BAŞBAKAN SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TBMM GRUP TOPLANTISI'NDA YAPTIĞI KONUŞMA

(16 Temmuz 1997)

 Değerli Arkadaşlarım;

Partimizin öncülüğünde kurulan 55'inci Cumhuriyet Hükûmeti, demokrasimizin kalbi olan TBMM'den güvenoyu alarak görevine başlamış bulunmaktadır. Güvenoyu konuşmasında da ifade ettiğim gibi, Hükûmetimiz bu yasama döneminde kurulan, kendisinden önceki 8 Hükûmetten de daha yüksek bir oyla Meclis'in güvenine mazhar Hükûmetimiz’in bütün milletimize ve Anavatan olmasını diliyorum.

Türkiye'nin özlediği büyük bir uzlaşmanın eseri olarak milletin ve Parlamento çoğunluğunun desteğiyle göreve başlayan Hükûmetimiz ne kadar zor bir dönemde, ne kadar ağır şartlar altında görevi üstlendiğinin bilincindedir. Başarısız olmak hakkına sahip değiliz, başarılı olmaya mecburuz. Hükûmetimiz'in şiarı, ciddiyet ve sorumluluk anlayışı içerisinde Türkiye'yi düzlüğe çıkaracak icraatları gerçekleştirmek olacaktır. Burada, özellikle bu toplantıda söylemek istediğim en önemli husus; Hükûmetimiz çalışmalarına tüm Anavatan Partisi camiasının gerek Meclis Grubu olarak, gerek parti teşkilatları olarak tam anlamıyla destek olması gereğidir.

Bütün şahsi yorumlarımı, arkadaşlarımın bütün şahsi yorumlarını bir süre için; fazla uzun değil, kısa bir süre için askıya almalarını rica ediyorum. Biliyorsunuz ki Anavatan Partisi, parti içi demokrasiye en fazla önem veren partidir. Parti içinde demokrasiyi, diğer rakiplerimizi kıskandıracak kadar geniş biçimde uygulayan bir partiyiz. Altı yıllık muhalefet döneminde bunu bütün kamuoyuna, bütün milletimize gösterdik. Parti yönetimini olduğu kadar, yük ortağı olduğumuz Koalisyon Hükûmetini tabiî ki, yapıcı bir biçimde eleştirmekte hepinizin hakkıdır. Bütün milletvekili ve partili arkadaşlarımın hakkıdır. Ancak, bu Hükûmetin, hangi şartlar altında kurulduğunu ve ne kadar ağır bir görev üstlendiğini değerlendirmenizi istiyorum.

55'inci Cumhuriyet Hükûmeti, milletimizin vazgeçilmez değerleriyle, devletimizin değiştirilemez nitelikleri arasında, bizden önce iktidar makamında bulunanların yarattığı bir gerilim ve bu gerilimden kaynaklanan siyasî bunalımı aşmak için kurulmuştur. Biz ne pahasına olursa olsun mutlaka iktidarda olalım, mutlaka iktidar kalalım mantığıyla hareket edemeyiz. Hiçbir zaman, şimdiye kadar böyle bir anlayışla hareket etmedik.

Felsefesi, ilkeleri, programı olan ve bunların peşinden kararlılıkla yürüyen bir partiyiz. Biz iktidara ancak düşüncelerimizi, programımızı hayata geçirebilmek için, onları icra etmek için talibiz. Bununla birlikte, bu kez Anavatan'ın üçüncü defa iktidar olduğu bu Hükûmet döneminde ülkemiz fevkalâde bir durumla karşı karşıya kalmıştır. İktidar adeta şartların zorunlu kıldığı, önümüze koyduğu bir görev haline gelmiştir. Binaenaleyh, bir uzlaşma tesis ederek, bir takım fedakârlıkları peşinen göze alarak bu Koalisyon Hükûmetini kurmamız gerekmiştir.

Hükûmetimiz'in yapacağı öncelikli iş, devlet ve toplum hayatında meydana getirilen tahribatı ortadan kaldırmak ve ülke gündemini yeniden normale dönüştürmektir. Böylelikle ülkenin belli bir vadede, geniş bir program dahilinde aşılabilecek sorunlarını çözmek ve çeşitli alanlarda hedeflerine ulaşmak üzere gerekli ortam sağlanmış olacaktır.

