ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI MESUT YILMAZ’ IN
TBMM GRUBUNDA YAPTIĞI KONUŞMA
 

23 Kasım 1994

 

Değerli arkadaşlarım eğer bir insanın zikriyle fikri birbirinden farklıysa, yani söylediğiyle düşüncesi birbirinden farklıysa. bir süre sonra foyasının meydana çıkmaması. açık vermemesi mümkün değildir.

Şimdi bir an için hatırlayın, bundan bir hafta önce Anayasa Mahkemesi Ara Seçim Kanununun bir cümlesini iptal ettiği zaman. San Başbakan ve Doğru Yol Partisinin yöneticilerle hemen ilk tepki olarak Anavatan Partisinin ara seçimden kaçtığını ifade etmişlerdi. Daha sonra zabıtlarla yalanlanan birtam beyanlara dayanarak bizim aslında ara seçim yapmak istemediğimizi. ara seçime gitmek istemediğimizi, kendilerine oyun oynadığımızı asıl niyetimizin seçimden kaçmak olduğunu ifade etmişlerdi. Şimdi aradan bir hafta geçti, dün konuşan Sayın Başbakan, Anavatan Partisinin seçimden kaçtığını söyleyemiyor. Tam tersine, Anavatan Partisi ara seçimlerin yapılabilmesini teminen kanun teklifini vermiş Anavatan Partisi o kanun teklifinin arkasında durmuş komisyonu toplamış. komisyonda mücadelesini vermiş Anavatan Partisi eğer bu kanun teklifi kabul edilmezse iktidar tarafından engellenirse, ara seçimi geekleştirnek için bundan sonra atacağı adımları da açıklamıştır. Binaenaleyh Sayın Başbakan, artık bir hafta önceki beyanını tekrarlamak imkanına sahip değil.

Dün tam tersini söylüyor: "Seçim çözüm değildir. onlar seçim istiyor biz çözüm istiyoruz." Evet biz çözüm istiyoruz. Bizim için de fark etmiyor; ara seçim olur erken seçim olur; ama biz seçim istiyoruz. Biz seçimi. çözüm olduğu için istiyoruz. Çözümsüzlüğü aşmak için seçim istiyoruz. Spor olsun diye değil seçim olsun diye seçim istemiyoruz. Biz Türkiye'yi bu Hükümetten kurtarmak için seçim istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım bugün Koalisyön Hükümetinin üçüncü yılından üç gün daha geçmiştir. Yani üç gün önce Koalisyön Hükümeti tam üç yılını doldurmuştur; 20 Kasım 1991 günü kurulan Koalisyön HükümetL üç yılını doldurmuştur. Geçtiğimiz sene Haziran sonunda kurulan Çiller Hükümeti de 500 gününü doldurmuştur. Şimdi bakın. üç yıllık bir Koalisyön iktidarı var. 500 gününü dolduran bir ikinci Koalisyon Hükümeti var ve bugün Türkiye'de hiç kimse bu Hükümetle Türkiye'nin sorunlarının çözümleneceğine inanmıyor. Herkes yeni birtakım formüller üretiyor, herkes yeni birtakım arayışlar içerisinde ve kimse bize sormadan bizi bu formüllerin içine yerleştiriyor. Böyle bir garabet Türkiye'de daha hiç yaşanmamıştır.

Bakınız, biraz Önce Lütfullah Kayalar arkadaşım da ifade etti. iki ay önce bu Mecliste bir ara seçim kararı alındı. Aslında bizim anayasamıza göre, geçtiğimiz Nisan ayının 20'sinden itibaren ara seçim yapılabilmesi için gerekli şartlar tahakkuk etmişti. Yani 30 aylık süre dolmuştur ve ara seçimin yapılabilmesi hukuken mümkün hale gelmiştir. Nisan ayında ara seçim yapılması için herhangi bir hukuki mecburiyet yoktu. 0 hukuki mecburiyet, geçtiğimiz Nisan ayından başlayan ve önümüzdeki 1995 yılının Ekim ayına kadar gececek olan süre içerisinde ara seçimin yapılmasını zaruri kılıyordu. Ama Nisan ayında TBMM'nin otomatikman ara seçime gidebilmesi için gerekli 23 bos milletvekilliğinin 20'den fazlası fiilen boşalmıştı.

Biz yaz aylarında Hükümeti ikaz ettik, dedik ki: "Türkiye'de 4 milyon insan şu anda Mecliste temsil edilmiyor. Su anda Meclisin 22 milletvekilliği boştur. Gelin bu boşluğu tamamlayalım seçimi yaz aylarında yapalım mevsim müsaitken yapalım. iklım şartları elverişli iken yapalım." Meclis başkanı da bizim fikrimize katıldı bu boşluğun bir an önce doldurulması gerektiğini defalarca dile getirdi. Bu Hükümet. bizim bu uyarımıza kulak vermedi. Nihayet geçtiğimiz Eylül ayında Sayın Başbakan birgün çıktı, sanki ara seçimi isteyen biz değilmişiz gibi, sanki ara seçimi zorlamak için o güne kadar girişimlerde bulunan Anavatan Partisi değilmış gibi ara seçim yapmak için bize hodri meydan çekti. Ve ara seçim kararı, bu Mecliste grubu bulunan partilerin hepsinin oybirliğiyle alındı. Kanun, Meclisteki tüm partilerin uzlaşmasıyla çıkarıldı. Orada, biraz önce de burada ifade edildiği gibi güncelleştirme konusunda. aslında yasal bir zorunluluk olmadığı halde, geçmişteki birtakım kötü örneklerden esinlenerek güncelleştirme konusunda özel bir düzenleme yapıldı. Aslında, şu anda yürürlükte olan Seçmen kütükleri hakkındaki kanun her yapılacak ara seçimde veya her mahalli seçimde, güncelleştirme yapılmasını öngörmemektedir. 0 kanun. güncelleştirmenin tüm seçmen kütükleri itibariyle, her iki yılda bir yapılmasını öngörüyor.

