Değerli arkadaşlarım, bugünkü Grup
toplantımıza. Türkiye'nin çeşitli illerinden gelerek katılan. Anavatan Partili il
genel meclisi üyeleri arkadaşlarımı. Zonguldak'tan gelerek katılan sevgili
Zonguldaklıları ve diğer bütün misafirlerimizi sevgiyle. saygıyla selamlıyorum. Ve hepiniz adına. biraz Önce hukuken
yeniden partimize katılan, Partimizin kurucusu. Anavatan hükümetlerinde görev yapmış
olan değerli milletvekili arkadaşım İbrahim Özdemir 'e ve uzun zamandan beri. gönül
beraberliği içinde olduğumuz. bugünden itibaren de, aynı partinin çatısı altında
kader birliği yapacağımız çok değerli arkadaşım Necdet Yazıcı 'ya, hepiniz
adına hoş geldiniz diyorum. Evet bugünden sonra. Türkiye'ye hizmet
yolunda. aramıza yeni katılan arkadaşlarımızla. yolumuza birlikte devam edeceğiz,
birlikte çalışacağız. Hemen söyleyeyim ki, işimiz kolay değildir. Çünkü bugün
Türkiye'nin geldiği nokta. maalesef. öyle kolayca, basit bir çabayla aşılabilecek
sorunlarla dolu bir nokta değildir. önümüzde ağır sorunlar vardır. Belki bu
salondaki hiçbirinizin hayatınızın hiçbir döneminde karşılaşmadığınız kadar,
ağır sorunlarla yüklü olan bir Türkiye'yi yönetmeye talibiz. Değerli arkadaşlarım. geçtiğimiz
hafta içerisinde, Devlet İstatistik Enstitüsü. ekim ayının enflasyon rakamlarını açıkladı.
Geçtiğimiz ay sonu itibariyle. Türkiye'deki yıllık enflasyon oranı. yüzde 137'dir.
Bu ne demektir. bakın bu şu demektir: Bu salonda olan hiç kimse, hayatının hiçbir yılında
bu kadar yüksek bir enflasyon yaşamamıştır. Önümüzdeki hafta. bizim iktidarı, bu
Koalisyona. bu beceriksizlere devredişimizin üçüncü yıldönümüdür. Üç yıl
önce. bizim bıraktığımız enflasyon, yüzde 56' dır. Türkiye'de yüzde 56 enflasyon
olduğu zaman yeri göğü ayağa kaldırmışlardı, boş tencere mitingleri
yapmışlardı. mutfaktaki yangından bahsetmişlerdi. Yüzde 56 bıraktığımız
enflasyon. bugün yüzde 137’dir. Çiller Hükümetinin 16 ay önce devraldığı
enflasyon. yüzde 65'ti. Enflasyonu. sadece 16 ay içerisinde yüzde 65'ten. yüzde 137'ye
çıkarmak. olsa olsa böyle ekonomi profesörünün işi olabilir. Ama değerli arkadaşlarım. mesele sadece
hayat pahalılığıyla bitmiyor. Enflasyonla bitmiyor. Bu sene sonunda. Türkiye'de kalkınma
hızı eksi 5'tir. 4,5 veya 5 olacak. Gene bu salondaki hiçbirinizin hayatı boyunca. hiçbir
sene, Türk ekonomisinin ne kötü seneleri oldu değil mi. savaş yaşadık, iç harp yaşadık,
anarşiyi yaşadık. Hiçbir sene, Türkiye'de büyüme hızı, bugünkü kadar düşük
olmamıştır. Yani, üç senede. bugünkü koalisyon
Hükümeti, Türkiye'yi. cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyonuyla, en düşük kalkınma
hızını bir arada yaşar duruma düşürmüştür. Bunun bir anlamı daha var, 5 Nisan
kararları boşa gitmiştir, iflas etmiştir. Bir istikrar programı uygulandığı zaman.
önce fiyatların artması beklenmelidir, beklenir, her zaman böyle olur. 1980'de, 24
Ocak kararlarında da böyle olmuştur bu. Ama ondan sonra. bir artıştan sonra enflasyon
devamlı bir düşme eğilimine girer ve bir süre sonra İstikrarı yakalarsınız.
Nitekim, Sayın Başbakan, hatırlarsınız. 5 Nisan kararlarının üç ayrı münasebetiyle
bir basın toplantısı yaptı ve sene sonuna kadar altı aylık enflasyonun yüzde 20
olacağını iddia etti. Daha ekim ayında yüzde 20'yi aşmıştır. Sene sonu enflasyonu
yüzde 140'ı geçecektir. Söylenen bütün sözler boşa gitmiştir. Başbakanın söylediği
şeylerin hiçbirisi doğru çıkmamıştır. Ama. bakın bir şey daha var. Bu
geldiğimiz nokta bu enflasyon batağı bu işsizlik. bu düşük kalkınma. bütün
bunlar bunca çekilen fedakarlığa, bunca yapılan fedakarlığa ve çekilen sıkıntıya
rağmen gelinen noktadır. 100 trilyon lira bu millet ek vergi ödemiştir. Yani. hesapta
olmayan vergi ödemiştir servet vergisi ödemiştir. İkinci dünya savaşından beri
İlk defa Türkiye'de servet vergisi alınmıştır bu Hükümet zamanında. 100 trilyon
liralık bu fedakarlığa rağmen gelinen nokta budur. Çekilen bütün sıkıntılar
boşa gitmiştir. Yapılan bütün fedakarlıklar boşa gitmiştir. Memuru. işçiyi.