Devraldığımız Türkiye, maalesef kendi sorunlarıyla uğraşacak takatini yitirmiş, hedeflerine doğru yürümekten alıkonulmuş bir Türkiye'ydi. Geçen dönemde, devletin kadroları çok ağır biçimde tahrip edilmiş, devlet yapısı zedelenmiştir. Ekonomi düzeni adeta kaotik bir mahiyete büründürülmüştür. Ülkenin enerjisi, boş çekişmelerle harcanmıştır. Siyaset giderek bulanıklaşmış, siyasetçilerin toplum nezdindeki itibarı zedelenmiştir. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi devlet ve millet arasında, rejimle milletin değerleri arasında bir büyük ihtilaf yaratılmıştır.

Değerli Arkadaşlarım;

Bizim Hükûmetimi'zle birlikte Türkiye'de sular durulacaktır. Taşlar yeniden yerine oturacaktır. Devlet ve toplum hayatında düzeni yeniden tesis etmek,her şeyden önce hükûmetin görevidir. Henüz, daha 15 günlük bir Hükûmet olmamıza rağmen bu yönde kararlı bir biçimde icraata başlamış bulunuyoruz. Önce temel alanlarda topyekûn bir ıslahat yapacağız. Ardından da reform dönemi gelecektir. Devlete, ekonomik ve siyasî hayata çeki düzen verdikten sonra, uzun yıllardan beri geciktirilmiş olan(Anavatan'ın birinci iktidar döneminde başlattığı) reformlara yeniden başlanacaktır. Türkiye'yi devamlı kan kaybeden bir ülke olmaktan çıkarıp, atılımlarında ısrarlı, hedefine doğru inatçı bir şekilde yürüyen bir ülke haline getireceğiz. Tekrar söylüyorum, hiç kimse bu yolculukta bizden popülist uygulamalar beklememelidir.

Değerli Arkadaşlarım;

İlk yapmamız gereken şey bürokrasiyi ve devlet kurumlarını bir düzene, disipline kavuşturmaktır. Demokrasilerde; devlet hayatında hükûmet, milletin iktidar iradesini, bürokrasi ise o iradenin icraat kabiliyetini temsil eder.

Türk Milleti'nin varlık biçimi olarak benimsediği Türkiye Cumhuriyeti'nin kollektif icra kabiliyeti, geçen dönemde, bir çok alanda maalesef sekteye uğratılmıştır. Devlet organları arasında uyum, ahenk, işbirliği zedelenmiştir. Savunma ve asayiş organları arasında doğan güvensizlik ve bunun kamuoyuna yansıyan uzantıları hepinizin malûmudur.

Burada bunların ayrıntısına girmek istemiyorum. Ama ne olursa olsun yanlış bir tablo, zihinleri bulandıran bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu, bu alanda da tıpkı ekonomide olduğu gibi hiç de parlak olmayan bir tablo devraldığımızı burada ifade etmek zorundayım. Ekonomi yönetiminde çok başlılık yanında, yetersizlik ve kötü anlamıyla siyasî karar alımlarının sebep olduğu bir dağınıklık oluşmuştur. Aynı şekilde dış politikada tam anlamıyla bir karmaşa yaratılmıştır. Uluslararası konulardaki hiçbir sorunumuz çözümlenemediği gibi hiçbir hedefe de bırakın ulaşmayı, yaklaşmak dahi mümkün olmamıştır.

Netice olarak ilk yapmamız gereken şey, devletin kurumlarını ıslâh etmektir. Bunun için süratle bürokraside bir değişiklik ameliyesini başlattık. Yapacağımız değişikliklerde arayacağımız nitelikler liyakat, uyumlu çalışma ve çalıştırabilme yeteneği olacaktır. Bu değişiklikleri bir Koalisyon Hükûmeti olarak uzlaşmayla yapmamaz gereği ortadadır. Bununla birlikte ortaklarımızın da aynı ilkeler doğrultusunda çalışacağından şüphemiz yoktur. Bu çerçevede geçen dönemde ortaya çıkan, bürokrasiye sirayet ettiği anlaşılan oluşumlarla çok ciddi bir şekilde mücadele edeceğimizi de burada tekrarlamak istiyorum.

