ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI MESUT YILMAZ’IN
TBMM GRUBUNDA YAPTIĞI KONUŞMA

5 EKİM 1993

Değerli arkadaşlarım, Ekrem Pakdemirli arkadaşım aşağı yukarı bütün konuları detaylı bir şekilde dile getirdi. Benim de biraz sonra bir yabancı heyetle görüşmem var. Onun için çok kısa olarak birkaç noktaya temas etmek istiyorum.

Hatırlarsanız, bu Koalisyon Hükümeti, yani Sayın Çiller Başkanlığındaki Hükümet göreve başladığı zaman bu kürsüden yaptığım konuşmada, muhtemelen bu Hükümetin başvuracağı bir manipilasyona bir çarpıtmaya bir yutturmaya dikkatinizi çekmiştim; o da, bu Hükümetin kendi sorumluluğunu kuruluş tarihiyle başlatmak, bizim iktidarı Koalisyon Hükümetine devrettiğimiz 20 Kasım 1991’den bu Hükümetin kuruluşuna kadar geçen sürenin kendi sorumluluklarında olduğunu, kendi sorumlulukları altındaki bir dönem olduğunu milletimize unutturma gayreti olabileceğini ifade etmiştim.

Şimdi, Sayın Çiller’in geçtiğimiz günlerde yayımladığı Beyaz Kitap adını verdiği Hükümet icraatıyla ilgili kitapçık ve kendisinin çeşitli vesilelerle kullandığı ifadeler bizim bu endişemizi haklı çıkarmıştır. Beyaz Kitabın üstündeki başlık, “DYP-SHP Koalisyonunun üç aylık icraatı” dır. Hepiniz biliyorsunuz ki DYP-SHP Koalisyonu üç ay önce kurulmamıştır. DYP-SHP Koalisyonu, bizim iktidarı bıraktığımız Kasım 1991’de kurulmuştur. Bugün DYP-SHP Koalisyonu üçüncü ayı tamamlanmış değildir, bugün itibariyle söylüyorum, Koalisyon Hükümetinin 683. günü dolmaktadır.

Şimdi, bir şekilde bu doğal karşılanabilirdi, anlayışla karşılanabilirdi; eğer Sayın Çiller birinci Koalisyon Hükümetinde ekonomiden sorumlu bakan olarak görev almamış olsaydı ve girmiş olduğu parti içi yarışta o Hükümete karşı argümanlarla seçilmiş olsaydı, yani o Hükümetin icraatını eleştirerek parti başkanlığına seçilmiş olsaydı, bugün bu argümanı kullanabilirdi. Ama Sayın Çiller’in millete unutturmak istediği husus, Birinci Koalisyon Hükümetinde kendisinin ekonomiden sorumlu bakan olduğu, işte UDİDEM’di, başka isimlerle birtakım programların mucidi olduğu ve Birinci Koalisyon Hükümetinde ekonomik hedeflerin hiçbirisine ulaşılamadığı gibi, ekonomik dengesizliklerin daha da arttığı gerçeğidir. Millete unutturulmak istenen budur.

Şimdi, üç ay önce bir parti içi yarışma sonucunda Başbakanlığa gelmiş olmasını, adeta bir milat tarihi kabul ederek, sadece kendisini üç ayla sorumlu hissetmesi, meseleyi bu şekilde milletimizin önüne koymuş olması, kendinden önceki 600 küsur günlük icraatı ve bu icraatın bütün sorumluluğunu adeta faili meçhul bir olaya çevirmiştir. Bizden sonra ekonominin -biraz önce Ekrem Bey’in ifade ettiği gibi- dengelerini artık düzelmesi fevkalade güç şekilde bozmuş olan dönemin sorumlusu belli değildir. Yani Sayın Çiller bu sorumluluğu tümüyle Sayın Demirel’in üstüne atmaktadır; son günlerdeki demeçleriyle bunu çok açık ifade etmektedir. Kendisinin yüzde 70 enflasyon devraldığını söylemektedir. Biz yüzde 70 enflasyon devretmedik; bizim 1991’de devrettiğimiz enflasyon toptan eşya yüzde 54,6’dır, tüketici fiyatları yüzde 66’dır. 70’le devreden Demirel Hükümetidir; ama, o Demirel Hükümetinin içerisinde ekonomiden sorumlu olan kendisidir. Kendi kendisine devrettiği mirastan şikayet etmektedir. Böyle bir garabetin içindeyiz.

