ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI MESUT YILMAZ’IN TBMM GRUBUNDA YAPTIĞI KONUŞMALAR

 
(27 Eylül 1994)

Değerli Arkadaşlarım, ben de evvela, Partimize yeniden katılma kararını açıklayan İbrahim Özdemir arkadaşıma, hepiniz adına hoşgeldin diyorum ve kendisine, Partimize tekrar katılmasından dolayı olan memnuniyetimi dile getirmek istiyorum.

İbrahim Özdemir arkadaşımız, hepinizin de yakından bildiği gibi, Partimizin kurucusu olarak, parti yöneticisi olarak, milletvekili olarak, bakan olarak, Anavatan Partisine çok değerli hizmetleri geçmiş olan bir arkadaşımızdır. Kendisini, bir süre önce, zannediyorum birbuçuk sene kadar önce, tamamen kişisel bazı nedenlerden dolayı ayrı düştük. Ama, bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ağır şartları değerlendirdiğimiz zaman, biraz önce kendisinin de çok doğru olarak ifade ettiği gibi, artık bu kişisel hususların bir teferruattan öteye geçemeyeceğini, Türkiye’ye siyaset yoluyla hizmet etme arzusunda olan insanların, mutlaka bunları aşması gerektiği konusunda kendisiyle buluştuk.

Ben, bu olgunluğu gösterdiği için kendisini kutluyorum. Geçmişteki bazı olaylardan bizim de eksikliğimiz olabilir, yanlışlığımız ihmalimiz olabilir. Ama, hiçbir zaman bunlar bizi asıl hedefimizden alıkoymamalıdır.

Bu vesileyle, bundan sonra da beraber yola çıktığımız, Anavatan Partisi olarak birlikte Türkiye’ye hizmet ettiğimiz, ama sonra küçük küçük nedenlerle ayrı düştüğümüz bütün arkadaşlarımıza Anavatan Partisinin kapısını açık tutmanın, hepimizin ortak sorumluluğunu olduğunu söylemek istiyorum.

Bakın değerli arkadaşlarım, biz, Anavatan Partisi olarak, çok sınavlardan geçtik. Daha muhalefete düştüğümüz ilk günden başlayarak, Anavatan Partisine ömür biçenler oldu. Anavatan Partisinin iktidar nimetiyle ayakta duran, muhalefetin zor şartlarına dayanamayacak bir parti olduğunu söyleyenler çıktı. Anavatan Partisini bölmek için, parçalamak için, devletin imkanlarını seferber edenler çıktı. Hem de bunlar, Türk siyasetinde büyük tecrübe kazanmış insanlardı; ama, muvaffak olamadılar. Bugün hala bizim üzerimizde hesap yapanlar var. Şu zavallı koalisyon, artık azınlığa düşmüş olan bu hükümetin yerine, bizim içimizden milletvekili ayartıp, onları düzeltmeyi hesap edenler var. Dün nasıl başarısızlığa uğradılarsa, bugünde başarısızlığa uğrayacaklar, yarında başarısızlığa uğrayacaklar. Çünkü, onlar hesaplarını Türkiye’ye verebileceklerinin üzerine yapmıyorlar. Onlar hesaplarını, karşılarında rakip gördüklerini, iktidarlarına engel gördükleri bizi yok etmek üzerine yapıyorlar. Başkasını yok etmek üzerine ülkeye hizmet edemezsiniz, bu hesabın üzerine ülkeye hizmet edemezsiniz. Siz zaten, eğer kendiniz, bütün bu baskılara rağmen, bütün bu tuzaklara, oyunlara rağmen, hiç taviz vermeden dosdoğru giderseniz, tutarlılığınızı korursanız, icabında milletvekili de kaybetseniz, Meclisteki gücünüz de azalsa, millet size sahip çıkar, siz kendiniz cazibe merkezi haline gelirsiniz.

Anavatan Partisi olarak bizim için, artık, güç dönem sona ermiştir. Bizim üzerimizde kim hesap yapıyorsa, yanılmaya mahkumdur, hüsrana uğramaya mahkumdur. Bakın, bunun son bir örneği, biraz önce Sayın Sungurlu’nun da söylediği, Abant’ta yaptığımız toplantıdır. Abant’ta yaptığımız toplantı, aslında bizim uzun zamandan beri yaptığımız hazırlığın sadece bir aşamasıdır.