emekliyi enflasyona ezdirmeme vaatleri boşa gitmiştir. Yüzde 140 enflasyona karşı
memura verilen en fazla verilen yüzde 50'dir. birçoğunda yüzde 30'dur. Bütün bu
kesimlerin fedakarlığı. hepsi boşa gitmiştir. Eğer bu rakamlara rağmen, milletimizin günlük
hayatında yaşadığı bu rakamlara rağmen, Sayın Başbakan hala 5 Nisan kararları
başarılıdır diyebiliyorsa. bu sadece Sayın Başbakanın doğruyu söylememe adetinin
yeni bir örneğinden başka bir şey değildir. Sayın Başbakanın sözüne inananlar,
bilmelidirler ki rüya görmektedirler. Bugüne kadar söylediği hiçbir söz doğru çıkmayan
bir Başbakanın. bundan sonrası için söylediği sözlerin de doğru çıkması mümkün
değildir. Değerli arkadaşlarım, eğer 5 Nisan
kararlan, pahalılığı önlemeyecek idiyse. bu kararlar niçin alınmıştır. bu
kararlar neye yaramıştır? Bakın, 5 Nisan kararlarıyla birlikte bu Hükümetin açıkladığı
bir program daha vardı. Dediler ki. Zonguldak Taşkömürü İşletmelerini Karabük
Demir Çelik İşletmelerini, sene sonuna
kadar özelleştireceğiz.
özelleştiremediğiniz takdirde kapatacağız. 5 Nisan kararlarında yazılıdır. Bugün. Karabük'te halk eylem yapıyor,
şu saatlerde Karabük'ün bütün halkı eylem yapıyor. Bildiğime göre. fabrikalar
çalışmıyor. işyerleri kapalı, araçlar sefere çıkmıyor. talebeler okula gitmiyor.
Bütün bir şehir halkı eylem yapıyor. Bir de şehir meclisi kurmuşlar, şehir meclisi
de bu eylemi yürütüyor. Karabük'ün kaymakamı. o şehir meclisinin üyeleri hakkında
savcılığa suç duyurusu yapmış. Ben o kaymakamın yerinde olsam. Karabüklüler hakkında
değil, bu Başbakan hakkında suç duyurusu yaparım. Bakın, neden Başbakan hakkında suç
duyurusu yaparım? Herhalde hepiniz seyrettiniz, mahalli seçimlerden önce. buraya gelen,
Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Karabük heyetine, Karabük'ün hiçbir zaman
kapatılmayacağını, mahalli seçimlerden sonra Karabük'te yeni tevsi yatırımlarının
yapılacağını, kendisinin gelip onun temelini atacağını söyleyen o Başbakan değil
mi? Şimdi bakın. ama hadise sadece
Başbakanın Karabüklüleri aldatması meselesinden ibaret değil. Hadisenin bugünü
ilgilendiren bir yönü var. ona dikkatinizi çekmek istiyorum. önce açıklama
yapmışlar, Karabük'ü özelleştireceğiz. özelleştirmek mümkün olmazsa kapatacağız
demişler. Hükümet olarak taahhüde girmişler. Ama, bunu yaparken, bir araştırma
yapmamışlar, ellerinde hiçbir araştırma yok. bu konuda yapılmış bir çalışma
yok, bir hazırlık yok. önce kararı almışlar, sonra araştırma yapmışlar.
Koalisyonun iki ortağı iki ayrı araştırma yapmışlar. Sayın Karayalçın 'ın 15
kişilik bir komisyon kurmuş, içinde Hazine
Müsteşarlığından. Planlama
Müsteşarlığından KOİ Başkanlığından. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından,
Demir Çelik İşletmelerinden vesaire 15 uzman var. Bu Komisyon, Karabük'ün durumunu
incelemiş 27 Nisan' da göreve başlamış, 3 Haziran' a kadar incelemiş. Sonunda bir
rapor vermiş. Rapor diyor ki. Karabük'ün kapatılmasına
filan lüzum yok. Karabük'ün sadece 100 küsur milyon dolarlık bir yatırıma ihtiyacı var. bir modernizasyon yatırımına ihtiyacı var. Bu yatırımı da. kendi kaynaklarından
yapabilecek durumda. Raporun vardığı sonuç bu. Sayın
Çiller. bu raporun sonucunu beğenmemiş. Biraz önce Sayın Yazıcı 'nın söylediği
Ereğli misaline benzer bir biçimde. gitmiş yabancı bir şirkete araştırma
yaptırtmış. Beş haftada yapmışlar araştırmayı. Vardıkları sonuç nedir biliyor
musunuz; Karabük kapatılmalıdır. Karabük'ün hurda değerli. Karabük hurdaya çıkarılmalıymış;
yani. sökülüp hurda olarak satılmalıymış. Karabük'teki fabrikaların hurda değeri
6 milyon dolarmış. Su anda Karabük fabrikalarında çalışan
işçiler. bu söküm işinde çalıştırılmalıymış. yani Karabük'ü hurdaya çıkarmalıymış.
Ondan sonra o fabrikanın alanında. İngiltere'de olduğu gibi üniversite kurulmalıymış,
oraya yeni yatırım yapılmalıymış vesaire... Şimdi değerli arkadaşlarım. bu
araştırma için, Hükümet 2 milyon dolar ödemiş. Bakın, 2 milyon dolar büyük para
değil aslında; ama bu araştırma için. bu yabancı uzmanlara, kendi uzmanlarına güvenmeyip.
kendi uzmanlarının raporuna güvenmeyip, bu yabancı uzmanlara 2 milyon dolar ödeyen bu
Hükümet, ne yapmış biliyor musunuz;
Karabük Fabrikalarındaki üç tane yüksek fırının bir sene önce yapılması gereken
tuğla örme işlemini yapmamış. Yani şu demek bu: Karabük'te üç tane yüksek fırın
var. Bunların, ya üretime göre. mesela 1 ve 2 numaralı fırınların 800 bin ton
ürettikleri zaman tuğlalarının yenilenmesi lazım. özel tuğla örülmesi lazım. 3
numaralı fırının da. 2,5 milyon tonu tamamladığı zaman yeniden örülmesi lazım.
