sürecinde bu noktaya kadar ulaşmış olması dahi önemli bir başarıdır.

İnşallah, seçimlerden sonra milletimiz Anavatan Partisi’ni, kendisini hedeflerine çok hızlı ve kararlı şekilde ulaştırmasını sağlayacak bir güçle meclis’e taşıyacaktır.

Değerli arkadaşlarım,

Avrupa’nın ve onun getirdiği kriterlerin bir kısmına evet, bir kısmına hayır diyerek Avrupalı olmak mümkün değildir.

Hatta böyle yaparak bir istikamet ve çizgi sahibi bile olmak mümkün değildir.

Azerbaycan’ın büyük şairi Bahtiyar Vahapzade böyleleri için “ne ondandır ne bundan, hem ondandır hem bundan” demektedir.

Geldiğimiz noktada ne ondan ne bundan, hem ondan hem bundan olmak imkansız hale gelmiştir.

Bu nedenle yüce meclisin önüne getirmiş olduğumuz paketin bir bütün olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.

Bu pakette Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi bakımından bugün için yapmamız gereken hususlar  bulunmaktadır.

Avrupa Birliğini isteyen hiç kimsenin çıkıp da paketi bir kaç parçaya bölün, ben kriterlerin şu kısmına hayır, şu kısmına evet demek, bir kısmına da çekimser kalmak istiyorum  deme hakkı yoktur.

Bu yükün hepsini birden omuzlamak şarttır.. Bugün bunu yapacaklara, buna  gücü yetecek olanlara ihtiyaç vardır.

Değerli arkadaşlarım,

Bu pakete Avrupa Birliğini samimiyetle savunan partilerin yanısıra, Avrupa’ya güvenmeyen ve hatta Avrupa’ya karşı olan partilerin bile oy vermesi gerekir.

Çünkü bu sayede ülkemiz, net bir şekilde Avrupa Birliğinin Türkiye’ye karşı samimiyetini  test etme imkanı bulacaktır.

Avrupa Türkiye’yi kendi içine almak istiyor mu, istemiyor mu belli olacaktır.

Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmeden bunu anlamak imkanı hiçbir şekilde yoktur.

Türkiye’nin önüne 40 yılda bir gelen bu fırsatı kullanma imkanını hiçbir parti devletimizden esirgememelidir.

Değerli arkadaşlarım,

Avrupa’daki kimi çevrelerin Türkiye’yi sürekli belirsizlik içinde tutma stratejisine Türkiye’deki hiçbir parti ve hiçbir çevre alet olmamalıdır. 

İnsan hak ve hürriyetleri ile demokrasimizin standardı konusundaki eksiklikler Avrupa’da Türkiye’yi istemeyen  çevrelerin elindeki en önemli kozlardır.

Bu kozları o çevrelerin elinden almanın zamanı çoktan gelip geçmiştir bile.

Hazırladığımız bu paket Türkiye’ye bu şansı verecek, Avrupa’daki Türk düşmanı çevrelerin ellerindeki kozları alacak bir pakettir.

Ancak, burada bir defa daha hatırlatmayı görev saydığım bir husus var:

İnsan hak ve hürriyetleri ile demokrasi konusundaki eksikliklerimizi, kendi insanımıza ve milletimize saygı ve sevgi nedeniyle giderdiğimiz ölçüde uluslararası ilişkilerde saygın bir konum kazanabiliriz.

Bu değişiklikleri milletimiz hak ettiği için gerçekleştirmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım,

Milletçe kötü bir huyumuz var…

Yumurta kapıya gelip dayanmadan hiçbir şey yapamıyoruz.

Avrupa Birliği uyum çalışmalarında da böyle olmuştur.

Eğer bizim Anavatan Partisi olarak vaktinde yaptığımız çağrılar karşılık bulmuş olsaydı, işler böyle sıkışık bir noktaya gelmeyecekti.

Ama maalesef bu olmamıştır. Avrupa Birliği uyum çalışmaları açısından  çok değerli bir zaman dilimi kaybedilmiştir.

Ancak hala herşey bitmiş değildir.

Önümüzde son bir fırsat daha vardır.

Şimdi bütün partilere ve bütün milletvekillerine sesleniyoruz; Türkiye’nin önündeki tek fırsatı birlikte değerlendirelim…

Gelecek kuşakların bizi lanetle anmaması için, vebal altında kalmamak için, vebal altında kalmamak için bu paketi birlikte çıkaralım…

Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinde uçuruma yol açacak  politikalar Türkiye’nin geleceğine hizmet etmeyen politikalardır.

Türkiye’de daha açık bir toplumun savunuculuğunu yapan liberal ve demokratik sivil gruplar da bu pakete titizlikle sahip çıkmalıdır.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye tartışmasız bir şekilde demokrasiyle yönetilen özgür bir ülkedir.

Ama en azından bu kadar gerçek olan bir başka husus daha var: Türkiye insan haklarının yoğun bir şekilde ihlal edildiği, demokrasisinin sık sık kesintiye uğradığı bir ülkedir.

Bu durum ülkemiz açısından büyük bir ikilemdir…  Ortada milletçe  hiçbir şekilde hak etmediğimiz büyük bir çelişki vardır.

New York Times’ın eski Türkiye şefi Stephen Kinzer “bu kadar özgürlük ile temel insan haklarının sürekli olarak ihlal edilmesi başka hiçbir ülkede görülmez” diyor…

Bu ikilemden ve çelişkiden rahatsız olmayan hiçbir Türk vatandaşı yoktur.

