BAŞBAKAN SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TBMM ANAP GRUP KONUŞMASI

23 Haziran 1998

 

Değerli arkadaşlarım, evvela, biraz önce partimize katılan belediye başkanı arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyorum.

Bugün vaktimiz oldukça kısıtlı, saat 14.00’te Mecliste olmak zorundayız. Çok kısaca sizlere son gelişmelerle ilgili bazı değerlendirmelerimi aktarmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, içinde bulunduğumuz yıl, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 75 inci yıldönümüdür. Türkiye Cumhuriyetinin hangi koşullarda kurulduğu, özellikle kuruluş döneminde hangi devasa güçlüklerle karşı karşıya olduğu, içinde yaşamamış olsak da, tarih kitaplarımızdan hepimizin malumudur. Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda bir örnek ülke olmak iddiasındadır. Yani, köklü bir transformasyonu gerçekleştiren, kendisi konumunda olan diğer ülkelere örnek olan bir ülke olmak iddiasındadır. Türkiye, bu iddiasını gerçekleştirmek için 75 yıllık Cumhuriyet döneminde, birçok hamleleri gerçekleştirmiştir; ama, maalesef, bugün bu 75 yılın tümünü değerlendirdiğiniz zaman, ülke hala olmasını arzuladığımız, dünyada belirleyici konumda olan bir ülke durumuna gelememiştir.

Şimdi, bize düşen görev, Anavatan Partisine düşen görev, tıpkı 1980’li yıllarda Türkiye’nin bir büyük değişimi gerçekleştirdiği gibi, dünyaya açıldığı, dünyayla bütünleştiği gibi, 1990’lı yılların sonunda ve 2000’li yılların başında, Türkiye’nin aynı hamleyi gerçekleştirmesine öncülük etmektir.

Bugünlerde yeniden güncel hale gelen cumhuriyetin 10 uncu yıldönümü dolayısıyla bestelenen marşı hatırlarsınız, orada, cumhuriyetin 10 uncu yılında, Türkiye Cumhuriyeti ülkeyi demir ağlarla örmekle övünmektedir. Yani, cumhuriyetin ilk 10 yıllık döneminin en büyük başarısı, marşlara konu olacak başarısı, ülkenin bir uçtan bir uca demiryollarıyla döşenmiş olmasıdır. 1950’li yıllar, Türkiye’de ilk defa olarak, çağdaş anlamda karayollarının yapımına başlanan yıllardır. 1980’li yıllar, Anavatan Partisinin otoyol hamlesini başlattığı yıllardır. Herhalde 75 inci yılda Türkiye Cumhuriyetini yönetenler, sadece demiryollarıyla sadece karayollarıyla övünemezler. 75 yılın sonunda dünyayla bütünleşmiş olan Türkiye Cumhuriyeti, artık her alanda bu çağdaş standartları mutlaka yakalamak zorundadır. Anavatan Partisinin kaderi, hep ülkenin zor zamanlarında sorumluluk üstlenmektir. 1983’ te Anavatan kurulduktan kısa bir süre sonra iktidar sorumluluğunu üstlendiği zaman, Türkiye, hem bir ekonomik istikrar programı uygulamaktaydı hem bir ekonomik değişimi gerçekleştirmeyi amaçlıyordu hem de aynı zamanda demokrasiyi yeniden oturtmanın, rejimi bir daha yıkılmayacak şekilde güçlendirmenin göreviyle karşı karşıyaydı.

Bizim bir sene üstlendiğimiz iktidar görevi, çok daha zor koşullarda üstlenilmiş bir iktidar görevidir; çünkü, 1983’ten farklı olarak, bu sefer bir çoğunluk Hükümeti olarak iktidarda değiliz. Üç partiden oluşan bir azınlık koalisyonu içinde iktidardayız; ama, çözmek zorunda olduğumuz meseleler, aradan geçen zaman içerisinde kolaylaşmamış, tersine ağırlaşmıştır. Çünkü, bizden önceki hükümetler döneminde, çoğunluk koalisyonları döneminde, Türkiye akıl almaz bir ihmale uğramıştır. 7 sene zarfında Türkiye’de enerji alanında hiçbir şey yapılmamıştır. 7 sene zarfında bizim yaptığımız otoyollara ilave hiçbir şey yapılmamıştır, bir tane bile temel atılmamıştır.

