BAŞBAKAN SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TBMM ANAP GRUP KONUŞMASI

(2 Temmuz 1997)

 Değerli Arkadaşlarım;

Bütün milletvekili arkadaşlarımı ve grup toplantımıza katılan bütün partili arkadaşlarımı saygı ve sevgilerimle selâmlıyorum. Grup toplantımız, yeni iktidarımızın ilk toplantısıdır. Bu toplantının başında biraz önce sizlere hitap eden, DYP'den istifa ederek aramıza katılan dört değerli arkadaşıma ve grup toplantımıza seçim bölgesinde olduğu için katılamayan, önümüzdeki hafta toplantımızda bulunacak olan Hatay Milletvekili Ali Uyar arkadaşıma hepiniz adına ve bütün ANAP camiası adına aramıza hoş geldiniz diyorum.

Değerli Arkadaşlarım,

Bugün Türkiye'de birlikte yaşadığımız, mimarlığını ortaklaşa üstlendiğimiz oluşum var. İstifa eden bir hükûmetin yerine, bunu ikame edecek yeni bir hükûmet oluşturulmasından ibaret değildir. Sizlerle birlikte gerçekleştirdiğimiz bu yeni oluşum, bunun çok daha ötesinde, Türk siyasetinin önünü açacak olan Türkiye'de, özellikle ANAP'ın içinde yer aldığı merkez sağın bölünmüşlüğünü ortadan kaldırmayı hedefleyen, merkez sağda bütünleşmeyi amaçlayan, dolayısıyla ülkenin bütün sorularını çözebilmek için ihtiyaç duyduğumuz, siyasî istikrarı ülkeye kazandıracak olan bir büyük oluşumdur.

Arkadaşlarımızın aramıza katılmaları, bu söylediğim hadisenin adresini artık ortaya koymuştur. bu yeni birleşmenin çatısının ANAP'ın çatısı olduğunu ortaya koymuştur. bu adrese ve bu çatıya karşı direnmek bundan sonra Türkiye'ye sadece vakit kaybettirir, direnenlere bir şey kazandırmaz. Ben, buradan bu arkadaşlarımızın aramıza katılmaları dolayısıyla, Türkiye'de demokrasiye gönül vermiş, hukuk devletine saygılı olan, millî muhafazakar değerlere sahip çıkan, temel hak ve hürriyetleri daha da ileriye götürmeyi amaçlayan herkesi Anavatan çatısında birleşmeye davet ediyorum. Sadece siyasî, sadece kendisi ileriye gitmek için değil, ülkeyi ileriye götürmek isteyen herkese Anavatan çatısında yer olduğunu buradan bir defa daha ifade ediyorum.

Bugün, en başta DYP olmak üzere, diğer partilerde siyaset yapan aslında bizimle aynı idealleri paylaşan, ama bugün Türkiye'nin geldiği noktada, birlikte Türkiye'nin önünü açma görevini paylaştığımız bütün arkadaşlarıma, ANAP'ın sadece kapılarının değil, hepimizin gönlünün de açık olduğunu ifade ediyorum.

Değerli Arkadaşlarım,

İki günden beri Türkiye'de yeni bir hükûmet işbaşındadır. İki gün içerisinde halkımızın, bu yeni hükûmete henüz daha Meclis'ten güvenoyu almamış olmasına rağmen gösterdiği büyük teveccüh bir defa daha ortaya koymuştur ki, milletimiz bu hükûmetin arkasındadır. Milletimizin, hükûmetimize karşı olan şevk ve heyecanının ışığında üzerine basa basa ifade etmek istiyorum, 55. Cumhuriyet Hükûmeti'nin Meclis'ten güvenoyu almasının önüne hiç kimse geçemeyecektir. Hükûmetimiz, Yüce Meclis'in güvenine mazhar olacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Burada, devraldığımız mirasın olumsuzluklarından bahsetmek istemiyorum. Ama bir şeyi belirtmeden de geçemeyeceğim. Giden Refahyol Hükûmeti'nin sadece geçen grup toplantımızdan, bu grup toplantımıza kadar hükûmetten ayrılma paniği içerisinde, giderayak ülkemize verdiği zarar maalesef yürek yakıcıdır. Adeta, bu son talan mantığı ile bilhassa Refah Partili bakanlıklarda bütün kadrolar tam anlamıyla işgal edilmiştir. Bu yapılırken, devletin bütün cari usûlleri, şimdiye kadar bütün Hükûmetler tarafından uyulan, her zaman gözetilen usûller dahi gözardı edilmiştir.