En son Örülme işlemi. bizim zamanımızda yapılmış. 1989 yılında İki fırının
tuğlaları örülmüş 1990 yılında da üçüncü fırının örülmüş. Bunun da üç
seneyi geçmemesi lazım. üretime bakarsanız üç seneyi geçmemesi lazım. Şimdi. değerli arkadaşlarım. Karabük
Kaymakamına nazire olsun diye asıl suç duyurusunu ben buradan yapıyorum. Bir seneden
beri. vakti geldiği halde. yüksek fırınların tuğla yenilemesi yapılmamıştır.
Eğer bugün sipariş verilirse ancak dokuz ay sonra yapılabilmektedir. Yüksek fırınlar,
her an. tuğlaları yenilenmediği için, patlama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Yani
mesele sadece. orada üretimin durması, fabrikanın kapanması. yüksek fırınların
çalışamaz hale gelmesi meselesi değildir. Oradaki insanların hayatı tehlikededir. Bu
Hükümet, bir seneden beri. Karabük'ü özelleştireceğim. Karabük'ü kapatacağım
dedikoduları arasında. yapılması gereken bu yenileme işlemini yapmamıştır. Bu tuğlalar öyle istenildiği zaman
alınabilecek tuğlalar değil özel sipariş yapılan. özel imalatla yapılan
tuğlalardır. Ve bakın. asıl komiği şudur: Birinci ve İkinci fırınların tuğla
yenilemesi için, sadece 1 milyon 600 bin dolar lazım. Yani bu araştırma için yapılandan.
daha az masrafla o fırınların tuğlalarını yenilemek mümkündü. Bugüne kadar bu yapılmamıştır.
Aslında yapılan şudur: Hükümet. Karabük Fabrikalarını kendi kendine kapansın diye
ölüme terk etmiştir. Fırınlarını yenilememek suretiyle. fabrikaların çalışamaz
hale gelmesini, yarın
fabrikaların kapatılmasına gerekçe yapmaya çalışmaktadır. Ama. Karabüklüler, Zonguldaklılar.
herkes şunu bilmelidir ki: Bu plan tutmayacaktır. Yani Karabük'ün sahipsiz olduğunu
zannedenler, aldandıklarını göreceklerdir. Karabük halkına bu haklı direnişinde bu
demokratik eyleminde Anavatan Partisi olarak, bütün gücümüzle destek olmak, bizim
demokratik görevimizdir onlara karşı olan görevimizdir. Değerli arkadaşlarım bakın, bunları
özelleştirmeyi ilk defa ortaya atmış
Partinin Başkanı olarak söylüyorum. Bizim özelleştirmeye karşı olmamız filan düşünülemez.
Bizim, özelleştirmeye karşı olmam!z kendimizi inkar etmek olur. Zonguldak'ta
sıkıntı yok mu? Zonguldak'ta çok sıkıntılar var. Taşkömüründe sıkıntılar
var. Karabük'te de sıkıntılar var. Bu isletmelerin daha verimli çalışması lazım.
Bu isletmelerin daha verimli çalışması İçin ne gerekiyorsa onun yapılması lazım.
Ama, hiçbir inceleme yapmadan. hiçbir araştırma yapmadan. ne yapacağınız bilmeden
Zonguldak'taki hem Karabük'teki. hem Taşkömürü işletmelerindeki hem de Ereğli'deki
insanları huzursuz etmek. biraz önce Necdet arkadaşımın söylediği gibi. Zonguldak'a
bomba atmak demektir. Bu sosyal bombadır. Hiçbir Hükümetin, bir milyon insanı
barındıran bir ile karşı bu kadar sorumsuz davranmaya hakki yoktur. Biz. özelleştirmeyi savunuyorsak.
özelleştirme ekonominin verimliliğini artırsın diye savunuyoruz. 0 insanların
sıkıntıya girmesi için değil daha rahat etmeleri için. daha müreffeh yaşamaları için
savunuyoruz. Bakın, ben Başbakanken, gene bugünkü gibi birtakım sorunlar çıktı,
Zonguldak Taşkömürü işletmeleri. hiç bir türlü verimli çalışamaz. bunların
kapatılması lazım dedi. Taşkömürü işletmelerinin verimsiz çalıştığını biz
bilmiyor muyuz? 0 işletmelerin her sene trilyonlarca lira devletin sırtına yük olduğunu
biz bilmiyor muyuz? Ama. biz Hükümetiz. biz özel şirket yöneticisi değiliz. Oradaki
insanlar bizim insanlarımız. oradaki insanların geçimini düşünmek. bu devleti
yöneten Hükümet olarak bizim sorumluluğumuz. Biz. oradaki insanları devletin bir
işletmesi, birkaç trilyon lira az zarar etsin diye. oradaki insanları kapının önüne
koyabilir miyiz? Bu önerileri bize yapanlar bunu köşelerinde
yazanlar tuzu kuru insanlar. Onlar, işsiz kalmanın ne olduğunu bilmiyorlar. Onlar, aç
kalmanın ne olduğunu bilmiyorlar. Ama. bir başka sorumluluğumuz var; o
işletmeleri verimli hale getirmek de bizim sorumluluğumuz. Oradaki para, bu milletin
parasıdır. 0 işletmenin zararını bütün millete ödetmeye hakkımız da yok. 0 zaman
ne yapabiliriz diye düşündük. Zonguldak'ı mağdur etmeden. Zonguldak'ta yaşayan.
sadece o işletmelerde çalışan değil. o işletmelerden geçinen 1 milyon insanı
mağdur etmeden bu sorunu nasıl çözeriz. Bu işletmeleri Türk ekonomisine nasıl
kazandırırız?.. Eğer kazandıramayacaksak, o zaman o insanlara nasıl alternatif iş
imkanları yaratırız diye düşündük. Bakın benim. beş aylık....Başbakanlık dönemimde
en fazla kafamı kurcalayan konulardan birisi Zonguldak'tı. Ama. hepiniz şahitsiniz.