Türkiye, ulaşımda bir tıkanma noktasıyla karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin büyük istikbal vaat eden turizm gibi sektörleri dahi, ulaşımda karşılaşılan darboğaz nedeniyle, gelişemez duruma düşmüştür. Kısa zamanda krize düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Öte yanda, demokratik rejimin yeniden güçlendirilmesi görevi de bu Hükümetin sırtına yüklenmiştir. Yani, bu Hükümet, tıpkı 1983’te olduğu gibi, bir yandan enflasyonla mücadele edip ekonomik istikrarı sağlamayı, bir yandan demokrasiyi güçlendirip siyasi istikrarı sağlamayı, bir yandan da kendisinden önceki hükümetler zamanında gerçekleştirilememiş olan önemli projeleri hayata geçirme göreviyle işbaşına gelmiştir. Ama, bu hükümet bu ağır yükü üstlenirken, tıpkı 1983’te, Anavatan İktidarının yaptığı gibi, ülkenin artık daha fazla yokluğuna dayanamayacağı birtakım reformları da gerçekleştirme iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

Şimdi, herhalde bu sene 75 inci yılda Türkiye Cumhuriyetinin bu anlamda, yani 10 uncu yıldaki demiryolları hamlesine benzer neler yaptığı gündeme gelirse, Hükümet olarak söyleyecek çok şeyimiz olacaktır. Bakın, ben size sadece geçtiğimiz 11 ay içerisinde veya bir hafta sonra bir yılını tamamlayacak olan Hükümetimiz döneminde, sadece hava ulaşımında yaptıklarımızı söyleyeyim. Atatürk Havaalanının dış hatlar terminali ihale edilmiştir, temeli atılmıştır, şu anda inşaatı süratle ilerlemektedir. Devlet bütçesine hiçbir yük getirmeden yapılmıştır; yap-işlet-devret modeliyle yapılmıştır. Bizden önceki hükümetler zamanında yılan hikayesine dönmüştü, biz geldikten sonra önce ihalesini tamamladık, sonra temelini attık, şu anda hiçbir sorun şoktur, süresinden önce tamamlanacaktır, 2000 yılında mutlaka devreye girecektir.

Yine, İstanbul Atatürk Havaalanında üçüncü pistin inşaatına başlanmıştır, temeli atılmıştır, şu anda inşaat yürümektedir. Ama, Atatürk Havaalanının tek başına İstanbul’un müstakbel ihtiyaçlarına cevap vermeyeceği görüldüğü için, İstanbul’un Anadolu yakasında yeni bir havaalanının temeli atılmıştır. Kurtköy Uluslararası Havaalanı, Türkiye’nin en büyük havaalanı olacaktır. Şu anda inşaatı devam etmektedir. İhalesi bizim zamanımızda yapılmıştır, temeli bizim zamanımızda atılmıştır, şu anda inşaatı yürümektedir.

Antalya Havaalanını yeni dış hatlar terminali hizmete açılmıştır. Şu anda Türkiye’nin yolcu kapasitesi olarak en büyük terminalidir, en modern terminalidir. Yine devlete hiçbir yük getirmeden yapılmıştır, yap-işlet-devret modeliyle yapılmıştır; şu anda hizmete girmiştir. Antalya’da ikinci pist inşaatı da başlamak üzeredir.

Bodrum Havaalanının yeni dış hatlar terminali bizim dönemimizde tamamlanıp 1,5 ay önce hizmete açılmıştır.

