ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI MESUT YILMAZ’IN
TBMM GRUBUNDA YAPTIĞI KONUŞMA
 
19 Nisan 1995

  

Değerli arkadaşlarım, bugün, bugünlük tartışmaların, günlük gayelerin üstüne çıkıp, Türkiye'ye yukarıdan baktığınız zaman, Türkiye'ye dışarıdan baktığınız zaman, Türkiye geçmişte hiçbir dönemde olmadığı kadar darmadağınık bir devlet görüntüsü vermektedir. En altından en üstüne kadar, devletin çivisi yerinden çıkmıştır. Devletin bu kadar dağınık olduğu bir ortamda, her gün yeni bir rezaletin yaşanmaması da mümkün değildir.

Bakın, Başbakan Amerika'ya bir ziyaret yapıyor. şu anda Amerika Birleşik Devletlerindedir, belki bugün Amerikan Başkanıyla görüşecek. Bir kere, bu ziyaretin zamanlaması ancak bu kadar uygunsuz seçilebilirdi. Amerika'da paskalya tatili vardır, kongre tatildedir, hiçbir kongre üyesiyle temas etme imkanı yoktur ve şu anda Amerika'da, kongre Başkandan daha yetkilidir. Kongre' de, Türkiye'nin aleyhine birtakım kanun tasarıları vardır, kanun teklifleri vardır, Kongrede Türkiye'nin aleyhine bir hava vardır, bir Başbakandan beklenir ki, bu Amerika ziyaretinde gitsin, kongrenin önde gelenleriyle, kongre üyeleriyle temas edip onları aydınlatsın. Ama, Başbakanın bu imkanı yoktur; çünkü kongre tatildedir.

Ama, sadece bununla kalmıyor hadise, gazetelere bakarsanız, Başbakan her dış seyahatinde olduğu gibi, her ben güvenmiyorum, bunlar delilleri yok ederler, ben iktidara gelince gereğini yapacağım. Bize verdiği cevap budur. Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, 1991 seçimleri, diğer bir takım suçlamalar yanında ve vaatler yanında Anavatan Partisinin yolsuzluklarla suçlandığı ve bunların hesabının sorulacağı vaadiyle geçmiş olan seçimlerdir.

Şimdi değerli arkadaşlarım, 1991 seçimlerinden sonraki gelişmeyi de sizlere özetleyeceğim. Ama, 1991 seçimlerini bir daha hatırlayın ve bunu lütfen her gittiğimiz yerde vatandaşlarımıza hatırlatın. Bunu bugün anlatmamız gereken yerdeyiz, anlatmamız gereken noktadayız. 1991 seçimlerinde, bize karşı kullanılan 3 tane kampanya vardı. Birincisi bizim zamanımızdaki demokrasiyi az görmüşlerdi, vatandaşa daha fazla demokrasi vaat etmişlerdi. Şeffaf karakol vaat etmişlerdi, konuşan Türkiye vaat etmişlerdi. Onlar geldikleri zaman, bizim zamanımızda eksik olan demokrasi tekemmül edecekti. Şimdi aradan üç buçuk sene geçti, bakın bugünkü Türkiye'nin haline. Her hafta, Avrupa'dan Türkiye'ye demokrasi müfettişleri geliyor. Avrupa'nın elinde şamar oğlanına döndük, kendi demokrasimize güvencimiz kalmadı. Avrupa'nın her gün ayrı bir Parlamentosu Türkiye hakkında kınama kararı alıyor. Devletin Başbakanları, bakanları gidip Avrupa'da günah çıkarıyorlar. Anavatan iktidarı döneminde, Türkiye'ye hiçbir zaman cüret edilemeyen davranışlar, işte sürgünde Kürt Parlamentosu. bizim dostumuz bir ülkede, Hollanda yasaları buna mani değilmiş Hollanda yasaları, acaba Anavatan iktidarında geçerli değil miydi? Neden Anavatan 'ın sekiz yılında Kürt Parlamentosu kurulmadı? Bunun sebebi, demin söylediğimdir. Çünkü, Türkiye'ye kötülük yapmanın artık müeyyidesi kalmamıştır. Hükümet, kendi kendisine kötülük yapmaya başlamıştır. Şu Kıbrıs'a yapılan duruma bakın, Spor Bakanı çıkıyor, Mecliste. millete yalan söylüyor. Milli müsabaka için izin aldık diyor, işte Yücel Seçkiner arkadaşım söyledi, ondan sonra Avrupa'ya "biz sadece antrenman maçı yaptık" diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tek yerine getiremedikleri vaat bundan ibaret değil. Bakın, 3 tane dayanakları vardı; birisi demokrasi. İşte fos çıktığı ortadadır. İkincisi, o meşhur ekonomik vaatleriydi. Bizim zamanımızda yapılan hizmetleri az gördükleri gazete ilanlarını bir hatırlayın, 1000 tane ihtisas hastanesi, 10 bin tane sağlık ocağı, 100 bin tane sağlık şeyi yapacaklardı. Yok bilmem herkese İki anahtar, bir ev, bir araba vereceklerdi, yeşil kartla bedava tedavi vereceklerdi. Bütün bu vaatlerin hepsinden vazgeçtim, Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en kötü ekonomik büyümesini gerçekleştirdi. yani ekonomiyi küçülttüler. Bir yılda ekonomiyi yüzde 7 küçülttüler. Ekonominin bir yılda yüzde 7 küçüldüğü ülkede, diğer hiçbir istatistiğin değeri yoktur. Yani, Türk parası bir yılda şu kadar değer kaybetmiş, enflasyon yüzde 150'den yüzde 100'e inmiş, bunların hiçbir değeri yoktur. Siz, ekonomi olarak küçülmeyi kabul ettiğiniz zaman, dünyadan kopmayı içinize sindirdiğiniz zaman, öbür bütün istatistikler, sadece züğürt tesellisi olmaktan öteye geçemez. Türkiye'yi getirdikleri nokta, cumhuriyet tarihimizin en kötü ekonomik durumudur. Bunu burada her hafta konuşuyoruz, bunu da geçiyorum.