benim dönemimde. sadece benim dönemimde değil. bütün Anavatan İktidarı döneminde
biz Zonguldak'ı mağdur etmedik. Sadece Karabük'e 300 milyon dolardan fazla yatırım
yaptık. Ereğli'nin yatırımı daha fazla. Zonguldak'ın daha fazla. Ama. değerli arkadaşlarım. eğer bu
işletmeler verimsiz çalışıyorsa eğer Taşkömürü işletmelerinde, yer üstünde
çalışan insanların sayısı. yer altında çalışanların İki katına çıkmışsa
orası kötü işletiliyorsa bunun bedelini oradaki insanlara ödetemeyiz. Eğer biz sebep
olduksak. devlet sebep olduysa, tamam devlette süreklilik var benden önceki
Hükümetlerin suçunu da ben yüklenmek zorundayım; ama ben. benden
önceki Hükümetlerin veya
bizim Hükümetlerimizin sorumluluğunu orada. yerin altında çalışan
insana ödetemem. Ne devlet sorumluluğu, buna izin verir. ne de ahlaki ölçülere sığar
böyle bir davranış. 0 zaman dedik ki. ne yapabiliriz?.. Ne
yaptığımı biliyorsunuz, bütün Zonguldak'ı kalkınmada öncelikli yöre haline
getirdik. Bir kısmını birinci derecede. bir kısmını ikinci derecede kalkınmada
öncelikli yöre haline getirdik. Dedik ki evet bu sorun çözülecektir. Verimli çalışabilecek
işletmeler verimli hale getirilecek verimsiz çalışanlar kapatılacak; ama, Zonguldak
bundan zarar görmeyecektir. Bu iş belki üç senede olacak belki beş senede olacak,
tedricen olacak; ama, orada yaşayan insanlara bunun bedelini ödetmeyeceğiz. Zonguldak'ta. aynı zamanda, daha büyük
bir projeyi yürütme imkanı var. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesinin en önemli
merkezlerinden birisi Zonguldak. Japonlara araştırma yaptırdık Filyos'ta bir büyük
iç liman kurulması için. aynı zamanda bir serbest bölge kurulması için çalışmalar
başlattık. Sadece o beş aylık, benim Başbakanlığım döneminde, sekiz tane yatırım
teşvik belgesi verildi. Zonguldak için. Yatırım dediğiniz öyle bir ayda yapılmıyor, bir senede
yapılmıyor. yatırım yapacak insan, oraya para yatıracak, araştıracak, biz teşvik
ettik bana gelen müteşebbisleri teşvik ettim dedim ki. yatırım yapacaksanız
Zonguldak'a yapın. Türkiye'nin. ulaşım bakımından, pazara yakınlık bakımından en
uygun illerinden birisi Zonguldak. Zonguldak aynı zamanda. Türkiye'nin endüstri merkezi
orada yetişmiş insan gücü var. Bunu değerlendirin. Karadeniz Zonguldak'ın
potansiyeli yüksek. Zonguldak aynı zamanda, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin de
merkezi. Sekiz tane yatırım belgesi verdik. Şimdi bakın bir hafta sonra muhalefette
üçüncü yılınız doluyor, bunların da iktidarda üçüncü yılları doluyor. Geçtiğimiz hafta o yatırım teşvik belgesini alan
müteşebbislerden birisi beni ziyarete geldi. ona sordum. " Yatırımın ne
alemde?" dedim. daha arsa meselesini halledememiş. Çok büyük bir arazi satın
almış Çaycuma'da. ortasında bir özel arazi varmış. Devlete başvurmuş. ihtilaflı
bir arazi çok ortaklı bir arazi. Demiş ki: Bu küçük araziyi Arsa Ofisi kamulaştırsın.
bu yatırım için bana satsın. Üç seneden beri bürokrasiyi aşıp daha yatırımına
başlayamamış. Sordum, dedim ki: Bu yatırım tam kapasitede faaliyete geçse kaç kişi
çalışacaktı; 30 bin kişi çalışacaktı. Bugün bütün Taşkömürü işletmelerinde
çalışan işçilerin hepsi kadar sadece bir tek yatırım. tekstil ve kimya yatırımı.
entegre bir yatırım. Düşünün ki bunun gibi sekiz tane yatırım belgesi var. Daha hiçbiri
başlamamış. Çünkü. bunların derdi, oradaki insanları yeni istihdam alanlarına
yerleştirmek filan değil, bunların derdi. Zonguldaklılara yardımcı olmak filan
değil bunların derdi şov yapmak. İşte şimdi. aslında yarın yapacakları da şov
değil mi? Biraz önce Sayın inan söyledi Sayın Giray söyledi Sayın Keçeciler de
söyledi. 52 kilometrelik tünelin tamamını biz açmışız. 50 kilometresini biz
betonlamışız. 2 kilometre kalmış betonlanacak. 1991 Kasımında devretmişiz. Biz iktidarda olsak 1992 Nisanında
açılacak. altı aylık işi kalmış. Üç sene sonra yarım açıyorlar. Aslında şov
yapmaya filan hakları yok. 2.5 senelik gecikme için milletten özür dilemeleri lazım.
