ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI
SAYIN MESUT YILMAZ'IN TBMM GRUP KONUŞMASI

(10 Haziran 1999)

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

1995 Yılı sonunda yapılan genel seçimlerden sonra, bu Meclis, seçimlerin yenilendiği 18 Nisan tarihine kadar, bünyesinden 4 tane hükümet çıkarmıştır. Bu 4 hükümet, tümüyle ya azınlık hükümetleridir ya da koalisyon hükümetleridir. Yani, 1995 seçimlerinden bu yana, Türkiye’de hiç tek başına çoğunluk hükümeti işbaşına gelmemiştir. Aslına bakarsanız, Anavatan partisinin tek başına iktidardan ayrıldığı, 1991 sonundan bugüne kadar geçen 8 yıllık sürede Türkiye hep koalisyon hükümetleriyle veya azınlık hükümetleriyle yönetilmiştir.

Hiç şüphe yok ki, bu durum bir siyasi zaruretin sonucudur. Yani, Meclise hiçbir partinin tek başına iktidar çoğunluğuna sahip olmamasının sonucudur. Türkiye’ye zaman kaybettirmiş olsa da, sorunların çözümünü geciktirmiş olsa da, netice itibarıyla bunu siyasi hayatımızın bir gerçeği olarak, bir zorunluluğu olarak kabullenmeliyiz.

Bize düşen görev, bu tablo içerisinde ülkenin giderek ağırlaşan sorunlarına çözüm getirebilecek olan hükümet modellerine destek vermektir, katkı sağlamaktır. İşte, Pazartesi günü programı Mecliste görüşülen ve dün Mecliste yapılan oylamada Meclisin güvenoyuna mazhar olan 57 nci hükümete de Anavatan Partisi olarak bu anlayışla destek verdik.

Burada Meclis çalışmalarının başlangıcında sizlere ilk defa hitap ettiğim zaman, Anavatan Partisi olarak bu dönemde birçok öncelikli görevlerimizin olduğunu, evvela parti olarak seçimlerde aldığımız seçim yenilgisini doğru analiz etmemiz gerektiğini, bunun sebeplerini ortaya çıkarıp zaman içerisinde bunu giderecek tedbirleri almak zorunda olduğumuzu ifade etmiştim. Bir önceliğimiz bu idi. Ama, netice itibariyle bu bizim meselemizdi, partimizin meselesiydi; Anavatan olarak şimdiye kadar her zaman, önce vatan, sonra Anavatan düşüncesini kendisine şiar edinmiş bir parti olarak, kendi önceliğimizi ülkenin önceliği önüne koyamazdık. Onun için, seçimlerden bu yana geçen iki aya yaklaşan süre içerisinde, bir yandan partiyle ilgili bu çalışmalarımızı, tespitlerimizi, tahlillerimizi sürdürürken, öte yandan da 57 nci Hükümetin kurulması için üstümüze düşen her türlü katkıyı sağlamaya çalıştık ve netice itibariyle dün eğer Mecliste güvenoyu almış olan Hükümet, üç partili bir çoğunluk koalisyonu olarak kurulup faaliyete geçebilmişse, herhalde burada Anavatanın katkısı, Anavatanın gayretleri fevkalade önemli bir yere sahiptir.

Bu Hükümet, Türkiye’nin zor bir döneminde göreve başlamıştır. Bu Hükümette görev alan bakan arkadaşlarımız, kendi bakanlıklarında çok ağır sorumluluklar üstlenmişlerdir. Elbette ki Anavatan Partisi olarak, bu Hükümete ve Hükümette sorumluluk üstlenen arkadaşlarımıza her türlü desteği sağlayacağız. Bu Hükümetin başarılı olabilmesi için, uzun ömürlü olabilmesi için, bu Hükümette görev yapan arkadaşlarımızın kendi bakanlıklarında başarılı olabilmeleri için parti olarak kendilerine her türlü desteği vereceğiz.