Ama bir üçüncü vaatleri vardı, bizi çok ilgilendiren bir vaatti bu. Bizden hesap soracaklardı, Anavatan iktidarı döneminde yolsuzlukları ortaya çıkaracaklardı, bunların hesabını bizden soracaklardı. Şimdi değerli arkadaşlarım geçen hafta bugün verilen kararın önemi şuradadır: Bu kararla birlikte, Anavatan Partisinin, bugünkü siyasi kadrosu içinde yer alan herhangi bir arkadaşımız hakkında, bugün yargıda hükme bağlanmış değil, yargıda devam eden hiçbir dava yoktur. Yani, bu iddialardan dolayı şu anda yargıda olan bir tek arkadaşımız bile yoktur.

Şimdi, 3 tane koskoca dosyaları vardı. Birincisi, TÜRK-SAT uydusuyla ilgiliydi. Bu meseleden dolayı bir bakan arkadaşımız, belki de kahrından vefat etti. Genel müdürü mahkemeye verdiler, mahkeme genel müdürü beraat ettirdi. Ondan sonra aynı genel müdürü. bizim önerdiğimiz genel müdürü Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna seçtiler. Binaenaleyh. TÜRK-SAT meselesinde, hiç bir şey elde edemediler.

İkinci dosyaları. hayali ihracat dosyasıydı, üç sene komisyon kurdular, araştırma komisyonu kurdular, sonra komisyon kendisi, bu meseleden herhangi bir yolsuzluk olmadığını karara bağladı. Şimdi onu da Genel Kurula getirecekler. Komisyonun kendi kararıyla iddialarından vazgeçtiler.

Üçüncü bir dosyaları vardı, otoyol dosyasıydı. Şimdi değerli arkadaşlarım, bakın şunları eğer hatırlamazsanız, bu meseleyi tam olarak görmek mümkün olmaz: Şimdiye kadar ki Cumhuriyet Hükümetleri içerisinde yolsuzlukları araştırmak için özel bakanlık kuran ilk Hükümet, bu Koalisyon Hükümetidir. Bir bakanı, sadece bu yolsuzlukları araştırmakla görevlendirdiler. 0 bakan, yanına bir emekli hakim aldı, bir savcı aldı ve eski mesleğini hatırlayıp yolsuzluklarla mücadele ordusunun komutanlığına soyundu. Bütün teftiş kurullarını bu iş için seferber etti. Arada ağzını da tutamadı, Anavatan döneminde önce 17 trilyon, ondan sonra 26 trilyon yolsuzluk olduğunu açıkladı. Daha soruşturma yapılmada, mahkemeye intikal etmeden bakan kendisi, yolsuzlukların portresini açıkladı milleti, Anavatan döneminde bu kadar trilyon yolsuzluk yapılmıştır diye. Sonra mecliste bir önerge verdiler, soruşturma önergesi verdiler, o soruşturma önergesinde otoyollarla ilgili olarak bir soruşturma komisyonu kurulması kabul edildi. İç tüzük çiğnendi. çünkü on soruşturma, on hazırlık komisyonu kurulması gerekiyordu, bunu ihmal ettiler. Biz o komisyona üye vermedik, soruşturma komisyonuna Anavatan Partisi olarak üye vermedik. 0 soruşturma komisyonuna sevk edilen Hükümet üyeleri içerisinde ben de vardım, 26 bakan arkadaşım vardı. Biz o soruşturma komisyonuna gidip ifade de vermedik. 0 komisyonu tanımadık. 0 komisyonun başkanı, henüz daha soruşturma devam ederken  reyde bulundu. Büyük yolsuzluklar yapıldığını ifade etti. Anayasada hüküm var, İç tüzükte hükmü var, soruşturma konusu olan meseleler, parti gruplarında görüşülemez diyor. Doğru Yol Partisi Grubunda bu meseleyi görüştüler ve karar aldılar, dediler ki, bütün Hükümeti birden Yüce Divan 'a sevk etmeyelim, sadece iki tane bakanı sevk edelim. Ertesi günü Sayın Demirel'in gazetelere yansıyan beyanatı var, bütün bakanlar kurulunu verseydik inandırıcı olmazdı, onun için ikisini verdik.

