BAŞBAKAN SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TBMM GRUP KONUŞMASI

6 Ağustos 1997

 

BAŞBAKAN A.MESUT YILMAZ – Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum ve bugün partimize katılan Eskişehir milletvekili Demir Berberoğlu arkadaşımızı; ayrıca İstanbul’dan ve Antakya’dan Partimize iltihak eden belediye başkanı ve belediye meclis üyesi arkadaşlarıma, bütün Anavatan camiası adına hoşgeldiniz diyorum. (Alkışlar)
 
            Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde 55. Hükümet olarak bir aylık görev süremizi tamamladık. Bu bir aylık süreye baktığınız zaman ve bir aylık hizmet dönemimizi, bizden önceki Hükümetin, yani Sayın Erbakan’ın başkanlığındaki 54.Hükümetin ilk bir aylık dönemiyle karşılaştırdığınız zaman göreceksiniz ki, Anavatan Partisinin önderliğinde kurulan 55. Cumhuriyet Hükümeti, sadece Türkiye’yi bir badireden kurtarmakla kalmamış, aynı zamanda geleceğe dönük önemli icraatlara da damgasını vurmuştur.
 
            Bakın, rakamsal olarak bu karşılaştırma şunu gösteriyor: Sayın Erbakan’ın başkanlığında kurulan 54. Hükümet, 28 Haziran 1996‘da iş başına gelmiştir; 28 Haziran‘dan 28 Temmuz’a kadar geçen sürede baktığınız zaman, Erbakan Hükümeti, yani Refahyol Hükümeti, bu Meclisten bir tane bile kanun çıkaramamıştır. Ve bir aylık sürede sadece bir tane Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır.
 
            Buna mukabil, 55. Hükümetin, yani bizim Hükümetimizin 30 Haziran‘dan 30 Temmuz’a kadar geçen birinci ayında, Türkiye Büyük Millet Meclisin’den 22 tane kanun çıkmıştır. Ve yine, Hükümetimizin, aynı sürede 16 tane kanun tasarısını da Meclise sevk etmiştir. Erbakan Hükümeti, ilk ayında sadece bir tane kararname çıkarmışken, 55. Hükümetin ilk ayında çıkardığı kararname sayısı 111’dir.
 
            Bu rakamlarla, 55.Hükümet, sadece kendi selefine göre değil, kendisinden önce gelmiş bütün hükümetlere göre de, Türkiye‘de en köklü ve en hızlı icraat yapan hükümetlerden birisi olmuştur.
 
            Değerli arkadaşlarım, biz bu Hükümeti kurmadan önce milletimize bir söz verdik. Bu Hükümet olarak milletimize en önemli taahhüdümüz, Türkiye’deki siyasi gerginliği ortadan kaldırmak, sağlıklı bir seçim ortamını yaratmak ve makul bir sürede ülkeyi yeniden milletin hakemliğine götürmektir. Bazı çevreler bizim bu taahhütlerimize bakarak, bizim hükümetimizin sadece bir seçim hükümeti olduğunu iddia ettiler. Biz bu iddialara karşı çıktık. Biraz önce verdiğim rakamlar ortaya koymuştur ki, 55’inci hükümet, sadece bir seçim hükümeti değil, aynı zamanda bir icraat hükümetidir.
 
            Öte yanda, milletimize verdiğimiz sözlerin hiçbirini de unutmuş değiliz. İlk olarak, geçtiğimiz hafta bu meclisten nüfus sayımı ve seçmen kütüklerinin güncelleştirilmesine ilişkin bir yasayı hep birlikte çıkardık. Hepinizin bildiği gibi, bu kanuna göre, 30 Kasım 1997 tarihinde Türkiye’de nüfus tespiti ve seçmen kütüklerinin yenilenmesi işlemi birlikte yapılacaktır. Bu düzenlemeyle, bir yandan 1990 yılından beri yapmadığımız genel nüfus tespitini yaparken, aynı zamanda yeni seçmen niteliğini kazanmış olan gençlerimize, vatandaşlarımıza da, oy verme imkanını, yani iradelerini meclise yansıtma imkanını vereceğiz.
           
