BAŞBAKAN SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TBMM ANAP GRUP KONUŞMASI

2 Haziran 1998

Değerli arkadaşlarım, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, yeni partiden ayrılarak yeniden partimize dönen Sayın Yurdusev Arı ve arkadaşlarına, bütün Anavatan ailesi adına aramıza hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar) İnşallah, bundan sonra, artık birbirimizden ayrılmayacağız. (Alkışlar)

Ben, biraz önce bu kürsüde konuşan Sayın Yurdusev Arı’nın, Anavatan Felsefesine, Anavatan anlayışına ne kadar bağlı olduğunun en yakın tanıklarından birisiyim. Geçmişte birtakım yanlış anlamalar olmuştur, gereksiz olaylar olmuştur. Ama, eğer, bugün Anavatan felsefesine bu kadar bağlı olan çok değerli bir arkadaşımız ve onunla birlikte çok sayıda arkadaşımız yeniden Anavatan Partisine katılıyorlarsa, bu, Türkiye’de Anavatan düşüncesinin tek sahibinin Anavatan Partisi olduğunun da tescilidir. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu kürsüden, daha önce, çeşitli defalar, çeşitli vesilelerle de söylediğim gibi, 55 inci Hükümet olarak, bir yandan ülkemizin ve insanlarımızın içinde yaşadığı problemlere çözüm getirmeye çalışırken, bir taraftan da Türkiye’yi eşiğine geldiğimiz 21 inci yüzyıla hazırlamaya çalışıyoruz. Yani, bizim görevimiz, aslında, ikili bir görevdir. Sadece günlük sorunları çözmekle yetinemeyiz. Geçmişte, Türkiye, sadece günlük sorunlarla uğraşan, Türkiye’nin geleceğini planlamaktan aciz hükümetler tarafından yönetildiği için, hem bu sorunlar birikerek önümüze gelmiştir, hem de Türkiye, 21 inci yüzyılda ufkunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye’yi, yeni bir yüzyıla taşırken, şu anda içinde bulunduğumuz sorunları 2000’li yıllara taşımamalıyız. Acil çözüm bekleyen ve yılların ihmali dolayısıyla birikmiş olan ve önümüzde adeta aşılmaz birtakım engeller gibi duran sorunları çözmek, hepimizin omuzuna yüklenen ortak bir sorumluluktur. Attığımız her adımda, yaptığımız her icraatta bu sorumluluğun idraki içinde hareket etmek zorundayız.

Şimdi, hükümetimiz, geçtiğimiz 11 aydan beri, bu engelleri ortadan kaldırdıkça, sorunları birer birer çözmeye başladıkça, aslında yeni bir çağa yürüyen Türkiye’nin önü açılmaktadır.

Anavatan olarak bizim siyaset anlayışımızın temelinde millete hizmet yatar. Biz, siyaseti, sadece bir hizmet aracı olarak görürüz. Yönetim anlayışımız, kurumları ve kuralların işlerliğini sağlamak, demokrasinin ve hukuk devletinin sürekliliğini korumaktır. İşte, 11 aydan beri Anavatan’ın içinde olduğu, Anavatan’ın başında olduğu bu Hükümet, Türkiye’de, yeni bir siyaset anlayışını, yeni bir yönetim anlayışını simgelemektedir.

Bugün, Türkiye’de, hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek, 11 ay önce rayından çıkan sistemin bugün yeniden rayına oturmuş olduğudur. 11 ay önce tehlikeye düşen rejimin, bugün yeniden normale döndüğüdür. Ama, hükümet olarak bunlarla yetinmedik, ülkeyi normalleştirmekle yetinmedik. Aynı zamanda, bizden önce, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl boyunca konuşulan, fakat hiçbir hükümet tarafından Meclisin gündemine getirilmemiş olan önemli reformları da gerçekleştirmeye koyulduk.