Adıyaman Havaalanı devreye girmiştir.

Uşak Havaalanı devreye girmiştir; geçtiğimiz Cumartesi günü ben açtım.

Gaziantep Havaalanının yanına yeni bir havaalanı yapıyoruz; uluslararası bir havaalanının temelini attık. Hem terminal binası hem yeni pist yapıyoruz.

Şanlıurfa’da bütün GAP bölgesine cevap verecek bir uluslararası havaalanının temelini attık.

Erzurum’da yeni terminal binasının temelini attık.

Dalaman Havaalanını tevsii ediyoruz.

İstanbul’da bu söylediğim havaalanları tamamlanana kadar, onları besleyecek şekilde Çorlu Havaalanını ve Cengiz Topel Havaalanını devreye sokuyoruz; bu sene sonunda her iki havaalanı da sivil trafiğe açılacaktır. Çorlu Havaalanı tamamen charter trafiğine açılacaktır. Cengiz Topel Havaalanı da Anadolu yakasındaki hava ulaşımına yardımcı olacaktır.

Kayseri Havaalanının yeni terminal binasını yapıyoruz.

Bu sene sonundan önce Nevşehir Havaalanını açacağız.

Mardin Havaalanının inşaatı devam ediyor.

Afyon Havaalanını bu sene içinde sivil trafiğe açmayı hedefliyoruz.

Ordu-Giresun’da yeni havaalanı inşaatı başlatacağız.

Samsun’da Uluslararası Havaalanının inşaatını hızlandırdık, inşaat devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, sizler 30 kalem halinde saydığım bütün bu işler, 11 ay zarfında yapılmıştır. Ve bu, sadece bir tek alanda, hava ulaşımı alanında, sadece havaalanları alanında yapılan işlerdir. Buna ilaveten, Türk Hava Yolları, bizim Hükümetimizin işbaşına gelmesinden iki ay kadar sonra, tarihinin en büyük uçak alımını gerçekleştirmiştir. 50 küsur uçaklık bir alım anlaşması imzalanmıştır. Bizden önceki Hükümet zamanında yapılan mutabakata göre, çok önemli miktarda bir indirim sağlanmıştır. Çok kısa zamanda da Türk Hava Yollarının da ortaklığıyla, yabancı ortaklıkla Türkiye’deki bütün havaalanları arasında sürekli sefer yapacak olan bir ortak şirket oluşturulacaktır. Yani, büyük uçaklar yerine, Avrupa’da olduğu gibi, şehirler arasında havaalanı olan, bütün şehirler arasında düzenli sefer yapacak küçük uçaklara sahip bir ortak şirket oluşturulacaktır. Bunun için Türk Hava Yolları ile İsviçre Hava Yolları arasında bir ilke anlaşması sağlanmıştır. Bu sene içerisinde bu hizmet de devreye girecektir.

Ama, bizim 75 inci yılda herhalde ileride söyleyebileceğimiz en önemli katkılarımızdan birisi, Türkiye’yi doğalgaz boru hatlarıyla örnek olacaktır. Bu hafta ihalesi tamamlanmıştır, önümüzdeki günlerde temellerini atacağız. Biliyorsunuz, bizden önce başlayan Doğu Beyazıt-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı inşaatı vardı, biz geldikten sonra orada bir müteahhit değişikliğine gidilmiştir, mevcut müteahhit yapamamıştır, yeni müteahhide ihale edilmiştir. Şu anda bir sorunu yoktur, inşaat süratle ilerlemektedir; ama, buna ilaveten biz, Erzurum’dan Sivas’a, Sivas’tan Kayseri’ye, Kayseri’den bir hat Konya-Seydişehir’e, bir hat da Ankara’ya olmak üzere, dört tane yeni ihaleyi bu hafta itibarıyla tamamladık.

