BAŞBAKAN VE ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI
SAYIN MESUT YILMAZ'IN
6. OLAĞAN BÜYÜK KONGRE KONUŞMASI

Sayın Başkan, Başkanlık Divanı’nın Sayın Üyeleri,

Anavatan Partisi 6. Olağan Büyük Kongresi’nin Değerli Konukları,

Medyamızın Değerli Temsilcileri,

Sevgili Anavatanlılar;

Aydınlık ve tertemiz bir Türkiye’nin başı dik, onurlu, güçlü ve mutlu bir Türkiye’nin kara sevdalıları, Sevgili Dava Arkadaşlarım;

Hepiniz hoş geldiniz.

Huzurunuzda tüm Türkiye’ye, selâm ve sevgilerimi iletiyorum. Bütün Anavatan Teşkilâtı’na, Partimizin bütün üyelerine, selâm ve sevgilerimi iletiyorum.

Bütün Anavatan Teşkilâtı’na, Partimizin bütün üyelerine, “Halka Hizmet, Hakka Hizmet” davamıza gönülle emek veren tüm arkadaşlarıma şükranlarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Burada, bu televizyonlar aracılığıyla bizi bugün izleyen, bütün vatandaşlarıma da şunu söylemek istiyorum; bugün bu salonda gördüğünüz tablo, bildiğiniz, bekleyebileceğiniz Türkiye tablosudur. Bu tablo hürriyetçi, demokrat Türkiye tablosudur, bu tablo manevî değerlerine sımsıkı bağlı olan Türk İnsanı’nın tablosudur, bu tablo Büyük Türkiye’nin tablosudur, bu tablo sadece bugünkü Türkiye’nin değil, Türkiye’nin geleceğinin tablosudur ve sevgili arkadaşlarım Cenab-ı Allah’ın izniyle hiçbir güç, ama hiçbir güç bugün şu anda, bu salonda hakim olan, azmin, iradenin, sevginin, vatanseverliğin birkaç ay içerisinde Türkiye’nin yönetimine yeniden hâkim olmasını engelleyemeyecektir.

Değerli Arkadaşlarım;

İçinde bulunduğumuz yıl Cumhuriyetimizin 75. Yılıdır. Bu çok anlamlı yıldönümünü bütün bir millet olarak, elele, yürek yüreğe, büyük bir coşkuyla kutladık, kutluyoruz. Egemenliği kayıtsız ve şartsız, milletimize armağan eden, Cumhuriyetimizin bu 75’nci Yılı’nı kutlarken, birlik ve beraberliğimizi tehdit eden, bizi bölmek, parçalamak isteyen tüm unsurlara da çok açık bir cevap verdik.

Cumhuriyetin ve demokratik rejimin, hepimizi sarıp sarmalayan sıcaklığında nasıl oluştuğumuzu, nasıl kenetlendiğimizi dosta-düşmana bir kez daha gösterdik.

Bize bu topraklar üzerinde hür ve bağımsız bir devlet olarak, başı dik vatandaşlar olarak yaşama onurunu kazandıran, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ü ve bu millete, bu ülkeye partimizin kutsal çatısı altında hizmet etme imkânı sağlayan Anavatan Partisi’nin Kurucusu Turgut ÖZAL’ı rahmetle, minnetle anıyorum.

Bundan iki yıl önce 1996 Yılı’nın 24 Ağustos günü gene bu salonda yapılan Partimiz’in 5’nci Olağan Büyük Kongresi’nin açış konuşmasında, sizlere söyle seslenmiştim: “Değerli arkadaşlarım, her şeyin bir bedeli vardır. Hele dürüst kalmanın bedeli, her zaman çok pahalı olmuştur, ama insanlık tarihi göstermiştir ki, sonunda kazananlar, hep dürüst, temiz, namuslu kalanlar olmuştur”.

Değerli Arkadaşlarım;Şimdi, iki yıl sonra size bu sözleri yine hatırlatıyorum? Çünkü bu sözler, özellikle ülkemizin içinde bulunduğu bu dönemde, “at izinin, it izine karıştığı, ortalığın tozdan dumandan geçilmediği bu günlerde ne yazık ki, çok daha büyük isabet taşıyor. Dürüst kalmanın bedeli gerçekten çok pahalı.

Türkiyemiz, bu yaşadığımız dönemde öyle bir kavşak noktasına, öyle bir yol ayrımına gelmiştir ki, her siyasetçi, kendisini ülkenin sorunlarıyla ilgili sayan kesin ve keskin bir tercih yapmakta olan herkes şunu görmek zorundadır:

Ya ışıklı bir geleceğe doğru yöneleceğiz, ülkemizi ve insanımızı tertemiz, kalkınmış, ileri ülkelerden hiçbir eksiği kalmamış bir yola sokacağız, birlik, düzenlik içinde yeni bir Türkiye kuracağız, ya da ülkemizi ve insanımızı çatışmanın, çetelerin, terörün kol gezdiği o belirsizlik günlerine, o karanlık günlere geri götüreceğiz.İşte bugün böyle bir karar noktasındayız. Seçilen yol bizi enflasyonun gerilediği, ekonominin geliştiği, milletçe hep beraber zenginleştiğimiz bir Türkiye’ye de götürebilir, hayat pahalılığının bütçemizi, kesemizi, mutfağımızı kemirdiği karanlık bir geleceğe de götürebilir.