            Daha önce çeşitli nedenlerle seçmen kütüğü yenilemesi çalışmalarında kaydını yaptırmamış olan bütün vatandaşlarımın, kanunun gerektirdiği bu imkandan yararlanarak, bu konuda daha duyarlı davranacaklarını ümit ediyorum; çünkü, geçirdiğimiz bir senelik Refahyol denemesinin Türkiye’ye nelere mal olduğu herkes tarafından görülmüştür. Demokrasiye inanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini koruyarak sonsuza kadar yaşatılmasını kendisine ilke edinmiş olan bütün yurttaşlarımız, önümüzdeki seçimlerde oy haklarını mutlaka kullanmak zorundadır, ülkenin geleceğine yön verecek olan oylarını mutlaka kullanmak zorundadır. Bu kanunla, aynı zamanda, henüz daha nüfus cüzdanı olmayan vatandaşlarımıza da, yeni kolaylıklar getirilmiştir. Önümüzdeki altı ay içerisinde bu vatandaşlarımız nüfus müdürlüklerine başvurdukları takdirde, hiçbir cezaya tabii olmaksızın, yeni nüfus cüzdanlarını alabileceklerdir.
 
Bütün bu düzenlemelerdeki amacımız, milletimizin iradesinin Meclise sağlıklı bir şekilde yansımasıdır. Refah Partisi tabanının genel kitleye oranla daha politize olduğu hepinizin bildiği bir gerçektir. Ama, yaşadığımız Refahyol iktidarı göstermiştir ki, demokrasiden yana olan, Cumhuriyetin temel niteliklerinin korunmasından yana olan kitleler, eğer oy hakkına sahip çıkmazlarsa, eğer bu demokratik haklarını kullanmazlarsa, ülkenin geleceği bir azınlığın eline geçebilmektedir. Vatandaşlarımızın bu defa seçmen kütüğüne yenileme işlemlerini yaptırmakta daha duyarlı davranacaklarını umuyorum.
 
Bunun sonucu olarak, göreceksiniz ki, yapılacak olan ilk seçimlerde bu seçimlerden zaferle çıkan Anavatan Partisi olacaktır. (Alkışlar) Anavatan Partisiyle birlikte, aslında Türkiye’de çoğulcu demokrasi kazanacaktır. Siyaseti, kavga için değil, bir uzlaşma ruhuyla, ülkeyi daha ileriye taşıma anlayışıyla siyaset yapan zihniyet olacaktır.
 
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle kısa olarak, son yapılan Yüksek Askeri Şura toplantısına da değinmek istiyorum. Daha önce haklarında birçok spekülasyonlar yapılan ve iç politikaya karıştırılmak istenen üst düzey komutanlarımızın gerçek endişelerinin, Cumhuriyetin temel ilkeleri olduğu, bu şura kararlarıyla bir defa daha ortaya çıkmıştır. Ordumuzun işleyişi, ordumuzun iç yapısı, kendi geleneklerine uygun olarak devam etmektedir. Komutanlarımızdan hiç birisi  -şura süresince 4 gün onlarla devamlı beraber olan, onlarla ülkenin durumunu, ülkenin meselelerini detaylı biçimde görüşme imkanını bulan bir arkadaşınız olarak söylüyorum- demokrasi dışında bir tavra, demokrasi dışında bir düşünceye sahip değildir.(Alkışlar)
 
Söylendiği gibi öyle iktidar hevesli filan da değillerdir.Bunun isbatı, işte bütün kuvvet komutanlarının bu şurayla emekliye ayrılmış olmasıdır. Şimdi onların bıraktığı bayrağı, onlardan sonra gelen yeni komutanlar taşıyacaktır. Silahlı Kuvvetlerimizin geleneği, üsulleri, demokratik rejim içerisinde mutlaka korunarak devam ettirilecektir.
 