Velhasıl, 55 inci Hükümet, 11 inci ayında, görevini başarıyla yürütmektedir. Bizim yaptıklarımıza, sadece siyasi hesaplarla karşı çıkanların, aslında ne kadar yanlış yaptıkları da kısa sürede anlaşılmıştır. Bakın, bizi eleştirenler, yılbaşına kadar bizim en önemli görevimizin Türkiye’de enflasyonu düşürmek olduğunu söylüyorlar, hayat pahalılığını azaltmak olduğunu söylüyorlar. Bugün, artık bu tartışma kalmamıştır, bu eleştiri kalmamıştır. Yarın Mayıs ayı rakamları açıklanacak, enflasyon 3 puan daha aşağı inmiştir. On aydan beri ilk defa yüzde 80’in altına inmiştir. Enflasyondaki bu olumlu gelişmeyi görenler, şimdi bizi başka şekilde suçlamaya çalışıyorlar, bize başka eleştiriler yöneltmeye çalışıyorlar. Hiçbir mesnedi olmayan, arkasında hiçbir kanıtı olmayan, sadece siyasi hayatımızın klasik hastalığı olan çamur atma metoduyla bizi zayıflatmaya çalışıyorlar.

Ama, şu son yaşadığımız afet olayı, Batı Karadeniz’de, Hatay’da, Ege’de, ülkemizin birçok ilinde yaşanan sel afeti, Türkiye’de, bugün, devlet gibi bir devletin, hükümet gibi bir hükümetin olduğunu bütün vatandaşlarımıza göstermiştir. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bazı afetleri önceden ne kadar tedbir alırsanız alın, önlemek mümkün değildir; bunların tahribatını önlemek de mümkün değildir. Eğer, 500 seneden beri olmadık bir yağış yaşanmışsa, orada yapılan hiçbir inşaatın, hiçbir konut inşaatının, yol inşaatının 500 yılda bir görülecek böyle bir su debisini hesaba katarak yapılmış olmasını bekleyemezsiniz. Eğer öyle olsaydı, gelişmiş ülkelerde benzer afetler olmazdı, benzer afetlerde aynı şekilde benzer zararlar yaşanmazdı. Onun için, bu konuda, elbette ki yetkili makamlarımız, Bayındırlık Bakanlığımız gerekli incelemeleri yapacaktır, eğer ihmal varsa onlar önlenecektir; ama, bunun bir kere bir afet olduğunu, bu afetin de 500 yılda bir yaşanan, çok yoğun bir yağış sonucunda oluştuğunu herkesin bilmesi lazım.

Bakınız, asıl söylemek istediğim şudur: afet olayının yaşandığı 21 Mayıs Perşembe günü sabahı saat 10.30’da talimat verdim. Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi faaliyete geçti ve ondan sonra, bütün afet bölgesindeki sevk ve idare, tümüyle bu kriz Yönetim Merkezi marifetiyle yürütüldü. Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, bütün bakanlıkların müsteşarlıklarının katılımıyla, Silahlı Kuvvetlerin temsilcisi, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği temsilcisi, Kızılay Temsilcisi, diğer ilgili kurumların, kuruluşların temsilcileri, bir hafta boyunca, bu Kriz Yönetim Merkezinde ortak görev yaptılar. Üç aşamalı bir plan yaptılar. Birinci aşama, hayati tehlikeyle karşı karşıya olanların kurtarılmasıydı. Birinci öncelik oydu. Maddi zarar ne olursa olsun, önce selden dolayı mahsur kalan, hayati tehlike karşısında olan vatandaşlarımızın kurtarılması geliyordu.

Bin küsur vatandaşımız, bir gün içerisinde kurtarılmıştır. Devletin bütün imkanlarıyla, en ücra evin damına kadar ulaşılmıştır ve aslında çok daha, eğer eskiden olsaydı, bu kadar etkin bir koordinasyon gerçekleşmemiş olsaydı, çok daha pahalıya mal olacak olan, çok daha büyük can kaybına mal olabilecek olan bir felaket, en az vatandaşımızın kaybıyla atlatılmıştır. Kurtarma işi, işin birinci safhasıydı. İşin ikinci safhasında, hayatın normalleştirilmesi, kapanan yolların açılması, yıkılan köprülerin tamiri geliyordu. Orada da, devlet, çok iyi bir sınav vermiştir. 80 küsur konut yıkılmıştır, heyelan nedeniyle yıkılmıştır. Oradaki vatandaşlarımızın hepsi, devlete ait, kamuya ait yerlerde iskan edilmişlerdir. Hiç kimse, aç, açık bırakılmamıştır. Daha afetin ertesi gününden itibaren, bütün vatandaşlarımıza gıda yardımı sağlanmıştır, hür türlü ihtiyaçları karşılanmıştır ve kısa zamanda, karayollarımızın, Devlet Su İşlerimizin, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün yurdun diğer bölgelerindeki araçları buraya nakledilmiştir. Şu anda, bölgede, binden fazla iş makinası, bu çalışmaları yürütmektedir. Bunun sayesinde, bir-iki gün içerisinde, bütün bölgede, elektrik enerjisi verilmiştir, ulaşım sağlanmıştır, haberleşme sağlanmıştır. Ben afetten iki gün sonra gittim, hayat tümüyle normale dönmüştü.