Bundan sonra Türkiye'de hiç kimse hukuktan, adaletten kaçamayacaktır. Hiç kimse devleti zan ve şaibe altında bırakamayacaktır. Neşteri vurmak gereken yere vurarak, suçlamaları tüm devlete veya ilgili kurumun tümüne şamil hale getirmeden, suçun şahsiliği prensibini zedelemeden gerekli araştırma ve soruşturmalar mutlaka yapılacak veya yaptırılacaktır. Hukukun yolunu açmak, hukukun önündeki pürüzleri, engelleri ortadan kaldırmak hem Hükûmetimiz'in, hem de çatısı altında millete hizmet etmekten şeref duyduğumuz yüce Meclis'in boynunun borcudur. Meclis'i zan altında kalma tehlikesinden mutlaka kurtarmak zorundayız.

Değerli Arkadaşlarım;

Diğer yapmamız gereken, ekonomi yönetiminin uyumlu çalışmasını sağlamaktır. Aksine bir gelişmeye hiçbir şekilde izin veremeyiz. Ekonomi günlük siyasî çıkarların manipülasyonundan mutlak suretle kurtarılacaktır. Popülist uygulamalara sapılmayacaktır. Bunun siyaseten ne kadar zor olduğunu biliyorum. Fakat Türkiye'nin bugün geldiği noktada başka çaresi kalmamıştır. Altı seneden beri ama, özellikle son dört seneden beri Türkiye har vurup harman savurmuştur. Bunun artık böyle devam etmesi mümkün değildir. Hükûmetimiz icraatında da ekonominin kendi işleyiş kurallarını esas alacaktır. Doğrudan veya dolaylı piyasalara imkân verilmeyecektir. Orta vadede amacımız ekonomiyi siyasetin vesayetinden kurtarmaktadır.

Serbest piyasa sisteminin tam anlamıyla yerleştirilmesi için, gerekli tamamlayıcı düzenlemeler, bu arada kamu bankalarının özelleştirilmesi mümkün olan en kısa zamanda gerçekleştirilecektir. Ekonomik ve Sosyal Konsey, sadece kağıt üzerinde bir kurum olmaktan çıkarılacak hayatiyet kazandırılacaktır. Tabiî ki mesele sadece gerekli düzenlemeleri yapmakla bitmemektedir. Önemli olan bunları işletebilmektir, bunlara hayatîyet kazandırabilmektir. Bunun için devletin ticaret, sanayi ve finans işlerini biran önce tasfiye etmesi ekonomi yönetimi üzerindeki yönlendirici iradesini en asgarî seviyeye indirmesi gerekir. Bunları da sırasıyla gerçekleştireceğimizden herkes emin olmalıdır. Bu çerçevede yıllardan beri savsaklanan özelleştirme uygulamalarına hız kazandıracağız.

Netice olarak Anavatan Partisi'nin ekonomide 1980 sonrası iktidar dönemlerinde merhum Genel Başkanımız Turgut Özal'ın öncülüğünde başlattığı misyonu, günümüzün koşullarında tamamlamaya çalışacağız. Koalisyon olmanın bu noktada bizim için bir sıkıntı yaratacağını sanmıyorum. Zira Türkiye'de ve dünyada geçen yıllarda yaşanan gelişmeler Anavatan Partisi'nin 1983 yılından sonra Türkiye'de uyguladığı ekonomi politikalarının alternatifinin olmadığını ortaya koymuştur. Bu politikaları daha dünkü Doğu Avrupa ülkelerinden, düne kadar komünist rejimle yönetilen ülkelerden yıllarca önce uygulamaya koyduğumuz halde, iç siyasî gelişmeler nedeniyle bugüne kadar istenilen süratle yürütememiş olmamız, Türkiye açısından bir kayıp olmuştur.

Biz 1983 yılında bu politikaları, özelleştirmeye uygulamaya başladığımız zaman komünist yönetimi altında olan Rusya, Doğu Avrupa ülkeleri bugün özelleştirmede bizi geçmişlerdir. Daha düne kadar en katı komünist sistemi uygulayan Çin'de bugün akıl almaz bir süratle dışa açık serbest piyasa ekonomisi uygulanmaktadır. Türkiye, dünyadaki bu gelişmeleri izleyip, kendi haklılığını tescil edecek bir tempoya kavuşmak yerine, maalesef yıllardan beri dünyadaki gelişmeyi kavrayamayan insanların korkaklığıyla, kararsızlığıyla zaman kaybetmiştir.