Değerli Arkadaşlarım, bu Yüksek Askeri Şurada, 365 subay ve astsubayın çeşitli zararlı faaliyetleri dolayısıyla, disiplinsizlik faaliyetleri dolayısıyla ordudan uzaklaştırılmaları teklif edilmiştir. 365 talepten sadece 76 tanesi bu şurada karara bağlanmıştır, 76 subay ve astsubay ordudan uzaklaştırılmıştır.Bu 76 subay ve astsubaydan 72’si irticai faaliyetlerinden dolayı, 3’ü casusluk olayına karıştıklarından dolayı, 1’iside çete olayına karıştıklarından dolayı ordudan ihraç edilmişlerdir. Geri kalan 300’e yakın subay ve astsubayın büyük kısmı irticai faaliyetleri nedeniyle ordudan uzaklaştırılması istenen kişilerdir: ama, bizim müdahalemizle bütün bu subay ve astsubaylarımıza dini bir imkan verilmiştir. Bu faaliyetlerinden önümüzdeki dönemde vazgeçtikleri taktirde, ordumuzu irticaya karıştırma faaliyetlerinden vazgeçtikleri takdirde, ordumuz içerisinde hizmete devam edeceklerdir. Bu faaliyetlerini sürdürdükleri tesbit edildiği takdirde, önümüzdeki askeri şurada Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırılacaklardır.
 
Hemen hatırlatayım ki, bu şurada 76 subay ve astsubayımız Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırılırken bundan önce yapılan Sayın Erbakanın başkanlığındaki son Yüksek Askeri Şura toplantısında 161 subay ve astsubay, aynı faaliyetlerinden dolayı Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırılmıştır. Dolayısıyla Yüksek Askeri Şura Toplantısını sonuçları itibariyle Türkiyede normalleşme sürecine, demokrasinin sağlıklı işlediği sürece geçişin önemli bir halkası olarak görüyorum ve bundan sonrada artık Türkiyede Silahlı Kuvvetlerin demokrasi içerisindeki yerinin ve sorumluluğunun, geçmişte yaşadığımız ve hepimizin paylaştığı bir takım ortak endişelerden kaynaklanan durumlara sebebiyet vermeden, çok daha sağlıklı bir zeminde devam edeceğine inanıyorum.
 
Değerli arkadaşlarım, Anavatan Partisi, 1983 yılında Türkiyenin yönetimini eline aldığı zaman ve 1983’den 1991’e kadar geçen 8 yıllık iktidar döneminde Türkiyede tam anlamıyla bir devrimi gerçekleştirmiştir. Özellikle ekonomi anlayışı ve alt yapı konusunda gerçekleştirdiğimiz atılımlar, reformlar, sadece Türk insanının değil, bütün dünyanın taktirini kazanmıştır. Ama, geçen hafta bu kürsüden yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi, aradan geçen 14 yıllık süre, bugün bize Anavatan Partisi döneminde gerçekleştirilen o büyük değişimin bir boyutunun eksik kaldığını göstermiştir. Biz, Türkiye’ nin ekonomik yapısını, Türkiyedeki ekonomi anlayışını köklü bir biçimde değiştirdik, kökten değiştirdik. Ama maalesef, bu değişimi sürekli kılacak olan bir anlayışı yerleştiremedik. Eğitim ve öğretim alanında mutlaka yapılması gereken reformları gerçekleştiremedik. Eğer bugün Anavatan Partisinin iktidarı tek başına sürmüş olsaydı, yani arada şu 6 yıllık kesinti dönemi olmasaydı, hiç şüpheniz olmasın ki, özellikle 1990’lı yılların başında üzerinde çalıştığımız bu eğitim reformu da gerçekleşmiş olacaktı; ama, bugün Türkiye altı yıllık bir gecikmeyle de olsa, aynı noktaya yeniden gelmiştir.
 
Değerli arkadaşlarım, bizim eğitim projemiz, bir mega projedir. Bu proje, her türlü siyasi mülahazanın üstünde tutulması gereken, Türkiyenin geleceğine yön verecek olan bir projedir. Çünkü, bugüne kadar ki tecrübelerimiz bize göstermiştirki, insan kalitesini yükseltmeden, sadece maddi unsurlar konusunda kaydedeceğimiz her türlü mesafe zamanla anlamını kaybetmektedir, anlamsız kalmaktadır. İsterseniz her tarafı en modern cihazlarla donatabilirsiniz; ama, o cihazları kullanacak ve hatta o cihazları yapacak insanları yetiştiremezseniz, o bilgisayarlar bürolarda süs eşyası olarak kalır. O CD ler araçlarda aksesuar olarak kullanılır.
 