Şimdi, soruşturma komisyonu, soruşturma komisyonda görev yapan üyeler, sonra o soruşturma komisyonu raporuna göre oy verecek olan milletvekilleri, Anayasa ve İçtüzük gizli oy verilmesini öngörmüştür. Gizli oy veriyorsunuz; çünkü, yaptığınız görev siyasi bir görev değil, vicdanı bir görev, adalete sevk ediyorsunuz, Yüce Divan 'a sevk ediyorsunuz. Orada parti disiplini işlememesi lazım, orada siyasi ikbal kaygısı işlememesi lazım. Orada sadece adalet duygusuyla oy kullanılması lazım. Ama, nasıl oy kullandıklarını biliyorsunuz. Genel Başkanlarının emriyle oy kullandılar. Sırf Genel Başkanlarının, seçimlerden önce söylediği sözleri. boş çıkarmamak için, o sözleri havada bırakmamak için oy kullandılar, İnanmadan oy kullandılar. Çünkü, daha önce teşkil edilen teftiş kurulunun raporu vardı, Bayındırlık Bakanlığından, Maliye Bakanlığından, ilgili bakanlıklardan teşkil edilen bir teftiş kurulunun raporu vardı. Ben, 1993 nisanında bu raporu açıkladım. 0 raporda, ilgili bakanların hiçbir sorumluluğunun olmadığı sonucuna varılmıştı. Ama o raporu beğenmediler, yolsuzluk bakanı tayin edilen kişi, başarısının ancak yolsuzlukları ortaya koymakla belirleneceği düşüncesiyle. o rapora rağmen yeniden soruşturma yaptırdı ve neticede arkadaşlarımızı Yüce Divan' a sevk ettiler. Adaleti siyasete feda ettiler. Arkadaşlarımız. Yüce Divan' a gitti.

Şimdi bakın. hatırlayın, o kararın ertesi günü dedim ki, sırf kendi iddialarını geçerli kılmak için Siyasi bir karar vermişlerdir. Bundan, arkadaşlarımız adına üzgünüz. Ama, Anavatan Partisi olarak memnunuz dedim. Çünkü, bu bize aklanma imkanını verecektir ve Yüce Divan kararı, bumerang gibi bunların yüzüne vuracaktır dedim. 30 Ocak 1993 tarihli gazetelerin kupürleri vardır. Benim beyanatımdır. Burada da söyledim, dışarıda da söyledim, biz saibeli hiçbir arkadaşımıza sahip çıkmayız dedim, yanlış yapan arkadaşımızın bu partide yeri yoktur dedim. Arkadaşlarla güvendiğim için söyledim. Türkiye'de hiçbir siyasi partinin lideri, daha böyle bir şey söyleyemedi.

Şimdi değerli arkadaşlar, Yüce Divan kararını verdi. arkadaşlarımızı iddialara sabit görülmediği için beraat ettirdi. Tekrar söylüyorum, öyle delil yetersizliğinden değil, dava, Yüce Divan 'dan şimdiye kadar görülen en uzun davadır; iki sene üç ay sürmüştür. Yüce Divan' da daha uzun süren bir dava yok. Sonra Genel Müdür de aynı davaya idhal edilmiştir. Dosyalar en ince detayına kadar araştırılmıştır, bilirkişiler tayin edilmiştir.

Neticede, Yüce Divan, arkadaşlarımızın suçsuzluğuna karar vermiştir.

Şimdi, 12 Nisan. Yüce Divan 'ın kararı. aynı gün, yukarıda aklanan arkadaşlarımızla birlikte basın toplantısı yaptım. Dedim ki, bu kararla Anavatan Partisiyle ilgili olarak ileri sürülen iddiaların doğru olmadığı da tescil edilmiştir, bu konuda son merci olan, en yüksek yargı organı tarafından tescil edilmiştir. Şimdi bizim beklediğimiz. bu iddiaları ortaya atan Sayın Cumhurbaşkanını, arkadaşlarımızdan ve Anavatan Partisinden özür dilemesidir. Söylediğim budur. 15 Nisanda, Cumhurbaşkanlığı basın merkezi bir açıklama yaptı. 0 açıklama, bu meseleyi bizimle bir polemik meselesi yapmayı amaçlayan bir düşüncenin ürünüydü. Bakın o açıklamada ne diyor: "1991 yılına kadar 300 bilmem kaç kilometre otoyol yapılmıştır, 1992 yılında şu kadar kilometre otoyol yapıldı, 1993'te su kadar otoyol yapıldı, 1994'te bu kadar yapıldı, su anda da 464 kilometre otoyol inşaatı devam ediyor." Bunu, Cumhurbaşkanlığı açıklamasında söylüyor.