2.5 senelik gecikmenin hesabını vermeleri lazım. Değerli arkadaşlarım, Atatürk Barajını
bizim iktidarımızdan bir hafta önce askeri Hükümet temelini attı. Yani sıfırda
devraldık. Biliyorsunuz gövdesinin tamamlanması ilk su tutması bizim zamanımızda
oldu. Enerji santralının açılması da. bunlar iktidara geldikten üç dört ay sonra
yapıldı. Yani bunların katkısı ya temeli atmaktır veyahut da kordelayı kesmektir. Bütün
işi yapan biziz. Şimdi GAP'ı sahiplenmeye kalkıyorlar, GAP'a hiçbir emekleri geçmemiş,
GAP'ı geciktirmişler. Sayın İnan 'ın anlattığı. Dicle üzerindeki üç tane barajı
olduğu gibi duruyor, üç seneden beri olduğu gibi duruyor. GAP yatırımının bütün
üniteleri, üç seneden beri programının gerisindedir. Şimdi GAP'a sahip çıkmaya
çalışıyorlar. GAP'ın sahibi bellidir ama hiç olmazsa gaf yapmasınlar. Bakın, açtıkları
Urfa tünelleri filan değil, Urfa tünellerinden su filan akmayacak, yaptıkları sadece
iki tünelin arasında 1 kilometrelik su borusu döşemek, by-pass borusudur. 0 by-pass
borusundan suyu bir havuza aktaracaklar, yaptıkları bundan ibarettir. Neden simdi
yaptıkları da bellidir. Çünkü, bir ay sonra seçim vardır. 20 gün sonra yapamazlar
seçim yasakları vardır. Devlet töreni yapacaklarmış, beni de oraya davet ediyorlar.
Benim oraya herhalde misafir olarak gitmem ayıp olur. Onlar mahcup olurlar diye
gitmiyorum. Yani, ben gidersem, siz gelirseniz, Anavatan olarak biz o törene katılırsak
Hükümet mahcup olur diye gitmeyeceğim. Değerli arkadaşlarım, burada il genel
meclisi üyesi arkadaşlarım var Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen arkadaşlarım
var. Bakın. aynı günde üst üste, aynı haftada iç içe Türkiye'de kaç çeşit
protesto eylemi yapılıyor. 11 genel meclisi üyeleri, Türkiye'nin dört bir tarafından
kalkıyorlar Ankara'ya geliyorlar. Başbakanlığın önünde gösteri yapacaklardı,
bilmiyorum yaptılar mı... 11 genel meclisi üyeleri ta kalkıyorlar Van'dan. Muğla'dan
Ankara'ya kadar geliyorlar, Başbakanlığın önünde gösteri yapacaklar müsaade
edilmiyor, Meclise girmelerine müsaade edilmiyor. Üniversite öğretim üyeleri YÖK'e
gidiyorlar. kalkanlı jandarmalar karşılıyor. Ama bakın, bütün bunlarda bir hayır
var: Milletimiz bunlara baktıkça. bizim anlatamadığımız. anlatmakta yetersiz
kaldığımız şeyler daha iyi anlayacak. Yani. bunları gördükçe. şeffaf devlet
nasıl olurmuş, hukuk devleti nasıl olurmuş. bütün bunları milletimiz yaşayarak görüyor.
Yani Meclise girmek için PKK'ya mi girmek lazım...Bu mantık onu gerektirir değil mi?.. Değerli arkadaşlarım. bütün bu üst
üste gelen protestoların bir tek sebebi vardır; vatandaşa sadece bir kesime değil.
çeşitli kesimlere verilen sözler yerine getirilmemiştir. Hiçbir söz tutulmamıştır.
hiçbir sözün değeri kalmamıştır. 11 genel meclisi üyelerinin toplantısında devletin bakanları.
kendileri söylediler. 11 özel İdareleri Yasasının en kısa sürede
Meclisten çıkacağını. Başbakan kendisi size söyledi. heyete söyledi; üniversite
öğretim üyeleri Başbakanı ziyaret ettiler, üniversite öğretim elemanlarının çalışma
koşullarını İyileştiren yasanın çıkacağını Başbakan onlara söz verdi. Her
üniversitenin açılış töreninde bir ayrı bakan katıldı. Hükümet adına söz
verdi. Velhasıl hiçbir söz tutulmamıştır. Ne il genel meclisi üyelerine verilen
söz tutulmuştur. ne üniversite öğretim üyelerine verilen söz tutulmuştur, ne Karabüklülere
verilen söz tutulmuştur. ne çiftçiye ne memura, ne emekliye. Hiç kimseye verilen söz
tutulmamıştır. Değerli arkadaşlarım. şimdi verdikleri
sözlerin hiçbirini yerine getirmemişler. Beceriksizlikleri ortaya çıkmış. Türkiye
yangın yerine dönmüş. Türkiye'de 8 yıllık Anavatan İktidarı döneminde hiç yaşanmamış,
adeta unutulmuş olaylar, 1970'li yılların olayları, bugün artık vukuatı adliyeden
olmaya başladı. Yine sokaklarda insanlar gösteri yapıyorlar,
polis onları copluyor. üniversite hocaları cübbeleriyle yürüyorlar. Bu manzaralar
Anavatan İktidarı manzaraları değildi. bu manzaralar Koalisyon İktidarının
manzaraları... Ve bütün bunların üstüne. yüzde 137 enflasyon eksi 5 kalkınma
hızı. Böyle bir durumda bir Başbakan ne yapar?.. Bizim Başbakan Türkiye'den kaçmayı
tercih ediyor... önce Fas'a gidiyor. sonra Kaddafi çağırdı diye Kaddafi'nin ayağına
gidiyor... Yani ben Sayın Çiller 'in nereye gittiğine nasıl karışırım; isterse
Kutuplara gitsin; ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının Kaddafi 'nin çadırına
gitmeye hakkı var mı?.. Ve sonra İsrail'e Mısır'a resmi ziyaretler yapıyor. Türkiye
yangın yerine dönmüş. yangını çıkaran kendisi. yangını söndüremeyen kendisi.
soluğu dışarıda alıyor ve her gittiği yerde bir yeni cam deviriyor. İsrail'e gitmiş. vaat edilen topraklardan
bahsetmiş. Bizim orada devlet politikamız var; 30 seneden beri tekrarladığımız bir politikamız var.