Kaldı ki daha 27 Mart itibariyle Türkiye'deki seçmen kütükleri güncelleştirilmiş. Aslında, hiç güncelleştirme konusunda özel bır hüküm konmasaydı o kanuna, ara seçimlerin şu tarihte yapılacağı ve benzeri mevzuata göre yapılacağ, seklinde bir yasa çıkarılsaydı, iptal nedeni de ortadan kalkmış olacakti Ama, bizim arkadaşlarımızın önerisiyle Komisyon Başkanının üyelerinin ve daha sonra da Genel Kuruldaki, çoğunluğun iştirakiyle, güncelleştirme konusunda özel bir hüküm konulmus Denmiş ki: "27 Marttaki seçmen kütükleri güncelleştirilerek bu seçimde uygulanacak; fakat. bu güncelleştirmede sadece terhis olan askerlerle nakil süretiyle göreve başlayan memur lar güncelleştirmeye tabi olur," Anayasa Mahkemesi bunu eşıtlik ilkesine aykırı bulmuş. Biraz önce söylediğim gibi hiç güncelleştirme yapılmasa kanunun genel hükümlerine tabi olunsa, Anayasa Mahkemesinin iptal nedeni olmayacak. ama Anayasa Mahkennesi memurlarla terhis olan askerlerin güncelleştirmeden yararlanırken, diğer vatandaşların güncelleştirmeden istifade etmemesini eşitlik ilkesine aykırı bulmuş ve sadece yasanın o cümlesini iptal etmiş. Buna dayalı, olarak. Yüksek Seçim Kurulu da seçim takvimini durdurmuş. Seçim takvinni, yaklaşık 60 günlük bir takvim, 58 günlük bır takvim, Bunun, 40 günü geçmiş, adaylar ilan edilmiş. katılan partiler belirlenmiş. adaylar kesinleşmiş; geriye 18 gün kalmış. Yüksek Seçinn Kurulu diyor ki: "Anayasa Mahkemesinin kararıyla ortaya çıkan bu durumu Meclis doldursun, ben takviri devam ettireyim; ama, eğer güncelleştirme yapılacaksa, o zaman güncelleştirme yapılması için bana. asgan de olsa, bir süre vermeniz lazım" Biz, Yüksek Seçim Kurulunun kararı kesinleştiği gün. kanun teklifimizi veriyoruz 11 Aralikta ara seçimlerin yapılması için kanun teklifimizi veriyoruz.

Bizden sonra Refah Partisi veriyor. Dogru Yol Partisi bizi manevra yapmakla suçluyor, diyor ki: "11 Aralık tarihine kadar bunu gerçekleştirmek mümkün değil, siz manevra yapıyorsunuz. Aslında seçim istemiyorsunuz, ama taktik olarak veriyorsunuz." Biz diyoruz ki: "11 Aralık tarihinde ısrarlı değiliz, 18 Aralık da olabilir, 25 Aralık da olabilir; ama, her halukarda, başlamış olan bir seçim sürecinin devam ettirilmesi lazım." Meclisin aldığı ve yürürlükte olan bir kanununun gereğinin yapılması lazım. Bu Meclisin itibariyle ilgili. Meclis eğer kendi kararına sahip çıkmazsa, iki yolu var; ya yeni bir kanun çıkaracak, daha önceki kanunu iptal edecek veyahut da bu kanunun boşluğunu doldurup, o kanunun uygulanmasını sağlayacak. Başka yolu yok. Meclisin itibarını korumak da sadece bizim görevimiz değil. sadece Anavatan Partisi Grubunun görevi değil. Bu Mecliste bulunan bütün partilerin ortak görevi. Ve kanunu yütmek de aslında Hükümetin görevi. 0 kanunu yürütmek Bakanlar Kurulunun görevi.

Şimdi, iktidarın büyük ortağı olan Doğru Yol Partisi. bir hukuk devletinin gereğini yerine getirmek yerine, Meclisin karanna sahip çıkmak yerine, Hükümetin görevini ifa etmek yerine, bütün bunları bir yana atıp, efelik yapmayı seçiyor, diyor ki: "Çıkarılan kanun beni ilgilendirmez. Seçimin ne zaman yapılacağına ben karar veririm. Ben ne zaman istersem o zaman seçim olur."

Aslında, bir haftalık şu gelişme, Türkiye'de yaşayan herkese. seçimden kaçanın kim olduğunu seçimi isteyenin kim olduğunu, hiç tevile mahal bırakmayacak şekilde açıkça göstermiştir. Sayın Başbakan kendi hodri meydanından kaçan Başbakan durumuna düşmüştür. Kendi çektiği hodri meydandan kaçar duruma düşmüştür. Ama değerli arkadaşlarım asıl söylemek istediğim husus şudur: Ara seçim, Türkiye'nin sorunlarını halledecek bir seçim değildi. Biz başlangıçta Türkiye'nın bugün içine düştüğü çıkmazdan çıkabilmesi için mutlaka bir erken genel seçimin zorunlu olduğunu defalarca dile getirdik. Ara seçim. bizim için erken seçime giden yolu kısaltacak bir adımdı. Ara seçimin sonuçları. bizim inancımıza göre. beraberinde erken seçimı getirecekti erken seçim de Türkiye'yi bu Hükümetten kurtaracaktı.

Bize göre Türkiye'nin bugünkü sorunlardan kurtulmasını Türkiye için çözümün ön şartı. bu Hükümetten kurtulmaktır. Sayın Başbakan şimdi ara seçimlerin yapılanmamasına gerekçe olarak dün üç tane sebep saymış; hukuki imkansızlıktan bahsediyor. Hukuki imkansızlık. güncelleştirmenin Yüksek Seçim Kurulu tarafından yapılabilmesi için gerekli süreyle ilgilidir. Yüksek Seçim Kurulu Başkanının beyanları var, dün Komisyondaki ifadesi var. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı kendilerine bu iş için yaklaşık üç haftalık bir sürenin yeterli olacağını söylüyor. Bugün Kasımın 23'ü olduğuna göre. demek ki hala 18 Aralıkta seçim yapmak imkanı var. 18 Aralıkta seçim yapabilmek ıçin, hukuki bir iınkansızlık söz konusu değil.