Şimdi bakın,Türkiye, fiilen bir seçim ortamına girmiş, Türkiye’de, hepimizin midesini bulandıran birtakım olaylar yaşanıyor, olaylar gün ışığına çıkıyor. Herkes, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili spekülasyonlar yapıyor; ama böyle bir ortamda, ufak iktidar hesaplarına girmeden, koltuk hesabına girmeden, ülkenin geleceği için, bir Partinin, bütün merkez karar üyeleri, bütün milletvekilleri, üç gün, günde 18 saat kafa yoruyor ve bir değişim programı üzerinde mutabakat sağlıyor.

Böyle bir partinin önünü kesmek mümkün değildir. Böyle bir partiyi, Türkiye’de, şu veya bu şekilde yolundan alıkoymak mümkün değildir.

Bizim, Abant’ta üzerinde mutabakat sağladığımız en önemli konu şudur: Türkiye’nin artık, bugünkü sistem içerisinde, yoluna devam etmesi mümkün değildir. Yani, Türkiye’yi en iyi, yetenekli insanlar idare etse, Türkiye’nin kaynaklarını tümüyle kullansalar dahi, önümüzdeki beş yıl içerisinde, bugünkü sistemde, Türkiye’yi 2000 yılında arzuladığımız, özlediğimiz noktaya ulaştırabilmek mümkün değildir.

Türkiye’nin bir değişime ihtiyacı var. Türkiye’nin çok çeşitli alanlarda, kapsamlı bir sistem değişikliğine ihtiyacı var. Türkiye’de değişim savunan tek parti biz değiliz. Değişim, son ayların, son yılların moda sözcüğü haline geldi. Herkes değişimden yana, birtakım marjinal gruplar çıkıyor, birtakım entelektüel popülizmi yapan gruplar çıkıyor, kendilerini değişimin savunucusu ilan ediyorlar. Bütün siyasi partilere bakarsanız, hepsi bugünkü sistemden şikayetçi, hepsi değişimden yana. Dahası var, Türkiye’yi bugün idare edenler değişim istiyor. Sanki değişimi yapmak iktidarın görevi değilmiş gibi, sanki değişimi yapmanın yeri iktidar değilmiş gibi, Türkiye’yi idare edenler de değişimden bahsediyorlar.

Ama, bakın, Anavatan Partisi olarak, bizi, değişimi savunan, değişimi isteyen bütün bu partilerden, bütün bu gruplardan ayıran çok önemli farklar var. Türkiye’de bir değişimin tecrübesine sahip olan tek parti biziz. Biz, değişimi bir slogan olarak anlamıyoruz. Biz değişimi, ciddi olarak gerçekleştirmeye soyunmuş bir partiyiz.

Değişim, sadece bir slogan meselesi değildir, parlak söz meselesi değildir. Değişim tutarlılık ister, değişim ciddiyet ister, değişim kararlılık ister. Ama, daha önemlisi, değişim, bunu gerçekleştirecek kadroları ister. Bu kadrolara sahip olan tek parti Anavatan Partisidir.

Bir şey daha var, bu kadrolarınızın çok yetenekli insanlar olması yetmez. Bugün Türkiye’nin en yetenekli kadrosu Anavatandadır; ama, bu yeterli değil. Çeşitli konularda birbirlerinden farklı görüşlere sahip insanların, işte bizim Abant’ta yaptığımız gibi, üç gün, bu kadar kapsamlı bu kadar köklü bir değişim programı üzerinde kafa yorup, meselenin bütün boyutlarını tartışıp, sonunda bir değişim programı üzerinde buluşmaları önemlidir.

Bugün Anavatan Partisi, Güneydoğu konusunda, özelleştirme konusunda, gümrük birliği konusunda, yerel yönetimler reformu konusunda, hukuk reformu konusunda, eğitim sisteminde yapılacak değişiklikler konusunda, Türkiye’nin gündeminde değişim adına hangi konular ön plandaysa, hepsinde, arasındaki bütün farklılıkları gidermiş, belli bir programın ana hedefleri, ilkeleri arasında tam bir uzlaşmaya varmış olan tek partidir.

Bakın, geçmişe doğru. Üç seneden beri Türkiye’de değişim sözünün her gün, herkes tarafından terennüm edildiği şu geçtiğimiz üç sene içerisinde, bizden başka bu Meclisteki hangi parti getirip bu konularını, hiç bir sınırlama olmadan, her görüşe imkan sağlayarak tartışmış ve sonunda partinin ortak bir programını, belirleme imkanı bulmuştur? Ben iddia ediyorum, eğer Doğru Yol Partisi bizim yaptığımızı yapmaya kalkarsa, ertesi gün dağılır.