Biz İsrail'in zorla işgal ettiği topraklardan çekilmesi gerektiğini savunuyoruz. Bizim Başbakanımız
gidiyor. Yahudilere vaat edilen topraklardan bahsediyor. Böyle
bir ziyaret, böyle bir sözle getirdiği bütün yararları
sıfırlamıştır. Artık
Arapların gözünde bunu telafi etmek, bunu tamir etmek. bu Başbakandan sonraki başbakanlara düşecektir. Değerli arkadaşlarım. bu bilgisiz Hükümet, bu beceriksiz Hükümet. bütün milletin sırtında bir kamburdur. Çiftçilerin sırtında kamburdur. işçilerin sırtında
kamburdur. memurların. emeklilerin sırtında kamburdur, Zonguldak'ın sırtında kamburdur... Ama hiç kimse şüphe etmesin. bu kambur öyle uzun sürecek
değildir. İşte 4 Aralık seçimleri. Türkiye'nin bir dönüm noktasıdır. Bu ara seçimlerle
her şeyin hallolacağını filan söylemiyorum; ama. 4 Aralık seçimleri. bu
Hükümetten kurtulmada önemli bir adımdır, önemli bir aşamadır. Şimdi Meclise bir bütçe getirmişler.
Getirdikleri bütçede, bundan önceki bütün sözleri gibi, bir hayali belgedir. 1995'in
sonunda enflasyonu yüzde 22'ye indireceklermiş, kalkınma hızını yüzde 4.4'e çıkaracaklarmış.
Üç sene üst üste hiçbir bütçe hedeflerini tutturamadılar. Üç senedir hiçbir
ekonomik hedeflerini tutturamadılar. Şimdi, hedefleri tutmadığı için. Meclise ek
bütçe getirdiler. 1995 yılı bütçesi de bunların elinde Türkiye'yi daha da karanlığa
götürmeye mahkumdur. Bakın, 1995 yılının Başbakan daha rahat bir yıl olacağını
söylemişti öyle mi; 1995 yılında Türkiye, 11 milyar dolar dış borç ödeyecektir.
Bu 11 milyar dolar. şu anda yoktur. 300 trilyon lira devletin yeniden borçlanması
lazımdır. Yani kendi getirdikleri bütçeye göre. devletin çarkının dönebilmesi
için, devletin ayakta durabilmesi için. 300 trilyon lira daha borçlanmaya ihtiyaçları
vardır. Değerli arkadaşlarım, biz Türkiye'yi 78 trilyon lira borçta bunlara
devrettik. Bugün devletin borcunun ne kadar olduğunu bilmiyoruz. 600 trilyon lira
olduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü bunlar dürüst borçlanmıyorlar; bunlar kamu
bankalarını da borçlandırıyorlar, zoraki borçlandırıyorlar. Ziraat Bankasının.
Halk Bankasının içini oyup. emekli maaşlarını ödüyorlar. 78 trilyon lirayı üç
senede 600 trilyon liraya çıkarmışlar. Ama. biz 78 trilyon lira borçlandıysak. bunu
sıfırdan devralmadık, bütün cumhuriyet hükümetlerinin devraldık, ona ilave borç
yaptık, 78 trilyon lira olarak bunlara devrettik. Şimdi bana. Anavatan bu 78 trilyon
lira borçla ne yaptı? Derseniz, biraz önce Sayın İnan'ın söylediği gibi, sadece
GAP'a 21 milyar dolar harcadık. Türkiye 'nin telefon meselesini halletmek için 10
milyar dolar harcadık. Ama simdi ben size soruyorum: 78 trilyon lira borcu alıp, 600
trilyon liraya çıkaranlar bu 500 küsur trilyonla Türkiye'ye ne yapmışlardır? Gösterin
bana. Bir tane baraj gösterin, bir fane elektrik santrali gösterin, yaptıkları bir
tane yatırım gösterin. İşte yarın onu gösterecekler, bizim yaptığımız
Şanlıurfa tünellerine bir tane bypass borusu ilave etmişler. Yaptıkları bir tane
ciddi yatırım yoktur. Tersine. bizim başlattığımız yatırımların hepsini
durdurmuşlardır. Değerli arkadaşlarım. bu şekilde
yollarına devam edemeyeceklerini kendileri de biliyorlar. 4 Aralıktan sonra yeni
senaryoların arayışına girdiler. Eğer Türkiye bugün, hakikaten aklı başında bir
Hükümete sahip olsa. Türkiye bugün iyi yönetilmiş olsa. bu Hükümet başarılı
olsa hiç kimse başka hükümet arayışına filan girmez. Kimse Anayol' dan filan
bahsetmez. Ama. bu Hükümetin "perişanlığı. artık kendilerinin dahi inkar
edemeyeceği noktaya varmıştır. Şimdi bakın. yapmak istedikleri, 4
Aralıkta milletin iradesini hileyle. zorla, baskıyla gasp etmektir. Şimdi gidin bakın,
Batman'da Köy Hizmetlerinin Sakarya'daki araçları çalışıyor. Sakarya'daki Köy
Hizmetlerinin, is makinelerinin kamyonlarını almışlar Batman'a taşımışlar.
Zonguldak'tan Köy Hizmetlerinin kamyonlarını almışlar Muş'a taşımışlar,
greyderleri de götürmüşler. Kastamonu'dan Mardin'e taşımışlar. Türkiye'nin bir
ucundan alıyorlar ara seçim olan illere taşıyorlar. Yahu Kasım ayının ortası
gelmiş, orada kar yağıyor. orada şu anda yapacakları hizmet filan yok, yazın
ortasında geçici işçileri işten çıkarmışlar mazotsuzluktan bütün Köy
Hizmetlerinin araçları. aylarca boş yatmış. Ve şimdi ara seçim İçin Köy
Hizmetlerinin araçlarını yığacaklar, orada göstermelik asfalt döküp oy alacaklar.