Sayın Başbakan. ikinci sebep olarakfiziki imkansızlığı ileri sürüyor; "mevsim şartları müsait değildir" diyor Geçen yılların meteorolojik raporlarını televizyonlar yayınlıyorlar, geçen sene ara seçim yapılacak illerin bir tanesi hariç hiçbirinde ısı eksi olmamış. Kaldı ki meteorolojik şartları önceden tahmin edebilmek de mümkün değil. Yüksek Seçim Kurulu diyor ki: "Siz meteorolojik şartları düşünmeyin; eğer meteorolojik şartlar uygün olmazsa nerede uygun değilse biz orada seçimi erteleme yetkisine zaten sahibiz." Ama, iklim şartları ne olursa olsun, bir istanbul'da. bir Ankara'da bir Bursa'da bir Adana'da seçim yapılamayacağını düşünmek abesle iştigaldir.

Sayın Cumhurbaşkanı da aynı şeyi söylüyor. "Türkiye'de artık 12 ayda seçim yapılabilir" diyor. Ha üçüncü bir sebep daha var; Sayın Başbakan. "Meclis çalışmaları akamete uğrar. Mecliste önemli yasalar var, Bunların yürütülmesi için ara seçimin yapılmaması lazım" diyor. Nedir o önemli yasalar? Bütçe var 19 Aralıkta gümrük birliğinin ön anlaşması imzalanacak, onunla ilgili Meclisin çıkarması gereken üç dört tane yasa var üniversite mensuplarıyla ilgili bir yasa var. Biz de diyoruz ki: Bir centilmenlik anlaşması yapalım; 25 Aralıkta ara seçim için mutabık kalalım. Bütçeyi, zannediyorum 14 günlük bir takvim yapılmış veya 14 günlük bir takvim için şu anda mutabık kalınmış bütçe görüşmelerinde aslında Meclis Genel Kurulunun kararıyla o süreleri kısaltmak mümkün. Bütçe görüşmelerini bir haftaya indirelim. Diğer kanunlarda bizim bir itirazımız yok. Gümrük birliğiyle ilgili yasaların bir kısmı zaten bizim Hükümetimizden intikal eden yasa tasarıları, onların çıkarılmasına bizim bir itirazımız olmaz, bizim herhangi bir engellememiz olmaz. Binaenaleyh, bir centilmenlik anlaşması yapalım, ara seçim tarihini belirleyelim, Meclis çalışmalarını belli bir tarihe kadar bitirmeyi taahhut edelim, ondan sonraki geri kalan sürede de hep birlikte çıkalım seçim propagandası yapalım.

Şimdi, burada Sayın Başbakanın bir yanlış anlaması var, onu gidermemiz lazım; biz Özelleştirme konusunda da bu Hükümet üç sene özelleştirme hususunda hiçbir mesafe alamayınca üç seneyi özelleştirme açısıdan boşa harcayınca ama sonunda kafasını Anayasa Mahkemesinin duvarına vura vura, bu isin ancak Mecliste bizimle uzlaşarak mümkün olabileceğini anlayınca, bize gelince, biz Hükümete dedik ki: "Bizim özelleştirmeyle ilgili mutlaka uyulmasını istediğimiz ilkeler şunlardır; bu ilkelere uyarsanız. özelleştirme konusunda biz destek oluruz." Bu ilkelerimizi hep birlikte belirledik, arkadaşlarımız 50 tane Önerge hazırladılar, bu 50 önergemizin 40 kusurunu Hükümet Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul etti tasarıya ilave etti ve biz özelleştirme yasasına destek verdik. Sayın Başbakan desteği yanlış anlıyor. Sayın Başbakan muhalefetin desteğini. kendi eksiğini tamamlamak olarak anlıyor. Bir muhalefetin bir iktidara vereceği destek, engelleme yapmamaktır. Onun çıkarabileceği bir kanun konusunda engelleme yapmamaktır. Kaldı ki, bizim Meclisi engellemek dışında, o özelleştirme kanununun çıkmasını zorlaştıracak başka silahlarımız da var biz istersek Anayasa Mahkemesine de gidebiliriz. Ama biz dedik ki: Bizim ilkelerimizi dikkate alırsanız. biz bu yollara başvurmayacağız.

Ama "sizin yerinize oturup kanunu çıkaracağız" demedik. "Biz, sizin gelmeyen milletvekillerinizin yerine biz geleceğiz kanunu çıkaracağız" demedik...

Şimdi, Sayın Başbakan ne diyor: "Bu özelleştirme kanunu. bizim için en önemli kanundur." En önemli kanunu çıkarmak için Meclisteki 230 milletvekilinin yarısını bile 114'ünü bile Meclise getiremiyorlarsa eğer en önemli kanunlarının çıkarılmasını bizim oy desteğimizle mümkün görüyorlarsa, bizden bekliyorlarsa. o zaman onların Hükümet diye orada oturmaya hakkı var mı?.. Yani, Hükümet olmanın birinci şartı Mecliste çoğunluğa sahip olmaktır. Hadi olağanüstü halde anlaşamadınız. Çekiç Güç'te anlaşamadınız, çoğunluğunuzu sağlayamadınız; ama, ekonomik programınızı yürütebilmek için en önemli kanunda bile siz Meclise çoğunluğunuzu toparlayamıyorsanız, o zaman sizin Hükümet olmaya hakkınız yok ki.

Değerli arkadaşlarım, bizim işte Bütçe Kanunu için de, diğer gerekli kanunlar için de Hükümete taahhüt ettiğimiz destek, özelleştirme kanunundakine benzer bir destektir. Biz bütçeyi de, diğer bu yasaları da engellememeyi taahhüt ediyoruz. Bunların Meclisten geçmesini zorlaştırmamayı kabul ediyoruz. Ama biz. Hükümetin yerine girip de Hükümetin bütçesini onun yerine çıkarmayı taahhüt etmiyoruz. Biz, elbette ki bütçeye güvensizlik oyu vereceğiz, elbette ki bizim bütçeye verdiğimiz güvensizlik oyu, aslında Hükümete olan güvensizliğimizin bir simgesidir. Biz bütçeye güvenoyu vereceğiz demiyoruz. bütçeyi kabul edeceğiz demiyoruz; ama biz bütçeyi engellemeyeceğiz.