Ama, bir üçüncü safha vardır. O üçüncü safha da, devletin zarara uğrayan vatandaşlarına yardım elini uzatmasıdır. İşte, bu açıdan da, Hükümetimizin çok iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum. Olayın ilk gününden beri, ilgili bakan arkadaşlarımız, bütün afet bölgelerini gezmişlerdir. Sanıyorum Bayındırlık Bakanımız, şu anda bütün afet bölgelerini dolaşmıştır, dün Bolu’daydı, önceki gün Hatay’daydı, daha önceki gün Edirne’deydi, daha önce Batı Karadeniz Bölgesini, birçok arkadaşımız defalarca ziyaret ettiler. Sonunda, daha olayın üstünden bir hafta geçmişken, Bakanlar Kurulu 7 tane kararname çıkarmıştır. Bu 7 kararnameyle, mevcut imkanlar, mevcut Bakanlar Kurulunun yetkileri kullanılmak suretiyle, afet bölgesinde afete uğrayan bütün vatandaşlarımızın zararları geniş ölçüde karşılanmıştır.

Bakın, bu tedbirler arasında neler var: çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları ertelenmiştir. Bir yıl ödemesiz, üç yıl erteleme getirilmiştir. Ziraat Bankası, selden zarar gören çiftçilerimize,ayrıca, düşük faizli zirai kredi verecektir. Mevcut zirai kredi borçları da ertelenecektir. Afete uğrayan yerleşim bölgelerindeki ütün belediyelerimize gerekli maddi yardım yapılmıştır. ayrıca, önümüzdeki dönemde de bunların zararlarının karşılanması için, payları artırılmıştır, artırılmaktadır. Esnaf ve sanatkarlarımızın kredi borçları ertelenmiştir. Afet bölgesinde inşaatı süren ve tamamlanan konutlar için, Toplu Konut İdaresi Başkanlığından veya diğer bankalardan alınan kredi borçları da ertelenmiştir. Afet bölgesinde inşaatı süren ve tamamlanan konutlar için, Toplu Konut İdaresi Başkanlığından veya diğer bankalardan alınan kredi borçları da ertelenmiştir. Bölgede çalışan kamu personeline fazla çalışma ücreti getirilmiştir. Nihayet, afete maruz bölgelerden gelen talepler, bütün kurumlarca, öncelikle karşılanacaktır.

Ama, bütün bunların yanında, konutu veya işyeri hasar görenlere de, devlet olarak, nakdi yardım yapıyoruz. Bölgedeki belediyelerin, bu afet nedeniyle toplayamadıkları vergi, resim ve harç gelirlerini fonlardan karşılayacağız. Afet nedeniyle varlıklarını veya mahsullerini kaybeden mükelleflerin vergi borçları ile vergi cezalarını terkin edeceğiz. Tehir değil, terkin ediyoruz, kaldırıyoruz. Vatandaşlarımıza, hasarlı konutların yıkılıp yeniden yapılması şartıyla, konut kredisi vereceğiz. Afete uğrayan bölgelerde yapılacak inşaatları, her türlü vergiden muaf tutacağız. Afette hayatını kaybeden vatandaşlarımızın kalan yakınlarına, sakat kalanların bizzat kendilerine nakdi yardımda bulunacağız. Bu nakdi yardım, en son 1995 yılında çıkarılan kararnamede belirtilen miktarların 4 misli artırılması suretiyle belirlenmiştir.