Şimdi değerli arkadaşlarım, hepsi 1500 küsur kilometre otoyoldur, şu anda Türkiye'de yapılmış, yapılmakta olan, bitmiş, devam eden tümü 1500 küsur kilometre otoyoldur. 1500 küsur kilometrelik bu otoyolun tamamının projesi, ihalesi Anavatan İktidarında yapılmıştır. Dış kredileri Anavatan iktidarında alınmıştır. Bu iktadarın, bu Koalisyonun ihale ettiği, başlattığı bir tane otoyol projesi yoktur. Bir tane bile yoktur. Bizim zamanımızda yapılan, bunların zamanındada dış kredisi devam ettiği için tamamlanan otoyolların kurdelasını kesmişlerdir, hizmete açmışlardır. temelini attıkları bir tane yer vardır, Bolu geçişidir, onun da ihalesi bizim zamanımızda yapılmıştır. Bolu geçişinin, Bolu tünelinin temelini Sayın Demirel atmıştır, su anda da durmuştur.

Şimdi, Cumhurbaşkanı bizimle neyin polemiğine giriyor, otoyolların sahipliğini mi üstlenmek istiyor?.. Tekrar söylüyorum, Koalisyon Hükümeti zamanında, ihale edilmiş bir tane otoyol projesi yoktur, tamamı Anavatan İktidarı zamanında yapılmıştır. Temelini attıkları bir tane otoyol da durmuştur, Bolu geçişi de durmuştur. Kaldı ki, Başbakan çıkıp demedi mi, ne lüzum var bu memlekete bu kadar otoyola diye.

Şimdi değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığı açıklamasındaki birinci yanlışlık burada. Ama, aceleyle ve bu meseleye bir Cumhurbaşkanı tarafsızlığıyla. bir Cumhurbaşkanı olgunluğuyla değil de, bir siyasetçi polemikliği içerisinde eğilme kaygısıyla, Cumhurbaşkanı 15 Nisandaki açıklamasında bir de yanlış yapmış. ben ne yapacaktım, savcılar hazırlamışlar, getirdiler, savcıların raporunu ben Meclise gönderdim, Mecliste ilgili komisyon bunu kabul etti, Yüce Divan 'a Meclis kararıyla sevk edildi diyor. Bu doğru değil, işte dün yeni bir açıklama yaptı, Veli Aksoy ve arkadaşlarının verdiği önergeyle gitti diyor. Yani, birinci açıklamasını yalanlıyor. Telaşla, kaygı içerisinde ayağı dolanmıştır, birbirine dolanmıştır.

Şimdi bakın, değerli arkadaşlarım, biz, Sayın Cumhurbaşkanından fazla bir şey İstemedik. Anavatan Partisi olarak, bu yüzden Ekrem Bey 'in dediği gibi, biz, muhalefette kalıp aklanmayı bekledik. Biz, üç buçuk sene boyunca bu iddialarla birlikte yaşadık. Geçen sene mahalli seçimlerden önce Başbakan çıktı, ne yüzle bunlar milletten oy isteyecekler, iki tane bakanları Yüce Divan da yargılanıyor, haklarında 138 tane yolsuzluk dosyayı var dedi, demedi mi? Şimdi ben de soruyorum, arkadaşlarımız aklandı, hakkımızda devam eden bir tek dosya yok. Acaba o Başbakan, şimdi ne yüzle milletten oy isteyecek? Müfteri olarak mi isteyecek?

Sayın Cumhurbaşkanı bize soruyor, dün yine açıklama yapmış, bize soruyor, ben ne yapacaktım yani, benim görevim yolsuzlukları takip etmektir, bunların hesabını sormaktır, ben de bunu yaptım, ne yapacaktım diyor. Şimdi ben de diyorum ki, birincisi diyorum ki, Sayın Cumhurbaşkanının görevi, yolsuzlukların hesabını sormak mı. Anavatan Partisinden soracağı bir tek yolsuzluk daha varsa, hodri meydan. hesabını sorsun. Bizden soracağı bir tek hesap kaldıysa, evvela onu sormasını istiyorum, bizden hesap sormasını istiyorum. Eğer bizden soracağı hesap kalmamışsa, milletin önünde çıkıp, suçlamalarda bulunduğunun itirafını yapmasını istiyorum. Birincisi bu. İkincisi,Cumhurbaşkanının görevi, yolsuzlukların ortaya çıkarılması mı, emrinde Devlet Denetleme Kurulu mu var, o zaman başta kendi yeğeni olmak üzere, kendi Başbakanı olmak üzere... Evinde ihale zarfları açan Başbakan hakkında, hatta kendisini de yakînen ilgilendiren İLK-SAN davası hakkında, İSKİ meselesi hakkında Devlet Denetleme Kurulunun görevlendirmesini istiyorum. Herhalde İSKİ rezaletinin tek sorumlusu şu anda hapiste yatan Su işleri Müdürü değildir.

Şu üç buçuk sene zarfında, yaşanan, kamuoyuna mal edilen ama hesabı verilmeyen rezaletler. yolsuzluklar Anavatan iktidarıyla karşılaştırılamayacak ölçüde ve boyuttadır.