Bu ne demektir? Türkiye’nin en fazla hava kirlenmesine maruz olan, nüfusunun en yoğun olduğu, endüstrileşme bakımından en gelişmiş olan bölgelerinin doğalgazla tanışması demektir. Türkiye, doğalgaz olayını keşfetmekte maalesef geç kalmıştır. Doğalgazı Türkiye’ye ilk defa Anavatan İktidarı getirmiştir. Bildiğiniz gibi, şu anda doğalgaz sadece İstanbul ve Ankara güzergahındaki birkaç büyük şehrimize ve endüstri merkezlerine ancak cevap verebilmektedir. Şimdi amacımız, 75 inci yılda bu dünyanın en medeni, en ucuz, en temiz enerji kaynağını ülkenin dört bir yanına yaymaktır.

Buna ilaveten, Rusya ile yaptığımız anlaşma şu anda yürümektedir. Karadeniz’in altından doğalgaz boru hattı döşenecek, 2000 yılından önce Samsun’a gelecektir. Şu anda 200 kilometrelik Rusya topraklarındaki bölüm tamamlanmak üzeredir. Karadeniz’ de Ağustos ayında boru döşeme işlemi başlayacaktır. O borunun Samsun’a ulaşmasıyla eşzamanlı olarak, Samsun-Ankara hattı da tamamlanmış olacaktır. O doğalgaz boru hattını da Rusya ile birlikte yapacağız. Böylece, Ankara’ya üç kanaldan doğalgaz gelecektir. Birisi, batıdan Bulgaristan’dan İstanbul üzerinden, Bursa-Eskişehir hattından gelen doğalgaz hattıdır. İkincisi, Karadeniz’den, Samsun üzerinden gelen doğalgaz hattıdır. Üçüncüsü de, doğudan-demin söylediğim-yeni ihalesi tamamlanan hatlardan gelen İran ve Türkmenistan kaynaklı doğalgazdır.

Şu anda 9 milyar metreküp doğalgaz kullanıyoruz. 9 milyar metreküp kullanan Türkiye, bu söylediğim hatların döşenmesinden sonra, asgari 52 milyar metreküp doğalgaz kullanacaktır. Şu anda doğalgaz boru hattımızın uzunluğu takriben 1 000 kilometredir, Edirne’den Ankara’ya kadardır. Benim geçen hafta ziyaret ettiğim, nüfusu bizim üçte birimiz olan Romanya’nın toplam doğalgaz boru hattı 6 bin kilometredir. Türkiye, doğalgazı geç keşfetmiştir, herhalde Anavatan İktidarı olmasaydı hiçbir zaman da keşfedemeyecekti. Ama, Anavatan döneminde doğalgaz alanında başlatılan atılım da, maalesef bizden sonra devam ettirilmemiştir. Şimdi, o gecikmeyi, o ihmali de telafi edecek şekilde, doğalgazda Türkiye büyük bir atağa kalkmıştır.

Tabii, bu söylediğim harita içerisinde dikkatinizi çeken husus, Türkiye’nin ikinci önemli sanayi bölgesi olan Ege Bölgesinin ne olacağıdır. Oraya da hem Karacabey’de bir hat döşeyeceğiz, yani mevcut şebekeyi Ege’ye uzatacağız hem de şu anda Enerji Bakanımız Mısır’dadır, Mısır ile de anlaşma imzalıyoruz, Mısır’dan doğalgazı likit olarak İzmir’e getireceğiz, İzmir’de tekrar gaza çevirip oradan da mevcut şebekemizi takviye edeceğiz. Yeni bir hat da, Akdeniz’in altından doğalgazı boru hatlarıyla İskenderun’a getirme projesidir, bunun da görüşmeleri yürütülüyor. Bu gerçekleştiği takdirde, aynı bize gelen doğalgaz boru hattından İsrail’e de doğalgaz verilecektir. Bu, aynı zamanda stratejik öneme sahip, siyasi öneme sahip bir proje olacaktır.