Maliye Bakanlığı'ndan Refahlı belediyelere kaynak aktarımı, mahalli idarelere yardım fonundan yapılan kaynak aktarımları, Hazine devre dışı bırakılmak suretiyle, Hazine by--pass edilmek suretiyle, merkez saymanlıkları aracılığıyla doğrudan doğruya yapılmıştır. Bunların bir bölümü Hükûmetimizin, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasına müteakip ilgili kuruluşlara, bu arada bu işlemlere aracılık, kamu bankalarına verilen talimatlarla durdurulmuştur. Ama bu tahribat sadece kaynakların son anda talan mantığıyla bu şekilde israf edilmesinden ibaret değildir. Refah Partili bakanlıklarda, özellikle Başbakanlık'ta olağanüstü sayıda devlet görevlisi, son gün verilen olurlarla, 6 aylık, 1 yıllık geçici görevlerle yurtdışına gönderilmişlerdir. ABD'ye, Avrupa ülkelerine çok sayıda kamu görevlisi, tabiî ki RP zamanında göreve getirilmiş olan, kamu görevlileri geçici görevle gönderilmişlerdir. Bunların hepsinin geçici görev onayları da tarafımızdan iptal edilecektir. Bu söylediğim nedenlerle dün hem Başbakan olarak bir genelge yayınladım, hem de bakan arkadaşlarımdan kendi bakanlıklarıyla ilgili bir iç genelge yapmalarını istedim. Bu genelgelerle, bütün bakanlıklardaki terfi, tayin, nakil, atama gibi her türlü işlem bakan oluruna bağlanmıştır. Yine giderayak yapılan ihaleleri de incelemeye aldım. Onlardan usûlsüz yapılanları gayet tabiî iptal edeceğiz, soruşturma açacağız. Yine, dün yayınladığımız bu genelgeyle bakanlıklardaki belli bir limitin üzerindeki her türlü ödemeyi, açılmış olan her türlü ihaleyi de durdurduk, onları da bakanların onayına bağladık.

Biraz önce aramıza katılan Sayın Evren Bulut arkadaşımın burada dile getirdiği bir hususla ilgili, sizleri ve çiftçi vatandaşlarımızı sevindirici birşey söylemek istiyorum. Daha iki günlük, güvenoyu almamış bir Hükûmet olmamıza rağmen, bu iki gün içerisinde ürün bedeli olarak çiftçilerimize 3 trilyon liralık ödeme yapılmıştır. Tabiî, önümüzdeki günlerde hükûmetimizi bekleyen bir diğer önemli icraat, 15 Temmuz'dan itibaren memur ve emeklilere yapılacak olan maaş artışıdır. Bu konuda, çok kısa bir sürede bütün imkânlar, devletin bütün mali olanakları, bu delik deşik edilmiş olan bütçenin bize kalan bütün imkânları azami ölçüde zorlanarak, maalesef geçmişte çok mağdur olmuş olan bu geniş kitleyi sevindirecek bir çözüme kavuşturulacaktır.