Ancak ne yaparsak yapalım bu ikilemi ortadan kaldırmada başarılı olamadık…

Avrupa Birliği uyum süreciyle ilk defa bu ikilemden kurtulmak ve yaşadığımız çelişkiyi ortadan kaldırmak mümkün hale gelmiştir. Bu yolda büyük mesafe aldık.. Ama hala yapmamız gerekenler var…

Hazırladığımız bu son paket, Türkiye’yi yaşadığı bu büyük çelişkiden ve ikilemden kurtaracak büyük bir projenin en önemli adımıdır.

Ülke olarak bu ikilemden, bu büyük çelişkiden kurtulmak için önümüze çıkan bu son büyük fırsatı değerlendirmeliyiz.

Değerli arkadaşlarım,

Türkiye’nin başı, Türk temsilcilerinin başı uluslararası toplantılarda yıllar vardır ki bir konuda dik değildir.

İnsan hak ve hürriyetleriyle demokrasimizdeki eksikliklerdir başımızı öne eğdiren.

Terörle mücadele döneminde bunu bir noktaya kadar anlamak ve mazur görmek mümkündü.

Artık hiçbir mazeretin kabul görmeyeceği bir noktaya gelmiş bulunuyoruz…

Değerli arkadaşlarım,

“Havet” diye son dönemde dilimize kazandırılan bir söz  var.

Bu söz aynı anda hem hayır, hem evet ifadesinin kullanıldığı durumları anlatır.

Bugün Avrupa Birliği üyeliği konusunda, kimileri maalesef Havet’çidir.

Avrupa Birliği konusunda atılması gereken adımlar gündeme geldiğinde, önce evet denmektedir. Hemen arkasından ise “ama” ile başlayan veya “şartıyla” diye biten ifadeler sıralanmaktadır. Yani hayır denmektedir.

Oysa Avrupa Birliği üyeliği, niteliği ve hassasiyeti sebebiyle Havet’çi yaklaşımlarla çözülebilecek bir konu değildir.

Onun için, bütün partilerimize ve milletvekillerimize, Havet’i bir kenara bırakıp, evet veya hayır seçeneklerinden birinde karar kılmaları çağrısında bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım,

Avrupa Birliği uyum çalışmaları konusunda milletimize söz verenlerin  samimiyetlerinin ölçülmesinin zamanı gelmiştir. Her yere bez afişlerle Avrupa Birliğini şartsız destekliyoruz diyenlerin, bu söylediklerinde samimi olup olmadıkları şimdi mecliste ortaya çıkacaktır.

Nasrettin hocamızın söylediği gibi “Halep oradaysa artık arşın da buradadır.”

Bu haftaki meclis çalışmalarında herkesin saçı kesilip önüne dökülecektir.

Milletimiz verilen sözlerin  takipçisidir. 65 milyon vatandaşımızın gözü partilerimizin üzerindedir.

Değerli arkadaşlarım,

Anavatan Partisi kurulduğu günden bu yana en çok haksızlığa, iftiraya, yakıştırmaya ve kuru bühtana maruz kalmış bir partidir.

Merhum Özal döneminden beri böyle şeylere gülüp geçmişizdir.

Kavgayı sevmeyen yapımız, gerilimden uzak duran tavrımız nedeniyle bize yapılan haksızlıkların çoğuna katlanmış bir partiyiz.

Ancak son dönemde hergün bir siyasi manevra çevirenler hiçbir insafa ve vicdana sığmayacak bir şekilde partimizi siyasi entrika peşinde olmakla suçlamışlardır.

Hiçbir delile dayanmayan, hiçbir insafa ve vicdana sığmayan bu  suçlamayı kabul etmemiz mümkün değildir.

Biz ortak hükümet etmenin ve ülke yönetmenin hukukuna her zaman riayet ettik.

Politikalarımızda her zaman açık ve şeffaf olduk.

Neyi istediğimizi ve neyi istemediğimizi de açıkça milletimizin önünde söyledik.

Hiçbir karanlık işin içinde olmadık. Hiçbir partinin içini karıştırmadık.

Ülkenin geleceğinin önüne set çekenler milletimiz tarafından fırlatılıp bir kenara atılacaklarını anlayınca maalesef iftira metoduna yönelmişlerdir.

Ancak her şey milletimizin gözü önünde cereyan etmektedir.

Milletimizi kandırmak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım,

Demokrasi bir inanç ve erdem işidir.

Demokraside millet iradesine güvensizlik olmaz.

Demokrasilerde seçimler millet iradesini yansıtır ve demokrasiyi benimseyenlere bu sonuçlara tartışmasız uymak düşer.

Biz Anavatan Partisi olarak kurulduğumuz ilk günden itibaren millet iradesine güveni esas aldık… Bundan sonra da bu esastan ayrılmayacağız.

Değerli arkadaşlarım,

Yüce meclis erken seçim kararını bir kaç gün içinde alacaktır.

Gelinen noktada bizce de doğrusu budur.

Bize göre, bu dönemdeki parlamentonun en önemli misyonu Avrupa Birliği uyum paketini yasalaştırmaktır.

Bu parlamento, bu misyonunu yerine getirmekten kaçamaz. Bu misyonu yerine getirmekten kaçan, her kim olursa olsun, tarih ve millet önünde mesul olacaktır.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

 

 

Teknik Büro Web Team 2002