Ve özelleştirme kanununun görüşmeleri sırasında, Anavatan Partisi Grubu bir defa bile yoklama istememiştir. Bir defa bile karar yetersayısı istememiştir. Engellemeyi yapan Refah Partisidir. Ama 39 milletvekili bir parti grubunun engellemesini bile asamayan. haftalardan beri bu kadar önemli bir kanunu çıkarmak için kendi milletvekillerini Meclise getiremeyen bir Başbakanın. çıkıp da bize "destek vaat ettiniz. sonra kaçtınız, Meclise gelmediniz" demesi aslında kendi aczinin ifadesidir. 0 sözlerin muhatabı biz değiliz. 0 sözlerin muhatabı kendi milletvekilleridir. Kendi ortağıdır. Hani Mecliste yeterli çoğunlukları olmasa, bir azınlık hükümeti olsalar ve ülke açısından hayati öneme sahip bir konu söz konusu olsa bizim tavrımız farklı olabilir; ama. 230 milletvekiliniz olacak, karar yeter sayısını bulmakta bile müşkülat çekeceksiniz, ondan sonra gelip bizi suçlayacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan son iki ay içerisinde sürekli olarak çelişkiler içindedir. Aslında dünkü konuşmasındaki tavrını ben hiç ciddiye almadım. Çünkü. Sayın Başbakanın o tavrı, tamamen seçimden kaçan bir iktidarın telaşını ve paniğini yansıtıyordu. Ciddiye alınacak bir tavır değildir. Sayın Başbakanı bu ruh haline sürükleyen hadise bizim muhalefetimiz filan değil, Anavatan Partisinin muhalefeti değil. Sayın Başbakanı bu ruh haline sokan hadise. kendi başarısızlığıdır. Sayın Başbakan hep bize hücum ediyor, hep bana hücum ediyor. Ama, hepiniz biliyorsunuz ki Sayın Başbakan kendi ortağıyla da ters düşmüştür. Sayın Başbakan. Ara seçim meselesinde Cumhurbaşkanı ile de ters düşmüştür Meclis Başkanı ile de ters düşmüştür. Meclisteki bütün grubu bulunan partilerle ters düşmüştür.

Bakın, "seçim çözüm değildir onun için biz seçim istemiyoruz. Biz çözüm Hükümetiyiz" diyor. Şimdi söyledim üç seneden beri Türkiye'yi idare ediyorlar. Evvela UDİDEM denen bir programla geldiler, o program iflas etti 500 günde yüzde 10 enflâsyon filan hepsi iflas etti. Hiçbir hedeflerine ulaşamadılar. Sonunda kendilerini inkar edip beyaz sayfa açtılar ikinci bir programla geldiler, ikinci bir istikrar programıyla geldiler 5 Nisan kararlarıyla geldiler. Değerli arkadaşlarım 5 Nisan kararları 7 nci ayını dolduruyor. 5 Nisan kararlan bugün geldiğimiz noktada artık başarısızlığa mahkum kararlardır.

Şimdi bakın. en önemlisini söylüyorum: Bu ara seçimleri Başbakanın istememesinin asıl nedeni, bir 1 tanesi Lütfullah arkadaşımın dediği gibi. kullandığı bütün devlet imkanlarına rağmen 60 vilayetin köy hizmetleri araçlarını ara seçim yapılacak illere yığmış olmasına rağmen oradaki valilerle kaymakamlarla, bilmem nelerle baskı yapmasına rağmen, bütün bunlara rağmen, Doğru Yol Partisinin seçimlerde çok ağır bir yara alacağını gördüğü için ve ama ikinci sebep, Sayın Başbakanın bütün planı, 4 Aralıkta yapılacak seçimlerden sonra ve tabii o seçimlerde iste bu baskılarla bu yönlendirmelerle, hiç olmazsa çok mahcup olmayacağı bir sonuç aldıktan sonra Aralık ayının ortasında ikinci bir istikrar paketini. ikinci bir zam paketini yürürlüğe sokmaktı. Bu konuda IMF'ye taahhüdü vardır. Aralık ayı içerisinde 5 Nisan kararlarından daha ağır bir zam paketini yürürlüğe sokmadığı takdirde, ekonominin 1995 yılına ulaşabilmesi dahi mümkün değildir. Bugün Türk ekonomisi tamamen kitlenmiş durumdadır.

1991 yılında bizim yüzde 56 ile devrettiğimiz enflasyon, Sayın Çiller'in Başbakan olarak yüzde 60 ile devraldığı enflasyon, bugün yüzde 140'tır. Bizim 78 trilyon lira olarak devrettiğimiz iç borçlar, bugün 600 trilyon liradır. 1995 yılında Türkiye'nin 11 milyar dolar dış borç ödemesi lazımdır; çünkü kredi itibarımız sıfırdır. Bir aydan beri Hazine Müsteşarı Japonya'dan Dubai'ye kadar tur atıyor. her yerden eli boş dönmüştür. Hiçbir yerden 5 kuruş bile kredi alamıyoruz. Ayrıca 600 trilyon liralık iç borcun faiziyle birlikte 1995 yılında 950 trilyon lira devletin ödeme yapması lazım. 1995 yılı için getirdikleri bütün bütçeyle bu ödemeleri karşılamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarının, 5 Nisan kararları iflas etmiştir. Ondan önceki UDİDEM de iflas etmişti. Bugün Türkiye'nin bu kadar kötü duruma gelmesi yani pahalılığın cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına çıkması, ama pahalılıkla birlikte, ekonomik gerilemenin, fakirleşmenin, milli gelirdeki azalmanın son 50 yılın, 1944'ten bugüne kadar en düşük seviyesine gelmesi ve bu ikisinin bir arada yaşanması. üç sene önce bizim bıraktığımız ekonominin durumundan filan kaynaklanmıyor. Bu reel şartlardan doğal sebeplerden de kaynaklanmıyor. Bu reel şartlardan doğal sebeplerden de kaynaklanmıyor. Bakın. bunun bir tek izahı var; Türkiye'yi 1991'den 1993 ortasına kadar ekonomi bakanı olarak 1993 ortasından bugüne kadar da Başbakan olarak iktisattan hiç anlamayan bir ekonomi profesörü yönetiyor. Veya ekonomiden hiç anlamayan bir iktisat profesörü yönetiyor.