Dünyanın birçok ülkesinde ve genellikle ve demokrasiyle yönetilen ülkelerde ilköğretim çağındaki çocuklar, bilgi ağlarında dünyayı avuçlarının içine alırlarken, eğer bizim çocuklarımız hala karatahtanın önünde tebeşir tozu yutuyorlarsa, buna çözüm getirmeyen, bu alandaki reformu gerçekleştirmeyen bir anlayışın ülkeyi yönetmeye hakkı yoktur. (Alkışlar)
 
Bakın, bugün eğitim sistemimizin geriliği yüzünden, bizim çocuklarımız dünyaya açılan dünya ile bütünleşen bir Türkiye’de, bırakınız yabancı dil öğrenmeyi daha Türkçe’yi dahi doğru dürüst öğrenememektedirler. Bazı yerlerde 100 öğrenciyi bulan  birleştirilmiş sınıflarda, çoğu ikili öğretim yoluyla çocuklarımızı 2000 yıllara hazırlayamayız. O nedenle eğitim sistemimizi alt yapısından başlamak üzere, a dan z ye değiştirmek zorundayız. Eğer alt yapı sorununu çözemezsek, ne kadar ideal bir sistem kurarsak, kuralım neticede bu sistem çökmeye mahkumdur.
 
Eğitim projemizin birinci amacı, alt yapı sorununu çözmektir. Yani , bina sorununu, derslik sorununu, bilgisayar sorununu, spor salonunu ve daha idealimizde olan ideal öğrenci niteliğine ulaşmamız için gereken her şeyi en kısa zamanda çocuklarımıza sağlamak zorundayız.
 
55. hükümet bu dev projeyi gerçekleştirmek için elindeki bütün imkanları halkımızın ve gönüllü kuruluşlarımızın desteğini de sağlamak suretiyle, bu konuda bir büyük atılımı başlatmaya kararlıdır.
 
Burada tekrar altını çizerek söylüyorum ki, biz bu projeyi her türlü siyasi mülahazanın üstünde tutuyoruz. Bu projenin gerçekleşmesini, ülkenin geleceği açısından en kutsal bir görev olarak biliyoruz ve ona göre çalışıyoruz.(alkışlar)
 
Aslında, hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun, hangi partiye mensup olursa olsun, sağlam kafaya sahip olan, sağlıklı düşünen herkesin bu projeye destek olması lazımdır; ama, amacı üzüm yemek değil de, bağcıyı dövmek olan küçük bir azınlık, konuyu eğitim reformu dışına çıkararak, dar bir çerçeveye sıkıştırmak istemektedir.
 
Değerli arkadaşlarım, çocuklarımızın aydınlık bir geleceğe kavuşmasından, acaba bazı insanlarımız, özellikle bazı siyasilerimiz, özellikle refah partisi acaba neden rahatsız olmaktadır?! Bunun cevabı açıktır: Gıdaları cehalet olan, gıdaları karanlık olan insanlar, elbette ki aydınlıktan rahatsız olurlar(alkışlar) ben onların yüzünde, karanlığa alışmış olan yarasaların güneşi gördükleri zaman duydukları huzursuzluğu görüyorum.
 
Şimdi, sizlere bu eğitim reformu ile ilgili, yani başlattığımız ve mutlaka, her halükarda sonuçlandırmaya kararlı olduğumuz bu büyük eğitim reformunun ana hatlarını açıklamak istiyorum.
 
Değerli arkadaşlarım şu anda Türkiye’de 23823 yerleşim biriminde çocuklarımız 1.,2.,3.,4. Ve 5. Sınıfı aynı derslikte görmektedir. 23823 okulda çocuklarımız 5 sınıfı aynı ders yerinde görmektedir.
Biz burada bir takım anlamsız tartışmalarla vakit harcarken, bu okulda okuyan çocuklar, yarının getirdiği her türlü bilgiden mahrum olarak yetiştirilmektedir.
Belki 19. Yüzyıl şartlarında zorunlu olan bu tip uygulamaları, 20. Yüzyılda, hele hele 21. Yüzyılda sürdürmemiz artık mümkün değildir. Eğer bütün bu projeyi başlatmazsak, çok gecikmiş olarak uygulayacağımız bu projeyi bu gün hiç vakit kaybetmeden, her türlü fedakarlık pahasına bir an önce başlatmazsak, 21. Yüzyılda bu sistemle dünyaya ayak uydurmamız mümkün değildir.
 