Değerli Arkadaşlarım, son günlerde yaşanan olaylar, öteden beri savunduğumuz bazı görüşlerde ne kadar haklı olduğumuzu da, cümle aleme açıkça göstermiştir. Bir kamu bankasıyla ilgili olarak, bizim iktidarımız döneminde cereyan eden bazı olayların, bir silahlı hesaplaşma nedeniyle kamuoyunun gündemine gelmesi, en başta kamu bankalarının özelleştirilmesi konusundaki politik tavrımızın ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, biz sekiz sene Türkiye’yi idare ettik. Sekiz sene zarfında binlerce bürokratla çalıştık. Milyonlarca işlem yaptık. Ben size muhalefete düştüğümüz ilk dönemde söyledim, ilk grup toplantılarında söyledim, bizim zamanımızda, sekiz yıl boyunca yapılmış bütün bu işlemlerin hepsinin hukuka, usule uygun olduğunu iddia edemeyiz, yanlış yapanlar olmuştur. Eğer, bizim içimizde, Anavatan ailesinde bu yolsuzluklara, bu uğursuzluklara, bu yanlışlıklara karışmış insan varsa, onların bizim partimizde yeri yoktur dedim.

Bizim dönemimizde görev yapan bürokratlardan, bizim bilgimiz dışında yanlış yapanlar varsa, yolsuzluğa karışanlar varsa, bunları ortaya çıkarma, en başta bugünkü Hükümetin görevidir. Hiç birine sahip çıkmamayı en baştan taahhüt ettim. Bugün tekrarlıyorum; bakın, bunlar iktidara geldikten sonra, yolsuzluk bakanlığı kurdular, yolsuzlukları soruşturmak için özel bakanlık kurdular; devletin bütün denetim organlarını seferber ettiler, Anavatan Partisinde yapılan bütün işlemleri, bütün icraatı didik didik ettiler. Allah’a şükür ki, bugüne kadar, herhangi bir icraatı dolayısıyla yargıda hüküm giyen bir tek siyasi arkadaşımız yoktur.

Ama üç seneden beri, özelleştirme özelleştirme deyip, özelleştirmede bir adım bile mesafe alamayanlar, anlaşılıyor ki, sonunda adaleti özelleştirmişler ve adaleti mafyaya havale etmişler.

Şimdi değerli arkadaşlarım, bu mesele bakın niçin bu kadar çok önemlidir; mesele, filan insanın hırsızlık yapmış olması meselesi değildir. Mesele, filan insanın yolsuzluğa karışmış olması meselesi değildir. Mesele, hepimizi ilgilendiren, hepimizi aynı ölçüde ilgilendiren ölçüde önemlidir; çünkü, eğer bu olaylar, sistem tarafından ortaya çıkarılamıyorsa, eğer sistem bunları ortaya çıkaramadığı için ancak böyle birtakım silahlı hesaplaşmaların sonunda bu olaylar ortaya çıkabiliyorsa ve adalet sistemimiz, bu olaylara karışan, kamu vicdanında mahkum olan insanları cezalandıramıyorsa, o zaman insanların tümüyle sisteme olan güvenleri zedelenir. Türkiye’de bugün yaşadığımız hadise budur. Bu olaylar hiçbirisi, öyle yadırganacak olaylar değildir. Şu anlamda söylüyorum: yani, hiçbir zaman olmaması beklenebilecek olaylar değildir. Türkiye gibi bir ülkede, elbetteki bu tür olaylar olacaktır, yanlış yapan insanlar olacaktır. Önemli olan, sistemin, o insanları ortaya çıkarmasıdır, yolsuzlukları ortaya çıkarmasıdır, faillerini bulup cezalandırmasıdır.

Bakın dünyanın en gelişmiş ülkelerinde, Amerika Birleşik devletlerinde, Japonya’da, İtalya’da, Almanya’da, her ay, her yıl buna benzer skandallar oluyor, siyasilerin karıştıkları rezaletler oluyor. Ama, onların bizden çok önemli bir farkları var. Orada sistem çalışıyor, orada bu meseleler, bu yolsuzluk meseleleri kamuoyunda belirli bir süre gündemde yer alıp, adet sonra demode edilip unutulmuyor, bir yere atılmıyor. Kamuoyu sonuna kadar o olayların üzerine gidebiliyor. Sonunda, yapanların yanına kar kalmıyor. Başbakan bile olsa onu hapse atıyorlar. İşte Japonya, dünyanın geleneklerine en bağlı toplumu. Bu olayların olmasının en fazla yadırganabileceği bir ülke. En çok skandallar orada oldu, başbakanlar hapse gidri. Ama bunlarda sistem zayıflayarak çıkmadı, sistem güçlenerek çıktı. Sistem, yönetimin en tepesindeki bir insanı bile, yanlış yaptığı zaman cezalandırılabileceğini ortaya koydu.