Bakın, bizim, Anavatan iktidarıyla ilgili olarak, bizim hakkımızda yapılan İşlem, Türkiye'de hiçbir siyasi partiyle ilgili yapılmamıştır. Biz, isteseydik Anavatan iktidarı olarak devri sabık yaratırdık. 130 tane Mecliste bekleyen dosya vardı. Bizi, o dosyaların hiçbirini Mecliste denetim konusu yapmadık, dedik ki, o devri kapatalım. Ama bunlar ne yaptılar, yolsuzluk bakanlığı kurdular, özel bakanlık kurdular,devletin bütün kademelerini, sadece teftiş organlarını değil, devletin ilgili bütün kademelerini Anavatan Yolsuzluklarını ortaya çıkarmak için kullandılar. Üç buçuk sene devleti kilitlediler. Devlet, çarkını durdurdular.

Neticede hiçbir şey bulamadılar. Yaptıkları bütün çabalar, bizi aklamaya yaradı. Şimdi bunun siyasi bedelini ödeyeceklerdir. Bunu öyle, bunlar geçmişteki hesaplaşmalardır, bunları geride bırakalım filan diye bunu geçiştiremezler. Bunu bedelini ödeyeceklerdir.

Biz. fazla bir şey istemiyoruz, çıksın, desin ki. ben o zaman gözü dönmüş bir muhalefet lideriydim. 6 defa kaybettiğim Başbakanlığı yeniden almak için Anavatan 'a iftira ettim. Ama sonra mahkeme kararıyla ortaya çıktı ki. Anavatan masumdur. Anavatan 'ın bugünkü siyasi kadrosuna, bizim artık daha fazla İleri sürebileceğimiz hiçbir İddia kalmamıştır, Anavatan Aklanmıştır. Bunu desin, bizden özür dilesin.

Bunu yaparsa ne olur; bunu yaparsa, Cumhurbaşkanı olduğu gün söylediğim gibi. geçmişin hesaplaşmasına girmeyiz, devlete bir şey katmayacak olan kısır polemiklere girmeyiz. Bunu yaptığı zaman, tarafsız Cumhurbaşkanlığına hak kazanır. Bunu yapmadığı zaman, geçmişinden kurtulamaz.

Bugün gazetede bir şey okudum, demiş ki, Doğru Yollu milletvekillerini çağırmış yanına, sohbette onlara demiş ki. sülükler yıkanmakla beyazlanmaz. Umarım ki doğru değildir, umarım ki söylememiştir. Çünkü. bunu söyleyen insan, tarafsız Cumhurbaşkanı olamaz, tarafsız Cumhurbaşkanı böyle şey söylemez. Eğer bu söz doğruysa, Türkiye'nin gündemi yeniden sülü' ye döner.

Değerli arkadaşlarım, iki-üç günden beri, bu kararla ilgili olarak, bizim ortaya attığımız haklı talepler karşısında. birtakım milletvekillerinin ortaya koydukları tepkiler, Türkiye'de hukuk anlayışının bazı çevrelerde ne karar ilkel olduğunu bir defa daha göstermiştir. Söylenen şeylere bakın, birisi çıkıyor bana, diyor ki, asıl Emlak Bankası davasından aklasın Anavatan Partisini. Emlak Bankası davası yargıda görülmedi mi, yargıda görülen o davadan dolayı, Anavatan Partisinden siyasi sorumluluk taşıyan herhangi bir arkadaşımla herhangi bir milliyet bağı kurulabildi mi: Hiçbir arkadaşım bundan dolayı yargı önüne çıkma durumuna geldi mi? 0 zaman, o dava bizi aklayan bir davadır. Biz, hiçbir zaman dedik mi, Anavatan İktidarında sekiz sene boyunca hiçbir bürokrat yolsuzluk yapmamıştır, hiç yanlış iş yapılmamıştır. Kim yanlış yaparsa cezasını çekecek dedik. Eğer bürokrat yapmışsa, o bürokrat haliyle çekecek, onu biz götürürüz yargının önüne. Ha, bizim arkadaşımız, siyasi arkadaşımız yanlış yapmışsa, o bizden değil dedik.

Allah'a şükür ki, anavatan Partisinin siyasi kadrosunda, bugün. hüküm giymiş bir tek arkadaşım bile yok...

Ha, o 138 dosya hikayesi. yine aldatmacadır. 0 138 dosyanın büyük kısmı, benim Başbakanlığımda, Sayın Akbulut 'un Başbakanlığında başlatılmış dosyalardır. devam eden dosyalardır. Sanki kendileri başlatmış gibi o dosyaları lanse ettiler. Ama neticede, tekrar söylüyorum. bir tek arkadaşım bile onlardan dolayı hüküm giymedi. Şu anda dava konusu olan bir tek arkadaşım yok.