Değerli Arkadaşlarım;Şunu bir aile reisinin sevinci ve gururuyla altını çizerek belirtmeliyim ki, Anavatan Partisi kendisi, ailesi ve ülkesi için temiz, aydınlık yolu seçenlerin partisidir.

Anavatan Partisi, boş lâfı değil, çalışmayı seçenlerin partisidir. Sisi, pusu, tozu-dumanı değil, karanlığı hiç değil, şeffaflığı, aydınlığı ve icraatı seçenlerin partisidir.

ANAVATAN Partisi’nin kuruluşundan beri gururla taşıdığı ve onu diğer bütün partilerden ayıran hâkim karakteri, icraatçı karakteridir. Çalışan, sorun çözen iş yapan karakteridir, ama bu karakter kolaycılığı reddeden bir karakterdir, evet kolaycılığı reddederiz, ama kararlılığı hiçbir zaman terketmeyiz.

Hedefimiz, kurucu Genel Başkanımız Rahmetli Turgut ÖZAL’dan devraldığımız icraat bayrağını mutlaka daha da yukarılara, bugünün koşullarının gerektirdiği daha ileri mevzilere taşımaktır.Bu parti, Genel Başkanı’ndan, en genç üyesine kadar bunun için vardır. Partimizin ve parti yönetiminin ülke sorunlarına yaklaşımda benimsediği bu anlayış, elbetteki içinde bulunduğumuz 55’nci Hükûmet’in icraatına da yansıyacaktı.

Koalisyon ortaklarımızla sağladığımız uyum sayesinde onaltı aylık son derece de başarılı, son derece de verimli bir hükûmet dönemi geçirdik.

Bu vesileyle Türk Siyasetinin çok önemli bir dönüm noktasında, çok zorlu bir dönemecinde bize güvenen, bize gönül veren Sayın Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’e, onaltı aydan beri zannediyorum ki, Türk Siyaset tarihine örnek diye geçecek bir beraberlik sergilediğimiz Demokratik Sol Parti’nin Genel Başkanı Sayın Bülent Ecevit’e, bizimle beraber bu taşın altına elini koymaktan çekinmeyen ve bugün çok şükür onaltı aylık icraatımızın başarılarını birlikte paylaştığımız DSP’li, DTP’li bütün arkadaşlarıma ve bu hükûmetin kuruluşunda bize destek veren, bugün de Kongremiz’i şereflendiren Türkiye’nin en büyük beş sivil toplum kuruluşuna huzurunuzda Anavatan Partisi adına şükranlarımı sunuyorum.

Değerli Arkadaşlarım;

Bu hükûmetle ilgili olarak, daha başlangıçta bir çok tereddütler yaratılmaya çalışıldı. “Bu Hükûmet ara rejim hükûmetidir” dendi, meşru olup, olmadığı tartışmaları yapıldı, ben bunlara hiç aldırmadım, biz bunlara hiç aldırmadık. Kendimizi siyasetten umudunu kesmek üzere olan, bizler siyasetçilerden artık boş lâf değil, gerçek icraat bekleyen milletimizin hizmetine adadık.

Yaptıklarımıza bir göz attığımızda bunların topu topu onaltı ayda yapılmış olduğuna biz Anavatan’lıların dışında herkes şaşabilir. Ben şimdi bunları ana hatlarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlk olarak Eğitim konusunu ele alacağım;

Eğitim, 55’nci Hükûmete kadar Anavatan Partisi’nin Türkiye’de gerçekleştirdiği o büyük değişimler arasında belki de en mütevazı kalanıydı. Anavatan Partisi’nin el atmadığı bir konu, yapmadığı bir iş Türkiye’de yapılmamış kaldığı sürece bu eksikliğin yükünü hepimiz içimizde taşımak zorundayız. Ben kendimi bundan sorumlu hissettim. Oysa hepiniz biliyorsunuz ki, eğitim her ülkenin, ama özellikle bizim ülkemizin en can alıcı konusudur. Gelişmenin de, kalkınmanın da, hatta demokratikleşmenin ve hür yaşamanın da anahtarı, temeli iyi yetiştirilmiş, iyi eğitilmiş insandır.

Türkiye dünyayla yarışıyor, Türkiye dünyayla yarışmak zorunda. Türk İnsanının azmi, çalışkanlığı, direnme ve dayanma iradesi, yaratıcılığı, girişimciliği bu yarışta elbetteki bize avantajlar sağlıyor ama, bilgi toplumunun eşiğine geldiğimiz biz bu çağda, yeni bir bin yıla girerken, bütün bu üstün niteliklerimize, ayrımsız bütün insanlarımız için, çağdaş, kaliteli eğitimi de eklemek zorundayız.