Aslında oy filan almayacaklar, oy çalacaklar; ama, ben bunların hiçbirine itiraz filan
etmiyorum. hiçbirinden şikayetim yok. İstedikleri kadar devletin imkanlarını
kullansınlar yine hayali kadrolar vaat etsinler. sınavlar açsınlar, milleti kandırmak
için ellerinden geleni ardına koymasınlar, hepsine razıyım ama yaptıkları bir şey
daha var: Devletin otoritesini kullanıyorlar, devletin nüfuzunu
kullanıyorlar. Oradaki koruculara. " Eğer senin köyünden Doğru Yol dışında oy
çıkarsa 5 Aralıkta sen korucu değilsin" diyorlar. Hem silahını hem ekmeğini
alıyorlar. Bunu kamuoyuna getirdik. medya bunları kamuoyuna duyurdu. Ben gittim,
Cumhurbaşkanına da bunu söyledim; elimizdeki belgeleri ve isimleri de verdim. Cumhurbaşkanı
da güya bunları uyardı. Zerre kadar akıllanmadılar. çünkü başka çareleri yok.
Üç gün önce iki tane bakanları. Mardin'e gitti. 4 tane belediye başkanı transfer
etti. Belediye başkanlarıyla oturdular. pazarlık ettiler. Belediyelerin İller
Bankasına olan borçlarını pazarlık konusu yaptılar. Belediyelere Maliye
Bakanlığından ek para ödediler. Yedi aydan beri beş kuruş ödememişler, şimdi seçime
üç hafta kala. belediyelere para ödeyip, belediye başkanlarını transfer ettiler.
Mardin'deki 3 tane İlçe belediye başkanı ile 1 belediye başkanını, para
karşılığında. para kendi paralan değil, devletin parası karşılığında, Doğru
Yol Partisine transfer ettiler. Şimdi zannediyorlar ki belediye başkanlarını alınca
oyları da alacaklar, milletvekilliklerini de kazanacaklar. Bunun böyle olmadığını 4
Aralıkta görecekler. Bu milletin sandıkları kadar saf olmadığını, bütün bu
oyunların farkında olduğuna bu Hükümetin artık gidecek yeri olmadığını 4
Aralıkta hileyle baskıyla üç beş tane mebus kazansalar bile, bu Hükümetin bu yılı
bile çıkaramayacağını vatandaşımız biliyor. güneydoğudaki vatandaşımız da
biliyor. Bunların alabilecekleri oy sadece ve sadece, can güvenliğini kaybetmemek için. yani silahından
olmamak için eşkıyaya karşı savunmasız kalmamak için, kerhen verilecek oylardan
ibarettir. Değerli arkadaşlarım. bakın Türkiye'de
çok hükümetler geldi, her hükümet zamanında benzer şikayetler yapıldı. Her hükümetin
kendi yerel yönetimlerine. kendi partili mahalli idarelerine ayrıcalık yaptığı suçlamaları
yapıldı. Burada bakanlık yapmış arkadaşlarım var; belediye başkanlığı yapmış
arkadaşlarım var. Bakın, açıkça söylüyorum: Anavatan İktidarı döneminde bütün
fonların kullanımında biz nüfus esasına göre, hiçbir parti farkı gözetmeden,
bütün belediyelere maktu bir miktar ödeme yaptık. Burada tek yaptığımız ayırım
kalkınmada öncelikli yörelere belli bir katsayıya göre daha fazla nüfus başına
ödeme yapmaktı. Bunun dışında fonda kalan miktarları siyasi tercihlere göre veya
halin icabına göre dağıttık. Bir yerde belediyenin çok lüzumlu bir yatırımı
varsa. bir yerde afet olmuşsa. oralara daha fazla imkan sağladık. Ama biz oyu
dolayısıyla hiçbir belediyeyi cezalandırmadık. belediye nüfusunu cezalandırmadık.
Yani su partidendir diye. Anavatan İktidarından hiç yardım alamadım diyebilen, bir
tek belediye yoktur. Çünkü Maliye Bakanlığının fonundan, hepsine belli miktar
ödeme. seyyanen yapılmıştır. Hepsi eşittir demiyorum. Daha fazla İhtiyacı... 0 bir
siyasi takdir meselesidir. Daha fazla ihtiyacı olan, daha fazla gelişme potansiyeli olan
yerlere daha fazla imkan verebilirsiniz; ama. biz parti farkı gözetmeden bütün
belediyelere. Maliye ve Bayındırlık Bakanlığının elindeki fonlardan ödeme yaptık. Yedi aydan beri, Maliye Bakanlığının
hiçbir Anavatanlı belediyeye, beş kuruş ödeme yapılmamıştır. Bir tek Anavatanlı
belediyeye 790 belediyemiz var bir tekine bile Maliye Bakanlığından beş kuruş ödeme
yapılmamıştır. Maliye Bakanlığı Doğru Yol Partili
belediyelerin. Bayındırlık Bakanlığı SHP 'li belediyelerin kaynağı haline
gelmiştir. İller Bankası kaynaklarının dağılımında da. İller Bankası
Bayındırlık Bakanlığına bağlı olduğu için iller Bankası kaynaklarının
dağılımında da. iktidar partileri lehine. özellikle SHP 'li belediyeler lehine akil
almaz bir eşitsizlik adaletsizlik söz konusudur. Ama en vahim durum, Maliye Bakanlığıyla
ilgilidir. Maliye Bakanlığı, Mecliste aylardan beri. hangi belediyeye kaç para yardım
yaptınız sorularımıza. cevap vermemektedir. Devletin fonları, devletin parası, keyfi
şekilde tasarruf edilmektedir. Hangi belediyeye ne kadar ödeme yapıldığını, öğrenme
imkanına dahi sahip değiliz. Milletvekili olarak denetim görevimizi yapacak imkana
sahip değiliz. Dün de söyledim. bugün de söylüyorum.
bu yaptığı işler, Maliye Bakanının yanına kar kalacak değildir. Nasıl, hesap dönerse.
bir gün gelecek. o hesap da mutlaka kendisinden sorulacaktır. Şimdi, sadece belediyelere. sadece il
özel idarelerine yapılan yardım açısından değil bu Hükümetin İçişleri
Bakanlığının, belediyeler üzerindeki vesayet yetkisinin kullanılmasında da akıl
almaz bir partizanlık ve keyfilik hüküm sürmektedir.