Bakın, hayat pahalılığının altında ezilen memurlar emekliler, yani bu sene reel gelirleri yarı yarıya düşen memurlar. emekliler, bu sene işinden olan işçiler bu sene ek vergilerle ezilen esnaf, hiçbir milletten bundan daha fazla fedakarlık istenemez. Bu millet ek vergi olarak 110 trilyon lira fedakarlık yapmıştır. Nisan ayından Kasım sonuna kadar. 300 trilyon lira kadar da zamlarla fedakarlık yapmıştır. Yani. tüp gaza gelen, KIT ürünlerine gelen zamlarla fedakârlık yapmıştır. Bütün bu fedakarlıkların sonunda beklenir ki. ekonomi rahatlamaya başlasın, enflâsyon inmeye başlasın. Bütün bu fedakarlıklardan sora beklenir ki yatırımlar yeniden başlasın, ekonomi canlanmaya başlasın. Tam tersi olmuştur; bütün fedakarlıklar boşa gitmiştir. Enflasyon, yaz aylarındaki duraklamadan sonra, yeniden tırmanışa geçmiştir. Ekonomide yaprak bile kıpırdamamaktadır.

Çünkü, ekonomi yönetimi ne yaptığını bilmemektedir. Türkiye de şimdiye kadar siyaset kökenli, yani Sayın Başbakan gibi akademisyen kökenli değil, siyasetten gelen hiçbir başbakan. Sayın Çiller kadar sorumsuz ekonomi yönetmemiştir. Onun kadar popülist uygulamalara girmemiştir. Ve bütün bunların sebebi, geçtiğimiz mahalli seçimlerde rezil olmamak için devletin bütün imkanlarını sadece bir mahalli seçim uğruna, mahalli seçimlerde hezimete uğramamak uğruna, sorumsuzca kullanmasıdır. 7 milyar dolar döviz rezervini tüketmesidir. önce faizleri zorla aşağı indirip, dövizleri patlatması, döviz kurları patlayınca bu sefer yıllık yüzde 406 faiz ödemesidir.

Şimdi daha önce de söyledim, Mayıstan Ağustosa kadar üç ay süreli Hazine bonosu çıkarıyorsunuz, üç aylık yüzde 50 faiz veriyorsunuz, yıllık yüzde 406 faize gelir, ama çıkardığınız tarihte dolar 41 bin lira. itfa tarihinde dolar 31 bin lira. Arkadaşlar oturmuşlar hesap etmişler eğer Türk parasıyla dolar alıp daha doğrusu doları Türk Parasına çevirip üç aylık yatırıp, ondan sonraki kurdan tekrar dolara çevirirseniz yüzde 1000'i geçiyor kârlılığınız. Yıllık getiriniz yüzde 1000'i geçiyor. Bu parayı işte bu insanlar ödediler. 0 esnaf ödedi o memur ödedi, o işçi ödedi. Ama şimdi, bu gerçekleri milletin gözünden kaçırıp, "Ben saadet zincirini kırdım" diye ortaya çıkmak, belki de şimdiye kadar ki siyasi hayatımızın en büyük aldatmacasıdır.

Değerli arkadaşlarım. birisinin Başbakana şunu öğretmesi lazım: Demokrasilerde kaçak diye seçime gidene değil. seçimden kaçana derler. Millete gidene değil... Evet. "Seçim çözüm değil" diyor. Bir yönetimin milletin gözünde kaç avansı vardır? işte gelmişsiniz UDİDEM demişsiniz. iddialı program açıklamışsınız. kendi programınızın iflas ettiğini kabul etmişsiniz 5 Nisan kararlan diye ikinci bir program açıklamışsınız. Şimdi o da iflas ettiği için, üçüncü bir program hazırlamak mecburiyetindesiniz IMF'ye de söz vermişsiniz. Şimdi, üç defa arka arkaya başarısız olan bir yönetimin milletten güven tazelemesi gerekmez mi? Millete sorması gerekmez mi: "Bana güveniyor musun? Yoluma devam edebilir miyim? Ben sizden fedakarlık istedim sizin fedakârlıklarınızın karşılığında bu duruma geldik ama şuraya gideceğiz." Sayın Başbakan söylüyor o elini de böyle dikiyor o meczupların işareti gibi... "Haydi Türkiye" diyor. Bakalım millet sana inanacak mı?.

Sormak gerekmez mi millete! Bu kadar fedakârlık yaptırmışsın millete. bu kadar sıkıntı çektirmişsiniz, memuru ezmişsin, emekliyi ezmişsin, işçiyi ezmişsin. esnafı ezmişsin. Sonunda gelip bir yerde mademki başarısız da olmuşsun, bütün bu ezmeye rağmen, millete çektirdiğin sıkıntılara rağmen, enflâsyon yüzde 140'a çıkmış, kalkınma eksi 5'e inmiş. orada artık millete sorman gerekmez mi "Hala benimle gitmek istiyor musun?" diye. Ama hayır. millete soracak cesareti yok. Millete gidecek güveni yok; çünkü kendi icraatına güveni yok. Bu Hükümet başarılı olsaydı. Sayın Çiller'in bu 5 Nisan kararlan başarılı olsaydi, bugün Türkiye yeni bir hükümet arayışı içinde olur muydu? Bugün ANAYOL konuşulur muydu? Bugün kimse bize "girin bunlarla ittifak yapin" der miydi? O zaman bize ihtiyaçları olur muydu?

Ama, üç yıldan beri bunlara hep doğrusunu söyledik. Yanlış yaptıklarını söyledik. Sadece yanlışlarını söylemekle kalmadık. doğrusunu da söyledik "Böyle yapmanız lâzım" dedik. Ama onlar her şeyi bildikleri için, her seyin en doğrusunu bildikleri için bizi dinlemediler. Simdi memleketi getirdikleri hal meydanda. Bu durumdan memleket bir senede filan kurtulamaz. öyle bir senelik istikrar programıyla bu durumdan çıkamaz. Memleketi bu duruma getiren bu iktidarın bu vebaline ortak olursak onlarla beraber batarız. Sadece bizim değil. iyi niyetle. Bu durumu düzeltmek isteyen, Türkiye'yi düzlüğe çıkarmak, Türkiye'nin bu sorununa çözüm getirmek isteyen her hükümetin zamana ihtiyacı vardır. Bakın ben söylüyorum: Asgari üç yıla ihtiyaç vardır. Hiçbir şekilde bugün kurulacak yen! bir hükümetin bir yılda iki yılda başarılı olabilmesi. milleti rahata kavuşturabilmesi mümkün değildir. Bunu yapamadığınız zaman da siyasetten bunun bedelini ödemeye mecbur kalırsınız. Aslında bize yapılan çağrı bize kurulmuş bir tuzaktır. Bu tuzağa düşmeyecek kadar akıllıyız.