Bir de bizdeki duruma akın; bir İLKSAN rezaleti çıkıyor, “ verdimse verdim” diyen insan sorumsuz kalıyor. Bir İSKİ rezaleti yaşanıyor, o rezaletten aklanmayan insan, ülkenin Adalet Bakanlığına getiriliyor!

Değerli Arkadaşlarım, bu meseleyle ilgili şu aşamada, adli soruşturmanın yürütüldüğü, geçmişte her ne kadar iyi sınav vermemiş olsa da, meselenin yargıya intikal ettiği bir aşamada, daha fazla konuşmak istemiyorum. Ama, Türkiye’yi sekiz sene yönetmiş bir partinin Genel Başkanı olarak, o partinin iktidarı döneminde önemli görevlerde bulunmuş bir arkadaşınız olarak, herkese bugün sorumluluk taşıyan, Hükümetinden, yargısından, mahkemesinden, savcılığından herkese, sizler adına, hepiniz adına şu çağrıyı yapıyorum: bütün yolsuzlukları ortaya çıkarın, ister soyadı Yılmaz olsun, ister Özal olsun, ister Çiller olsun, ister Mercümek olsun, kimseyi muaf tutmadan, bütün yolsuzlukları ortaya çıkarın.

Bu olay, bizim bir tavrımızın da ne kadar doğru olduğunu, bir başka tavrımızın da ne kadar doğru olduğunu ortaya çıkardı: Biz, Rahmetli Özal’ın görüşlerinin, fikirlerinin Türkiye’nin geleceği açısından en doğru fikirler olduğuna inanıyoruz. Özal’ın doğru fikirlerine her zaman sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bizim Abant Toplantımız, Abant’ta yaptığımı deklarasyon, Rahmetli Özal’ın fikir mirasının asıl sahiplerinin ve tek sahibinin, tek gerçek sahibinin Anavatan Partisi olduğunu bir defa daha tescil etmiştir.

Ama, bir şeyi tekrar ifade etmek zorundayım; Rahmetli Özal’ın doğru fikirlerine sahip çıkarken, Rahmetli Özal’ın çevresinin yanlış işleri varsa, biz onların hiçbirisini sahiplenmeyiz.

Değerli Arkadaşlarım, bu olayın gölgesinde kalan, ama asıl bu hükümetin sorumluluğuna geren, şu anda Anamuhalefet olarak, bizim Türkiye’nin gündeminin başına getirmemiz gereken bir başka rezalet var. Netice itibarıyla bu söylediğim olay, geçmişte olmuş bitmiş, tabii ki üstüne gidilmesi gereken, tabii ki sorumlularının bulunup cezalandırılması gereken bir olaydır. Ama, burada halen devam eden bir soygun var. Türkiye’de ilk defa, bir Bayındırlık Bakanı, kendisine yapılan usulsüz, kanunsuz taleplere dayanamadığı için görevinden istifa etmiştir. Böyle bir olayı şu veya bu başka olayın gölgesinde geçiştirebilmek mümkün değildi. Böyle bir olay olmamış gibi, bir hükümetin yoluna devam edebilmesi mümkün değildir. Bayındırlık Bakanlığındaki ihalelerde, bu Koalisyon Hükümeti döneminde, çeşitli yolsuzlukların yapıldığını, biz, bize gelen bilgiler ışığında, şimdiye kadar devamlı gündeme getirdik. Bu konuda bizim verilmiş gensoru önergemiz var. Mecliste reddettiler. Şimdi iddialarımızda ne kadar haklı olduğumuz, bizim ortaya koyduğumuz belgelerle değil, bu hükümetin kendi bakanının ifadeleriyle meydana çıkmıştır.

Anavatan Partisi olarak, sanıyorum bir meclis araştırma önergesi veriyoruz. Öğrendiğime göre, dün SHP Parti Meclisi, bu konuda bir anlamda günah çıkarmak için kendisi de bir araştırma önergesi vermeyi kararlaştırmış. Ama, aynı Başbakanın Amerika’daki mal varlığının, bu meseleyi de sulandırmak ve bir denetimi fiilen imkansız hale getirmek için, 1980 ‘den bugüne kadar ki bütün Bayındırlık Bakanlığı işlemlerinin araştırılmasını öngören bir önerge vereceklermiş.