Değerli Arkadaşlarım;

Bugün geldiğimiz noktada Anavatan Partisi olarak bizim felsefemiz artık toplumda tam anlamıyla kabul görmüştür. Bugün Türkiye'de özelleştirmeye doğrudan doğruya karşı olan hiç kimse kalmamıştır. Yapılan sadece mugalatadan ibarettir. Mesele, uygulamada gerekli cesareti ve kararlılığı ortaya koymaktır. Netice itibarıyla Hükûmetimiz, cesur ve kararlı bir tavırla ekonomiyi çağdaş ülkeler düzeyine çıkartmaya kararlıdır. Türkiye, sahip olduğu birikim ve güçle sahip olduğu konum ve ilişkiler itibariyle uluslararası alanda etkili düzeyde olması gereken bir ülkedir. bir büyük güçtür.

Bununla birlikte maalesef geçen dönemde bu potansiyel değerlendirilememiştir. ikili ve çok taraflı ilişkilerimiz gelişmediği gibi bir takım sorunların tasallutuna maruz bırakılmıştır. Bütün bunların sebepleri malûmdur. Bu sebeple Hükûmetimiz'in kuruluşu; bir çok ülkenin dış politikasına ipotek koyan, Türkiye'nin ekonomik gelişmesinin önünde engel oluşturan bir çok sebebin kendiliğinden ortadan kalkmasını sağlamıştır. Aslında 55’inci Hükûmet'in sadece kuruluşu dahi Türkiye için büyük bir kazançtır. Ama bize düşen görev, şimdi bu daha müsait olan zeminde daha iyimser olan ortamda kaybettiğimiz yılları telafi etmektir.

Hükûmet olarak Türkiye'yi uluslararası alanda hak ettiği düzeye getirmeyi, daha etkili hale getirmeyi en önemli görevlerimizden biri olarak görüyoruz. Hükûmetimiz daha kuruluş aşamasında sadece içeride değil yurtdışında da uluslararası düzeyde hüsnü kabul görmüştür. Şimdi bunu Türkiye'nin imajını düzelterek, sorunlarımızı çözüp ilişkilerimizi daha da geliştirmek için değerlendirmek zorundayız. Bir takım kuşkuların gölgelemesine maruz kalan Avrupa Birliği'yle ilişkilerimiz, geçmiş yıllarda sönükleşmiştir. Bu ilişkileri, Türkiye'nin menfaatlerini gözeterek yeniden canlandıracağız. Gümrük Birliği'nin gerektirdiği uyum düzenlemeleri yıllardan beri halâ tamamlanamamıştır. Türkiye, Gümrük Birliği'ne gireli iki yıla yakın bir zaman olduğu halde, yıllardan beri sürüncemede bekleyen bütün bu uyum düzenlemelerini biran önce tamamlamak zorundayız.

Öte yandan Gümrük Birliği'ni Türkiye'nin aleyhine işleyen bir süreç olmaktan çıkaracak ilave düzenlemeler gerekmektedir. Onları da yapacağımızdan, yapmak için elimizden geleni yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Kıbrıs sorununun çözümünde, Kıbrıs'taki toplum liderleri arasında yüz yüze yapılmaya başlayan görüşme sürecini Türkiye olarak destekledik. Hükûmetimiz'in kuruluşundan sonra önüne gelen en öncelikli mesele, Kıbrıs sorununun (23 yıldan beri uluslararası bir sorun olarak, uluslararası ilişkilerde en köklü ihtilaf olarak kalan) yeniden bir hareketlenme kazanması olmuştur. Sayın Denktaş'ı daha iki günlük bir Hükûmet olarak Türkiye'ye davet ettik. Kendisiyle bu görüşme süreci öncesinde istişarelerde bulunduk, bu süreci desteklediğimizi ifade ettik. Bu sürecin birtakım baskılarla, birtakım dayatmalarla zedelenmemesi ve uzlaşmayla sonuçlanması elbette ki, Türkiye olarak en önemli temennimizdir.

Herhangi bir dayatmaya karşı daha önce TBMM'den alınan ortak kararlar doğrultusunda Sayın Denktaş'ı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni sonuna kadar destekleyeceğimizi, bu süreç dolayısıyla bir defa daha uluslararası aleme ifade ettik.