Şimdi, kapağı bile böyle bir yalanla başlayan bu kitap, hakikaten beyaz bir kitaptır; çünkü, bomboş bir kitaptır, içinde hiç bir şey yoktur. Sayın Başbakan ne milleti tanımaktadır, ne de devleti tanımaktadır. Milleti tanımamaktadır, birtakım buradaki gibi hikayelerle milleti ilelebet uyutacağını zannetmektedir. İçini açıp bakarsanız bir kısmı Nasrettin Hoca’nın hikayesine benzer. Yani koyun alacaktır, koyundan yün toplayacaktır, yünü eğirecektir, kazak yapacaktır, satacaktır, borcunu ödeyecektir. Türkiye maalesef bugün bu mantıkla yönetilmektedir. Ekrem Bey biraz önce, sadece dünkü terör kurbanlarının sayısının 40’ı geçtiğini söyledi, zannediyorum 45 idi. Ekrem Bey kürsüde konuşurken bana ajans notunu getirdiler, sadece dün gece sabaha karşı Siirt’te 39 kişi daha öldürüldü.

Bu olayların yaşandığı bir ülkede Sayın Başbakan, utanmadan, sıkılmadan çıkıp terörle mücadelede başarılı olduğunu söylemektedir. Burada yapılacak olan, asgari yapılması gereken, bu kadar başarısız, bu kadar kötü bir tablodan başarı çıkarmaya yeltenmemektir; asgari yapılması gereken budur. Bu feraseti dahi göstermemişlerdir.

Şimdi, geçen hafta burada size bir olayı dile getirdim; Yaşar Eryılmaz arkadaşımızın babasının, kardeşlerinin evine oradaki tugaydan tank atışı yapılması sonucu ağır tahribat verildiğini, bu olayı parti olarak soruşturacağımızı ifade ettim. Ben daha burada konuştum, aynı gün öyleden sonra Başbakanlık basın merkezi açıklama yaptı. Başbakanlık Basın Merkezinin açıklamasında, o evden, yani Yaşar Eryılmaz arkadaşımızın babasının evinden tugaya ateş açıldığı, buna karşılık verildiği, burada gece dürbünüyle tespit yapıldığı, hata payının olmadığı, yani kesinkes o evden ateş açıldığı ifade ediliyor. Ve pencerelerde ufak tefek hasar olduğu söyleniyor. Tank atışının bilinçli olarak, hedefe yönelik olarak yapıldığı, pencerelerinde de ufak tefek hasar olduğu söyleniyor.

Biz ertesi günü, geçtiğimiz hafta içinde iki arkadaşımızı, biraz önce size burada bilgi veren Ali Kemal Başaran ve Mehmet Seven arkadaşlarımızı Doğubeyazıt’a yolladık, iki gün orada kaldılar, Tugay Komutanı ile görüştüler, valiyle, kaymakamla, halkla görüştüler, arkadaşlarımız bütün bu yaptıkları tespitlerde Başbakanlık açıklamasında ifade edilen hususların asılsız olduğunu tespit ettiler. Asılsız olduğu şuradan bellidir ki, oradaki Tugayın Kurmay Başkanı arkadaşımızın babasından özür dilemiştir, yanlışlık olduğu için. Üçüncü Ordu Komutanı telefon açıp özür dilemiştir; “Biz seni tanıyoruz, sen devlete bağlısın, bir yanlışlık olmuş” demiştir.

Şimdi bakın, tabii ki yanlışlık her zaman olabilir. Yanlışlık yapılmışsa devlet oradaki zararı tazmin etmelidir, açıp arkadaşımızdan, babasından özür dilemelidir. Ama, benim altını çizmek istediğim husus başka, Başbakanlığın yalan açıklama yapması o olaydan daha ağır bir suçtur. Bu olayın peşini bırakmayacağız. Sabah Hasan Korkmazcan arkadaşım oraya giden arkadaşlarımızla basın toplantısı yaptı, Meclise de gündem dışı getireceğiz, Meclise soruşturma, araştırma önergesi vereceğiz. Bu olayı açıklığa kavuşturmaya mecburuz. Bundan sonra da benzer olayların yaşanmaması için üstüne gitmeye mecburuz.

Hükümet, terör konusunda ve terörle mücadelede izlenen yöntemlerle ilgili olarak seyirci durumunda ise, eğer bu konuda yapılan yanlış işleri bile düzeltmek için birtakım yalan açıklamalar yapacak duruma düşmüşse, Meclis de aynı duruma düşerse, bu rejimin adı demokrasi olmaz. Onun için, bu Meclis artık bu tür olaylara karşı bu Hükümetten hesap sormalıdır, üstüne gitmelidir. Meclisi işletmiyorlarsa, Meclise gelmiyorlarsa, Mecliste parmak çoğunluğuyla en haklı şeyleri bile engelliyorlarsa, o zaman bu meseleleri gidip kamuoyuna anlatmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, Beyaz Kitapta Sayın Başbakan bir başka şey daha söylemiş; “Anayasayı değiştirdim, özel televizyonları, özel radyoları, serbest bıraktım. Sözümü tuttum. Şimdi de bu konudaki yasayı çıkaracağım” demiş. Bir kere, o Anayasa değişikliği sırf bırakın Sayın Başbakan tarafından çıkarılmayı, Sayın Başbakanın gafı dolayısıyla acemiliği dolayısıyla gecikmeli olarak, bizim sayemizde çıktığını milletimiz yakından bilmektedir. Ama daha önemli bir şey var; biz o anayasa değişikliğine destek verebilmek için bir şart ileri koşmuştuk, burada size daha önce de ifade etmiştim, yasanın nihai şekli konusunda diğer partilerle mutabık kaldıktan sonra biz anayasa değişikliğini çıkardık.