Şimdi tekrar soruyorum, bizim dönemimizle ilgili, 1983 ‘ ten bugüne kadar ki şu veya bu bakanlığın bütün işlemlerinin araştırılmasına, soruşturulmasına bizim hiçbir itirazımız olmaz. Bizim dönemimizle ilgili hangi araştırma önergesini getirirlerse, ben şahsen oy veririm, sizden de oy vermenizi isterim.

Ama, gündemde olan hadise, geçmişte kalmış bir olay değil, gündemdeki hadise, devam eden bir hadisedir. Bir milletvekilinin, bir baraj ihalesinden yüzde 50 komisyon almak talebi gündemdedir. Bunu söyleyen de, bu Hükümetin bakanıdır. Partisinin milletvekillerinin, il başkanlarının, ilçe başkanlarının bu tür yolsuzluk talepleriyle kapısını aşındırdıklarından şikayet etmektedir, bunlara dayandığı için, bunlara alet olmak istemediği için, görevini terk ettiğini iddia etmektedir. Sadece o kişiye, çeşitli sıfatlar bularak bu olayı kapatmak mümkün değildir. Bu Koalisyon Hükümeti dönemindeki Bayındırlık Bakanlığının tüm işlemlerinin Meclis araştırması komisyonu tarafından ciddi biçimde araştırılması zarureti vardır.

Şimdi değerli arkadaşlarım, yolsuzluklar meselesinde, toplumu yöneten insanların bu tür olaylar karşısında son derece duyarlı, dikkatli, özenli davranmaları gerektiği konusunda en fazla ısrarlı olan kişilerden birisi de, belki benim. Ama, maalesef, Türkiye’de yolsuzluk olaylarına karşı halkımız çok duyarlı olduğu halde, özellikle yolsuzluk olaylarına ülkeyi yöneten siyasilerin karışması halinde, bu büyük bir infiale, büyük bir tepkiye dönüştüğü halde, Türkiye’de, kamuoyunun hafızası yeterince güçlü olmadığı için, bu konu ancak böyle skandallar gündeme geldiği zaman kamuoyunun gündemini işgal etmekte, zamanla unutulup bir yana atılmaktadır.

Geçen sene İSKİ rezaleti patladığı zaman, Sayın Başbakan, bütün televizyonlardan “ ulusa sesleniş” adı altında bir konuşma yapmıştı. Belki hala hatırlarınızdadır. Orada, kamuoyuna bir taahhüttü bulundu. Kendi Hükümetinin en önemli misyonlarından birisinin, yolsuzluklarla mücadele konusu olacağını ifade etti. Yolsuzluklarla mücadele konusunda yeni yasal düzenlemelerin yapılacağını vaadetti. İhale Yasasının değiştirileceğini, buna benzer birtakım başka düzenlemelerin yapılacağını millete taahhüt etti. Bu dediğimi Eylül 1993’te oldu. Şimdi Eylül 1994’teyiz, bir sene zarfında, bu söylediği şeylerden bir teki bile yapılmadı.

Biz, Anamuhalefet Partisi olarak, Meclise, 14 yasada değişiklik teklifi verdik. Sayın Meclis Başkanı meseleye sahip çıktı bir Partilerarası Komisyon kurdu. Fikir olarak doğruydu, yolsuzluklarla mücadele etmek, siyasetçinin toplumdaki itibarını korumak, bütün partilerin ortak göreviydi. O zaman, bu konuda yapılacak yasal düzenlemenin de, böyle partilerarası bir orta komisyon tarafından yürütülmesini öngördü. Bu Komisyona teklifimizi verdik, dedik ki,” Yolsuzlukla ilgili konularda dokunulmazlık işlemesin, milletvekilliliği dokunulmazlığı işlemesin, zamanaşımı işlemesin. Diğer şu kanunlarda değişiklik yapılsın”. Bu komisyon iki defa toplandı ve üç defa toplandı ve bir seneden beri, hiçbir ilerleme kaydedemedi.

Şimdi dün, tekrar mesele gündemde ısınınca, Meclis Başkanı akşam bir özel televizyona çıkmış, bu meselede yine ucuz havarilik yapıyor. Bir seneden beri o komisyonun çalışmamasının sorumluluğu o meclis başkanınındır.