Kısaca söylemek gerekiyorsa, bu afetin zararları karşısında, devlet, üstüne düşen her şeyi yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir. (Alkışlar) Eğer bu getirdiğimiz 7 tane kararnameyle hala sarılamayan yaralar kalırsa, bize bu konuda haklı gördüğümüz birtakım talepler gelirse, bunun için yeni bir yasal düzenlemeyi de meclise getireceğiz.

Ama, bir şeyi, burada altını çizerek söylemek istiyorum: bu afet dolayısıyla vatandaşlarımızın zararını karşılama, yaralarını sarmak için aldığımız bu kararlar, bizim enflasyonla mücadele programımızı etkilemeyecektir. (Alkışlar) Enflasyonla mücadele programımızı etkilemesine izin verilmeyecektir. Bakın, bu afetten dolayı, devlet olarak uğradığımız zararı dahi, şu anda tam olarak tespit etmek mümkün değil. Daha, tespit çalışmaları devam ediyor. Ama, bu rakam ne tutarsa tutsun, daha önceden de açıkladığımız gibi, 1998 yılında bir ek bütçeyle Meclisin huzuruna gelmeyeceğiz. Mevcut bütçenin imkanları içerisinde yapacağımız aktarmalarla, alacağımız diğer tedbirlerle, ek bütçeye gitmeden bu mali yılı kapatacağız.

Değerli arkadaşlarım, bizim önceden ortaya koyduğumuz bütün düşüncelerin, uygulamaların, icraatın isabetli olduğu her vesileyle ortaya çıkarken, maalesef, geçmişte bizi haksız yere eleştirenler, eleştirileri zaman içerisinde devamlı haksız çıkmış olanlar, bu eleştirilerini gözden geçirme gereği dahi duymamaktadırlar. Tabii, yaptığımız işler sadece afetteki vatandaşımızın yarasını sarmak değil, sadece Türkiye’nin yıllardan beri beklediği önemli projeleri, bütün imkansızlıklara rağmen hayata geçirmek, enflasyonla mücadele etmekten ibaret değil, bunun yanında, bir taraftan da, Türkiye’de bol bol sözü edilen ama gerçekte, hiçbir zaman, istediğimiz ölçüde gerçekleşmeyen demokratik, laik, sosyal hukuk devletini tam işler hale getirmeye çalışıyoruz. Bu çerçevede, İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’a yapılan suikast de, Hükümetimiz tarafından hassasiyetle değerlendirilmiş ve çok kısa zamanda gereği yapılmıştır. Bakın, hatırlayın, 1992 yılından bu yana, Türkiye’de, buna benzer çok cinayet işlenmiştir, çok suikast yapılmıştır; ama, bugüne kadar meydana gelen bu olaylar içerisinde, bu kadar kısa bir süre içerisinde, failleri, delilleri tümüyle ortaya çıkarılabilen ilk olay, bizim zamanımızda yapılan, Akın Birdal’a yapılan bir suikast olayıdır. Bu sabah da, yine bu olaya karışan, olaya karışanları saklayan, onlara silah temin eden bir kişi daha İstanbul’da yakalanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, çeteler, istikrarsızlıktan, kaostan, yönetim zafiyetinden, hukuk devletinden uzaklaşmasından hayat bulup gelişirler. Bizim iktidara geldiğimiz zaman verdiğimiz söz, devletin suç işleyemeyeceğidir. Hukuk Devleti ilkesinin, Türkiye’de, mutlaka yerleştirileceğidir. Tabii ki, devlet içerisinde bazı görevliler, hiçbir Anayasal, yasal dayanağı olmayan, meşru bir dayanağı olmayan bazı tavırlar içine girebilirler, suç da işleyebilirler. Ama, bu kişilere bakarak, devletin suç işlediği söylenemez. Devleti yönetenlerin, devletin başında olanların yapması gereken, devletin içindeki bu yanlış işlere karışanları yakalayıp ayıklamaktır, devleti onlardan temizlemektir. Bizim karşı çıktığımız ve düzeltmeye söz verdiğimiz suçları örtbas eden zihniyeti, söz verdiğimiz gibi, mutlaka ortadan kaldıracağız.