Burada, her haftaki Grup toplantımızda bir veya birden çok bakan arkadaşımız kendi bakanlığıyla ilgili Grubumuza bilgi verecekler. Arkadaşlarımızın bu konudaki sorularını cevaplandıracaklar. Bugün bunun ilk uygulamasını yaptık; Sayın İçişleri Bakanımız, kamuoyunu da günlerden beri yakından meşgul eden bu telefon dinlenmesi olayıyla ilgili olarak aldığı tedbirler konusunda sizlere bilgi verdi. Haftaya Maliye Bakanımız, şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen 1999 bütçesiyle ilgili ve bu arada bakanlığının diğer çalışmalarıyla ilgili Grubumuza bilgi sunacak. Ama, ben yine Sayın İçişleri Bakanımızın biraz önceki konuşmasına dönmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım. Geçen dönemki milletvekili arkadaşlarım hatırlayacaklardı; gerek 53 üncü Hükümet döneminde gerekse 55 inci Hükümet döneminde; yani, Anavatan Partisi olarak Hükümet sorumluluğu üstlendiğimiz dönemde –ki her iki hükümette de İçişleri Bakanlığı Anavatan Partisine aitti- ben milletvekili arkadaşlarımdan özellikle emniyetle ilgili olarak kendilerine gelecek bazı taleplerin takibinde ısrarlı olmamalarına, bunları bakan arkadaşlara iletmekle yetinmelerini devamlı ifade etmiştim. Çünkü, emniyet teşkilatı, ülkedeki herkesin can ve mal güvenliğini korumakla görevli olan bir teşkilattır. Hepimizin güvenliğinden sorumlu olan, hepimizin güvenliğini sağlamayı görev edinmiş olan bir kuruluşun, kendi içerisinde belli bir iş disiplinine sahip olmaması halinde, bu görevini gereğince yerine getirebilmesi mümkün değildir. İdeal olan, emniyet teşkilatının, tıpkı Silahlı Kuvvetlerdeki gibi, bir mesleki hiyerarşiye, bir meslek içi hiyerarşik yapıya kavuşturulmasıdır.

Üstelik, biraz önce Sayın Bakanın da söylediği gibi, üst kademelerde büyük bir eleman açığının mevcut olduğu, yani personel konusunda fevkalade dengesiz bir tablonun söz konusu olduğu bir teşkilatta, bir emniyet müdürün, bir milletvekilinin arkasına sığınarak, kendisini o teşkilatın alışılmış kurallarının dışına çıkarma çabası, teşkilatın bütününe zarar verir. Ama, arkadaşlarıma her zaman söylediğim şey şuydu: Bir kişinin işini yapmakla siyasi olarak bundan dolayı belki o bir kişiden bir fayda umabilirsiniz; ama, unutmayın ki, o bir kişiye yaptığınız işlem eğer istisnai bir işlemse, eğer olağandışı, olağanüstü bir işlemse, bunu gören bütün teşkilatı karşınıza alırsınız. Netice itibariyle bundan siyasi yarar değil, siyasi zarar söz konusu olur. Onun için, arkadaşlarımın önümüzdeki dönemde bu teşkilat mensuplarından kendilerine gelecek talepler konusunda daha duyarlı olmalarını istiyorum.

Bunu derken şunu da hiçbir zaman gözardı etmiyorum: Milletvekili olarak, millet adına denetçilik yapan insanlar olarak, bütün diğer devlet kurumlarında olduğu gibi, emniyette de yanlış yapan kişiler konusunda onları denetlemek, onlarla ilgili duyumlarımızı, onlarla ilgili bilgilerinizi veya gözlemlerinizi ilgili bakan arkadaşlara iletmek sizlerin asli görevinizdir. Bu, aynı zamanda bakan arkadaşlarımızın görevlerini kolaylaştıracak, onlara yardımcı olacak bir husustur. Binaenaleyh, eğer bölgenizdeki emniyet müdür veya gittiğiniz yerdeki herhangi bir emniyet görevlisi, size göre yanlış bir harekette bulunmuşsa, herhangi bir eylemiyle, yasalar aykırı, teamüle aykırı, usule aykırı bir davranış içine girmişse, onun bu fiilini takipsiz bırakamazsınız. Onu elbette ki amirine ileteceksiniz, bakanına ileteceksiniz. Eğer herhangi bir emniyet görevlisiyle ilgili iyi izlenimleriniz varsa, o insana referans olacak bilgilere sahipseniz bunları da iletmeniz gerekir; ama, eğer herhangi bir kişinin, kurumun teamüllerine aykırı olarak, kurallara aykırı olarak, mutlaka belli yerlere tayin edilmesi, belli makam terfi etmesi için tavassutta, hatta ısrarlı takipte bulunursanız, bununla bu kuruma zarar verebileceğinizi de hatırdan çıkarmamanız lazımdır.