Sadece o meselenin değil, Anayasayla ilgili kaç defa bizi çağırdı, fikrimizi aldı, arkadaşlarımız katıldı, toplantılar yaptılar, İçtüzük değişikliğiyle ilgili arkadaşlarımız gittiler, aylarca çalıştılar. Meclis Başkanı, bugüne kadar el attığı hiç bir işin arkasını getirmemiştir.

Şimdi, bütün kamuoyuna sesleniyorum. Anamuhalefet Partisiyiz, nihayet 90 küsur milletvekilimiz var. Yolsuzluklarla mücadele konusunda, Anavatan Partisi olarak, bizden, bu olayların açıklığa kavuşması için, ne yapabileceğimiz konusunda, hangi önlem varsa, hepsini yerine getirmeye hazırız. Yolsuzluklar konusunda, gocunacak hiçbir şeyi olmayan, eğer gocunacak bir mensubu varsa, ona kendi içinde yer yoktur diyebilen tek parti biziz.

Değerli arkadaşlarım, bizi bu meselelere bulaştırmak için, bundan sonra da işgüzarlık edenler çıkacaktır, çıkmaya başlamıştır bile. Eğer, bizi bunlara bulaştırmak isteyenlere karşı, biz kendi gücümüzü de katıp, bu konuda destek vereceğimizi peşinen söylüyorsak, o zaman bu meseleyi bu şekilde çarpıtmak, bizim üstümüze bulaştırmak istemek, sadece kendi devam eden yolsuzluklarını örtme gayretinden başka bir şey değildir.

Bakın bir olay anlatacağım. Dün Sabah Gazetesinin mensuplarıyla yemek yedim, onlara da söyledim. Milliyet Gazetesini ziyaret ettim, orada da söyledim. Şöyle bir olay yaşandı. Türkiye’de: Türkiye’nin tanıtılması için bir dış tanıtma projesi hazırlandı. 10 milyon dolar bu işe para ayrıldı. Tanıtma fonundan karşılanmak üzere 10 milyon dolar ayrıldı. Bu projenin yönetimini, fiilen Sayın Başbakan değil, Sayın Başbakanın kocası yürüttü. Ve, 10 milyar dolar tutarındaki bu ödenekle, 5 firmaya Türkiye’nin tanıtılmasıyla ilgili projeler verildi. Bu projeler ihaleyle verilmedi, bu projeler resen verildi. Bu projeleri alan kişiler, alan firmaların ortakları, Sayın Başbakanın ve kocasının, Başbakan olmadığı dönemden önce davalı oldukları, ihtilaflı oldukları bir kooperatifin üyeleri ve bu projeleri aldıktan sonra davalarından vazgeçtiler. Bir gazete, Cumhuriyet Gazetesi, bir aydan beri belgeleriyle, isimleriyle bu olayı tekrar tekrar yayınlıyor. Büyük gazeteler, belki aralarındaki rekabetten olsa gerek, bu işin üstüne gitmediler.

Değerli Arkadaşlarım, bu olayın olduğu bir ülkede, o Başbakan görevde kalamaz. Hiçbir demokratik ülkede, Batı’da hiçbir ülkede, böyle bir olay, eğer yalanlanamıyorsa, eğer aksi ispatlanamıyorsa, o başbakanın göreve devam etmesi mümkün değildir.

Onun için ben diyorum ki, Türkiye’de maalesef ne kadar arzularsak arzulayalım, İtalya’daki gibi bir temiz eller operasyonu yapamayız. Türkiye’de, bir temiz eller operasyonu yapılabilmesi için adaletin bağımsızlığı yeterlidir, ne bugünkü Hükümetin zihniyeti yeterlidir. Ve eğer Türkiye’de, bir temiz eller operasyonu yapılabilse, inanın ki, Sayın Çiller bir gün bile Başbakanlıkta kalamaz.

Evet, bizim bu vesileyle belki milletimize yapabileceğimiz bir taahhüt, iktidar olduğumuz zaman, böyle bir operasyonu hiçbir kısıtlama olmadan, hiçbir sınırlama olmadan, bizim dönemimizde dahil, Koalisyon İktidarının her işlemi için, onun hakkındaki her iddia için bizim gerçekleştireceğimiz taahhüdüdür.