Hükûmet Programı üzerindeki çalışmalarımız da bütün hızıyla devam etmektedir. Önümüzdeki günlerde Hükûmet Programımızı yüce Meclis'e sunmadan önce, özel bir grup toplantısında Hükûmet Programı'nı grup olarak görüşeceğiz. Hem sizlere Hükûmet Programı'nı izah edeceğiz, hem sizin bu konudaki eleştirilerinizi alacağız. Ayrıca bu hükûmete kamuoyu nezdinde açılmış olan avansın sınırsız bir avans olmadığını, bu avansın önümüzdeki günlerde kamuoyunun hükûmetimizden beklediği birtakım icraatların mutlaka ortaya konulmasını zorunlu kıldığını da biliyorum. Bu nedenle görevi devraldığımız andan itibaren bütün arkadaşlarımdan gece--gündüz demeden aralıksız çalışmalarını istedim. Çünkü, devletin yerinden sökülmüş olan çivisini yerine oturtmamız için çok çalışmamıza ihtiyaç vardır.

Buradan açık açık ifade ediyorum, 55. Hükûmet'in Anavatan'lı bütün bakanları bu grubun emrindedir, milletvekillerinin emrindedir, milletimin emrindedir. Yine, benim başkanlığımdaki Hükûmette, diğer ortaklarımıza tevdii ettiğimiz bakanlarla ilgili olabilecek bütün sorunlarda da sizin muhatabınız benim. Arkadaşlarımın, kendi seçim bölgelerine, kendi seçmenlerine daha iyi hizmet yapabilmek için ufak bir kısım dışarıda bırakılırsa, 6 seneden beri hizmete aç olan siyasî partizanlığa hedef olan, ayrımcılık yapılarak hizmetten mahrum edilen Anavatan tabanına, Anavatan seçmenlerine, vatandaşlarımıza hizmet götürmede milletvekili arkadaşlarımızın, diğer partilere mensup bakanlarla olabilecek bütün sıkıntılarını da bütün gücümü, bütün yetkilerimi kullanarak aşmaya çalışacağım. Ama milletvekili arkadaşlarımdan da bir ricam var, milletvekili arkadaşlarımdan, Bakan arkadaşlarımıza sahip çıkmalarını, onların görevlerini kolaylaştırmalarını rica ediyorum. Çünkü biz, bir hizmet yarışındayız.

Bugün bayrağı, Hükûmette görev alan bakan arkadaşlarım devralmıştır. Yarın, başka arkadaşlarım devralacaktır. Ama bugün görevi devralan, bayrağı taşıyan arkadaşlarımın görevi, belki bundan önceki bütün Hükûmetlerdeki bakanlardan daha zordur. Onun için milletvekili arkadaşlarımdan da, bakan arkadaşlarıma yardımcı olmalarını, onların zorluklarının bilinci içerisinde olmalarını rica ediyorum.

Değerli Arkadaşlarım,

Birileri bugün geldiğimiz noktada halâ 278 imzanın davasını gütmektedirler. Herkes bilmelidir ki, demokrasilerde millî irade öyle yoklama kağıtlarının üzerine imza atarak tecelli etmez. Demokrasilerde millî irade, Meclis'te yapılacak oylamalarla tecelli eder. Böyle ortalıkta kağıt dolaştırarak, tıpkı toplayamadıkları Bakanlar Kurulu kararları çıkartmak için, elden Bakanlar Kurulu kararnamesi imzalattıkları gibi, milletvekillerine de birtakım kararları imza ettirmek suretiyle Meclis iradesinin tecelli edeceğini zannedenler yanılgı içerisindedir. Eğer milletvekillerinden imza toplayarak millî irade tecelli etseydi, seçime gitmeye gerek kalmazdı. Bir parti çıkıp 10 milyon imza toplasa ve "Seçime gerek yok ben iktidar oldum" dese, bu mantığa göre onu iktidar ilan etmek gerekir. Herhalde oylama yapmakla, Meclis'te imza atmak arasındaki farkı çocuklar dahi ayırabilecek durumdadır. Biz daha geçenlerde, uzakta olmayan bir geçmişte 7 milyon küsur vatandaşımızın imzasını kamyonlarla Meclis Başkanlığı'na getirdik. Ama 7 milyon imzayı Meclis Başkanlığı'na verince, artık başka birşey yapmaya lüzum yok, dokunulmazlıklar kalkmıştır demedik, bunu sadece Meclis'i harekete geçirmek için, Meclis üzerinde bir kamuoyu baskısı oluşturmak için yaptık.