Aslında, Yüce Divan' a intikal etmesi gereken belki başka dosyalar var; ama, siyasi hesaplarla da onları göndermiyorlar.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, Cumhurbaşkanı, bu meselede, bizim kendisinden beklediğimiz davranışı ortaya koyamamıştır. Bizimle polemiğe girmesi, bu konuda sadece geçmişteki sözlerini şartlı olarak tekrarlayan bir arkadaşımızı mahkemeye verebileceğini ima etmesi, bütün bunlar, aslında kendisini, toplumda daha çok tartışma konusu haline getirir. Bizimle polemiğe girmesinden de kendisi bir şey kazanmaz, biz bir şey kaybetmeyiz. Ama, Türkiye'nin bunlardan bir kazancı olmaz, yani Türkiye'nin, geçmişteki bu tartışmaları, Türkiye'ye zaman kaybettiren. güç kaybettiren biraz önce Ekrem Bey' in dediği gibi, kalkınmak gelişmek zorunda olan Türkiye'nin geri gitmesine amil olan bu kısır tartışmalardan Türkiye'ye hiçbir fayda gelmez. Türkiye, bu kısır tartışmaları aşmalıdır.

Ama, tekrar söylüyorum. Anavatan Partisi olarak, Türkiye'yi sekiz sene şerefle yönetmiş, Türkiye'ye çağ atlatmış, Türkiye'yi yeniden yönetmeye talip olan, Türkiye'nin bugün karşı karşıya olduğu bu ağır sorunları aşmak için tek deneyimli kadroya sahip, tek programa sahip parti olarak, bizim de meselede haklılığımızın, temizliğimizin. aklanmışlığımızın tescil edilmesini beklemek hakkımızdır. Bunu yapmak da. en başta Cumhurbaşkanına düşer. Çünkü. bu iddiaları zamanında bizim hakkımızda ileri süren kendisidir. Bunlar sanki gerçekmiş gibi, sanki Anavatan Partisi hakikaten yolsuzlukların iktidarıymış gibi seçimlerde bunları bize karşı kullanan kendisidir. Başbakan olduktan sonra, tamamen siyasi önyargılarla. arkadaşlarımıza iki buçuk sene manevi işkence uygulanmasına sebep olan kendidir. Bundan dolayı bir intikam hissi içerisinde değiliz; ama, sadece hakkımızın tescilini istiyoruz. Yapılan yanlışlığın giderilmesini istiyoruz. Parti olarak bu bizim hakkımızdır.

Bunu, elbette ki milletimiz en iyi şekilde takdir edecektir. 0 söylenen şeylerin hepsi zırvadır. Yani, bu kararın Türkiye'de adalete gölge düşürdüğü mealinde bir söz söylenmiş, eğer bu şekilde otoyol davası beraatle sonuçlanırsa, Türkiye'de yolsuzluk yapmak bundan sonra serbesttir mealinde sözler söylenmiş. Bakın, bu şekilde Türkiye'de hukuk devletini yerleştirmek mümkün değildir. Eğer bunu bir milletvekili söylüyorsa, bunu bir hukukçu söylüyorsa, o memlekette çok ciddi bir hukuk sorunu var demektir. 0 zaman çözüm ne olacaktır? Nasıl soruşturma komisyonu kurup tek taraflı karar verdilerse, siyasi düşüncelerle karar verdilerse, milletvekillerinden Yüce Divan kurarlar. o Yüce Divan'da da, arkadaşlarımızı, peşin hükümle mahkum ederler. Onların hukuk anlayışı budur. ama, böyle bir hukuk anlayışıyla Türkiye 21 inci yüzyıla varamaz.

Maalesef, bu konuda, son bir hafta zarfında, milletvekillerinin, Cumhurbaşkanının ve hatta çeşitli çevrelerin, bazı basın organlarının, bazı köşe yazarlarının iyi bir imtihan verdiklerini söyleyebilmek mümkün değildir.

Ben tekrar söylüyorum, arkadaşlarımızın beraat etmesi, Anavatan döneminin aklanması, elbette bizim için, zaten beklediğimiz, milletimizin önüne bundan sonra daha da güvenli olarak çıkmamızı sağlayacak olan çok önemli bir gelişmedir. Biz, bundan dolayı geçmiş hesapları yeniden gündeme getirmek istemiyoruz. Biz, kısır çekişmeler başlatmak istemiyoruz. Biz, Türkiye'ye hiçbir şey sağlamayacak olan o kısır siyasi kavgaları yeniden başlatmak istemiyoruz. Ama eğer, Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp da, Anavatan Partisinin bu durumunu tescil etmezse, kendisinin geçmişte siyasi düşüncelerle yaptığı yanlışları millet önünde ikrar etmezse, o zaman bu mücadeleyi yapmaktan da geri kalmayız.

Onun için, bu vesileyle kendisine, bir defa daha çağrıda bulunuyorum. Kendisi, görevi gereği, konumu gereği, şu anda Meclisteki bütün partilere eşit uzaklıkta olması gereken bir konumdadır. Anavatan Partisine, kendisinin dahiliyle yapılmış büyük bir haksızlık vardır. En yüksek yargı organının kararıyla bunu geçerli olmadığı tescil edilmiştir. Şimdi kendisine düşen, bizden özür dilemektir. Bizden özür dilemediği takdirde, bizimle polemiğe girdiği takdirde. en çok zararlı çıkacak olan kendisidir. Çünkü, bütün bu gelişmelerin, baştan beri size söylediğim gelişmelerin ortaya koyduğu önemli bir gerçek var. Bugünkü iktidar, yalan ve iftira üzerine kurulmuş bir iktidardır. Yalan ve iftiraya ödünç oy isteyerek kurulmuş bir İktidardır. Bu iktidarın temeli çürüktür. Şimdi, yalan ve iftira üzerine kurulmuş bir iktidarla, Türkiye'nin bu dev meseleleri aşabilmesi mümkün değildir. Yapılması gereken hadise, bir an önce, milletin oyuna gidip, milletin oyuna başvurup bu yanlışlığın giderilmesine imkan sağlamaktır. Türkiye'ye yapabilecekleri tek iyilik budur. Bu saatten sonra, üç buçuk yılda yapamadıkları icraatı, bir yılda yapacaklarına inanmak, ancak safdillerin işidir. Memlekete verecek bir şeyleri yoktur. Yapmaları gereken hadise, emaneti millete vermek ve milletin kararına saygılı olmaktır.