Değerli Arkadaşlarım zannediyorum, bugün, ara seçimle ilgili bir kanun teklifi Anayasa Komisyonuna gelecektir. Muhtemelen Anayasa Komisyonunda kabul edildiği takdirde, bu hafta içerisin de de, yarın veya öbür gün Genel Kuruldan geçmesi söz konusudur. Ama, Türkiye bir seçim ortamına girmişken, Türkiye bir ara seçim takvimini başlatmak üzereyken bugün Hükümetin arkasında sadece 225 milletvekillik bir Meclis desteği kalmıştır. Bu Hükümet, göreve başladığı zaman, 1991 sonunda, arkasında 266 milletvekili vardı. 226 milletvekilinden, bugün 225 milletvekiline inmişlerdir. 1991 yılında, arkalarında yüzde 48 seçmen oyu vardı, Mart seçimlerinde yüzde 34’e indi. Ben inanıyorum ki, bugünkü bütün araştırmalar da gösteriyor ki, bugün bu hükümetin arkasındaki seçmen desteği, yüzde 30’un altındadır. Yani iki partinin toplam desteği yüzde 30’un altındadır.

Şimdi değerli arkadaşlarım, üç seneden beri, Türkiye’nin hiçbir sorununu çözememiş, Türkiye’yi üç sene sonra getirmiş, cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonuyla en düşük büyüme oranına sürüklemiş, ülkenin temel meselelerini çözemediği gibi hepsini daha da ağırlaştırmış; üç sene zarfında, bir tek önemli yatırımı gerçekleştirememiş bir hükümetin, hele arkasında 266 milletvekili varken, hele arkasında yüzde 48 oy desteği varken yapamadığı icraatını, şimdi önümüzdeki bu iki sene içerisinde,225 ki göreceksiniz önümüzdeki günlerde daha aşağı inecek bu rakam- milletvekiliyle, yani bir azınlık Hükümeti olarak ve yüzde 20’lerde bir halk desteğiyle gerçekleştirmesi mümkün değildir, aklı başında kime söylerseniz, böyle bir şeye inanması mümkün değildir.

O halde, bu hükümetin yapmak istediği, Türkiye’nin sorunlarını çözmek filan değildir. Bu hükümetin yapmak istediği, Türkiye’yi ileri götürmek değildir. Türkiye’yi düzlüğe çıkarmak filan değildir. Bu hükümetin, uğrunda herşeyi göze alabileceği bir tek hedefi vardır: ömrünü uzatmak, işbaşında biraz daha fazla kalabilmek. Ama bu hükümetin işbaşında kaldığı her gün, Türkiye açısından bir kayıptır.

Anavatan Partisi olarak, bu Hükümeti, erken seçime götürebilmek için, her türlü özveriye hazır olduğunuzu, defalarca söyledik. Bize itibar etmediler, ülkenin menfaatlerini düşünmediler. Bir ara seçim kararı aldılar. Ara seçim zaten kaçınabilecekleri bir karar değildi. Anayasaya göre almaya mecbur oldukları bir karardı. Ama şimdi dikkat edin, şimdi çirkin işler yapıyorlar. Ara seçim 22 milletvekilliliği için yapılacak, bunun altı tanesi, Türkiye’nin batı bölgesindedir. İstanbul’da, Bursa’da, Adana’da, Isparta’da, Ankara’da. Geri kalan 16 milletvekilliliği, Güneydoğu Anadolu Bölgesindedir, olağanüstü hal bölgesindedir. Şimdi akılları sıra, orada devlet baskısı uygulayarak, orada yeteri kadar demokratik bilince sahip olmadığını zannettikleri bir takım insanları, birtakım hayali vaatlerle, onların oylarını gaspetmeye hazırlanıyorlar. Birtakım aşiretlerle anlaşma yapıp, kurucuları kendi parti militanları gibi yönlendirip, bizim belediye başkanlarına devletin imkanlarıyla rüşvet verip, onları transfer etmeyi hesap edip, ara seçimlerde millet iradesini çarpıtmaya hazırlanıyorlar.

Ben, bu oyunların semere vereceğine inanmıyorum, onların zannettikleri gibi sonuç vereceğine inanmıyorum. Elbetteki seçmen iradesini çarpıtacaklardır, elbetteki orada üç seneden beri huzura, refaha, istihdama hasret olan insanlar seçim rüşveti verdikleri zaman, bir miktar belki iradeyi çarpıtma imkanları olacaktır. Ama, onların zannettikleri gibi, onları bölgede büyük bir zafer kazandırabilecek olan bir sonucu hiçbir zaman elde edemeyeceklerdir.