Dolayısıyla bu tür, demokrasinin ruhuna aykırı olan girişimlerden kimse medet ummamalıdır. Ben iddia ediyorum ki, Bugün Türkiye'de nüfus sayımı yapar gibi bir referandum yapsak, kurduğumuz bu 55’inci Hükûmet'e destek veriyor musunuz? diye sorsak, şu anda 43 milyon seçmenin asgari 35 milyonu imza atar. Çünkü yapılan bütün araştırmalarda, benim elime gelen her iki araştırmada da şu anda Hükûmetimiz’in arkasında yüzde 75'lik bir kamuoyu desteği olduğu görülmektedir. Şimdi, bu ne demektir, biliyor musunuz? Halkın yüzde 25'i bize karşı demektir. Bizden umudu yok demektir. Bu yüzde 25'in içinde kim vardır. RP, DYP, BBP vardır. RP, tek başına oylarının yüzde 25 olduğunu iddia ediyor. O zaman sormak lazım, bize karşı olanlar RP'li ise, DYP'nin oyları nerededir? Eğer DYP'liler bize karşı ise, RP'nin oyları nerededir? Yani Nasrettin Hoca'nın hikayesi gibi, “kedi nerededir veya ciğer nerededir?”

Değerli Arkadaşlarım,

Arkamızdaki bu kamuoyu desteği şu anda Hükûmetimizin en önemli avantajıdır. Ama, demin söylediğim gibi sınırsız değildir zaman itibariyle sınırlıdır. Belli bir zaman içerisinde kamuoyunun bizim Hükûmetimiz’den kendisini ferahlatacak, ülkede gerilimi giderecek, demokrasiyi, hukuk devletini yeniden rayına oturtacak icraat beklentisi vardır.

Ben Başbakan olarak, ortaklarımız, diğer siyasî partilerin genel başkanları ve bakan arkadaşlarım bu gerçeğin bilinci içerisindeyiz. Şimdi, şu iki gün içerisinde Hükûmetimiz’in onaylandığı saatten buna geçen iki gün içerisinde, toplumda bir yumuşama ortamının doğmuş olması, gerginliğin azalmış olması, milletimizin Hükûmetimiz’e karşı duyduğu güvenin bir sonucudur. Bazıları çıkıp soruyorlar. Acaba 15 gün önce Türkiye'de irtica vardı, irtica birinci derecede öncelikli tehditti, bu Hükûmet gelince birdenbire ortadan mı kalktı?

Değerli arkadaşlarım,

Açıkça ifade ediyorum ki, din istismarcılarının doğurduğu tehlike henüz sona ermemiştir. Sona eren, sadece Sayın Erbakan'ın ve partisinin saltanatıdır. Sona eren, toplamda bir yıl içerisinde aşırı gerginlik yaratan Refah Hükûmeti'dir. RP, iktidardan gittiği ve onun yerine halkımızın özlemi olan bir uzlaşma hükûmeti kurulduğu için toplumda bir yumuşa oramı doğmuştur. Refahyol Hükûmeti ile bizim Hükûmetimiz arasındaki esas fark da burada yatmaktadır. Onlar irticayı azdırmışlardır, irticaya cesaret vermişlerdir, ama benim Hükûmetim irticaya göz açtırmayacaktır. Hükûmetler, aslında mevsimlere benzer. Kimisi millete kışı yaşatır, kimisi baharı. Refahyol Hükûmeti'nin yaşattığı karlı, fırtınalı bir dönemden sonra bizim kurduğumuz uzlaşma Hükûmeti, demokrasimize bir bahar havası yaşatmaktadır. Bahar mevsiminde kar fırtınasından bahsetmek nasıl mümkün değilse, bizim Hükûmetimiz döneminde bir daha irtica kasırgasından bahsetmek de mümkün olmayacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Başbakan olduğum Hükûmette yer olan bütün partilerin ortak yönü, Koalisyon Protokolü'nde de ifade edilen, Hükûmet Programı'nda da yer alacak olan ortak anlayışı, dinimize karşı onu istismar eden bir anlayışın yerine, dinimize saygıyı esas alan bir çizgiyi benimsemektir.