Daha önce, eğer bizden önceki iktidarlar, bu söylediğim olaylar karşısında bizim kadar kararlı, bizim kadar iyi niyetli olsalardı, Türkiye’de devletin içine sızmış çeteler diye bir sorun ortaya çıkamazdı.

Burada, herkesin şunu bilmesi lazım: biz, hükümet olarak yargı değiliz, bu olayları faillerini yargılayacak olan, cezalandıracak olan biz değiliz. Bu yargının görevidir. Ama, idare olarak, yürütme olarak bize düşen görev, bu konuda yargıya yardımcı olmaktır. O kişileri yakalayıp adeta teslim etmektir; delilleriyle beraber, suç ortaklarıyla beraber, onları adalete teslim etmektir. Bizim yapacağımız budur. Türkiye’de, bu kavramlar iyi oturmadığı için, bazıları yargının yapacağı işi bizden bekliyorlar. Bizim, yargıya müdahale yetkimiz yoktur. Bizim, yargının işini yapma yetkimiz de yoktur. Bizim yapacağımız, yürütme olarak, hükümet olarak yapacağımız bu konuda nihai kararı verecek olan, nihai hükmü verecek olan yargıya yardımcı olmaktır.

Burada, bir defa daha şu ana kadar mahkemeleri intikal ettirilmiş olan dosyaların yanında, hazırlık safhasında olan Susurluk olayıyla ilgili, diğer olaylarla ilgili, çetelerle ilgili, mafyalarla ilgili daha yargıya intikal ettireceğimiz çok sayıda dosyanın bulunduğunu bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Velhasıl, Hükümetimiz, her türlü kanunsuzluğun, her türlü hukuk dışılığın takipçisi olmaya devam edecektir. Türkiye’de, hukuk devleti ilkesinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediğini milletimize ispatlamak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de, içte ve dışta bizim başımıza çorap örmek isteyenler, Türkiye’nin önüne engel çıkarmak isteyen, sorun çıkarmak isteyenler her zaman olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Bizi, hem kendi içimizde, hem de uluslararası planda zayıf düşürmeye çalışanlar da, dün de vardı, bugünde vardır, yarında olacaktır. Bunlar, zaman zaman tarihçilerin değerlendirmesi gereken bazı konuları dahi, sırf bizi zayıflatmak için, tarihin tarifi için kullanabilmektedirler. Bütün dünya şunu iyi bilmelidir ki: Bizimle ilgili, bizim geçmişimizle ilgili hangi siyasi kararları, hangi küçük siyasi hesapların peşinde alırlarsa alsınlar, Türkiye Cumhuriyeti, kendi üzerine oynanan bu oyunların farkındadır ve bu oyunları hepsini boşa çıkaracak gücü sahiptir. (Alkışlar)

Batılı dostlarımız, tarihin sayfalarına bakmak zahmetine katlanırlarsa göreceklerdir ki, Türkiye ile iyi ilişki içerisinde olan her devlet bundan fayda görmüştür. Türkiye ile kötü ilişki içerisine giren, Türkiye ile ilişkilerini bozan bütün devletlerse, bundan zarar görmüşlerdir.

Parlamentoların, tarih yazmak gibi bir hakları yoktur. Parlamentolar tarih yapabilirler. Tarihi yapmanın en güzel örneğini de, tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisi vermiştir. (Alkışlar)

Bütün bunları niye söylüyorum? Geçtiğimiz hafta, Fransa Parlamentosunun Temsilciler Meclisinde alınan ve Fransa ile son yıllarda fevkalade düzelmiş olan ilişkilerimizi tümüyle zedeleyecek olan, tarihi tahrif eden kararın, bundan sonraki safhada, senato safhasında düzeltileceğini ümit ediyorum. Eğer, Fransız senatosu, Fransız Temsilciler Meclisinin yaptığı bu hataya ortak olursa, onu düzeltmek yerine onu onaylarsa, bundan doğacak gelişmelerin vebali biz yazılamaz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarih boyunca, çok önemli görevleri yerine getirmiş olan bir meclistir. Türk devletini, Türk Cumhuriyetini kurmuş olan Meclistir. Geçtiğimiz sene, Türkiye’yi bir rejim bunalımından kurtarmış olan bir meclistir. Ama, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde bir başka tarihi görev vardır. Bunun yolu da, bu Meclisin her zamankinden daha fazla çalışmasından geçer. Gündemindeki konuları bir an önce görüşüp, yasalaştırmasından geçer.