Değerli arkadaşlarım, bu projenin amacı 2000 yılında Türkiye’nin her tarafında bugünkü çağ dışı eğitim sistemini rafa kaldırmaktır, bu çağ dışı sisteme son vermektir. Sınıf mevcutları bütün Türkiye genelinde en fazla 30’a düşürülecektir. 30 öğrencinin üstünde sınıf olmayacaktır. 30’ar kişilik-ikili değil- Türkiye’nin her yerinde tekli eğitim yapan bu sınıflarda standart eğitim öğretim dışında, aynı zamanda çocuklara ders saatleri dışında da sosyal faaliyetler, spor faaliyetleri ve etüd çalışması imkanı verilecektir. Yani, çocuk btün eğitim faaliyetini okulda yapacaktır. Çağdaş eğitim anlayışı bunu gerektirir. Gelişmiş ülkelerde öyle eve gidip ders yapmak yoktur. Çocuk dersi okulda öğrenecektir, dersine okulda çalışacaktır, sosyal faaliyetini, spor faaliyetini hepsini okulda tamamlayacaktır ve bütün bunları hocaların nezaretinde yapacaktır.  
 
 
Yani, şimdiye kadar çocuklarımıza vermediğimizi, orada burada bir takım şartlar altında yapmak zorunda kaldıkları etüt çalışmalarını, bundan sonra çocuklar okulda yapacaklardır; çünkü, bütün okullarda tekli eğitim yapılacaktır, sabahtan akşama kadar eğitim yapılacaktır ve bütün bu çalışma süresi boyunca, çocuklara nezaret edecek öğretmen olacaktır; onların çalışmalarına yön verecek, sorunlarına cevap verecek öğretmen olacaktır.
 
Şimdi, burada bir soru akla gelebilir: Türkiye’nin öyle köyleri vardır ki, o köylerde 5 tane, 10 tane, bilemediniz 20 talebe vardır; oralarda eğitim nasıl olacaktır? Yani, eğer her ilköğretim okulunda, her sınıf ayrı ders görecekse, 1. Sınıf ayrı, 2. Sınıf ayrı, 3. Sınıf ayrı – şehirlerde olduğu gibi – ders görecekse, o zaman toplam öğrenci sayısı 20 olan köylerdeki şartlar ne olacaktır? İşte, bu köyler için taşımalı eğitim sistemi getirilecektir. Yani 4 tane, 5 tane köyün merkezi bir yerinde ilköğretim okulu kurulacak, o 4-5 köyden taşıma suretiyle öğrenciler o merkezi ilköğretim okluna getirilecektir. Çocukların taşıma masrafları, sigorta masrafları ve yemek masrafları devlet tarafından karşılanacaktır.(Alkışlar)
 
Gerek iklim nedeniyle gerek ulaşım nedeniyle ve gerekse bu gün hala Güneydoğu Anadolu’da geçerli olan güvenlik şartları nedeniyle, taşımanın mümkün olmadığı veya riskli olduğu yerlerde, yatılı ilköğretim bölge okulları kurulacaktır. Yatılı ilköğretim okullarında okuyan çocuklarımızın  bütün giderleri devlet tarafından karşılanacaktır. Türkiye’nin her yerindeki ilköğretim okullarında maddi imkanları yetersiz olan bütün ailelerin ilköğretim çağındaki çocuklarının kitap, çanta, defter, kalem vs. bütün okul ihtiyaçları devlet tarafından karşılanacaktır.
 
            Değerli arkadaşlarım, bilgisayar, 21.yüzyılın vazgeçilmez bir aracıdır. İlköğretimi yapan bütün çocuklarımız bilgisayarla tanışmış, bilgisayar kullanması öğrenmiş, bu araçla ulaşılabilecek bilgilerle donanmış olacaktır.
 
            Yabancı dil öğretimi, bu gün Türkiye’de hala, maalesef, az sayıda çocuğumuzun edinebildiği bir ayrıcalık durumundadır. Eğitim reformuyla ilköğretimi bitirmiş bütün çocuklarımıza gerçek anlamda bir yabancı dili öğrenme imkanı sağlanacaktır. Ortaöğretimde de ikinci bir yabancı öğretilecektir. Bu sistemden geçerek üniversiteye gelen her çocuğumuz, hazırlık sınıfına gerek duymadan yabancı dili öğrenmiş olacaktır. Yabancı dil öğretiminde de bilgisayardan faydalanılacaktır.
 