Değerli Arkadaşları m;

Yunanistan'la, göreve gelir gelmez yeni bir diyalog imkânı yaratmış ve bu sayede hem Yunanistan'la ilişkilerimizde, hem de Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde çok önemli bir yumuşama sağlanmıştır. Elbette aramızda önemli sorunlar vardır, fakat bütün bu sorunlar uzlaşma, hoşgörü, karşılıklı anlayış ve diyalogla aşılabilecek olan sorunlardır. Bu sorunların aşılmasıyla, iki ülke arasında çok büyük işbirliği olanakları doğacaktır. Bunların değerlendirilmesi her iki ülkenin de lehinedir. Uzattığımız elin geri çevrilmeyeceğini, başlayan diyalog girişiminin iyi niyetle sürdürüleceğini umut ediyoruz.

Ekonomik hayatta, normale dönüş çabalarımızı sürdürürken, son dönemde ağırlaşan birtakım dengesizlikleri de ortadan kaldırmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Bugün Türkiye, daha öncede her vesileyle bu kürsüden söylediğim gibi, gelir dağılımı açısından dünyanın en adaletsiz ülkelerinden birisidir. Gelir dağılımı hem bölgeler, hem de nüfus kesimleri itibariyle fevkalade bozulmuştur. Bunu iki bakımdan düzeltmeye mecburuz. Eğer bunu düzeltmezsek Türkiye'de sosyal barışı koruyabilmemiz mümkün değildir. Ama aynı zamanda, Türkiye'nin tekrar yatırım yapabilir bir ülke haline gelmesi için de, bu tablonun düzeltilmesi lazımdır. Yerli ve yabancı yatırım imkânlarını seferber ederek, yatırımların önündeki engelleri kaldırmak zorundayız. Devleti, müteşebbisin önünde engelleyici olmaktan çıkarıp, onu teşvik eden bir kurum haline dönüştüreceğiz. Vatandaşına bir zanlı gibi davranan, onu kanunlarla, yönetmeliklerle binbir türlü bürokrasiyle cendere altına alıp, hareket edemez hale sokan bir devlet istemiyoruz. Vatandaşının önünü açan, bireylerin dinamizmini ülke kalkınmasına yönelten bir devleti kurmak istiyoruz. Enflasyonu artırıcı uygulamalardan, bizim Hükûmetimiz döneminde mutlak suretle uzak durulacağını herkes iyi bilmelidir. Bu kapsamda, faiz ve kur manipülasyonlarına başvurulmayacaktır. likiditeyi, realiteden saptıran uygulamalara yönelinmeyecektir. Enflasyonla mücadelenin ancak ekonominin kendi gerçekleri ve işleyiş kuralları içerisinde, üretim ve yatırımların artırılması suretiyle mümkün olacağına inanıyoruz. Mali politikalar enflasyona karşı tek başına yeterli olamaz. Enflasyonla mücadelede, bu mali tedbirlerin yanında, iç tasarrufların artırılması, kredi ve ihracat imkânlarının zenginleştirilip değerlendirilmesi suretiyle, üretimin ve yatırımların artırılması gerekir.

Dış kredi piyasalarında, Hükûmetimiz'in kurulmasıyla birlikte, Türkiye'ye karşı, istikrar oluşumunu gözlemekten kaynaklanan bir rahatlama meydana gelmiştir. Bunu mutlaka değerlendireceğiz. Küçük ve orta boy işletmelerde, bu işletmeleri daha da güçlendirerek dış piyasalara entegrasyona yönelteceğiz . Anadolu’daki müteşebbislerimizin birtakım önemli sorunlarına rağmen bugüne kadar gösterdikleri dinamizm, hayranlığımıza muciptir. Bu dinamizmin önünü açmak da, Hükûmetimiz'in görevidir.

Çalışan ve üreten kesimlerin, geçim sıkıntısına dûçar olmamalarını sağlamak, enflasyonun memur, işçi, esnaf ve köylü üzerindeki baskısını mutlaka hafifletmek gerekir. İşsizlik ve geçim sıkıntısı Türkiye'de artık katlanabilir boyutları aşmış, siyasî ve sosyal çalkantı ve sorunlara kaynaklık eder hale gelmiştir. Bu noktada işsizliğin artarak geçim sıkıntısının ağırlaşmasının, demokrasiye yönelik bir tehdit kaynağı olduğunu unutmamak gerekir.