Şunu herkesin bilmesi lazım ki: Bizim, Hükümet olarak hazırlayıp Meclise getirdiğimiz, şu anda Genel Kurulun gündeminde bekleyen, öncelikli görüşülmesi için uğraştığımız reform mahiyetindeki yasalar, Türkiye’de devletle milletin kucaklaşmasını sağlayacak olan, sistem tıkanıklığının ortadan kalkmasına, aşılmasına hizmet edecek olan, kısacası Türkiye’nin önünü açacak olan yasalardır. Aslında, bu yasaların çıkmasını engellemek için gizli ve açık bu kadar gayret sarf edilmesi boşuna değildir. Aslında, bizi engellemek uğruna, halkımızın bütün değerlerinin istismar edilmesi, Meclis içtüzüğündeki bütün mekanizmaların sonuna kadar kullanılması, hem de amacına aykırı biçimde kullanılması boşuna değildir. Ama, halkımız kendisine eğer meseleler doğru anlatılırsa, kimin hizmet peşinde olduğunu, kimin şahsi hesap peşinde olduğunu ayıracak basirete sahiptir. Burada, bize düşen görev, bu Mecliste karşılaştığımız, bu Meclisten halkımızın yararına kanunları çıkarmak için karşılaştığımız zorlukları gidip vatandaşımıza anlatmaktır. Bu reformların çıkmamasını, vatandaşımızı yüzünü güldürecek olan bu yasaların çıkmasının kimin tarafından engellendiğini vatandaşımıza anlatmak zorundayız.

Son zamanlarda, Türk siyasi hayatının hastalığı olan kavgayı, polemikçiliği, boş tartışmaları yeniden alevlendirmek isteyen birtakım çıkışları vardır. Ben, her vesileyle söyledim, burada bir defa daha söylüyorum; bizim, polemikle, kavgayla, dövüşle, tefrikayla işimiz yoktur, bunlarla varılabilecek olan tek yer karanlıktır, kaostur, gerilemedir. Türkiye, geçtiğimiz yıllarda, bu anlayışın acısını en ağır biçimde çekmiştir. Bizi, ülkemizi, bu hastalıklardan kurtarmak için, kendimiz incinmek pahasına da olsa, bize yapılan birçok saldırıya cevap vermeyeceğiz. Vaktimizi ve enerjimizi, ülke yararına olan hizmetler için kullanmaya devam edeceğiz. Bu polemiklerle, belki kitleler üzerindeki anlık etkiler yaratmak mümkündür. Belki, alkışlanmak da mümkündür; ama, sonuç almak mümkün değildir. Çünkü, halkımız bizden, boş laf değil, netice verecek icraat beklemektedir.

Bugün Türkiye’de, en çok konuşması gereken, en yoğun çalışması gereken kurum Meclistir. Bizim yapmak istediklerimiz, hükümet olarak yapmak istediklerimiz Meclistedir. Reform tasarılarımız, hepsi meclisin gündemindedir. Biz, şimdi muhaliflerimize diyoruz ki, eğer bu konularda söyleyeceğiniz bir şey varsa, Meclise gelin, orada söyleyin. Sadece söylemekle de kalmayın, eğer ülke yararına, millet yararına bize yapacağınız öneri varsa, onları gündeme getirin. Milletin yararına olduğuna inandığınız tasarılar varsa, bunları destekleyin, eleştirilerinizle birlikte onlara destek olun. Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisini çalıştırmayanlar, çalışmasını engelleyenler, Türkiye’nin önünü kapatmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, son aylarda sergilediği düşük performansla, ben, bu Meclisin yaz tatili yapmaya hakkı olmadığına inanıyorum. (Alkışlar) Ve diyorum ki, Meclisi yazın da çalıştıralım, ülkemizin sorunları bir an önce çözelim.(Alkışlar) Eğer, mevcut içtüzüğün... ve burada meclis başkanımıza da bir çağrı yapıyorum. Bir ay önce kendisini uyardım, Grup Başkanvekillerimiz, her hafta, üç-dört defa görüşüyorlar. Bu meclis salonunu bir an önce açın, yoklamalarla, gereksiz oylama prosedürleriyle kaybedilen zamanı ülkeye kazandırmak için, şu anda tümüyle hizmete hazır durumda olan Genel Kurul salonunu bir an önce faaliyete sokun. (Alkışlar)