            Bütün ilköğretim okullarında  televizyon ve video, eğitimde etkin bir biçimde kullanılacaktır. Ilköğretimden sonra ortaöğretime gitme imkanı bulamayan çocuklarımız için televizyonla yaygın eğitim imkanı genişletilecektir.
 
            Bir televizyon kanalı tümüyle eğitime vakfedilecektir.
 
            Bütün ilköğretim ve ortaöğretim okullarımızda spor tesisi yapılacaktır. Sadece imkanı olan ailelerin devam ettiği özel okullara değil, bütün devlet okullarına giden öğrencilerimiz de her türlü sporu yapma imkanına kavuşacaklardır.
 
            Ortaöğretimde, daha önce olduğu gibi, okul çeşitliliği yerine, çok program-tek yönetim ilkesi hayata geçirilecektir.
 
            İlköğretimden sonra ortaöğretime devam edecek çocuklarımızı için hazırlık ve yönlendirme sınıfları konulacaktır.
 
            Teknik ve mesleki okullara devam edecek öğrencilerimiz için, teknoloji, teknik dersler; imam hatip liselerine gidecek çocuklarımız için Kur’an ve Arapça programları uygulanacaktır. (Alkışlar)
 
            Mesleki ve teknik okullardan mezun olan öğrencilerimize, kendi branşlarındaki yükseköğretim kurumlarına sınavsız olarak, yani merkezi sınava girmeden devam edebilme imkanı sağlanacaktır.
 
            İmam hatip liselerini bitirenlerin, bir önlisans programından geçirilerek, Diyanet İşleri Başkanlığında görev yapmaları imkanı sağlanacaktır. Böylece, din hizmetlerini yürütenlerin nitelikleri ve dolayısıyla bu hizmetin kalitesi artırılacaktır.
 
            Öğretmen yetiştirme konusu da mutlaka yeni esaslara bağlanacaktır; çünkü, bu söylediğim reformların hepsi gerçekleşse dahi; yani altyapı sorunu en köklü biçimde, en iyi biçimde çözümlenmiş olsa dahi, eğitimin insan unsurunu, öğretmen unsurunu çözmeden bu reformu gerçekleştirmemiz mümkün değildir. Hedeflerimiz eğitim seviyesine, ancak üstün nitelikli öğretmenle ulaşabiliriz.
 
            Yükseköğretim Kurumuz, çağdaş eğitim gerektirdiği niteliklere sahip öğretmenlerin yetiştirilmesi konusunda çok ciddi bir hazırlık içerisindedir. Özlük haklarında yapılacak iyileştirmeler, öğretmenlik mesleğinin gençlerimiz için cazip hale getirilmesi sağlanacaktır. Amacımız, 2000 yılına kadar, önümüzdeki 2,5 yılda 200 bin bu niteliklere haiz yeni öğretmen yetiştirmektir.
 
            Diğer taraftan, eğitimin ömür bolu devam eden bir süreç olduğu gerçeğinden hareketle de yeni birtakım düzenlemelere gidilecektir. Çeşitli yöntemlerle toplumdaki bütün bireylerin kapsayacak şekilde, çok programlı, çok ortamlı sınırsız öğretim imkanı sağlanacaktır.
 
            Eğitim projemiz çerçevesinde ortaya koyduğumuz standartları gerçekleştirebilecek özel eğitim yatırımlarına ilaveden, bu konuda yatırım yapmak isteyen, yani bizim çizdiğimiz bu standartlara sahip özel okullar açmak isteyen yatırımcılara ilave teşvikler getirilecektir. Özel sektörün eğitim yatırımlarının artması, hem rekabeti getirecek hem de devletin bu alandaki yükünü azaltacaktır.
 