Otoyollar konusunda da aynı durum söz konusudur. Bizden sonra duran Türkiye’nin bu mega projesi, bizim iktidarımızla birlikte yeniden yürürlüğe konulmuştur. Gaziantep- Şanlıurfa arasındaki 4 bölümden ibaret olan otoyol ihaleleri de, geçtiğimiz hafta tamamlanmıştır. Herhalde Temmuz ayı içerisinde, o 4 bölümün de temelini atacağız.

Bunun dışında, çok kısa zamanda yeni ihaleye çıkıyoruz; yeni ihale, Ankara-Pozantı güzergahıdır. Bu güzergahı mevcut hattından değiştirdik, şimdi hem Nevşehir’i, Kırşehir’i, Kapadokya bölgesini destekleyecek şekilde, oraya 30-40 kilometre yakınından geçecek şekilde hem Niğde’den Pozantı’ya bağlayacak şekilde projelendirdik. Bunun da ihalesi bu yaz içerisinde yapılacaktır. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, Hükümete geldikten sonra yaptığımız en önemli işlerden birisi, Türkiye’de enerji sisteminin özelleştirilmesidir. Hem 10 tane santralı özelleştirdik hem de 28 bölgeye ayrılmış olan enerji dağıtım sistemlerini özelleştirdik. Bunlarla ilgili ihalelerin hepsi yapılmıştır. Bir iki tanesi iptal edilmiştir, o da önümüzdeki haftalarda tekrar yapılacaktır; ama, büyük kısmı yapılmıştır. İhalesi yapılan bu özelleştirmeler, Danıştay'a gönderilmiştir. Danıştay'dan bir iki hafta içerisinde çıkabileceğini umuyoruz. Bu, şu bakımdan önemlidir: Bizim bütçede özelleştirmeden yatırımlara ayırdığımız fonlar, ancak enerjiden ve telefon özelleştirmesinden sağlanacak olan gelirlerle karşılanacaktır.

Yani, bizim normal özelleştirme programımız içerisinde olan, özelleştirme kapsamı içinde olan, işte Türk Hava Yolları gibi, İş Bankası gibi, Petrol Ofisi gibi kurumların özelleştirilmesinden sağlanacak olan gelirlerle karşılanacaktır. Yani, bizim özelleştirme programımız içerisinde olan, işte Türk Hava Yolları gibi, İş Bankası gibi, Petrol Ofisi gibi kurumların özelleştirilmesinden, biz yatırımlara para ayıramıyoruz; Devlet Su İşlerine veya Karayollarına veya Köy Hizmetlerine para ayıramıyoruz. Bütçede özelleştirmeden öngördüğümüz gelirler, münhasıran, enerjiden ve telekomünikasyon sağlanan özelleştirme gelirleriyle sağlanacaktır.

Yine, daha önce ihale etmiş olduğumuz 5 tane büyük termik santralın da, ki bunları daha önce söylemiştim, toplam kapasiteleri, Türkiye’nin enerji kapasitesinin dörtte biri kadardır. Türkiye’nin toplam enerjisinin dörtte birini sağlayacak olan 5 tane termik santralın da sözleşmeleri, kredi işlemleri tamamlanmıştır. Temmuz ayı içerisinde onların hepsinin temelini atacağız. Birisi İskenderun’da, birisi İzmir’de, birisi Sakarya’da, birisi Gebze’de, birisi Ankara’da olmak üzere, 5 tane yeni termik santralın - 4’ü doğalgazla çalışan, 1’isi kömürle çalışan- temelini atacağız.

Yine, daha önce ihalesini yaptığımız, Türkiye’ye şimdiye kadar gelişmiş en büyük yabancı sermaye olan yap-işlet-devret modeliyle yapılacak olan İzmir Körfez geçişinin de Danıştay safhası sanıyorum bu hafta bitmiş olacak, ilk fırsatta onun da temelini atmış olacağız.