Bugün Hükûmetimizde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın DSP'li bir Bakan arkadaşımıza bağlanması, toplum olarak aradığımız uzlaşmanın ilk adımlarından birisidir. Biz insanımızı, 1980 öncesinin dar şablonlarından kurtarmış olan bir partiyiz. 80 öncesinde Türkiye'de hakim olan, dar kalıpları yıkmış olan bir partiyiz. Kurduğumuz bu geniş tabanlı uzlaşma Hükûmeti, İslâmiyetin bütün milletimizin ortak dini olduğunu herkese göstermek gibi, hayırlı bir görev yapacaktır. Milletimiz rahat olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, bizim gözbebeğimiz olan bir kuruluşumuzdur. Bize büyük Atatürk'ün mirasıdır ve İslâm dünyasındaki her ülkenin gıpta ettiği bir teşkilâttır. 55'inci Cumhuriyet Hükûmeti, bu teşkilâtı, siyasî baskıların dışında, siyasî baskılardan arındırarak daha da güçlendirecektir.

Hükûmetimiz millî, manevî ve ahlakî değerlere bağlılığını Koalisyon Protokolü'nde açıkça ortaya koymuştur. Partimize ve Hükûmetimize sataşanların, partimizin tüzüğünü ve Koalisyon Hükûmetimiz’in Protokolünü okumaya davet ediyorum. Burada, parti tüzüğümüzdeki millîyetçi ve muhafazakâr kimliğimizle ilgili s6zleri tekrar edecek değilim. Ancak, Koalisyon Protokolü'nde yer alan; millî, manevî ve ahlakî değerlerimizi benimsemiş insan yetiştirmek temel amacımızdır hükmünü bir defa daha tekrarlamak isterim. Sayın Erbakan'ın Hükûmetimiz’e daha ilk günden başlattığı saldırılara karşı diyebileceğim bir tek söz vardır. El insaf...

Burada Sayın Erbakan'a cevap vermek istemiyorum, ama onu uyarıyorum. Sayın Erbakan ateşle oynamaktadır. iki s6zünden birisi 65 milyon insanımızın kardeşliği olan Erbakan'ın koltuğunu kaybedince girdiği bu saldırgan tavır, bugün 65 milyon insanımızın kardeşliğinin önündeki en önemli engelidir. Erbakan'ın s6zleri, Erbakan'ın dün söylediği sözler daha iki gün 6nce Başbakanlık koltuğunu kaybeden, terk eden birisinin söyleyeceği sözler değildir.

Burada bütün halkımıza sesleniyorum: ülkemizi 12 Eylül'e taşıma senaryolarına izin vermeyelim. Erbakan, iki günden beri ortaya koyduğu bu tavırla, kullandığı bu ifadelerle halâ --rahmetli Özal' ın tabiriyle-- zaman tünelinin içinde kaldığını göstermiştir.

Değerli Arkadaşlarım;

Hükûmet kurma g6revini aldığımız andan itibaren, bazı çevreler --bildiğiniz çevreler-- ısrarla inançlı halkımızı rencide edici ve bizi hedef gösterici bir kampanya başlatmışlardır. Bu noktada açıkça ifade etmek isterim ki, bugüne kadar krizlerden rant elde etmek gibi bir tutum içerisinde olmak bir yana, böyle bir düşüncenin taşıyıcısı bile olmadık.