Hiç kimse bu konuda ham hayale kapılmamalıdır hiç kimse abesle iştigal etmemelidir. Hiç kimsenin. filan çevrelerin falan çevrelerin iş çevrelerinin şunun bunun hiç kimsenin telkinini dikkate almayız. Memleket için doğrusu neyse onu yaparız. Memleketin ihtiyacı, bir senelik kurbanlık bir hükümet kurulması değildir. Memleketin ihtiyacı, cesaretle bu işlerin üzerine gidecek milletten de yetki almış güçlü bir hükümettir. Bunun yolu seçimdir, başka yolu yoktur,

Evet, demokrasilerde seçim her zaman çözüm olmayabilir; ama demokrasinin seçimden başka çözüm aracı yoktur. Bir yönetim tükenirse. bir yönetim dediklerini yapamazsa bir yönetim memleketi işte bu hale getirirse, o zaman seçime gidersiniz. Ha o seçim çözüm olmazsa yeniden çözüme gidersiniz; ama. demokrasilerde eğer egemenliğin sahibi milletse o milletin egemenliğini göstermesinin yolu seçimse çözüm için tek araç seçimdir, başka çare yoktur. Yani hem şimdiye kadar hep söyledikleriniz yalan çıkaçak her icraatınız milleti ezecek, üstelik memleketi de batıracak ondan sonra, hala. "çözüm benim umut benim" diye milleti aldatmaya devam edeceksiniz. Buna tahammül eden bir demokrasi eninde sonunda batmaya mahkumdur. Bu demokrasiyi korumak da bizim görevimizdir. Seçimde ısrarlı olmak erken seçime gitmek Anavatan Partisi için fedakarlık değil mi? Buradaki arkadaşlarım hepsi o seçimden geleceklerinin garantisi var mı? Hiçbir partinin, hiçbir milletvekilinin garantisi yok. Ama memleketi getirdikleri şartlarda başka çare yok.

Erken seçimden korktular, ara seçime gidelim dediler; "peki, ara seçime gidelim" dedik, şimdi ara seçimden kaçıyorlar. Milletten kaçarak milleti kurtarmak mümkün mü? Milletten kaçarak milletin sorunlarına çözüm bulmak mümkün mü?

Şimdi değerli arkadaşlarım, ne kadar kaçsalar. sonunda yakalanmaya mahkumdurlar. Ne kadar kaçsalar biz de o kadar kovalamak zorundayız. Şimdi 22 milletvekilliği boştur. Dün bilmem nereden helikopterle bir üye getirmişler, Anayasa Komisyonunda eşitliği sağlamışlar 2 gün sonra tekrarlanacak muhtemelen Anayasa Komisyonundan geçireceğiz; cuma günü Genel Kurula getireceğiz. Cuma günü Genel Kurulda bütün arkadaşlarımın bulunmasını rica ediyorum. Eğer Anavatan Partisi olarak bugüne kadar söylediklerimizde samimiyetimizi göstermemiz gerekiyorsa, bütün arkadaşlarımın Mecliste olması lâzım. Ha Mecliste engelleme yapabilirler. iktidarın Meclisi engellemesi de çok eşeli olur. Meclisi engelleyebilirler, kanunun çıkmasını zorlaştırabilirler, geciktirebilirler; ama bütün bunlarla en azından bunların seçim kaçağı olduğunu Türkiye'deki en son vatandaşımıza da ispatlamış oluruz. Yaptıkları suçlamaların haksızlığını göstermiş oluruz. Ve eğer, bu şekilde ara seçim kanununu çıkararak. yani başlamış olan. üçte ikisi tamamlanmış olan seçim takvimini devam ettirmek için, Mecliste yeterli imkânı sağlayamazsak o zaman başka yolları deneriz.

Aslında, Sayın Başbakan. bize ciddi bir resmi teklif yapmış filan değil; ama birtakım gazetelerde birtakım fikirler ortaya atıyor. işte baharda erken seçim sonbaharda erken seçim vesaire... Bakın, Başbakanın açmazı şuradadır: Bir yandan Türkiye'de hakikaten çok ciddi birtakım ekonomik kararların alınması lâzım. 5 Nisan kararları daha önce çok defalar söyledim eksik kararlardır. 5 Nisan kararlan, sadece faizlerle oynayarak, kurla oynayarak" sadece emisyonla oynayarak ekonomiyi sağlığa kavuşturabileceğini zanneden ve bugün artık yanıldığını anlamış olan kararlardır, yanıldığı belli olan kararlardır.

Türk ekonomisinin bu bataktan çıkması için yapısal birtakım tedbirlere ihtiyacı vardır. Nedir yapısal tedbirler? Bir tanesi özelleştirmedir. Bu Hükümetin 5 Nisan tarihinde birlikte açıkladığı özelleştirmeyle ilgili taahhütleri vardır. Yıl sonuna kadar Petkim'i. Petrol Ofisi'ni Tüpraş'ı Erdemir'i. Türk Hava Yolları'nı Turban'ı, Havaş'ı. Deniz Nakliyat'ı Ditaş'ı tamamen özelleştireceklerini açıklamışlardır. Bunların hiçbirisi özelleşmemiştir. Sümerbank ile Etibank'ı halka satacaklarını söylemişlerdir. Bu konuda hiçbir şey yapılmamıştır. Karabük Demir Celik'i sene sonuna kadar Özelleştireceklerini yoksa kapatacaklarıni söylemişlerdir. Şimdi geçen hafta Karabük Demir Celik'i, üç sene daha rehabilite edeceklerini ilan etmişlerdir. Yani özelleştirme konusundaki kararlarından vazgeçtiklerini ifade etmişlerdir.

Binaenaleyh özelleştirmeyle ilgili bugüne kadar yaptıkları hiçbir şey yoktur. aldıkları hiçbir tedbir yoktur. Halbuki Türkiye'de insanları mağdur etmeden o işletmede çalışan işçileri o bölgede yaşayan insanları mağdur etmeden de özelleştirme alanında yapılabilecek önemli şeyler vardır; ama, bu Hükümetin onları yapacak ne cesareti ne kararlılığı vardır.