Eğer, mevcut içtüzüğün meclis çalışmalarını zorlaştırdığını düşünenler varsa, Anavatan Partisi olarak, içtüzük değişikliğine de hazırız. Eğer, tatilden fedakarlık yapmak istenmiyorsa, eğer arkadaşlarımız mutlaka tatil yapmak istiyorlarsa, o zaman yapılması gereken, kaybedilen zamanı telafi etmek için geceleri çalışmaktır. Pazartesi, Cumartesi demeden, haftanın her günü, özel gündem yapalım, şu Haziran ayında, sabah saat 10.00’dan gece saat 24.00’e kadar çalışalım, ondan sonra herkes gitsin tatil yapsın. (Alkışlar)

Ha, eğer buna da razı değillerse, yani hem çalışmıyoruz, gece çalışması yapmıyoruz, hem tatil yapacağız diyorlarsa, ben buna da razıyım, o zaman bize, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi versinler. (Alkışlar)

Velhasıl, söylemek istediğim şu: Biz çalışmak istiyoruz, biz iş yapmak istiyoruz, biz vatandaşımızın derdini çözmek istiyoruz, biz Türkiye’nin önünü açmak istiyoruz, biz Türkiye’yi geleceğe hazırlamak istiyoruz. Bizi kısır çekişmelere çekmek isteyenlere, hiçbir zaman ortak olmayacağız. Onlar ne kadar bizi polemiğe çekmek isterlerse istesinler, biz onlara her zaman yeni önerileri götüreceğiz, onlarla uzlaşmaya çalışacağız.

Aslında, Yüce Meclisin çatısı altında olan her milletvekili arkadaşım, bu Meclise, milletin teveccühüyle gelmiştir. Bu millet, bizi, en üst mertebeye ulaştırmıştır, kendisini temsil etme göreviyle bizi onurlandırmıştır. Şimdi, her milletvekiline düşen, bize düşen, milletimize bunun karşılığını vermektir.

Değerli arkadaşlarım, yetmişbeş yıllık cumhuriyetimizin son onbeş yılına damgasını vuran Anavatan Partisinin ismi, Türkiye’de, hizmetle, icraatla özdeşleşmiştir. Bugün, ülkemizdeki her güzel hizmetin altında, mutlaka Anavatan Partisinin imzası vardır ve bundan sonra da böyle olacaktır. (Alkışlar) Ama, bir eksiğimizi, her zaman söylediğim bir eksiğimizi burada bir defa daha dile getiriyorum. En büyük eksiğimiz, halkımıza, yaptıklarımızı ve bu yaptıklarımızın onların hayatını nasıl etkileyeceğini yeterince anlatamamaktır. Tevazuun fazlası sahibine zarar verir. Bizim, Anavatan olarak, hizmetlerimizi yeteri kadar anlatamamamız, yapılan hizmetlerden kendimize yeteri kadar pay çıkarmamamız, sonunda, hem kendimize zarar vermekte, hem Türkiye’ye zarar vermektedir. Belki diyebilirsiniz ki, icraat yapmaktan hizmetleri anlatmaya fırsat bulamıyoruz. Ama, bundan sonra, mutlaka yaptığımız hizmetleri de vatandaşa anlatmaya vakit ayırmalıyız. Bütün arkadaşlarımdan, bu konuda hassasiyet göstermelerini rica ediyorum. Bilhassa, halkla doğrudan doğruya, yüz yüze temas kurarak, muhaliflerimizin karıştırdıkları vatandaşın kafasını, hükümetimizin olumlu icraatlarını anlatarak aydınlatmanızı rica ediyorum.