Binaenaleyh, bütün bu sorunlarla mücadeleyi, sadece ekonomik açıdan görmemek lazımdır. Memurlarımız için devletin bütün imkânları zorlanarak, yılın ikinci dönemini kapsayan yüzde 35 oranında bir maaş artışı sağlanmıştır. Bu oranın dahi yeterli olmadığını biliyorum, ama hiç olmazsa bir ferahlama sağlayacağını ümit ediyorum. Köylümüzün ürün bedellerini mutlaka peşin olarak ödeyeceğiz. Esnafımız için de önümüzdeki günlerde birtakım koruyucu tedbirler alınacaktır.

Bu noktada bütün kesimlerden, ekonomide gerekli denge ayarlamalarının yapılabilmesi için, bir süre daha sabırlı olmalarını beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Türkiye, iki günlük ferahlamanın faturasını ağır şekilde ödeyerek geliyor. Hükûmetimiz döneminde, aynı yanlışa bir daha düşülmeyecektir.

Değerli Arkadaşlarım;

Bu Hükûmet, Diyanet üzerinde yoğunlaşmış tereddütleri ve kurumun hak etmediği imajı ortadan kaldıracaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı, geçmişte altın dönemini Anavatan iktidarları döneminde yaşamıştır. Dini hizmetleri, devletin temel hizmetleri olarak görüyoruz. Diyanet üzerine en son konuşması gereken parti, aslında Refah Partisi'dir. Refah Partisi, artık kendine gelmeli ve bugüne kadar tek çivi bile çakmadığı kurum ve kuruluşlar üzerinden prim yapmak fantazisinden vazgeçmelidir. Halkımızın arasındaki bağları kuvvetlendiren, yüce dini duyguları derinleştiren bir kurumu, solculara bağlandı diye yaralamak, aslında bölücük yapmanın bir türüdür. "Havada ikmal yapacağız" diye hükûmet değişikliğine giden Sayın Erbakan, sonunda havada kalmıştır, halâ ayağı yere basmamaktadır. Biz, kendisini daha önce defalarca uyardık: ne yapacaksınız ki, bazılarının yere inmeden aklı başına gelmiyor. Bazılarının ise, yerde de aklı başına gelmiyor.

Değerli Arkadaşlarım;

Anavatan Partisi kurulduğu ilk günden bu yana temel hak ve özgürlüklerin, savunucusu olmuş bir partidir. Yalnız savunmakla kalmamış, bu özgürlükleri hayata geçirmiş olan partidir, uygulamada bu özgürlükleri insanımıza kazandırmış olan partidir. 163'üncü Madde'nin geri geleceği koskoca bir yalandan ibarettir. Anavatan Partisi, 163'üncü Madde'yi kaldıran partidir. Erbakan, iktidardaki başarısızlığını, 30 yıldan beri iktidarda verdiği sözlerin, geçtiğimiz 1 yıllık iktidar döneminde hiçbirini yerine getirememesini, şimdi yıllar öncesine giderek unutturmaya çalışmaktadır. Erbakan'ın hatırlaması gereken ve millete hesabını vermesi gereken bu Başbakanlığı'nda geçen 1 yıllık iktidar dönemidir.

Türkiye bundan sonra geriye değil, daima ileriye gidecektir. Erbakan, Türkiye'ye bir yıllık iktidar döneminde verdiği zarardan dolayı, siyaseten hesap vermek zorundadır.

Değerli Arkadaşlarım,

Din ve vicdan özgürlüğü vazgeçilmez nitelikteki insan haklarıdır. ANAP, dinine, manevî değerlerine, inancına bağlı olan halkından korkmaz; tersine onun değerlerini korumayı kendisine görev bilir. ANAP, ülkenin birliği ve bütünlüğü için kendisini teminat sayar. Allah'ın kitabı, Allah'ın dini hiç kimsenin tekelinde değildir, hiçbir partinin tekelinde değildir. insanların, imanlarını ölçmek de siyasetçilerin işi değildir. Aslında bu, hiç kimsenin işi değildir.