Eğer, Anavatan Partisiyle ilgili olarak, hala ispat edecekleri bir yolsuzluk varsa, ortaya koyacakları bir belge varsa, delil varsa, sorumluluk taşıdıklarına inandıkları herhangi bir arkadaşımız varsa, bu hesabı bizden sormalarını istiyorum.

Tekrar söylüyorum, hesabımızı sonuna kadar vermeden milletin önüne çıkmayız. Arkadaşlarımız hakkında verilen karar. bizimle ilgili yapılan suçlamalarını kesin olarak sonuçlandığı bir karardır. Şu anda ne mahkemeye sevk edilmiş bir arkadaşımız vardır, ne hüküm giymiş arkadaşımız vardır, ne de hakkında ciddi bir iddia, suçlama bulunan arkadaşımız vardır.

Binaenaleyh, bundan sonra seçim meydanlarına çıktığımız zaman, biz bu Hükümeti, bu iktidarı, sadece milleti aldatmakla suçlamayacağız, bu iktidarı aynı zamanda, bize iftira etmekle suçlayacağız, müfteri olmakla suçlayacağız ve eminim ki, bu yaşanan tecrübe, en son Yüce Divan kararıyla ortaya çıkan bu gelişme. milletimizin önümüzdeki ilk seçimlerde, en sağlıklı. en sağduyulu kararı vermesi için önemli bir etken olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, emeklilik kanunuyla ilgili Ekrem Bey de söyledi, getirilen düzenleme. Koalisyon içinde önce göstermelik bir pazarlık konusu yapılan, ondan sonra Bakanlar Kurulunda nihai seklini alan tasarı, bizim kabul edeceğimiz bir tasarı değildir. Bakın biz, 1987 yılında, emeklilik sisteminde çok önemli bir değişikliği, çok büyük bir siyasi risk alarak gerçekleştirdik. 20 ve 25 yıllık hizmet süresine bağlı emeklilik esasim. yani 38 kadın ve 43 erkeklerde emekliliğe imkan sağlayan bir düzenlemeyi, yaş esasına bağladık ve kademeli olarak, tedrici bir biçimde 1992 yılında kadınlarda 50, erkeklerde 55 yaşında emekli olmaya imkan sağlayacak bir statüye geçişi gerçekleştirmek üzereydik. 1991'de bunlar geldiler, bütün yaptığımız işi berbat ettiler. Sosyal güvenlik sistemini tümüyle felç ettiler. 110 trilyon lira açık vermesine sebep oldular sosyal güvenlik sisteminin, bir senede. Şimdi, getirdikleri düzenleme, bizim getirdiğimiz düzenlemeden daha ağır bir düzenlemedir. 50-55 yerine. 53-58 yaş arasını getirecekleri söyleniyor. 55 60'ı getirecekleri. Artı, bu önemli değil, sadece yaş önemli değil, çalışma günü olarak, 7600, 7800 gün. Bakın, bu ne demektir; dört ay çalışıp. Biliyorsunuz, geçici işçiler dört ay çalışırlarsa bizim sosyal güvenlik sistemine göre. sosyal güvenlik haklarından istifade ediyorlar, yani emeklilik haklarına sayılabiliyor. Bu durumda, geçici işçi olarak 30 sene çalışan bir işçi, emekliliğe hak kazanmayacak, 35 sene çalışsa yine hak kazanmayacak. çünkü, 7500 günü doldurması mümkün olmayacaktır.

Maalesef, bu konuda, sendika yetkililerinin söyledikleri itirazlar tamamen doğrudur. Yani bu sistem, mezarlıktan önce emekli olmanın yolunu kapayan bir düzenlemedir. Eğer bu kanun çıkarsa, o bilhassa çalışma günü olarak 7 bin küsur günlük düzenleme kesinleşirse, belki bundan sonra. 10 yıl sonra, 20 yıl sonra insanların mezarlarına şöyle yazılacaktır: "Eğer yaşasaydı, 15 sene sonra emekli olacaktı."

Onun için, o tasarıya bizim o haliyle destek olmamız mümkün değildir.