Bakın. bizim Edirne'nin İpsala Belediye Başkanımızı 27 Mart seçimlerinden
önce, İçişleri Bakanı görevden aldı. Halk yeniden seçti. Yeniden seçilen, adamı
bir hafta sonra yeniden görevden aldılar. Bir hafta önce mahkeme sonuçlandı. mahkeme.
bizim belediye başkanımızı göreve iade etti. Belediye Başkanımız, koltuğuna
oturduktan bir gün sonra aynı gerekçeyle yeniden görevinden alındı. Aynı gün
içerisinde, aynı gerekçeyle!.. Yani, mahkemenin akladığı mahkemenin iade ettiği suçlamayla
yeniden görevden aldılar. Isparta'nın Yalvaç'ında. imar
uygulamalarındaki başarısından dolayı iller Bankasından ve Mimarlar Odasından
takdirname almış belediye başkanımızı, İmar mevzuatına aykırı davrandığı
bahanesiyle görevden aldılar. Sonra mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi belediye
başkanımız tekrar göreve döndü. Bütün bu uygulamalar, bu Hükümetin,
yerel yönetimler karşısında da bırakınız onlara yardımcı olmayı, kendi
programında vaat ettiği gibi yerel yönetimlerin imkanlarını, kaynaklarını
artırmayı onların paralarını kestiği gibi, bütçeden aldığı payı yüzde 15 düşürdüğü
gibi aynı zamanda hiçbir geçmiş hükümet döneminde rastlanmayan bir ayırım
yaptığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, Sayın Korkmazcan 'ın biraz
önce söylediği gibi bugün, Meclis Başkanlığına yerel yönetimlerle ilgili icraatından
dolayı Hükümet hakkında bir gensoru önergesi veriyoruz. Bu gensorumuz, muhtemelen
önümüzdeki hafta içerisinde Genel Kurulda görüşülecektir. Seçim çalışmalarında
olan bütün arkadaşlarımıza da haber vereceğiz. o gensoruda mutlaka Grup olarak
burada bulunmamız lazım. Değerli arkadaşlarım... Bakın, ben bu Hükümetin maskaralıklarını
anlatmaya kalksam, yemekten olursunuz. aç kalırsınız. Değerli arkadaşlarım bugün sanıyorum
Karabük'te bir miting ve öğleden sonra. 0 mitinge katılmadan önce şimdi Türk iş
Başkanı ve yöneticileri bana geldiler onlarla görüşeceğim. Ondan sonra yemekte
beraber olacağız. Ama. Zonguldak'tan gelen arkadaşlarıma da. çeşitli illerden il
genel meclislerinden gelen arkadaşlarıma da. hepsine son söz olarak şunu söylemek
istiyorum: Ne Zonguldak'ı. ne Karabük'ü ne de Türkiye'nin herhangi bir başka yöresini
sahipsiz bırakmayız. Bundan sonra bu Hükümetin bir anlamda ekonomik ve sosyal bakımdan
bombaladığı Necdet Yazıcı 'nın
tabiriyle bomba attığı Zonguldak'ın. bu Hükümete
karşı savunmasını hop birlikte yapacağız Zonguldak'ın sorunlarına birlikte sahip
çıkacağız. Zonguldak' in ve Karabük'ün bütün sorunlarına, bu Hükümetin daha ağırlaştırdığı.
bütün sorunlarına sahip çıkmak için Anavatan Partisi. Bundan sonra. Sayın Yazıcı
arkadaşımın da katılımıyla. daha güçlü bir şekilde bu meselenin sahipçisi
olacaktır. Türkiye'yi sahipsiz zannedenler. yaptıkları
birtakım yanlışların yanlarına kar kalacağını zannedenler her zaman olduğu gibi hüsrana
uğrayacaklardır. Anavatan Partisi olarak. önümüzdeki yol
kolay değildir. Zorluklarla doludur. Türkiye'de şimdiye kadar daha hiçbir zaman, bu
kadar sorumsuz bir Hükümet işbaşında olmamıştır. Ama, önümüzdeki 4 Aralık seçimleri
bu yolu biraz daha kısaltan. önemli bir aşamadır.
O seçimlere. bütün arkadaşlarımın, bütün milletvekili arkadaşlarımın,
diledikleri bölgede Partimizin başarısı için mutlaka katkıda bulunmalarını
istiyorum. Adaylarımızı
ilk belirleyen parti biziz. Bugün, aday belirlemenin son günüdür. Bugünden itibaren
artık bu mücadeleyi meydanlarda yürüteceğiz. Ben, Cumartesi günü Batman'dan seçim
kampanyasını başlatacağım. Ondan sonra her gün ayrı bir ilde. bu kampanyayı sürdüreceğim.
Arkadaşlarıma zannediyorum program dağıtılmıştır. Bütün arkadaşlarımın
imkanları nispetinde, müsait oldukları takdirde ya benim programlarına
katılmalarını veyahut da kendi istedikleri ilde, o ildeki seçim koordinatörü arkadaşımızla
temas kurarak seçim çalışmalarına katılmalarını rica ediyorum. İnşallah bu çalışmaları gerektiği
şekilde. birlik beraberlik içerisinde yürütürsek, Hükümetin bütün bu baskılara
rağmen, seçimlere doğru karşılaşabileceğimiz yeni birtakım oyunlara rağmen 4
Aralıkta zafer bizim olacaktır. Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. |