Bizim yapmak istediğimiz basittir; biz, emniyet teşkilatını Silahlı Kuvvetler gibi, kendi objektif kurallarına göre, kendi iç düzenlemelerini yapacak hale gelmesini istiyoruz. Emniyet teşkilatının siyasi etkilerden arındırılmasını istiyoruz. Emniyetin tek görevinin, yasalarda yazdığı gibi, vatandaşın can ve mal güvenliğini, hiçbir ayrım yapmadan sağlamak olmasının gerçekleşmesini arzuluyoruz. Maalesef, iktidarımız döneminde, hem tek parti iktidarımız döneminde hem de koalisyon hükümetlerinde İçişleri Bakanlığının uhdemizde bulunduğu dönemlerde, emniyet teşkilatına sağladığımız büyük imkanlara rağmen, bu teşkilatta verdiğimiz öneme, sağladığımız bütün imkanlara rağmen, bizim kendilerine karşı olan bu yaklaşımımızı yeterince takdir edemeye, yanlış tutum içerisinde olan birtakım görevlilerin varlığına şahit olduk.

Burada detaylarına girmeyeceğim; ama, arkadaşlarımın sunu bilmesi lazım ki, Türkiye için fevkalade başarılı hizmetler yapmış olan ve bu hizmetleri seçimde başka nedenlerden dolayı vatandaşımız tarafından yeterince görülemeyen, takdir edilemeyen, herhalde ileride tarih tarafından daha iyi teslim edilecek olan 55 inci Hükümetin, zamansız bir siyasi bunalımla görevden uzaklaştırılmasında en önemli amil, emniyet teşkilatı içerisindeki hizmet yetersizliği olmuştur.

Eğer emniyet teşkilatının belli birimleri, orada bizim kendilerinden beklediğimiz görevlerinin gereğini yeterince yapmış olsalardı, kendi sahip oldukları bilgileri bize zamanında aktarsalardı, 55 inci Hükümetin görevden uzaklaştırılmasına neden olan siyasi kriz yaşanmamış olacaktı. Ama, emniyetin içerisindeki bazı görevliler, yasadışı olarak ulaştıkları bilgileri kendi amirlerine, bize değil de bir muhalefet milletvekiline götürüp verdikleri zaman, işte o anda Türkiye siyasi krize girmiştir. Ondan sonraki hadise, onun devamından ibarettir, uzantısından ibarettir.

Türkiye’nin geleceği bakımından, emniyetin politize olması kadar ağır bir tehdit düşünemiyorum. Bunu, Türkiye’nin siyasi istikrarını tehlikeye sokan, 55 inci Hükümet döneminde olduğu gibi, yakalamış olduğu siyasi istikrar fırsatlarını dahi değerlendirmesini engelleyen bir durum olarak değerlendiriyorum. Onun iç in, arkadaşlarımın önümüzdeki dönemde bu hususa azami dikkati göstermelerini rica ediyorum. Her türlü şikayetinizi, her türlü talebinizi, her türlü değerlendirmenizi, bakan arkadaşımıza iletebilirsiniz. Onun, bu sizden gelecek olan bütün değerlendirmeleri, kendi değerlendirmesi içerisinde mütalaa edeceğine de emin olabilirsiniz.

Ama unutmayın ki, siz netice itibariyle meselenin sadece bir boyutunu görebilirsiniz; size intikal eden boyutunu görürsünüz. Size tavsiye eden kişinin veya size bu işi getiren kişinin bilgileriyle sınırlısınız. Ama, Sayın Bakan, bütün Bakanlığın bilgisine sahiptir. Şimdi Bakanlığın arşiv sistemini geliştirme yönünde çok ciddi bir çalışmaya girişmiştir. Sizin vereceğiniz bilgiler, onun elindeki bilgilerle birleştiği zaman ona yol gösterici olacaktır. Ama, sadece sizin yapacağınız talepleri kendi Bakanlığındaki bilgileri gözardı ederek yerine getirmesini beklemeniz yanlıştır.