Yaptıkları her teşebbüsün, devletin bakanlarının oraya gidip de temas kurdukları kişilerden, bizim belediye başkanlarımızla yaptıkları temaslardan, kısaca giriştikleri bütün kirli işlerden, bütün detaylarıyla bilgimiz vardır.

Önümüzdeki günlerde, eğer bunun birtakım uzantısı olan olayları gazetelerde okursanız şaşırmayın. Ama tekrar söylüyorum, bunlar sadece bu aciz iktidarlarını birkaç gün daha, birkaç hafta daha, belki birkaç ay daha sürdürmelerine yarar. Ara seçim yapıldığı zaman, hiç ummadıkları bir sonuçla karşılaşacaklar, ondan sonra erken seçim talebini belki kendileri getireceklerdir. Bu sorumluluğun altında daha fazla dayanmaları mümkün değildir. Eğer ara seçimde uğrayacakları bir yenilgiye rağmen, Koalisyon Partileri olarak uğrayacakları bir yenilgiye rağmen, hala ülkeyi yönetmekte ısrarlı olurlarsa, o zaman her yolu deneyip, onları iktidardan düşürmek de bizim sorumluluğumuzdur.

Önümüzdeki günlerde, bu Hükümetin sorumluluğuna artık daha fazla ortak olmak istemeyen, bu nedenle Koalisyon Partilerinden ayrılacak bazı milletvekillerinin olması muhtemeldir. Bunlardan bir bölümünün de, bizim partimize katılması söz konusudur. Bu konuda, önümüzdeki günlerde, gerekli hukuki prosedürü işleteceğiz ve Anayasanın 84’üncü maddesinin halen teşkil ettiği engeli, geçmişte olduğu gibi bu şekilde aşacağız.

Ama değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu bu fevkalade kritik dönemde, bu güç ortamda, Anavatan Partisi olarak, en son Abant’ta tespit ettiğimiz programın hedefleri ve ilkeleri doğrultusunda;

  1. Parti olarak birliğimizi, beraberliğimizi muhafaza etmek,
  2. Şu önümüzdeki, özellikle kısa dönemde, ara seçimlere kadar geçecek olan kısa dönemde, bütün arkadaşlarımın, bütün diğer meşgalelerini bir yana bırakıp, tüm mesailerini Partimizin önümüzdeki seçimlerdeki başarısı için harcamaları, herhalde Partimize yapabilecekleri en önemli katkıdır.

Bu akşamlık Başkanlık Divanı olarak toplanacağız, ara seçimlerle ilgili bir ön çalışma yapacağız ve önümüzdeki hafta yapılacak Grup toplantısında, ben ve arkadaşlarım, bu akşamki kararlarımız çerçevesinde, seçimle ilgili planladığımız program konusunda sizlere daha geniş bilgi vereceğiz. Geçen toplantı da söylediğim gibi, bütün milletvekili arkadaşlarımın, bütün eski milletvekili arkadaşlarımın, bütün parti mensubu arkadaşlarımın, bu ara seçimlerde Partimizin başarılı olabilmesi için, ellerinden gelen her türlü katkıyı sağlamalarını rica ediyorum.

Tabii ki yeni bu dönem, Meclis çalışmalarının da fevkalade önem taşıdığı bir dönem olacaktır. Bir yandan seçim bölgelerinde alan çalışmalarımızı yaparken, bir yandan da Meclisi boş bırakmamak durumundayız.

Kısacası, belli bir süre için, iki karpuzu bir arada taşıyacağız. Ama inanıyorum ki, arkadaşlarım, durumun önemini, Türkiye açısından önemini müdrik olarak, bu fedakarlığı göstereceklerdir.

Ben, Abant toplantısında bunun somut bir işaretini, güvencesini aldım. O toplantıya, evvela o toplantının organizasyonunda emeği geçen, başta Avni Akyol olmak üzere bütün arkadaşlarıma, bu toplantıya katılan, oradaki tartışmalara katkıda bulunan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Orada da söylediğim gibi, bu toplantı, bizim iktidara yönelik çalışmalarımızın sadece belli bir aşamasıdır, bir ara istasyonudur. Bundan sonra aynı çalışmaları, teknik düzeyde devam ettireceğiz. Artık muhtemelen bundan sonra, seçim öncesinde tekrar böyle bir geniş toplantı yapıp, orada da aradan geçen zaman zarfındaki gelişmeleri de dikkate alarak, o programımız ışığında, doğrudan doğruya seçim beyannamemizi tartışıp kesinleştireceğiz.

Ben tekrar hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.