İkinci olarak. Türkiye'de vergi reformu lazım. Bunlar vergi reformu yerine, bir defalık vergi toplamışlardır. ek vergi almışlardır, olağanüstü vergi almışlardır. işte o vergiler hepsi boşa gitmiştir. hepsi heba olmuştur. Türkiye'de yapılması gereken aslında, kayıtlı ekonominin yarısına varan 200 trilyon liralık vergi kaybına sebep olan kayıt dışı ekonomiyi kaldırmaktır. Bunun için vergi idaresini geliştirmek gerekir. Verginin yaygınlaşması gerekir. Bu yönde 5 Nisandan beri de iktidara geldiklerinden beri de atılmış hiçbir adım yoktur. Bizim zamanımızda atılan adımlardan geri gitmişlerdir, bazılarını askıya almışlardır.

Üçüncü olarak. tarımsal destekleme konusunda; hububat, şeker pancarı ve tütün dışında hiçbir tarım ürününe destekleme alımı yapılmayacağını 5 Nisanda ilan etmişlerdir.

Bu kararlarından da dönmüşlerdir. Bugün 20'den fazla ürün destekleme alımına tabidir. Ve nihayet, bakın Türkiye"de kıyametleri koparıyorlar : Sanki özelleştirme kanunu çıkarsa, Türkiye'de ekonomik kriz filan bitecek, bütün açıklar kapanacak. Geçen sene bütün KİT'lerin açığı 50 trilyon lira civarındadır. Bu sene 100 trilyorı lira olacak. Sadece sosyal güvenlik sisteminde önümüzdeki sene bütçeden SSK'ya. Emekli Sandığına Bağkur'a yapılması gereken sübvansiyon toplamı 100 trilyon liradan fazladır. Yani, farz edin ki özelleştirme yaptınız farz edin ki bütün KİT'leri özelleştirdiniz kapatacağınız açık 100 trilyon lira. Ama sosyal güvenlik sisteminde daha şimdiden açık vermişsiniz. Ve biz bunlara açıkla devretmedik SSK'yi. biz bunlara açıkla devretmedik Emekli Sandığı'nı. Bunların getirdikleri Erken Emeklilik Kanunundan sonra böyle oldu. Binaenaleyh, üç seneden beri, hele hele son bir buçuk yıldan beri Çiller hükümetinin işbaşında olduğu 500 günden beri, ekonominin hayrına yaptıkları hiçbir is yoktur. Aldıkları bütün kararlar günü kurtarmaya yöneliktir. Bunlar, bir aydan ötesini düşünmeyen bir Hükümettir. Bu Hükümetle Türkiye'nin bugünkü sorunlarını çözmek mümkün değildir. Türkiye'nin 1995'i geçebilmesi mümkün değildir. istediği kadar seçimden kaçsın. velevki kanuni mecburiyet de olmasın 1995'i geçebilmesi mümkün değil. Çünkü. ne artık milletten fedakarlık isteyecek yüzü vardır, ne de milletin bunu karşılayacak takati kalmıştır.

Tekrar söylüyorum; bugüne kadar çekilen sıkıntılar, bugüne kadar katlanılan fedakarlıklar. hepsi bu Hükümetin beceriksizliğinin sonucudur. Hepimiz bunun mağduriyetini birlikte çekiyoruz. Yani. tabiat şartları. doğal şartlar, savaş filan nedeniyle değil, sadece bu Hükümetin ne yaptığını bilmeyen, sadece ve sadece mahalli seçimleri, şimdi de ara seçimleri hedef alan. ona odaklaşan yanlış politikalarının bedelini ödüyoruz. öyle aldıkları mirasın bedelini filan değil. Üç seneden beri devam eden miras olur mu? Üç seneden beri eğer bunu düzeltecek yetenekleri yoksa. bunu düzeltecek programları yoksa o zaman bu iktidara güven kalır mı? Kaldı ki onların taahhütleri 500 günlüktür. Şimdi ikinci 500 gün de dolmuştur, üçüncü 500 gün işlemektedir; ama. geldiğimiz nokta. bizim bıraktığımız Türkiye'yi mumla aratacak noktadır. Yüzde 140 enflâsyonun sene sonunda tutulabileceği dahi belli değildir. Sene sonunda enflâsyon yüzde 140'ın üstünde olacaktır.

Benim burada şimdiye kadar size yaptığım tahminlerden hiç yanlış çıkanı hatırlamıyorum. Bunun için felaket tellalı olmaya da razı oldum; ama, bu kadar gerçekleri yok sayarak, hala eğer doğrulardan kaçarsak. hala o Sayın Başbakanın sloganlarının, o tiyatro çocukları gibi yaptığı konuşmaların esiri olursak, hala gelecekten ümidimizi bu Hükümete bağlarsak. yarın çok daha ağır hüsrana uğramaya mahkumuz. Telafi edilmesi zor güçlüklere uğramaya mahkumuz. Memleketi bu hale götürmeye kimsenin hakkı yok. Bizim onlardan istediğimiz. öyle istifa etmeleri gitmeleri filan değil, biz diyoruz ki: Gidin millete sorun bakalım. sizden memnunlar mı? Eğer millet. "Ben bu kadar fedakarlıktan memnunum. daha fazla yapmaya hazırım. Ben bu pahalılıktan memnunum. Bu pahalılığın devam etmesini istiyorum. Bu işsizlikten memnunum işsizliğin devam etmesini istiyorum" derse. bunlara oy verirse, bize söyleyecek laf kalmaz, o zaman yollarına devam ederler. Ama. ben iddia ediyorum ki; bunların milletin Önüne çıkacak yüzleri yoktur. Her yolu denemişlerdir, her tedbiri almışlardır, devletin makinelerini. devletin valilerini hepsini seçime hazırlamışlardır; yine de gitmeye cesaretleri olmamıştır. Seçim takviminin durmasını, seçimden kaçmak için vesile saymışlardır.

Değerli arkadaşlarım Eylül ayında Madrid'de Dünya Bankası'nın bir toplantısı yapıldı. Orada Uluslararası finans kuruluşlarının temsilcileri de katıldılar. Orada Türk ekonomisi için söylenen şey; bu Hükümetle Türkiye'nin hiçbir zaman güvenilir bir ülke olamayacağıdır, güvenilirliği olamayacağıdır. Bu nedenle de 1995 yılında Türkiye'nin dış piyasalardan da borçlanma imkanı yoktur. Sayın Başbakanın Başdanışmanı dün İstanbul'da Bankalar Birliği'nin Toplantısında yaptığı konuşmada. bunu ikrar etmiştir. Hükümet şimdi bir açmazdadır. Eğer ara seçime giderse, seçimden sonra ekonominin gerektirdiği tedbirleri alabilecek siyasi güce sahip olmayacaktır.