            Değerli arkadaşlarım, hem devlet olarak hem de toplum olarak büyük fedakarlıklarla hayata geçireceğimiz bu proje, sonuçta ne sağlayacaktır? Yani, sadece derslik yapmak, o dersliklerin içerisini bilgisayarla, lisan laboratuvarlarıyla donatmak, spor salonları inşa etmek amaç değildir. Bütün bunlarla aslı yöneldiğimiz hedef, 2000’li yılların çağdaş, bilgili, ahlaklı, geçmişine vakıf, milli ve manevi değerlerine salip, ama yanı zamanda gelecekte de ne istediğini bilen bir yeni nesil yetiştirmektir. (Alkışlar)
 
            Biraz önce de söyledim, 1980’li yıllarda Türkiye’yi dünyaya entegre ederek büyük değişimlere imasını atmış olan Anavatan Partisinin reformcu ruhu, maalesef, eğitim alanına yansımamıştır. Aslında bunu fırsat kalmamıştır. Şimdi biz, insanlarımızı sadece maddi altyapı itibariyle değil, o maddi altyapıyı sağlayacak insan unsurunu da yetiştirecek bir büyük reforma imzamızı atıyoruz. Samimiyetle söylüyorum ki, bu reformu başarıya ulaştırmak için yapılacak her türlü fedakarlık göze alınmak zorundadır. Çünkü, bu yapılacak olan fedakarlıkların hepsi, ulaşılacak sonuca göre, aslında göze alınmaya değer şeylerdir.
 
            Değerli arkadaşlarım, İkinci Dünya Savaşından sonra yıkılmış, mahvolmuş olan Japonya’nın, Almanya’nın 15-20 sene içerisinde dünyanın en ileri güçleri haline gelmesinin tek sırrı, savaş sonrasında en zor koşullar altında dahi eğitime verdikleri aşırı önemdir. Yani, bizim üzerinde çalıştığımız bu proje, afaki bir proje değildir, kağıt üzerinde kalacak bir proje değildir, soyut bir proje değildir. Dünyanın bütün ileri gitmiş toplumlarının, bugün ulaşmak istediğimiz, yakalamak istediğimiz gelişmiş toplamların bu noktaya gelmek için uyguladıkları, başarıya ulaştırdıkları bir reformu, yarım yüzyıllık bir gecikmeyle şimdi Türkiye’ye getiriyoruz. Zararından neresinden dönülse, gecikme ne kadar erken telafi edilirse o kadar kardır. Siyasi rakiplerimizden bu çabalarımızdan bize destek olmalarını bekleyemeyiz. Onlardan tek istediğimiz, bize gölge etmemeleridir. Bıraksınlar, Türkiye’ye 2000’li yıllardan dünyanın önde gelen ülkeleri arasına sokacak olan bir neslin yetişmesi yolunu açalım.
 
            Biz 1980’li yıllardan Anavatan Partisi olarak, ekonomi reformunu gerçekleştirdiğimiz zaman, ekonomideki yapısal devrimi gerçekleştirdiğimiz zaman, hiçbir siyasi rakibimiz bize destek olmadı. O gün hepsinin umacı gibi korktukları özelleştirme, bugün hepsinin parti programlarındaki birinci ilkedir.
 
            Onun için diyorum ki: Şimdi, ekonomi alanında gerçekleştirdiğimiz reformu sürekli kılacak, kalıcı hale getirecek bir büyük reformu başlatıyoruz. Bu reforma da onlardan destek beklemiyoruz; ama, hiç olmazsa anlamsız engellemelerle yolumuzu kesmesinler. Çünkü, yolu kesilen biz değiliz, yolu kesilen bugünün çocuklarıdır, yolu kesilen yarının gençleridir, yolu kesilen Türkiye’nin geleceğidir. (Alkışlar)
 
            Burada bütün samimiyetimle söylüyorum, iddiayla söylüyorum, bu projeden Türk Milletinin aleyhine, zararına olan hiçbir şey gelmez. Bu projenin, Türk Milletinin aleyhine olan en ufak bir yönü dahi yoktur. Biz iktidarda olduğumuz sürece, Anavatan Partisi Hükümette olduğu sürece, bu projenin uygulanmasında hiç kimseyi rahatsız edecek hiçbir yön olmayacaktır. Tam tersine, bu proje, büyük milletimizi hak ettiği yere getirecek olan bir projedir. Bize, geleceğimizi aydınlatacak olan bu dev projede, bugüne kadar destek olan, bugün destek veren, bundan sonraki mücadelemizde de destek verecek olan herkese şükranlarımı sunuyorum.(Alkışlar) Ve bir defa daha herkese hatırlatıyorum; yarın Türk Milleti, bu projeye destek olanları da, köstek olanları da unutmayacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)