Değerli Arkadaşlarım;

Muhalefet, bizim devlet kaynaklarını rantiyecilere pompaladığımızı iddia etmektedir. Biz, halkımızın beklentilerine cevap vermek, dağılan dengeleri, bozulan dengeleri tekrar kurmak; ülkeyi, halkıyla ve devletiyle bütünleşmiş normal düzene kavuşturmak için Hükûmet olduk. Ben, bu Hükûmet'in Başbakanı olarak, “benim Hükûmetim döneminde, hiç kimsenin hakkını, hiç kimseye yedirmem" diyorum. Daha yeni güvenoyu almış, Meclis'in güvenine mazhar olmuş bir hükûmeti, bu karalamalarla, bu çamurlarla yıpratmaya hiç kimseye meydan vermemeliyiz, fırsat vermemeliyiz. Biz, halkımızın bizden neyi istediğini, bizden neyi beklediğini gayet iyi biliyoruz. Biz, milletimizin Hükûmetiyiz. Bunun aksini düşünenler hükûmetin yapacağı uygulamalarla önümüzdeki günlerde cevaplarını alacaklardır. Bunlar zaten, milletin isteklerini anlayamadıkları için yollarına devam edememişlerdir. Milletin isteklerini, beklentilerini yanlış anladıkları için bugün müstafi hükûmet olmuşlardır. Ülkenin yararına ve hayrına olmayan hiçbir politikanın içinde olmayacağız.

Televizyonlardan yaptığım konuşmada da dile getirdiğim gibi, vergi affı dahil hiç kimse bizden, popülist uygulamalar beklememelidir. Ülkenin geldiği noktada herkesten beklediğimiz şey destektir. Hükûmeti oluşturan siyasî partiler ve dışarıdan bizi destekleyen Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar fedakârlık göstermişlerdir. Hükûmetimiz, bir yandan bütün bu İşleri yapmaya çalışırken, bir yandan da sağlıklı bir seçimin alt yapısını hazırlamakla yükümlüdür. Bu konuda, tüm partiler arasında bir mutabakat vardır. Bu amaçla Meclis'in tatile girmesi veyahut çoğunluğunu yitirmesi ihtimalini de dikkate alarak nüfus sayımının yapılabilmesi, seçmen kütüklerinin yenilenmesi ve benzeri konularda acil düzenlemelerin yapılabilmesi için yetki kanunu talebimiz olmuştur. Sayın Baykal ile iki gün önce yaptığım görüşmede, kendisi yetki kanununa destek vermeyeceklerini, bu konuyu mutlaka Meclis Genel Kurulu'nda Kanunları görüşmek suretiyle sonuçlandırmamız konusunda ısrarlı olduklarını bana ifade ettiler. Ben de, bunu anlayışla karşıladım. Şimdi üzerinde mutabık kaldığımız program, gereğince Hükûmetimiz, öncelikli olarak belirlediğimiz seçmen kütüklerinin yenilenmesi, nüfus sayımının yapılmasına imkân verecek yasa tasarısı, Hükûmetimiz'in çok acil olarak gördüğü üç--dört kanun ve bu arada 8 yıllık zorunlu eğitimle ilgili yasanın Meclis'te kabulünü sağlayıncaya kadar Meclis'i çalıştırmak amacındadır.

Türkiye yaralıdır, Türkiye bir kanamaya maruz bırakılmıştır. Şimdi bu kanama durmuştur. Şimdi öncelikli işimiz yaraların sarılması, tahribatın giderilmesidir. Hal böyle iken, seçim diye ülkenin elini kolunu bağlamak yanlıştır. Seçim bundan bir sonraki adımdır. Bunun böyle olması gerektiğini de ülkedeki izan sahibi herkes takdir etmektedir.

Değerli Arkadaşlarım;

Hiç kimse hayale kapılmamalıdır. Devraldığımız şartlar ağırdır. Mümkün olanı bu ağır şartlar altında gerçekleştirmek zorundayız. Kötüden iyiye doğru, sabırla bu şartları islah ederek ilerleyeceğiz. Aynı zamanda gerçekçi olmak zorundayız. Halkımızın gerçekçi beklentilere sahip olması, Hükûmetimiz'in de gerçekçi icraatta bulunması şarttır.

Binaenaleyh görevimiz zor, sorumluluğumuz ağırdır. Ateşten gömlek giydiğimizi biliyoruz, ama bunu giymekten kaçamazdık. Bize yakışanı yaptık, Anavatan'a yakışanı yaptık. Sizlerin ve milletin desteği, Cenab--ı Allah'ın yardımıyla sonunda mutlaka başarılı olacağız. Bize şimdiye kadar verdiğiniz destek, gösterdiğiniz fedakârlık için hepinize bir defa daha teşekkür ediyorum ve bu vesileyle hepinizin mübarek Mevlüt Kandili'ni kutluyorum.

Saygılar sunuyorum.