Onun için, geçen dönemin tecrübesinden de ders alarak, bu dönemde bu konuda arkadaşlarımın özel bir özen göstermelerini bekliyorum.

Bu son günlerde yaşanan telefon dinlenmesi olayına gelince; Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, Türkiye’de bugün özel kişilerin telefonlarının dinlenmesine ilişkin, bunu düzenleyen yeterli yasal mevzuat bulunmamaktadır. Bu konu bir yasal düzenlemeye mutlak ihtiyaç göstermektedir. Geçen yasama döneminde bu konu bir Meclis araştırmasına konu edilmiştir; o Meclis araştırma komisyonu kurulmuştur. Meclis araştırma komisyonunun çalışmaları, böyle bir yasal düzenlemenin Meclisten çıkması için, diğer pek çok konu gibi, maalesef yeterli olamamıştır. Meclis, aslında vatandaşların haberleşme hürriyetini tehdit eden bu ciddi olaya, üstelik araştırma komisyonunun raporu da aynı doğrultuda olduğu halde, gerektiği şekilde el koyamamıştır; bunun gerektirdiği düzenlemeyi yapamamıştır.

Bugün Türkiye’deki sadece emniyet teşkilatının değil, diğer güvenlik kuruluşlarının, istihbarat kuruluşlarının elinde, bazılarınızın tahmin dahi edemeyeceğiniz ölçüde ileri teknolojik araçlar vardır. Yani, telefon dinlenmesi, eskiden olduğu gibi, telefon hatlarına kanca atarak filan yapılmamaktadır. Fevkalade aklınızın almayacağı ölçüde gelişmiş sistemler söz konusudur. Dünyadaki en ileri dinleme teknikleri bugün Türkiye’deki güvenlik kuruluşları, onların istihbarat birimleri tarafından da kullanılmaktadır. Ama, eğer bunlar son derece sorumlu kişiler tarafından, son derece disiplinli bir kurum anlayışı çerçevesinde kullanılmazsa, bütün vatandaşların haberleşme hürriyetinin önündeki çok önemli bir tehdit demektir ve maalesef, geçtiğimiz aylarda Türkiye’de bu konuda fevkalade sorumsuz olaylar yaşanmıştır.

Sayın Bakan göreve gelir gelmez bu olaya el koymuştur, bir inceleme yaptırmıştır. O incelemenin sonuçları, emniyette bir yetki aşımının açıkça söz konusu olduğunu ortaya koymuştur. Bu kadar hassas bir konuda gerekli disiplini sağlayıcı tedbirlerin alınmadığını ortaya koymuştur. Bunun üzerine Sayın Bakan soruşturma açmıştır. Soruşturmanın selameti bakımından da görevlilerle ilgili belli tedbirler almıştır. Şu anda bu soruşturma devam etmektedir. İnanıyorum ki, bu soruşturmanın sonuçlanması halinde, gerekli bütün diğer tedbirler de Sayın Bakan tarafından alınacaktır. Ama, Meclis olarak bizi meselenin ilgilendiren bir başka yönü vardır; bu kadar hassas bir konu, bu kadar istismar edilmiş, kötü kullanılmış bir konu, bir yasal düzenlemeden daha fazla mahrum bırakılamaz. İçişleri Bakanının da yapmakta olduğu hazırlıklar ışığında, bu meselenin mutlaka bu Meclis tarafından bir yasal düzenlemeye kavuşturulması lazımdır.

Bu yasal düzenlemenin unsurları ne olmalıdır? Bir kere, bu dinlemelerin hangi halde yapılacağı açıklığa kavuşmalıdır, sınırları çizilmelidir. Bunu yapacak personelle ilgili özel hükümler getirilmelidir ve bunların ihlali halinde uygulanacak olan cezalar olabildiğince ağırlaştırılmalıdır.