Bu arada, memnuniyet verici bir başka gelişme, yabancı sermayenin Türkiye’ye giderek daha büyük ölçüde yönelmiş olmasıdır. Temmuz ayının 25’inde Kocaeli-Gölcük’te Ford Şirketinin Türk ortağıyla birlikte, tümüyle ihracata dönük olarak, Türkiye’ye yılda 1 milyar dolarlık ihracat geliri sağlayacak olan yeni yatırımın temelini atacağız. Bir senede tamamlanacak bir yatırımdır. Toplam 650 milyon dolarlık bir yatırımdır. Hem 2 bin kişiye doğrudan istihdam sağlayacaktır, 6 bin kişiye de dolaylı istihdam sağlayacaktır. Dünyada hiç üretilmeyen bir modeli, Ford Şirketi, Türkiye’de kuracağı bu tesiste üretmeyi ve tümüyle ihraç etmeyi planlamıştır. Biz bununla ilgili olarak, SEKA’ya ait bir araziyi bu fabrikanın kuruluşunda kullanılmak üzere, Bakanlar Kurulu kararıyla tahsis ettik. Bunun karşılığında, firma da bu arazinin bedeli kadar eğitim tesisini, bu fabrikada istihdam imkanı da bulacak olan Kocaeli Üniversitesine bağlı bir bölümü ve bir mesleki liseyi o bölgede yapmayı taahhüt etmiştir. Bununla ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştır. YPK Kararı çıkmıştır, firmalar arasında protokol da imzalanmıştır.

Bunun dışında, bir başka sevindirici gelişme, IMF ile olan temaslarımızın son aşamaya gelmiş olmasıdır. Şu anda Devlet Bakanımız Washington’dadır. Yarın Hazine Müsteşarımız da gidecek. Zannediyorum birkaç gün içerisinde IMF ile bir anlaşma imzalayacağız. Bu anlaşma, bir stand-by anlaşması değildir. Yani, bizim IMF’den doğrudan yardım almamızı öngören bir anlaşma değildir. Sadece IMF’nin, Türkiye’nin izlediği ekonomik programa destek verdiğini ifade ettiği ve Türkiye’nin uyguladığı bu programı bundan sonra da yakın izlemeye devam edeceğini ifade ettiği bir yakın izleme anlaşmasıdır. Bu anlaşma, bizim isteğimizi karşılamaktadır.

Yani, bütün dünyaya, bütün dünya finans kuruluşlarına, IMF’nin, Türkiye’nin uyguladığı ekonomik programı desteklediği mesajını vermeye yarayacaktır. Bizim hele yurt dışından uzun vadeli, ucuz kredi temin etme imkanına sahip olduğumuz, özelleştirmede 15 yılın toplamını aşan bir özelleştirme gelirine ulaşmak üzere olduğumuz bir dönemde, IMF’den herhangi bir maddi yardıma ihtiyacımız yoktur. Dolayısıyla bir stand-by’a ihtiyacımız yoktur. Bizim IMF’den istediğimiz, sadece bu mesajın verilmesiydi; yani, dünya piyasalarına yeşil ışığın verilmesiydi. Şimdi bu anlaşma onu sağlayacaktır. Bizim açımızdan ilave hiçbir yükümlülük getirmeyecektir. Yani, bizim zaten Hükümet Programımızda olan, zaten ilan ettiğimiz hedeflerimizin dışında, bize hiçbir mükellefiyet yüklemeyecektir.