Bu tür yaklaşımları her zaman reddettik. İnançlı halkımıza din ve vicdan özgürlüklerini kısıtlayıcı uygulamaların bu hükûmet tarafından gerçekleştirileceğini söylemek tümüyle asılsızdır ve kasıtlıdır. Her şeyden önce ANAP, Türkiye'de özgürlüklerin teminatı olan bir partidir. Demokrasi tarihimiz boyunca temel hak ve özgürlükler alanında karnesi ANAP kadar parlak olan ikinci bir parti yoktur. Bugün sevinerek görmekteyim ki, ANAP bu çizgisinde yalnız değildir. Hükûmet ortağımız olan partiler de, bu konularda aynı duyarlılığı paylaşmaktadır.

Değerli Arkadaşlarım,

55’inci Cumhuriyet Hükûmeti'nin kurulmasıyla birlikte partimize yapılan saldırılar da en üst düzeye çıktı ama, en başta bize şu solculuk etiketini yapıştırmaya çalışanlara söylüyorum. Bu etiket bizde tutmaz.

Neden tutmaz? Şimdi; 1970'lerde Sayın Erbakan, Sayın Ecevit'le beraber hükûmet kurdu. Selamet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi hükûmet kurdu. Daha sonra Sayın Çiller, bugün bizi solculukla eleştiren Sayın Çiller Başbakan olduğum tarihten son seçimlere kadar, Başbakanlığı bana devredinceye kadar önce Sayın İnönü'yle, sonra Sayın Karayalçın'la sonra Sayın Çetin'le, daha sonra da Sayın Baykal'la beraber (hep sol bir partiyle) iktidar oldu. Şimdi onlar solcu olmuyorlar, Anavatan Partisi iki partiyle beraber Demokratik Sol Parti ile ve Demokrat Türkiye Partisi ile beraber Koalisyon Hükûmeti kurunca, Anavatan sola kaydı diye yaygarayı koparıyorlar.

Değerli Arkadaşlarım, buna kargalar bile güler. Aslına bakarsanız, 1970'li yıllarda Sayın Erbakan sırf koltuk uğruna, sırf Selamet Partisi iktidar olsun diye Cumhuriyet Halk Partisi'yle birlikte koalisyon hükûmeti kurarken o zaman dünyada sağ--sol ayrımının bir önemi, bir anlamı vardı. Bugün geldiğimiz noktada Berlin duvarı yıkılırken, sağcılık--solculuk artık fazla bir anlam taşımazken, yani dünyadaki küreselleşme--globalleşme bizim savunduğumuz, Anavatan Partisi'nin savunduğu özgürlükçü, demokrat, serbest piyasa ekonomisini esas alan değerler etrafında gerçekleşirken, artık çağ dışı bir zihniyetle 1970'li yıllarda kalması gereken bir zihniyetle meseleye sağ--sol ayrımı açısından yaklaşmak anlamsız, anlamsız olduğu kadar da önemsizdir.

Peki bunları neden yapıyorlar, ben size söyleyeyim. Koltuk kaybının acısından dolayı yapıyorlar. Bunların hepsi ilkesiz tavırlardır. Kendilerine mubah saydığı şeyleri, rakipleri için günah ilan edenlere diyecek aslında bir tek söz vardır. Bunu rahmetli İnönü söylerdi, şimdi ondan kopya edip Erbakan söylüyor. Ben de ona söylüyorum, "Hadi canım sende. "

Değerli arkadaşlarım,

Sadece devamlı kavga ederek, hayatta başarıya ulaşmış hiç kimse yoktur. Eğer siyasetçiler de bütün siyasî kariyerlerini sadece kavga etmek üzerine kurarlarsa emin olun ki, tarihte bu şekilde davranıp başarılı olmuş hiçbir siyasetçi yoktur. Bizim geleneğimizdeki idare anlayışı, bir babanın şefkatli idaresi gibidir. Biz bu geleneğimize uygun olarak herkesi kucaklayan, rakiplerimizi ikna etmeye çalışan, ikna edemezsek onları incelikle idare etmeye çalışan bir anlayışla hareket edeceğiz.