Yine son günlerde yazılı ve sözlü basında, Emniyet Genel Müdürlüğü içerisindeki birimlerin birbirleriyle açık savaşına tanık oluyoruz. Öyle bir şeyi de bir hukuk devleti anlayışı içinde anlayışla karşılamak mümkün değildir. Bunu hoşgörüyle karşılamak mümkün değildir. İnanıyorum ki, çok kısa bir zamanda bu kurum gereken ciddiyetine mutlaka kavuşturulacaktır; ama, arkadaşlarımın buna her yönden yardımcı olmalarını rica ediyorum. Gerek buraya gelecek yasa tasarılarına destek verme açısından gerekse bu kurumun denetimi açısından Sayın Bakana yardımcı olma açısından, bu konuda bütün arkadaşlarımın, bu konunun herkesi ilgilendiren, herkesin güvenliğini, herkesin itibarın ilgilendiren bir konu olduğunu hatırdan çıkarmamalarını rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, şimdi Sayın Başkanvekilimizin de ifade ettiği gibi, Meclisin gündeminde bazı önemli Anayasa değişiklikleri ve yasa tasarıları vardır. Bunlar, 55 inci Hükümet döneminde bizim Parlamentoda yeteri çoğunluğa sahip olmadığımız için belli bir aşamaya getirdiğimiz halde, çıkarmayı başaramadığımız düzenlemelerdir. Dünkü oylamadan da anlaşıldığı gibi, bu Hükümetin arkasında 354 milletvekillik bir çoğunluk vardır. Bu, 13 milletvekilin ilavesiyle Anayasa değiştirebilecek bir çoğunluktur. Yasaları çıkarmada herhangi bir zorlukla karşılaşmayacak olan bir çoğunluktur. Şimdi bunu, zaman faktörünü de dikkate alarak en iyi şekilde değerlendirmek durumundayız. Yapılan takvime göre, bütçenin Genel Kurula ineceği 25-26 Haziran tarihine kadar, iki önemli hususun Meclisten geçmesi planlanmıştır. Bunlardan birisi devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili Anayasa değişikliğidir; ikincisi de, Bankalar Yasasında yapılacak değişikliktir. Bu takvimin şaşmaması lazımdır.

Devlet güvenlik mahkemeleriyle ilgili konuyu daha önce Grubumuzda kapalı toplantıda tartıştık. Arkadaşlarım bu konudaki Anayasa değişikliğine benimle beraber imza verdiler; ama, imza vermek yetmez; Genel Kurulda da aynı dünkü hükümet oylamasında olduğu gibi, her iki oylamada da mutlaka arkadaşlarımın hazır bulunması lazımdır. Eğer bu mesele herhangi bir nedenle Anayasada gerekli çoğunluğa ulaşamazsa, bu neden bizden kaynaklanmamalıdır. Anavatan Partisi, bu Anayasa değişikliği için, zaten kamuoyuna açıklamış olduğu desteğini, Mecliste de mutlaka ortaya koymalıdır.

İkinci önemli konu; Bankalar Yasası değişikliğidir. Yarından itibaren Anayasa Mahkemesi kararı yürürlüğe girecektir. Bankalar Yasasında Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra verdiği süre yarın dolacaktır. Dolayısıyla Türkiye’de genel bir ekonomik krizin yaşandığı, bundan dolayı bankaların zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde hayati bir düzenlemedir. Hem bir yasal boşluğun doldurulmasıdır hem de Türk finans kesiminde ezelden beri duyulan bir boşluğun doldurulmasıdır. Bu tasarı, bizim Hükümetimiz tarafından hazırlanmıştır, 55 inci Hükümet tarafından hazırlanmıştır. Maalesef, o günün şartlarında Meclisten geçirilememiştir, kadük olmuştur. Şimdi, yeni Hükümet, ilk tasarısı olarak bu tasarıyı Meclise sunmuştur. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler bu sabah tamamlanmıştır. Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen tasarının nihai şekli, bizim uyarılarımız dikkate alınarak ulaşılan şekildir. Yani, bizim mutabık olduğumuz bir şekildir. Burada biraz önce Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, daha çok kamuoyunun ilgilendiği, uygulamada da önem taşıyacak olan hususların başında, bu bankaları denetleyecek, bankacılık işlemlerini düzenleyecek olan kurulun yapısı gelmektedir.