PTT'nin T' si konusuyla ilgili yasa tasarısının, şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri bitmiştir. Arkadaşlarımızın müdahalesiyle alt komisyona gitmiştir. Orada yapılan değişiklikler zannediyorum kanuna girdi. Şimdi Genel Kurulda. bazı yeni önerilerimiz olacak. Denetimle ilgili, fiyat düzenlemeleriyle ilgili bazı hususlarda, kanunda eksik gördüğümüz, yanlış gördüğümüz bazı hususlar, bu konuda da değişiklik önerilerimiz olacak. Onları da Genel Kurulda değiştirmeye çalışacağız. Aynı özelleştirme yasasında olduğu gibi, PTT'yle ilgili bu yasada da tavrımız, engelleyici değil düzeltici olmaktır. Yasanın Türkiye'nin menfaatlerine uygun şekilde çıkmasını ve suistimale açık olmamasını sağlamaya çalışıyoruz. Bu çerçeve içerisinde yasaya destek vereceğiz.

Bir de, ben daha önce de size söyledim, bu Türkiye'den Avrupa Parlamentosunun o gümrük birliği için şart koştuğu demokratikleşmeyle ilgili düzenlemelerin filan en önemli noktası, Terör Kanununun 8 inci maddesidir, Anti terör Kanununun 8 inci maddesidir. Dün, Sayın Başbakan vekili, bu konuda hiçbir uzlaşmaya açık olmadıklarını, Anti terör Kanununun 8 inci maddesinin kaldırılmasında kesin ısrarlı olduklarını söylemiş, Başbakan da bu konuda Amerika'da bazı ifadelerde bulunmuş. Bizim bu konudaki tavrımız, daha öncekinden farklı değildir. Yani, Anavatan Partisi olarak, biz, üç buçuk yıldan ben demokratikleşme konusunda, insan haklarının geliştirilmesi konusunda gevezelikten başka hiçbir şey yapmamış olan bu iktidarın, bu meseleyi de sadece bir İstismar konusu yapma eğiliminde olduğunu düşünüyoruz. Biz, Türkiye'de düşünce hürriyeti üzerindeki engelleri çok geniş ölçüde kaldırmış olan bir iktidarız, elli yıldan beri yapılamayan özgürleştirmeyi sağlamış bir iktidarız, demokratikleşmeyi sağlamış bir iktidarız. Birinci dikkat edeceğimiz husus, bunlardan bir geriye gitmeye müsaade edemeyiz. Yani, 141, 142, 163'te geriye gitmeye müsaade edemeyiz. Eğer bu konuda dikkatli olmazsak, yapmak istedikleri birinci husus. odur, en azından benim bundan önceki tartışmalardan edindiğim izlenim budur.

İkincisi, biz düşünce özgürlüğünden yanayız, ancak Türkiye'nin bugünkü ortamında, yurt dışında bölücü Parlamentoların kurulduğu, bölücü hükümetlerin kurulduğu, ordumuzun yurt dışına kadar taşarak bu konuda bir mücadele verdiği ortamda, bir bölücü propagandanın düşünce özgürlüğü içerisinde serbest olmasına geçit veremeyiz.

Onun için, ne pahasına olursa olsun, bizimle bu konuda herhangi bir istişare yapılmamıştır, bizim fikrimiz alınmamıştır; ama, kendi gruplarının eğilimini ne kadar yansıttığını bilmediğim, Başbakanın ve Başbakan Yardımcısının bu beyanları bizi bağlamaz, bizim tutumumuzu değiştirmemizi gerektirmez.

Bakın orada bir husus var, onu dikkatinize getireceğim, bizim oradaki muradımız, amacımız, bölücü propagandanın suç sayılmasıdır. Biz, bölücü propaganda serbest olmasını istiyoruz. Ama, bugüne kadar bundan dolayı açılmış zannediyorum 300 tane dava var, 50 tane de kesinleşmiş hükme bağlanmış dava var. Bunlar içerisinde bazıları, kanun koyucunun bizim irademizi aşan uygulamalar olabilir. Tıpkı geçmişte 163 nasıl bazı yargı organlarında amacından farklı uygulanmışsa, burada da bölücü propaganda niteliği taşımayan bazı durumlarda, kanun koyucunun Meclisin iradesine aykırı hükümler verilmiş olabilir. Bunun için gerekirse kanunun yeniden redaksiyonu, yeniden gözden geçirilmesi, bu anlamda bir düzenlemede işbirliği yapmaya açığız. Ama, prensibimizi baştan koyuyoruz, bölücü propagandanın serbest bırakılmasına hiçbir zaman izin veremeyiz.

Değerli arkadaşlarım, önümüzdeki günler, Meclis çalışmalarının muhtemelen çok yoğunluk kazanacağı günlerdir. Ben. kendi programımı, Meclis günlerinde devamlı burada olacak şekilde, onun dışında kalan tüm zamanımı da yurt gezilerine ayırmak şeklinde düzenliyorum. Arkadaşlarımdan da, aynı şekilde Meclis çalışmalarında burada olmalarını, bunun dışındaki çalışmalarda hem kendi illerinde, hem de görevlendirildikleri illerde, hele bu ortaya çıkan siyasi konjonktür ışığında. siyasi çalışmalarına ağırlık vermelerini rica ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.