Değerli Arkadaşlarım:

Biz geniş tabanlı bir uzlaşma hükûmeti kurduk. Kucağımızı bütün vatandaşlarımıza açıyoruz. inancı, bayrağı bir, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir ülkeyiz. Güneydoğu'daki bir tek vatandaşımın ayağına diken batsa, onun acısını içimizde duyarız. Onun için Sayın Erbakan'a söylüyorum, herkese söylüyorum. Diken ekenler, gül biçemezler. Diken ektiğiniz yerde gül bitmez. Şunun kesinlikle bilinmesini istiyorum.

Anavatan Partisi ilk kuruluş döneminde, 1980 sonrasında ülkemizin siyasî ve sosyal kırgınlıklarını gideren, daha önce siyasî partilerin kamplara böldüğü insanlarımızı kendi bünyesinde nasıl birleştiren, bir araya getiren bir başarının sahibi olmuşsa, bugün de aynı şekilde dağılmış--bölünmüş olan siyasî tabloyu birleştiren çimento olmaya mecburdur. Anavatan Partisi bu misyonun partisidir. Devraldığımız görev, kolay bir görev değildir. bütün zorluklarımızın bilincindeyiz. Ama Türkiye'nin içine düştüğü o çok tehlikeli noktadan bu dönüşümün demokratik yollardan başarılabilmiş olması meclis çatısı altında başarılabilmiş olması, bana göre 1950'den beri gelen çok partili demokratik hayatımızın en büyük başarısıdır. bu başarı göstermiştir ki, Türk demokrasisi artık yaşadığı krizleri normal yollardan aşabilecek olgunluğa erişmiştir. Türk demokrasisi artık rüştünü ispat etmiştir.

Bizim Hükûmetimiz, Türk demokrasisinin rüştünü ispat ettiğinin göstergesidir. bunu gerçekleştirmek bizim Hükûmetimiz’e nasip olduğu için, bunun öncülüğünü yapmak Anavatan Partisi'ne nasip olduğu için son derece mutluyum. İnanıyorum ki, vicdanı olan ve elini vicdanına koyan herkes bizim hakkımızı teslim edecektir. Çünkü bizim savunduğumuz misyon, bizim 6 yıllık muhalefette bütün güçlüklere rağmen, dimdik ayakta kalarak koruduğumuz misyon, bize rahmetli Turgut ÖZAL'ın mirası ve vasiyetidir. biz, Anavatan Partisi olarak kurduğumuz geniş tabanlı bu uzlaşma Hükûmetiyle bu misyonumuzu tekrar milletimize sunuyoruz. Bu Hükûmet başarılı olmaya mecbur olan bir Hükûmettir, başarılı olmaya mahkûm olan bir Hükûmettir. Bu Hükûmetin başarısı her şeyden önce, Meclis'in güvenine ve desteğine bağlıdır. Eğer bu Hükûmet başarılı olursa, bundan bu Hükûmete katılan partiler değil, Anavatan Partisi değil, bundan bütün Türkiye karlı çıkacaktır. Onun için bu Hükûmetin başarısı için destek vermek durumunda olan, bu Hükûmetin başarısı için katkı sağlayabilecek olan başta milletvekili arkadaşlarım olmak üzere, bütün partili arkadaşlarımdan, bütün vatandaşlarımdan destek istiyorum.

Allah bizi utandırmasın ve Allah bize başarı nasip etsin.

Hepinize saygılar sunuyorum.