Çünkü aksi takdirde biz anayasa değişikliğiyle bu tekeli kaldırırdık, onlar kendi Meclis çoğunluklarıyla kendi işlerine gelen bir yasayı Meclisten geçirebilirlerdi. Bunu önlemek için şart koştuk ve bir protokol yapıldı. O protokolün altında bizim grup başkanvekilimizin, zannediyorum Sayın Kalemli’nin imzası var, Doğru Yol Partisiyle SHP grup başkanvekillerinin imzası var ve bunların üstünde de kefil olarak Meclis Başkanının imzası var. O protokolde aynen şöyle diyor: “Bu imza koyan partiler, hepsi birden, herhangi bir değişiklikte mutabık kalmadıkları takdirde, bu protokole bağlanan yasayı aynen çıkarmayı -hem komisyonda hem Genel Kurulda- kabul ve taahhüt ederler”

Şimdi, Başbakanın Beyaz Kitapta bu konuda söyledikleri sadece lafı güzaftır. Bizim, en başta Meclis Başkanından -çünkü oraya imzasını atan, kefil olan, şerefini ortaya koyan Meclis Başkanıdır- Meclis Başkanında en başta beklediğimiz, bu yasayı mutabık kaldığımız şekilde bir an önce Meclisten çıkarması konusunda bize verdiği taahhüdü yerine getirmektir. Onun için, aylardan beri sanki böyle bir protokol yokmuş gibi, işte ilgili devlet bakanının nezaretinde, basınla televizyon kuruluşlarıyla toplantılar yapmak, bu konuda kendisi yeni bir yasa tasarısı hazırlığı içinde olduğunu bu Beyaz Kitapta ikrar eden Sayın Başbakanın bu tutumuna karşı biz o protokolü mutlaka Meclis Başkanına da müracaat ederek yürürlüğe sokmak zorundayız.

Ben ayrıca, Meclis Başkanı galiba bugün Romanya’ya gitmiş, Meclis Başkanı geldikten sonra hem bu konuda görüşeceğim hem de Yaşar Eryılmaz arkadaşımızın uğradığı bu haksız saldırı karşısında Meclisin bir üyesine sahip çıkmanın evvela kendi görevi olduğu, kendisinin bu görevi yerine getirmediği takdirde bizim diğer Meclis denetim yollarını da işleteceğimizi kendisine ifade edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, son günlerdeki birtakım gelişmeler, Sayın Başbakanın parti başkanlığına seçilmesinin de aslında bir takım kirli pazarlıkların sonucu olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Şimdi, bir yanda birtakım karanlık pazarlıklarla parti başkanlığına seçilmiş ve Başbakanlığında bunun diyetini ödemek zorunda olan bir Başbakan, yanında milleti haraca bağlamış bir Koalisyon ortağı parti, terör adına yapılan mücadelede devletin yanındaki insanlara zarar veren bir bilinçsizlik; bu kadar şeyin üst üste geldiği çok talihsiz bir dönemde yaşıyoruz.

Ve biz, “Allah sonumuzu hayretsin” diyerek onları seyredecek konumda değiliz. Bu olayları değiştirmenin, bu terslikleri düzeltmenin, bu yanlış gidişi önlemenin ümidi bizdedir, milletin umudu biziz. Umut olduk diye, sadece elimiz kolumuz bağlı oturamayız; sıramızı bekleyemeyiz. Umut olmanın bize getirdiği sorumluluklar vardır. İşte 5,5 ay sonra belediye seçimleri yapılacak. Geçen toplantıda da söyledim, bugünden başlarsak, altı ay durmadan koşarsak, ancak istediğimiz sonuca yaklaşabiliriz.

Onun için, arkadaşlarımın bu çalışmalara mümkün olan en geniş mesaiyi ayırarak, hem Mecliste hem kamuoyunda hem halk arasında en geniş şekilde katılmalarını rica ediyorum. Bu sorumluluğu ancak ortak taşıyabiliriz, bu sorumluluğun bilincinde insanlar olarak bu yükün altına birlikte girebiliriz ve başarımızı ancak bu ortak çalışmamız sonucunda elde edebiliriz. Ben arkadaşlarıma tekrar bu hususu hatırlatmak için aslında söz aldım.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.