Türkiye’yi yüceltme, Türk Milletini huzura, mutluluğa ve zenginliğe kavuşturma yolundaki çalışmalarımızı, bundan sonra da birlik beraberlik içinde sürdürmek zorundayız. Bir azınlık koalisyonu olarak, bizden önceki çoğunluk hükümetlerinin dahi yapamadığı işleri yapmanın gayreti içindeyiz. Peki, bizim bu gayretimizden huzursuz olan kimlerdir? Açıkça söylüyorum, bundan huzursuz olanlar, halkın sıkıntılarından, halkın fakirliğinden, halkın sorunlarından kendilerine iktidar çıkarmaya çalışanlardır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki esas sorun, sistem sorunu değildir. Sorun, zihniyet sorunudur. Sistemden önce, zihniyeti değiştirmemiz lazımdır. 55 inci hükümet, eğer bu kadar kısa bir zamanda, 11 ayda bu kadar çok iş başarmışsa, bize düşen görev, evvela bu icraatımızı halkımıza tam olarak anlatmaktır. Bu ayın sonunda, Hükümetimizin kuruluşunun birinci yılı dolacaktır. Bir yıllık icraatımızı, ortaklarımızla beraber, hem basın toplantısıyla, hem televizyon programlarıyla, halkın hizmetinde programlarıyla vatandaşımıza en geniş şekilde anlatacağız. Teşkilatlarımızı, bu konuda kasetlerle, kitaplarla, her türlü bilgiyle donatacağız. Ama, milletvekili arkadaşlarımdan, teşkilat mensubu arkadaşlarımdan ricam, aynı şeyi yüz yüze temaslarla, Türkiye geneline yaymaktır.

Günümüz, hizmet günüdür. Zaman, Türkiye’yi geleceği hazırlamak zamanıdır. Vatandaşımızın iş ve aş derdine çözüm bulma zamanıdır. Yılgınlık, bezginlik ve ümitsizlik zamanı değildir. Zevahiri kurtarmaya dönük bazı siyasi manevraların zamanı da değildir. Zevahiri kurtarmaya dönük bazı siyasi manevraların zamanı da değildir. Gün, icraatımızı ve doğruları halka anlatma zamanıdır. Milletin umutları ve istikbali üzerinde spekülasyon yapanlar olursa, inanıyorum ki, zamanı geldiğinde, onlara en doğru cevabı yine milletimiz verecektir.

Ben, yarın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Baykal’la, önümüzdeki dönemin, önümüzdeki Meclis çalışmaları, önümüzdeki Hükümet döneminin geleceği konusunda bir görüşme daha yapacağım. Bugün, Sayın Baykal’ın kendi Grubunda yaptığı konuşmayı, orada söylediği sözleri de not ettim. Evvelsi akşam televizyon programında söylediklerini de kaydettim. Tabii, bize düşen, siyasi parti liderleri olarak bize düşen, sadece kendi partilerimizin siyasi çıkarlarını değil, halkımızın genel çıkarlarını gözeterek, halkımızın bizden beklentilerini dikkate alarak, ülke yararına bir uzlaşmayı sağlamaktır. Bu uzlaşmanın sağlanması için, bunun içerisinde muhaliflerimiz de çıkarlarının gözetilmesi gerektiğini biliyorum ve buna da azami özeni göstereceğim. Ama, bizim muhataplarımız da, muhaliflerimiz de, neticede Türkiye’nin menfaatinin her şeyin üstünde geldiğini kabul etmek durumundadırlar. Bu düşünceyle, yarın, bir uzlaşma noktasına varacağımızı, en azından yaklaşacağımızı umuyorum.

Mecliste bugün, 5 dakika sonra açılacak olan görüşmelerde bu reform tasarılarıyla ilgili öncelik önerimiz kabul edilirse, umuyorum ki Sayın Baykal’ la yarın yaptığımız görüşmede, bu gündemi görüşmek için hızlandırılmış bir çalışma programında da mutabakat sağlayabileceğiz. Böylece, milletimizin bizden beklediği, bu Meclisten beklediği, tüm siyasetçilerden beklediği acil bazı reform yasalarını, milletimize kazandırma imkanını bulacağız.