Çağdaş demokrasi, bir kurumlar demokrasisidir. Türkiye, maalesef, bu kurumları kurmada, etkin biçimde çalıştırmada her zaman yeterince başarılı olamamaktadır. Yani, hem icrai yetki kullanan hem de icradan, hükümetten bağımsız olması istenilen kurumlar, Türkiye’de şimdiye kadar iyi bir gelenek oluşturamamışlardır. Aslında, bunun çok kısa zaman içerisinde kurumlaşmasını, gelenekselleşmesini beklemek de gerçekçi olmaz. Bunların zamana ihtiyacı vardır, kamuoyunun daha yakın denetimine ihtiyacı vardır. Bu konuda zaman içerisinde ortaya çıkan yasal boşlukların doldurulmasına ihtiyaç vardır. İşte, RTÜK Yasasında olduğu gibi, bu kurumun kurulmasında üç dört sene sonra yeni yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulması olayında olduğu gibi, bu kurumların sürekli kamuoyu denetimi altında, hakikaten bağımsız, hakikaten özerk kurumlar haline gelmesine ihtiyaç vardır. Türkiye, bu kurumları oluşturmakta maalesef çok geç kalmıştır.

Hatırlarsanız, 1960’lı Yılların Türkiye’deki en büyük siyasi tartışması TRT ile ilgiliydi. Türkiye’de bugün artık TRT siyasi gündemden düşmüştür. Bu, hem TRT’nin yapısında sağlanan olumlu gelişmenin sonucudur hem de Türkiye’nin yayıncılık alanında ulaştığı çok sesliliğin sonucudur.

Şimdi, bankacılık alanında böyle bir kurumlaşmaya gidiyoruz. Devletin içinde, ama hükümetten bağımsız, bütün sektöre güven verecek bir kurum oluşturmaya çalışıyoruz. Tabii, her zaman olduğu gibi, bürokratlar bu kurumu, bağımsız bir kurum değil, devletin güdümünde bir kurum haline getirmek için orasından burasından delmeye çalışıyorlardı. Onları engelledik, dün Hükümetle görüştük, arkadaşlarımız bu konuda alt komisyonda ve komisyonda gerekli dikkati gösterdiler. Binaenaleyh, şu anda çıkan şekil, bizim mutabık olduğumuz bir şekildir. Bize göre Türkiye’nin gerçeklerine uyan bir şekildir. Şimdi bunun bir an önce hayata geçirilmesi söz konusudur.

Yine, son dakikada yapılmak istenen bir yanlış da arkadaşlarımızın girişimleri sonucunda engellenmiştir. Bu kuruma mevduatla ilgili düzenlemeler yapma yetkisi verme girişimi önlenmiştir. Mevduatla ilgili düzenlemeler, para politikasının bir parçasıdır ve bunların münhasıran Merkez Bankası tarafından yapılması gerekir. Bu karaman görevi, sadece bankaları denetlemektir. Bu konuda alınan tedbirlerin, yapılan düzenlemelerin genel denetimidir. Yoksa, para politikasına ilişkin, Merkez Bankasının yerine geçip, para politikasını yürütecek kararları almak, bunları uygulamak değildir. Bu konudaki değişiklik tasavvuru da önlenmiştir. Zannediyorum ki, eğer Genel Kurulda da süratle sonuçlandırılırsa, sadece bir yasal boşluğu doldurmakla kalmayacak, aynı zamanda bankacılık sektöründe Türkiye’nin başlangıçtan beri ihtiyaç duyduğu çok önemli bir ihtiyaca da cevap vermiş olacaktır bu kanun.

Bunun dışında, Meclisin herhalde tatilden önce çıkarmak durumunda olduğu iki Anayasa değişikliği daha vardır. Bunlardan bir tanesi, 83 ve 100 üncü maddelerle ilgili Anayasa değişikliğidir. Yani, milletvekili dokunulmazlığının sınırlandırmasına ilişkin Anayasa değişikliğidir. Bu arkasında çok büyük bir kamuoyu desteği olan, maalesef geçen hükümet döneminde de, diğer tasarılar gibi, Meclise getirip yeterli sayıya ulaşamadığımız için sonuçlandıramadığımız bir düzenlemedir. Türkiye’de siyasetçinin itibarı, bugün maalesef en düşük düzeydedir. Bunda, parti olarak bizim suçumuz olmasa da bu durumun değiştirilmesinde siyasetçiye itibarının iadesinde en büyük sorumluluk yine bizlere düşmektedir. Bunun yolu da bu tür düzenlemelerden geçer. Bu Anayasa değişikliğini gerçekleştirip, Meclisteki geçici sayısal çoğunluğunun arkasına saklanıp, hesap vermekten kaçan siyasetçi örneğini Türkiye’den silmek zorundayız. Bu Anayasa değişikliğinin getireceği en önemli husus budur, kamuoyu bunu beklemektedir. Bu Anayasa değişikliğinin gerçekleşmemesi halinde, bunu kamuoyuna anlatmamız, kendi tabanımıza anlatmamız mümkün değildir. Burada da mesele, sadece bizim desteğimizle gerçekleşebilecek bir mesele değildir, anayasal çoğunluk lazımdır; ama, bize düşen, eksiksiz gelip bu tasarıya destek vermektir.