Eğer ara seçime gitmezse, o zaman bu tedbirleri uygulayabilecek millet desteği arkasında olmayacaktır. Binaenaleyh Hükümet için bu açmazdan çıkmanın yolu, aslında bu işi bir inatlaşma konusu yapmamak bu inatlaşmanın bedelinin millete çok ağır olacağının bilincine varmak ve şimdiden oturup bizimle, diğer partilerle bir uzlaşmaya vararak, memleketi bir an önce seçime götürmektir. Bu konuda uzlaşmaz filan değiliz, bu konuda katı değiliz. bu konuda inatlaşma kavga etmek niyetinde değiliz; ama Sayın Başbakanın kafasıyla, Sayın Başbakanın yönetimiyle, onun devlet anlayışı ile Türkiye'nin artık hiçbir şekilde telafi edilemeyecek bir noktaya doğru sürüklenmekte olduğunu görmenin acısı. üzüntüsü içindeyiz,

Sayın Başbakana bir defa daha, böyle gereksiz zıtlaşmaları, millete artık gına getiren bu kavgacı üslubunu bir yana bırakıp, memleketin hayrı için. memleketin geleceği için. aklın yolunu, basiretin yolunu bulmada bizimle işbirliği yapması çağrısında bulunuyorum. Biz bu meseleye parti taassubuyla filan bakmıyoruz. Biz bu meseleyi bir inat meselesi olarak görmüyoruz; ama, ne bugünkü Hükümetle ne azınlık hükümetiyle Türkiye'nin bu sorunlarını aşması mümkün değildir. Hatta daha önemlisini söylüyorum; bu sorunların daha da ağırlaşmasını önleyebilmesi mümkün değildir. Türkiye'nin bugün geldiği nokta daha önce hiçbirimizin hayatının hiçbir döneminde yaşamadığımız kadar kötü bir noktadır. Üç yıldan beri söylediğimiz şeyler eğer bugün gerçek olmuşsa, eğer bugün gerçek olduğu anlaşılmışsa herhalde bunun sebebi, bizim kötümserliğimiz, karamsarlığımız filan değildir. Bunun sebebi, ülkeyi yönetenlerin milleti aldatıcı bir iyimserlik, yanıltıcı bir umut havası içerisinde bu duruma getirmiş olmalarıdır.

Onun için. Sayın Başbakandan, bir defa daha bu meseleyi aklın ışığında ve ülke menfaatlerini on plana koyarak düşünmesini, öyle karar vermesini istiyorum. Etrafındaki insanlar, onunla beraber aynı yanlışa iştirak ediyorlar diye, belki de onu yanlışa sürüklüyorlar diye, Sayın Başbakanın, bir milletin kaderiyle oynamaya hakki yoktur. Ve eğer, bu Meclis bu kötü gidişe dur diyemezse, eğer bunun çaresini üretemezse. o zaman yarın hepimize üzüntü verecek birtakım gelişmeler kaçınılmaz hale gelir. Biz çareyi gösteriyoruz. Bu çareyi görmemekte ısrar edenler, üç seneden beri görmemekte ısrar edenler, bugüne kadar hep yanıldılar. Memleketin bugün geldiği nokta onların eseridir, Bu durumda bizim bir vebalimiz yok. Bugün gelinen noktada. bize izafe edilecek herhangi bir hata. herhangi bir kusur yok. Eğer bize söylenecek tek şey varsa. o da simdiye kadar hep dogruları söylemiş olduğumuz. Antipatik olmak pahasina, tepki cekmek pahasina bile. birtakım kötü gelişmeleri önceden uyarmış olmannız. Bugüne kadar bize kulak vermeyenlerin, bugüne kadar söylediğimiz dogrulan işitip onların gereğini yapmak gerekirse bizimle işbirliği yapmak yerine, hep yanlışta ısrar edenlerin, artık bu noktada, bu işin ağır sorumluluğunu alarak, o sorumluluğun icabını yapmaları gerekir.

Anavatan Partisi olarak, bugüne kadar sürdürdüğümüz çizgiyi değiştirmemiz için bir sebep yoktur, çizgimize daha fazla sahip çıkmamız lazım, Dün bize, kuşkuyla bakanlar, dün bize inannnak istemeyenler, yaşadıkları gerçeklerin ağırlığı karşısında bugün bize yönelmişlerdir. Seçimlerden önce yaptırdığımız bütün araştırmalar, sadece bizim yaptırdığımız değil, bizim dışımızdaki partilerin yaptırdıkları araştırmalar da, bu seçimlerde bizim birinci parti olacağımızı göstermekteydi. Belki de Sayın Çiller'i ara seçimlerden kaçmaya yönelten en önemli sebep budur.

Refah Partisinin başarısı onu o kadar rahatsız etmezdi; ama, Anavatan Partisinin başarılı olması, kendisinin misyonunun sonu demektir, Onu ara seçimlerden kaçmaya yönelten en önemli sebep de budur. Ama değerli arkadaşlarım, en zor zamanlarda bile bize yöneltilen bütün haksız suçlamalara, bize atılan bütün çengellere rağmen, eğer bu çizgi hiç taviz vermediğimiz çizgi, milletin gözünde bizi yeniden umut haline getirmişse, bizim şimdi çizgimize daha fazla sahip çıkmamızın zamanıdır. Bu çizgiye daha fazla sahip çıkıp, hiç zigzak yapmadan bu yolda yürümeye devam etmemiz lazım. Bizim aklımızı çelecek, bizi birtakım iktidar nimetleriyle bizi yanlış yollara yöneltmeye çalışacak olanlara itibar etmemiz lazım. Eninde sonunda eğer çizgimizi koruyabilirsek, eğer bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bütün güçlüklere, bütün tahriklere, bütün suçlamalara göğüs gerebilirsek, inanıyorum ki eninde sonunda mutlaka bunların memleketi getirdiği bu noktadan çıkarmak görevi de gene bizim üstümüze gelecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum.