ANAP GENEL BAŞKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TBMM GRUP KONUŞMASI

30 Kasım 1999

 

Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

20 nci Yüzyıl,savaşlarıyla,zirveleriyle, anlaşmalarıyla dünyanın yeniden biçimlendiği bir yüzyıl oldu. Artık son günlerine geldiğimiz bu yüzyılda, yani 20 nci Yüzyılda kurulan yapıların daha uzun bir süre devam edeceği anlaşılıyor. Önceki hafta İstanbul'da yapılan AGİT Zirvesi, ele aldığı konular itibariyle, kararları itibariyle yüzyılımızın son önemli uluslararası toplantısı olmuştur. Aslında, o toplantıda ele alınan konular, o toplantı kapsamında yapılan anlaşmalar, orada açıklanan kararlar, önümüzdeki yüzyılın evrensel konseptini biçimlendirdiği gibi, Türkiyemizin gündeminde de önemli yer tutan olaylarla ilgilidir.

Bildiğiniz gibi, bu toplantıda Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Çeçenistan konusu, Bosna-Hersek konusu, Kosova konusu, diğer bölgesel konular ele alınmıştır. Aslında, hepsi Türkiyeyle doğrudan veya dolaylı ilişkili olan birçok önemli gelişme, bu toplantı sırasında kamuoyunun gözleri önünde yaşanmıştır.

Şimdi, AGİT toplantısı sonuçları itibariyle, Anavatan Partisi açısından sevindirici olan hadise şudur: Bizim Anavatan Partisi olarak enerji konusundan, hak ve özgürlükler konusuna kadar, ülkemizin 21 inci Yüzyıldaki konumunun belirlenmesiyle ilgili söylediğimiz her şey, ortaya koyduğumuz perspektif, AGİT toplantısının sonuçlarıyla tam anlamıyla örtüşmektedir.

Biz bu yaklaşımı, 1983 yılında partimizin kuruluşu sırasında ilk defa olarak benimsedik ve Hükümet olduğumuz dönemlerdeki icraatımızda da hayata geçirdik. Son aylarda ülkenin değişen şartları karşısında daha da geliştirme gayreti içinde olduğumuz bu çağdaş perspektif, Türkiye'nin 21 inci Yüzyılda ulaşmayı hedeflediği noktaya ulaşmasını sağlayacak olan tek programdır. Bu Anavatan Partisi ufkunun, ülkemizde bazı çevrelerin sandığı gibi, sadece belli gruplarla sınırlanan bir perspektif olmadığını, dünyadaki gelişmelerle örtüşecek şekilde bütünü kapsayan bir perspektif olduğunu bir defa daha göstermiştir. Bizim bir süreden beri Türkiye'nin gündeminde öne çıkarmaya çalıştığımız, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları gibi konular, aslında AGİT'te ele alınan konuların, AGİT'te alınan kararların da odağını teşkil etmektedir.

Velhasıl, söylemek istediğim şudur: Dünyanın önündeki ufukla, Türk toplumunun ve Anavatan Partisinin önündeki ufuk, aslında aynıdır.

Değerli arkadaşlarım, dünya 21 inci Yüzyıla girerken, her alanda çok büyük bir değişim yaşıyor. Dünyadaki bütün ülkeler, artık sayılı günler kalan 21 inci Yüzyıla girerken, kendisini bu değişime hazırlamanın gayreti içerisindedir. Bu noktada en çarpıcı gelişmenin enerji konusunda ortaya çıktığını görüyoruz. Çünkü, enerji, gelecek yüzyılın en stratejik unsuru olacaktır. Aslında, dünyanın en gelişmiş ülkelerinin, en zengin ülkelerinin °Ekonomi Devi" tabir edilen ülkelerin enerji kaynakları bakımından zengin olan bölgelere gösterdikleri özel ilgi de bunun sonucudur veya bunun kanıtıdır.

Türkiye'nin enerji bölgelerine olan coğrafî yakınlığı, yani enerji kaynaklarına olan coğrafî yakınlığı, Türkiye'nin önünde yeni imkânlar yaratmıştır. Biz ANAP olarak baştan beri bunun farkında olduğumuz için, enerji sektörüne özel önem verdik. Ben gayet iyi hatırlıyorum, 1980'li yıllarda Rahmetli Özal'ın Başbakanlığı döneminde ANAP Hükümeti olarak Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye doğalgaz getirme projesi ortaya çıktığı zaman ortalık birbirine girdi. Bazıları, Rus gazını Türkiye'ye komünizmin gelmesi olarak gördüler. Rusya'nın istediği zaman Türkiye'nin doğalgazını kesebileceğini iddia ettiler. Bu projeye karşı çıktılar. Şimdi, aradan 10 küsur yıl geçti, bugün başka projeler vesilesiyle yine bize karşı çıkıyorlar. Ama, unutmayın, bize bu eleştirileri yöneltenler, şimdi bizim getirdiğimiz doğalgazla ısınan konutlarda, bürolarda bu eleştirilerini yapıyorlar. (Alkışlar)

Türkiye'nin 21 inci Yüzyılda dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olmasını istiyoruz. Şu anda ekonomi sıralamasında dünyada 16 ncıyız. İstiyoruz ki, Türkiye, Rahmetli Özal'ın koyduğu hedefe uygun olarak, 21 inci Yüzyılda dünyanın en önde gelen 10 ülkesinden birisi olsun. Diyoruz ki: Türkiye'de değişen stratejik şartlar muvacehesinde en önemli avantajı, enerji kaynaklarına yakın olmasıdır. Enerji kaynaklarına yakın olan Türkiye, bundan kendisi açısından bir stratejik önem çıkaracaksa, bunun için bazı projeleri gerçekleştirmesi lazım. Türkiye, eğer 21 inci Yüzyılda, bütün dünyanın ilgisini çeken, bütün yatırımcıları cezbeden bir ülke haline gelecekse, bunun birinci şartı, Türkiye'nin bu enerji potansiyelini değerlendirip,bir enerji terminaline dönüştürülmesidir.

Türkiye'nin enerji terminali olabilmesi için, enerjide bir terminal ülke olabilmesi için, sadece Bakü-Ceyhan Projesi yetmez. Sadece Mavi Akım yetmez, sadece Türkmen gazının Türkiye'ye gelmesi de yetmez. Türkiye, bütün bu projeleri birlikte gerçekleştirmelidir. Türkiye, sadece kendi enerji ihtiyacına yetecek kadar projeyle yetinemez. Türkiye, aynı zamanda, kardeş Türk cumhuriyetlerindeki enerji kaynaklarının dünya pazarlarına iletildiği bir kavşak noktası olmalıdır. Enerji terminali olmak, ancak böyle mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye bugün 10 milyar metreküp doğalgaz tüketiyor. Bunun üçte 2'sini boru hattıyla Rusya'dan alıyoruz, üçte 1'ini de gemilerle Cezayir'den alıyoruz. Enerji Bakanlığımızın tahmini, 10 sene sonra Türkiye'nin doğalgaz tüketiminin 55 milyar metreküp olacağıdır. Yani, 10 sene içerisinde, 10 milyara ilaveten, 45 milyar metreküp daha doğalgaz ihtiyacımız var. Devlet Planlama Teşkilatı bunu biraz daha aşağıda tahmin ediyor; ama, burada bir hususa dikkatinizi çekiyorum: Bu rakamın ne olacağı biraz da bize bağlıdır, bizim irademize bağlıdır. Eğer siz doğalgazı, sadece İstanbul'un Ankara'nın, Bursa'nın, Eskişehir'in yararlanacağı bir ayrıcalık gibi düşünürseniz, ihtiyacınız Devlet Planlama Teşkilatının tahmin ettiği gibi, 30-40 milyar metreküpte kalabilir. Ama sizin hedefiniz, Erzurum'u, Balıkesir'i, Kars'ı, hava kirliliğinden kurtarmak, artık oradaki insanların isten, kömür tozundan, kömürün devamlı artan fiyatlarından kurtarmak,onları da çağdaş dünyanın en gözde yakıtı olan doğalgaza kavuşturmaksa, o zaman ihtiyacınız, benim tahmin ettiğim, Enerji Bakanlığının tahmininin dahi üstüne çıkar.

55 inci Hükümet döneminde gördük ki, bu işin sadece edebiyatı yapılmış. Altyapıda hiçbir şey yapılmamış. Bir tek boru hattı ihale edilmemiş. O kısa hükümet dönemimizde, bir tek Doğu Beyazıt'tan Erzurum'a kadar olan hattı ihale etmişlerdi, onun da müteahhidi işi yarıda bıraktı, onun tekrar ihalesini de biz yaptık. İlaveten Erzurum'dan Sivas'a, Kayseri'ye, Konya'ya, Seydişehir'e kadar olan hattı ve Karacabey'den İzmir'e olan hattı biz ihale ettik. Bunların hepsi şu anda inşa halindedir. Bir sene sonra, bir buçuk sene sonra bütün bu söylediğim güzergâhta, Türkiye doğalgaz boru hatlarıyla örülmüş olacaktır. Geçen sene de söyledim, bu, nasıl Cumhuriyetin 10 uncu Yıldönümünde ülkeyi baştan başa demir yollarıyla örmüş olmakla övünmüşsek, 75 inci Yılında da boru hatlarıyla örmemizi övünme vesilesi olarak alacağımız bir olaydır.

Şimdi, doğalgaz boru hatlarını örüyoruz, bununla kalamayız. Buradan Adana'ya inmemiz lazım, Antep'e gitmemiz lazım, Diyarbakır'a gitmemiz lazım, Denizli'ye gitmemiz lazım, Antalya'ya gitmemiz lazım, Karadeniz'e çıkmamız lazım. Ülkenin her tarafını doğalgazla örmemiz lazım. Peki, hem enerji üretiminde doğalgaz kullanacağız, yani daha pahalı olan fuel-oil yerine veya yatırım süresi çok daha uzun olan su kaynakları yerine, doğalgazla çalışan santraller yapacağız hem ısınmada hava kirliliğini önleyecek daha çağdaş bir yakıt olarak doğalgazı ülke geneline yayacağız.

Bunun için daha fazla doğalgaza ihtiyacımız var. Bu doğalgazı nereden temin edeceğiz? Önümüze bir proje getirmişler, biz Hükümette olduğumuz 1997 yılında Rusya bize bir proje getirmiş, demiş ki: "Samsun'a kadrar boru hattıyla ben getireceğim, size Samsun'da doğalgazı teslim edeceğim" Bizden ne istiyor? İki şey istiyor: Bir tanesi, alım garantisi istiyor, "Getireceğim doğalgazı alacaksın, tespit edeceğimiz fiyattan alacaksın" İkincisi, Samsun'dan Ankara'ya kadar olan boru hattını da benim firmama vereceksin. Biraz önce Cumhur arkadaşım anlattı. Biz de bu anlaşmayı yapmışız, bu anlaşmayı Meclise getirmişiz, Mecliste bütün partilerin oybirliğiyle kabul edilmiş, kanunlaşmış. Aslında orada bir unsur daha var; Cumhur Beyin dediği gibi, Denizli " eki bir doğalgaz santralı için de bizden ayrıcalık istemişler. Ama biz onu şartlı koymuşuz anlaşmaya ve nitekim verdikleri teklif uymadığı için de bugüne kadar gerçekleşmemiş o anlaşma.

Şimdi, bu proje yürürlüktedir. Bu projeyle ilgili olarak yine gündemde birtakım eleştiriler var, suçlamalar var, karalamalar var. Biz Anavatan Partisi olarak bunlara artık alışkınız. Aslında, geçmişteki olaylara bakarsanız, biz bu iddiaları ortaya atanları zaman içinde icraatımızla mahcup etmekten bıktık; ama, onlar bu iddiaları ortaya atmaktan bıkmadılar.

Şimdi bakın, ne iddia ediyorlar: "Bu doğalgaz, Rusya'ya Türkiye'yi aşırı bağımlı hale getirecek. Yarın Rusya isterse Türkiye'nin doğalgazını kapatabilecek, doğalgazını kesebilecek" Peki, bu işte riski kim alıyor? 3 milyar dolarlık yatırımı kim yapıyor? Tamamını Rusya yapıyor. Eğer yarın bu 3 milyar dolara yaptığı boru hattından benim gazımı keserse, bunu verebileceği başka bir ülke yok. Çünkü, bu hat, şu anki hat gibi Ukrayna'dan, Romanya'dan, Bulgaristan'dan geçip Türkiye'ye gelmiyor. Yani, o ülkeler fazla çektiği zaman, şimdi Ukrayna'ya yaşadığımız gibi, fazla çektiği zaman bize gelen doğalgazın basıncı filan düşmeyecek, doğrudan doğruya Rusya'dan bize gelecek.

Bu proje, aslında Rusya'yı bize bağımlı hale getiriyor, bizi Rusya'ya bağımlı hale getirmiyor. 3 milyar dolarlık yatırımı kendisi yapacak, bize gaz vermezse kendisi zarar edecek, kendi yatırımı atıl kalacak. Üstelik, Rusya ile 15 yıla yakın bir işbirliğimiz var. İşte, bugün yaşadığımız gibi bazı aşırı kış şartlarında basınç düşmesi dışında, bu hattan hiçbir şikayetimiz olmamış. Yani, siyasî nedenlerle, Sovyetler Birliği yıkılmış, yerine Rusya Federasyonu kurulmuş; ama, buradaki gaz hiçbir zaman kesilmemiş. Rusya'nın böyle bir siyaseti yok. Rusya'nın tüm gelirlerinin yarısı doğalgazdan geliyor. Rusya eğer böyle bir şey yaparsa, en başta kendisine zarar verir. Unutmayın ki Avrupa'nın da en büyük doğalgaz ihracatçısı Rusya. Almanya da doğalgazının büyük kısmını Rusya'dan alıyor. Avrupa ülkeleri de Rusya'dan alıyorlar.

Buradaki hadise şudur: Bazı firmalar Türkiye'ye doğalgazı likit olarak satmak istiyorlar. Çünkü, gitmişler Katar'da, Mısır'da, Arap ülkelerinde büyük doğalgaz rezervlerini kapatmışlar. Şimdi ellerinde büyük kaynak var, bunu satabilecekleri Türkiye'den daha büyük hiçbir pazar yok. Yani, önümüzdeki 10 yıl içinde, ihtiyacı yıllık 40 milyar metreküp, asgari artacak olan başka hiçbir ülke yok. Bize doğalgazı likit satmaya uğraşıyorlar. Biz Hükümette iken de bana çok geldiler: "Efendim, İskenderun'a getirelim orada verelim, İzmir'e getirelim orada verelim" Ha, biz orada terminal yapacağız, doğalgazı likit olarak alacağız, ondan sonra onu gaza çevireceğiz, ona göre depo kuracağız ve sisteme dahil edeceğiz. Mecbur kalırsak bu da bir yoldur, biz bu işe zaten böyle başladık. Marmara Ereğlisi'nde yaptık bir tane, Cezayir'den de böyle alıyoruz.

Ama, hazır boruyla adam bize teklif ediyorsa, terminal yapma gereğim yoksa, depo yapma gereğim yoksa, doğalgaz bana çok daha ucuz mal olacaksa, üstelik yatırım masraflarını da kendisi üstleniyorsa, elbette ki ben boru hattını tercih ederim. Benim için daha güvenli olan, fiyat bakımından daha istikrarlı olan, yatırım bakımından daha ucuz olan boru hattıdır. Nitekim, İtalya Tunus'tan Cezayir gazını Tunus'u geçip Akdeniz'in altından boru hattıyla aldı. Dünyanın her tarafında artık doğalgaz boru hatlarıyla yapılıyor. Rusya bize böyle bir teklif getirmiş, bizim için cazip bir teklif. Bizim ihtiyacımızı karşılayan bir teklif. Bunu kabul etmişiz, anlaşma yapmışız, Mecliste onaylanmış, kanunlaşmış, şimdi Enerji Bakanlığımız bu projeyi yürütüyor, bizi eleştiriyorlar: Bu projeyi niye yaptınız diye. İki sene geçmiş aradan, Meclisten kanun çıkalı iki sene olmuş, şimdi gelmişler projenin uygulanması safhasında bizi eleştiriyorlar.

Bu projeyle ne olacak? 16 milyar metreküp ilave gaz alacağız Rusya'dan. En fazla aldığımız, yani kademe kademe almaya başlıyoruz, 1,5 sene sonra başlayacağız. Zannediyorum 1,5 sene sonra 2 milyarla başlıyoruz. 2 milyar metreküpten başlayıp, 10 sene sonra 16 milyar metreküpe çıkacağız. 16 milyar metreküp Rusya'dan aldığımız zaman, bizim hâlâ 29-30 milyar metreküp ihtiyacımız var.

Ha, şimdi bazıları diyorlar ki: °Biz Rusya'dan gaz alırsak Türkmen Gazı Projesi gerçekleşemez" Niye? "Çünkü, Türkiye'nin ona ihtiyacı olmaz." Biz diyoruz ki: "Biz devlet olarak taahhüt ediyoruz, Türkmen gazına da bizim aynı şekilde ihtiyacımız var. Yani, 16'sını Rusya'dan alacağız, 16'sını da Türkmenistan'dan alacağız. Hazar geçişli Türkmen Gazı Projesine de bizim Mavi Akım kadar ihtiyacımız var. Ama, birtakım sorunlar var, Hazar geçişinde siyasî sorunlar olmuş, Azerbaycan ile Türkmenistan arasında bazı sorunlar olmuş. Neticede, Türkmen Gazı Projesi, henüz Mavi Akım Projesi gibi gerçekleşme safhasına gelmemiş. Keşke gelseydi, keşke bundan sonra bunu telafi edecek hıza kavuşsa. İkisini de aldıktan sonra bizim hâlâ gaz ihtiyacımız var.

Bakü-Ceyhan'da, AGİT'te nihayet anlaşmayı yaptık. Yıllarca süren Bakü-Ceyhan Projesi artık hayali bir proje olmaktan çıktı, ayağı yere basan bir proje haline geldi. Önümüzdeki aylarda da gerçekleşme safhasına girecek. Ama, burada söylüyorum: Türkiye'nin enerji terminali bir ülke olması için Bakü-Ceyhan yetmez. Bakü-Ceyhan'ın yanına bir Bakü-Ceyhan daha olması lazım. İkinci bir boru hattı' daha olması lazım. Bütün Orta Asya petrollerinin en önemli çıkış yolunun Türkiye üzerinden olması lazım. Ceyhan'ın, Akdeniz'in en büyük enerji terminali haline gelmesi lazım.

Bütün bu projelerin bugüne kadar sadece edebiyatı yapılmıştır. Fizikî anlamda, gerçek anlamda tek ilerleme, bizim Hükümet olduğumuz dönemlerde yaşanmıştır.

Şimdi, yapmamız gereken şey, bunlardan tavırlarını değiştirmelerini filan beklemiyoruz. Bu işleri şahsî husumetle, şahsî polemikle görme alışkanlıklarından vazgeçmelerini filan da beklemiyoruz. Hatta eleştirilerinde insaf ölçülerine dahi gelmelerini beklemiyoruz. Ama, bizim yapmamız gereken hadise, bunlara bakıp da hızımızı kesmemektir. Bu projelere Türkiye'nin acil ihtiyacı vardır. 21 inci Yüzyılda Türkiye'nin gelmesi gereken konuma ulaşması, bu projelerin gecikmemesine bağlıdır. Türkiye'nin Mavi Akım'a da ihtiyacı vardır, Türkmen gazına da ihtiyacı vardır, Bakı-Ceyhan'a da ihtiyacı vardır, Türkiye'nin bunlara ilave başka projelere de ihtiyacı vardır.

Binaenaleyh, bunlara kulak asmadan yolumuza devam edeceğiz. Eğer Türkiye'yi 21 inci Yüzyılda hakikaten dünyanın en önemli, en gözde ülkelerinden biri yapmak istiyorsak, bunun yolunun, civarımızdaki enerji kaynaklarını değerlendirmekten geçtiğini unutmayacağız. Hem kendi kalkınmamız için buna ihtiyacımız var, şu anda hâlâ dünya ortalamasının altında enerji üreten ve tüketen bir ülkeyiz hem enerji açığımızı kapatmak için, kalkınmamızı hızlandırmamız için buna ihtiyacımız var; ama, aynı zamanda dünya dengelerini değiştiren, bütün gelişmiş ülkelerin göz diktiği Orta Asya enerji kaynaklarından ilave gelir elde edebilmek için, bunu sadece maddî gelir anlamında da düşünmeyin, ek. stratejik önem kazanabilmek için bu projeleri gerçekleştirme ihtiyacımız var.

Bu projelerle ilgili olarak, meseleyi devamlı yanlış yerlere çekip, polemik haline getirmek isteyenlerin, bizim Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bu düşüncelerimizi anlamaları mümkün değildir. Esasen onların böyle bir dertleri de söz konusu değildir. Onlar, siyaseti, ülkeyi bir yerden bir yere taşımak için değil, onlar siyaseti, sadece günlük dalaş şeklinde anlayan insanlardır ve bu anlayış Türkiye'de maalesef, hâlâ daha hayatiyetini sürdürmektedir. Türkiye'de siyaset yoluyla hizmet etmek isteyen insanların bunlara katlanmak gibi ilave bir mecburiyetleri vardır.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer konu, bu AGİT toplantısından sonra önümüzdeki hafta içerisinde .Helsinki'de önemli bir uluslararası toplantı vardır. Burada Avrupa Birliği ile ilgili olarak, Türkiye'nin geleceğini de yakından ilgilendiren bir karar alınması söz konusudur. 10-11 Aralık tarihlerinde Helsinki'de yapılacak olan Zirve Toplantısında, Avrupa Birliği ülkeleri, birliğin bundan sonraki genişlemesi konusunda nihai karar vereceklerdir. Yani, bu zirveden sonra bir daha genişleme konusu artık Avrupa Birliğinin gündeminden çıkacaktır. Bu zirvede genişlemeye dahil edilmeyen ülkelerin bundan sonra dahil edilmeleri mümkün değildir. Daha önce alınan karar, 2000 yılından önceki zirvede, yani Helsinki zirvesinde genişleme konuşunda nihai şekillenmenin belirlenmesidir.

Biliyorsunuz, Ekim ayı içerisinde Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye'nin bu genişleme sürecine dahil edilmesi yönünde bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda, Türkiye'nin başladığı reform sürecini hızlandırması, demokratikleşme ve insan hakları alanındaki eksiklerini gidermesi kaydıyla, aday ülke olarak tescilinin doğru olacağı ifade edilmektedir.

Burada hemen ifade etmem gereken, arkadaşlarımızın bilmesi gereken husus, 1993 yılında Avrupa Birliği, bundan sonra genişleme sürecinde katılan ülkelerden arayacağı kriterler konusunda Kopenhag'da bir karar almıştır, onun için bunlara "Kopenhag Kriterleri" denilmektedir. Kopenhag Kriterlerine uymayan ülkelerin, bu genişleme sürecinde Avrupa Birliğine katılmaları, hatta bunlarla tam üyelik müzakerelerinin yapılması dahi mümkün değildir.

Bizim aday ülke olmamızı isteyen Avrupa Birliği Komisyonu Raporunda, aynı zamanda bizim Kopenhag Kriterleri açısından eksiklerimiz de dile getirilmiştir, vurgulanmıştır. Bu konuda ciddî eksiklerimiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine bilmemiz gereken bir şey, bütün şu yaşadığımız şimdiki konjonktürel sıkıntılara rağmen, Türkiye aslında ekonomik bakımdan Avrupa Birliği kriterlerine, insan hakları ve demokrasi alanına oranla çok daha yakındır. Ve diğer aday ülkelere nazaran Türkiye'nin bu açıdan önemli avantajları söz konusudur.

Eski Doğu Avrupa ülkelerine göre Türkiye, gerek mevzuatıyla, gerek gelenekleriyle, gerek mekanizmalarıyla şu anda ekonomik bakımdan Âvrupa Birliğine onlardan çok daha yakındır. Ama, kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki, insan hakları alanında, demokratikleşme alanında, hukukun üstünlüğü alanında daha bundan kısa bir süre önce, beş on sene önce komünist rejimden çıkmış olan ülkeler, aradan geçen zaman içerisinde bizim önümüze geçmişlerdir. Bu gerçeği, ne kadar acı da olsa teslim etmek zorundayız. Burada bizim kendimize göre haklı bazı gerekçelerimiz olabilir, terörle mücadele gibi çok haklı sayılabilecek, çok ciddî engellerimiz söz konusu olabilir; ama, bilmemiz gereken bir gerçek var ki, bu açığı kapatmadan Avrupa Birliğine üye olmamız mümkün değildir, hatta tam üyelik müzakerelerinin başlaması dahi mümkün değildir.

Şimdi, ciddî beklentimiz, Helsinki Zirvesinde adaylığımızın kabul edileceğidir. Bu da, aşağı yukarı 10-12 gün sonra belli olacaktır. Bundan sonra önümüzde çok zorlu bir yol olduğunu, çok ince bir yol olduğunu, Rahmetli Özal'ın deyimiyle ince uzun bir yol olduğunu bilmemiz lazım. Bu yolu, süratle kat etmek zorundayız. İnsan hakları alanında, demokratikleşme alanındaki eksiklerimizi, zaten bildiğimiz eksiklerimizi en kısa sürede gidermek zorundayız. Bu yol, netice itibariyle Türkiye'yi, büyük Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine götürecek olan yoldur. Türkiye için bu yolun alternatifi mümkün değildir, alternatifi söz konusu değildir. Anavatan Partisi olarak, başta söylediğim gibi, ilk ortaya koyduğumuz görüşlerle, bugünkü görüşlerimiz, aradaki icraatımız, hepsi Türkiye'nin bu genel çizgisiyle tutarlılık içerisindedir.

Şimdi, Helsinki'den sonra artık beklediğimiz kararın çıkması halinde, Türkiye'nin bu eksikliklerine teksif olması ve bunları en kısa zamanda gidermesi zamanıdır. Burada önümüzdeki günlerde bazı spekülasyonlar yapılacaktır, şu anda yapılmaktadır. İşte, Yunanistan'a bazı ödünler verilmesi, talepleri filan dile getirilecektir. Burada Türkiye'nin tutumu gayet açıktır; herhangi bir şekilde Avrupa Birliğine üyelik için Türkiye'nin millî menfaatlerinden onurundan, haysiyetinden ödün vermesi söz konusu olamaz. (Alkışlar) Hiçbir Hükümet böyle bir şeye tevessül edemez. Ama, bunun tersi de geçerli olmamalıdır; yani, kuru bir inat uğruna, meseleyi bir gurur meselesi olarak Avrupa ile bağımızı koparmak da aynı derecede yanlıştır.

Netice itibariyle, hem ekonomik bakımdan hem siyasî bakımdan hem de insan hakları alanında yapmamız gereken önemli değişimler söz konusudur. Tamamlamamız gereken reformlar söz konusudur. Bunların bir bölümü, geçmişte bizim tarafımızdan yapılmıştır, önemli bir bölümü bu Meclis tarafından başlatılmıştır. Ama, daha büyük bir bölümü, şimdi önümüzdeki dönemde yine sizler tarafından gerçekleştirilmeyi beklemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bir kısaca değinmek istediğim konu, Çeçenistan'daki durumla ilgilidir. Ahat Andican arkadaşım burada geniş bilgi verdi. Hemen söyleyeyim ki, bu mesele, sadece Rusya'nın bir iç meselesi olarak görülemez. Rusya, aynı zamanda, AGİT'e, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına üye bir ülkedir. İstanbul'daki son toplantının en önemli tartışma konusu Çeçenistan konusudur. İnsan hakları söz konusu olduğunda, AGİT'e üye ülkelerin artık kendi iç meseleleri argümanını ileri sürmeleri mümkün değildir.

Terörle mücadele etmek her ülkenin hakkıdır. Ayrılıkçılıkla, bölücülükle mücadele etmek her ülkenin hakkıdır; ama, AGİT'e üye bir ülke, bu mücadelesini hukuk kurallarına göre yapmaya mecburdur. Rusya, son yaşanan gelişmelerden görülmektedir ki, maalesef, İstanbul'daki toplantıda alınan kararları dahi dikkate almayan bir tutum içerisindedir. Mesele artık terörle mücadele olmaktan çıkmıştır, mesele bir toplu imlıa hareketine dönüşmüştür. Buna, AGİT ülkelerinin seyirci kalması mümkün değildir, Türkiye'nin seyirci kalması mümkün değildir. Meselenin bu boyutunu, insan hakları boyutunu mutlaka egemenlik hakkından farklı olarak, ayrı olarak ele almak mecburiyeti vardır.

Bugün, biliyorsunuz 30 Kasım. Depremzedelere tahsis edilecek prefabrike evlerin tahsisi için Hükümetin tespit ettiği nihai tarihtir. Ben, hafta içerisinde Yalova'da 3 bin tane prefabrike konutun teslimini yaptım. Yaşar Okuyan arkadaşımla oraya gittim. Bana verilen bilgi, bütün bölgede şu anda 20 bin civarında prefabrike konutun hazır durumda olduğudur. Yani, 30 Kasım hedefinin, tam olmasa bile, büyük ölçüde gerçekleşeceği görülmektedir. Bu binaların bazılarında elektrik montajı, su bağlantıları gibi eksikler söz konusu olabilir.

Ama, bana göre şu anda asıl önem taşıyan husus, prefabrike konutların henüz daha başlamadığı 11 Kasım depreminden etkilenen Düzce, Kaynaşlı, Bolu merkezi ve Cumayeri gibi yerlerdeki barınma şartlarının iyileştirilmesidir. Maalesef bu ikinci depreme maruz olan bölgede vatandaşlarımızın barındığı çadırların üstüne kar yağmıştır. Şimdi, önümüzde sadece Marmara depremi bölgesindeki prefabrike konutların bir an önce tamamlanması, teslimi değil, aynı zamanda bu ikinci depremden etkilenen yerlerde de dün akşam İçişleri Bakanımızla görüştük, nasıl olur bilmiyorum, artık konteynerler şeklinde mi olur, ama prefabrik konutu için gerekli üretimi de gerektirmeyecek başka bir modele ihtiyaç vardır. Belki çok sayıda konteyner tahsis edilerek olabilir, belki başka çözümleri bulunabilir.

Nitekim, Hükümet de bu konuda arayış içerisindedir. 2 bin kadar kişi şu anda Abant'taki otellere nakledilmiştir, orada iskân edilmiştir. Ama, şu anda hâlâ gerek evinin yıkılmış olması, hasar sebebiyle, gerekse yeni bir deprem korkusu sebebiyle evlerine girmeyen, çadırda barınan çok sayıda vatandaşımız söz konusudur.

Ben son günlerde deprem bölgesine kamuoyunun ilgisinin veya medyanın bu konuya verdiği önceliğin yavaş yavaş azaldığını görüyorum, bundan da rahatsız oluyorum. 0 bölgedeki vatandaşlarımızın sıkıntısı devam ettiği sürece, bu konu gündemde olmalıdır. Önümüz Ramazan ayıdır; Ramazan ayı, bizim milletimizin yardımlaşma ve dayanışma duygularının en doruk noktaya geldiği aydır. Ramazan ayında milletimizin ilgisini, yardımını daha fazla bu bölgeye yönlendirmeliyiz. Anavatan Partisi olarak bu bölgedeki vatandaşlarımızın yaralarının sarılmasına öncülük etmeliyiz. Ramazan ayında bu konuda parti olarak bazı faaliyetlerimiz olacak; o faaliyetlere de arkadaşlarımın ellerinden geldiği ölçüde katılmalarını bekliyorum.

Deprem bölgesindeki arkadaşlarımdan, bu Kocaeli'nde, Bolu'da, Yalova'daki arkadaşlarımdan, prefabrike konutların son durumu bu hafta yerinde görüp, önümüzdeki hafta grubu bu konuda bilgilendirmelerini istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)