Üçüncü Anayasa değişikliği, şu anda Hükümet tarafından teknik çalışması yürütülen bir değişikliktir; uluslar arası tahkimle ve Anayasadaki kamu imtiyazı anlayışının yeniden düzenlenmesine ilişkin değişikliklerdir. Bu değişiklik de, Türkiye’nin ekonomik bakımdan önünü açacak olan hayati bir değişikliktir. Bu değişikliği gerçekleştirmeden, Türkiye’nin yabancı sermaye girişlerinde istediği noktaya gelebilmesi mümkün değildir. Bunun Koalisyon Protokolünde de, Hükümet Programında da benimsenmiş olduğunu büyük memnunlukla gördük. Ortaklarımızın da zaman içerisinde eski görüşlerinden uzaklaşarak, bunun ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu tespit etmiş olduklarını memnuniyetle gördük. Şimdi bu konudaki düzenlemenin bir an önce Hükümet tarafından hazırlanıp, Meclis tarafından sonuçlandırılması lazımdır. Bizim bu konuda da parti olarak her türlü katkıyı vermemiz gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar olurken, yani Hükümet kurulup, güvenoyu alıp, çalışmasına başlarken, Meclis Başkanlık Divanını, komisyonlarını oluşturup Hükümet çalışmasından daha da önem taşıyan bu yasal düzenlemeleri bir an önce gerçekleştirme aşamasına gelmişken, parti olarak bir de kendi iç düzenlemelerimizi adım adım gerçekleştiriyoruz. Başkanlık Divanımızda yeni düzenleme yaptık, Genel Merkezde görev alan arkadaşlarımızın görev yerlerinde değişikler yaptık, yeni düzenlemeler yaptık.

Şimdi, parti olarak sizlere ilk toplantımızda ifade ettiğim seçim sonuçlarının hem genel anlamda hem teker teker, bölgesel ve iller bazında değerlendirilmesi, bununla ilgili teşkilat düzeyinde alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi, bunalır yürürlüğe sokulması çalışmalarını şimdi bu geldiğimiz aşamada çok daha süratli yürütme imkanımız vardır. Ben de parti Genel Merkezinde görevli arkadaşlarım, partide görevli arkadaşlarım, bundan sonra ağırlıklı mesaimizi bu yönde kullanacağız. Parti çalışmalarında önümüzdeki dönemde geçen seçim eksikliğimizi tespit ettiğimiz belli alanlara ağırlık vermeyi planlıyoruz. Teşkilatlarla ilgili düzenlemelerin dışında, araştırma ve eğitim alanında, geçlik ve kadın örgütlenmesi alanında önümüzdeki dönemde çok daha faal bir çaba içinde olacağız.

Bu arada, gerek Hükümetle parti arsında gerekse partiyle Meclis Grubumuz arasında, yani bu üçgenin üç noktasında çok iyi bir koordinasyon sağlamamız gerekiyor. Benim Hükümetin dışında kalmış olmam, bu koordinasyonun bundan sonra daha iyi yürütülmesi açısından da bize bir imkan getirecektir.

Bana göre, önümüzdeki dönemin asıl kritik olan unsuru, Anavatan felsefesini yeniden ön plana çıkaracağımız çok yoğun bir siyasi çalışmayı mutlaka gerçekleştirmemiz gereğidir. Biz Anavatan Partisi olarak bugüne kadar hep icraata önem verdik, hep hizmete öncelik verdik. Bunalımlı dönemlerde, Türkiye’nin en krizli dönemlerinde bazen gerektiğinde daha fazla fedakarlık üstlenerek hep ülkenin yararına çalıştık, parti menfaatlerimizi hep ikinci plana attık. Türk demokrasisine dünya ölçüsünde yeni açılımlar kazandırdık. Milletimizin ufkunu açtık. Memleketin imarı konusunda, inşası konusunda büyük eserler verdik; ama, zannediyorum ki mesaimizi iş yapmakla yaptığımız işleri anlatmak arasında gerektiği şekilde bölüştüremedik. Hep icraata, hep iş yapmaya öncelik verdik, yaptığımız işleri milletimize yeterince anlatamadık.