Burada hala görüşülen, bugün yarın sonuçlanacak olan husus, sosyal güvenlikle ilgilidir. Sosyal Güvenlik konusunda, biliyorsunuz bu konu Meclisin iradesine bağlıdır. Bizim Meclisin iradesine bağlı olarak IMF’ye herhangi bir taahhütte bulunmamız söz konusu olmaz; ama, biz Hükümet olarak bu konuda niyetimizi ve o niyetimizi Meclisten çıkarabilmek için elimizden gelen çabayı göstereceğimizi taahhüt edeceğiz. Netice itibarıyla konu Meclisin konusudur ve Sayın Baykal ile olan mutabakatımıza göre, Meclis tatile girmeden önce sonuçlandırılması gereken bir konudur. Sosyal güvenlik ayağı tamamlanmış olan bir istikrar programı, tam bir program olamaz. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Sayın Baykal ile vardığımız mutabakatla ilgili evvelsi hafta sizlere burada geniş bilgi verdim. Daha sonra bazı değerlendirmeler oldu, bazı tepkiler oldu, bazı eleştiriler oldu. Hemen bir hususun altını çizmek istiyorum. Bizim Sayın Baykal ile yaptığımız anlaşma, Meclisin iradesinin üzerine çıkmayı amaçlayan bir anlaşma değildir. Yani, Türkiye’de demokrasi kavgası veren bir parti olarak, demokrasinin beşiği olan, merkezi olan Meclisin üzerine çıkmayı düşünmemiz dahi mümkün değildir. Bizim şeyimiz sadece şudur: Biz, ben Anavatan Partisi adına, Sayın Baykal Cumhuriyet Halk Partisi adına, Meclise böyle bir öneri getirmeyi taahhüt etmişizdir. Bu önerinin kabul edilip edilmemesi Meclisin iradesine bağlıdır, Meclisin takdirine bağlıdır; ama biz, eğer ben Anavatan Partisi Genel Başkanı olarak partimin iradesini temsil ediyorsam, eğer Sayın Baykal kendi partisinin iradesini temsil ediyorsa, o zaman biz iki parti olarak bu mutabakata uymak durumundayız.

Bizim koalisyon ortaklarımızın bu konudaki tutumları da kamuoyuna açıklanmıştır. Ortaklarımız bu işten hoşnut değildir; ama, Sayın Ecevit, gönülsüz de olsa, bu işe destek vereceklerini, bu mutabakata destek vereceklerini, bunu engellemeyeceklerini ifade etmiştir. Sayın Cindoruk bu konuda her ne kadar eleştirilerini, rezervlerini muhafaza etse de, aynı şekilde aykırı bir tutum içinde olmayacağını ifade etmiştir. Belki seçim Hükümetinde yer alıp almayacağını değerlendireceğini söylemiştir. Dolayısıyla şu anda yapmış olduğumuz bu mutabakat, ne kadar eleştiriye konu olsa da geçerlidir. Daha önce söylediğim gibi, bu mutabakatın, bu anlaşmanın bizim için bir tek amacı vardır, o da, Meclisi çalıştırabilmektir. Meclisi çalıştırıp gerekli yasaları çıkararak milletimize hizmet edebilmektir. Bu anlaşmanın tek amacı hizmete yöneliktir. (Alkışlar)

Bununla bütün o söylediğim, bir seneye sığdırdığımız, daha burada hepsini söyleyemedim, 30’unda basın toplantısı yapacağımı söylemiştim size, onu 4 gün ileri alıyorum, 4 Temmuz Cumartesiye rastlayan gün yapacağım. Yine, bütün arkadaşlarımın katılmasını rica ediyorum. Orada bütün bir yıllık icraatımızı kamuoyuna açıklayacağım. Bu konuda gerekli dokümanları da hazırlıyoruz, onları da teşkilatlarımıza dağıtacağız; ama, bütün o anlatacağımız, bütün o icraatlarımızın dışında, zannediyorum Türkiye’de siyasi alanda da iki önemli katkıda bulunuyoruz. Birincisi, Türkiye’de şimdiye kadar koalisyonlardan öcü gibi korkulurdu; çünkü, koalisyonlar kavga yeriydi. Bizden önceki Hükümet döneminde koalisyonlar çok kavgalı koalisyonlar olmadı; ama, bu sefer de hiç icraat yapmadılar. Biz, koalisyonların uyumlu olabileceğini, uyumlu olduğu gibi, iş yapabileceğini gösterdik. Bizim siyasete en önemli katkılarımızdan birisi budur. Ama Sayın Baykal ile yaptığımız bu anlaşmayla, siyasete ikinci bir katkıda bulunuyoruz, diyoruz ki: Bizim zararımıza bile olsa, bizim iktidar süremizi bile kısaltsa, biz milletimizin menfaati için uzlaşmaya hazırız. Herkesle uzlaşmaya açığız. (Alkışlar)

Onun için, bu anlaşmayı Türkiye’nin önündeki dönemi görebilmesini, planlayabilmesini ve bu dönem içerisinde ülkenin geleceğini şekillendirecek çok önemli birtakım düzenlemeleri gerçekleştirmesine imkan sağlayan bir anlaşma olarak görmek lazım. Bu anlaşmanın olmazsa olmaz şartı, Meclisten mutabık kaldığımız yasaların geçmesidir. Bu olmazsa anlaşma yoktur zaten. Anlaşmayı yapmamızın gayesi de budur, anlaşmanın şartı da budur, anlaşmanın işleyişi de bu şekilde olacaktır.

Arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileriyle ve diğer iktidar ortaklarıyla bu yasalar konusunda görüşmeyi devam ettirmektedirler. Bazılarında mutabakat sağlanmıştır. Bunlara ilave bazı yasalar da gelebilecektir. Bu yasalar çıkmadan seçim kararının alınması mümkün değildir. Önce bu yasalar çıkacaktır, ondan sonra seçim kararı alınacaktır. Bu yasalar çıkarsa, Meclisten bizim de katkımızla seçim kararı alınırsa, yılbaşında ben istifamı Cumhurbaşkanına sunacağım. Ondan sonra hep beraber, 1,2 sene zarfında Türkiye’yi nereden nereye getirdiğimizi, Türkiye’ye neler eklediğimizi anlatmak için hepimiz yollara düşeceğiz.

Önümüzdeki seçim, sadece Anavatanın değil, Türkiye’nin kaderinin belirleneceği seçimdir. (Alkışlar) Önümüzdeki seçim, 21 inci yüzyıldaki Türkiye’nin konumunun belirleneceği seçimdir. Önümüzde de fazla bir süre yoktur, en fazla 10 aylık bir süre vardır. Bu sürenin her gününü değerlendirmemiz lazım. Bir daha Mecliste hiçbir yoklamayı eksik kapatmamız lazım. Meclisi sürekli çalıştırabilmemiz lazım, hafta sonlarını değerlendirebilmemiz lazım.

Size en son iyi haberim şu: Ben her vesileyle dolaşıyorum, Cumartesi günü Uşak’ta idim, dün Ağrı’da idim, her gittiğim yerde vatandaşın Hükümetten hoşnut olduğunu görüyorum. Her gittiğim yerde, Anavatan Partisinin grafiğinin yukarıya tırmandığını görüyorum. (Alkışlar) Kim size aksini söylerse, bilin ki ucuz siyaset yapıyordur. İşin doğrusu, Anavatan Partisinin doğru yolda olduğudur. İşin doğrusu, vatandaşın yaptığımız işleri tasvip ettiğidir; ama, bu işin tamamı demek değildir. Daha önümüzde 10 aylık sürekli koşmamız gereken, birçok çelmelere uğrayacağımız, hepsini aşmamız gereken zor bir dönem vardır. Bu dönemde de, eğer bazı tek tük firelerimiz olabilir, bazı arkadaşlarımızın sinirleri, gururları bunu taşımayabilir, onlara hiçbir şey demiyorum; ama, Anavatan Partisi bugüne kadar genelde gösterdiği danışmayı, birliği bundan sonra da göstermeye devam ederse, hiç şüpheniz olmasın ki, Anavatanın geleceği de, Türkiye’nin geleceği de parlak olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)