Şimdi, bu önümüzdeki dönemde dünyadaki bütün merkez partilerine musallat olan rehavetten Anavatan Partisi olarak mutlaka kurtulmak zorundayız Milletimiz için, Türk insanının hem hürriyeti için hem güvenliği için hem de refahı için ne yapılması gerekiyorsa, bunu ancak ve en iyi şekilde bizim yapabileceğimizi milletimize göstermek zorundayız.

Şunu bilmeliyiz ki, ne kadar hizmet yaparsanız yapın, ne kadar büyük eserler ortaya koyarsanız koyun, felsefesi olmayan siyaset olmaz. Biz, yaptığımızı köprüye, baraja, uyduya, gerçekleştirdiğimiz modern sistemlere, mekanizmalara öncelik verirken bütün bunları yapmamızı sağlayan Anavatan vizyonunun, Anavatan felsefesini anlatmakta maalesef yetersiz kaldık. Binaenaleyh, bundan sonra, önümüzdeki dönemde, bir yandan iş yapmaya devam ederken, öte yandan yaptıklarımızı ve bunları yapmamızı sağlayan felsefi değerlerimizi vatandaşlarımıza mutlaka anlatmak zorundayız. Bunu yaparken, aynı zamanda kendimizi yenilemek zorundayız. İşte, eğitim, araştırma ve örgütlenme çalışmalarına, özellikle gençlerin örgütlenmesi çalışmalarına ağırlık tanımamızın nedeni budur.

Anavatan Partisi olarak, sadece sahaya inmekle kalmamalı, bundan sonra sahada kalmalıyız ve vatandaşlarımıza şunu göstermeliyiz ki, Anavatan Partisi Türkiye’nin ufkudur, Türkiye’nin geleceğidir. Anavatan Partisinin güçlü olmadığı bir Türkiye, geleceği belirsizleşmiş bir Türkiye demektir.

Ve yine, hiçbirimiz şunu unutmamalıyız ki, Anavatan Partisi, sadece bizim malımız değildir, bizim değildir. Anavatan Partisi, bütün vatandaşlarımızın en önemli değerlerinden birisidir. Onun için, ona sahip çıkmak, onu korumak, onu olması gereken konuma getirmeye çalışmak, Türkiye’nin geleceğine yapabileceğimiz katkıların en önemlilerinden birisidir. Onun için de, bütün arkadaşlarımı, hepinizi, önümüzdeki dönemde, yılmadan, bıkıp usanmadan, vargücünüzle hep Mecliste hem parti teşkilatlarında hem Genel Merkez olarak düzenleyeceğimiz çalışmalarda vargücünüzle çalışmaya davet ediyorum.

Birtakım bireyci yaklaşımları terk ederek, parti bütünlüğü içerisinde daha etkin çalışmalarda, daha etkin girişimlerde bulunmak suretiyle, Anavatan olarak mutlaka milletimizle yeniden ve çok daha güçlü bir şekilde buluşacağız. Bunun için Türkiye’de en büyük birikime, en güçlü kadroya sahip olan parti biziz.

Bakın, şu 86 kişilik Grubumuzda bir Meclis Başkanı ve Hükümetin üçte birini çıkardık;ama, ben biliyorum ki, 86 kişilik bu Gruptan, en az üç tane hükümet çıkarma imkanına sahip olan parti yoktur. Ama, bu zenginlik, çalışmadığımız zaman, kendimizi anlatmadığımız zaman fazla bir anlam ifade etmez. İşte, bu dönem, sahip olduğumuz bu birikimi, sahip olduğumuz bu zenginliği daha büyük bir dinamizmle seferber edeceğimiz, kullanacağımız dönem olmalıdır. Ve hiç kuşkunuz olmasın ki, bunu yaptığımız zaman, gelecek yine bizim olacaktır, gelecek yine Anavatanın olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)