Onaltı aylık hükûmetimiz sırasında yürürlüğe koyduğumuz ve birçok bakımdan bu alanda Cumhuriyet tarihinin en önemli atılımlarından biri olan, Eğitim Reformu’yla işte bu dönüşümü başlattık.

Değerli Arkadaşlarım,

Ama bu sadece bir başlangıçtır, Sekiz Yıllık Temel Eğitimin tek anlamı bütün çocuklarımızın en az ortaokul seviyesinde eğitim görmesidir. Bunu onbir yıla çıkartabildiğimiz takdirde ülkemizde istisnasız bütün çocuklarımız en az lise mezunu olarak yetişecektir.

Halkımız Sekiz Yıllık Eğitime verdiği büyük ve canlı destekle eğitim meselesinin önemini bazı siyasilerden çok daha iyi bildiğini göstermiştir.

Türkiye’de anaokulundan üniversiteye kadar, kaba bir tahminle 15 milyon çocuğumuz eğitim görmektedir. Bu çocuklar ve gençler yalnız ailelerinin değil, Türkiye’nin de geleceğinin teminatı demektir, Türkiye’nin geleceği demektir. İşte halkımız bu gelecek için, dar bütçesiyle okul yaptırmakta, bağışta bulunmaktadır. Yeter ki, iyi eğitilmiş bir nesil yetişsin. Bu kör karanlıktan hiç değilse çocuklarımız kurtulsun diye. Her türlü fedakârlığı vatandaşımız yapmaktan geri kalmamaktadır.

Değerli Arkadaşlarım,

Ama, bu işin politikası, programı devletin işidir. İyi eğitilmiş, iyi donatılmış, toplumun içindeki yeri sağlamlaştırılmış eğitim kadrosu devletin işidir. Yeterli teknik altyapı ve donanım devletin işidir. Modern eğitim programları öğrenciyi ezbercilikten kurtaran, onlara ihtiyaç duymayacakları bilgiyi vermeyen, kullanabilecekleri bilgiyi çağdaş tekniklerle kolayca kazandıran bir müfredat, en önemli ihtiyacımızdır.

Diğer taraftan eğitimin en temel unsuru olan öğretmene en yüksek saygıyı ve özeni yeniden göstermek zorundayız. Toplum hayatında en saygın yere lâyık olan öğretmenlerimiz maalesef yıllardan beri ihmal edilmişlerdir. Onları yeniden baş tacı etmeliyiz, onlara özgüvenlerini yeniden kazandırmalı, maddî, manevî desteğimizi onlardan esirgememeliyiz.

Evlâtlarımız en değerli varlığımızdır, en değerli varlığımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz de yeniden ve hızla toplumun en değerli unsuru konumuna getirilmelidir.

Eğitim Reformu çerçevesinde bu yönde yeni adımlar attık. Ama açıkça söylüyorum ki, bu adımlar yeterli değildir. Öğretmenlerimizi samimi olarak desteklemeli, onları daha iyi yetiştirmeli, hem de kendilerini geliştirmelerine olanak vermeliyiz, onların önlerini açmalıyız.

Eğitimde bir başka konu teknik altyapı ve donanımdır.

Bilgi çağı lâfla olmaz, ileri teknoloji aşamasına süratle ulaşmak ve hatta onu geçmek bilgi toplumu aşamasına ileri ülkelerle birlikte gelmek istiyorsak, teknolojinin olanaklarını, bütün eğitim kurumlarının emrine vermek zorundayız.

Okullarımızda lisan laboratuarları, elektronik kütüphaneler kurmalıyız. Olmazsa olmaz hedefimiz, her öğrencimizin en fazla 30 kişilik, bilgisayar destekli sınıflarda ve en az bir yabancı dili öğrenerek ilköğretimi tamamlamasıdır.

Şimdi bakın, on altı aylık hükûmetimiz döneminde eğitim alanında koyduğumuz bu hedeflere ulaşabilmek için tam 157 bin yeni öğretmen kadrosu tahsis ettik. Bu dönem içerisinde 60 bin yeni öğretmenimiz göreve başladı.

Yine on altı ayda 35 bin yeni derslik hizmete girdi, 22 bin dersliğin de yapımı sürüyor. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bundan önce 4 yılda yapılan iş toplamı demektir. Ama bana göre hâlâ yetersiz demektir. Bu iş için yaptığımız yatırımın tutarı 400 trilyon liradır.

Değerli Arkadaşlarım,

Eğitim kurumları arasında üniversitelerimiz özel bir yere ve öneme sahiptir. Artık “gençlik geleceğin teminatıdır” sözünü, bir klişe olmaktan, söylene söylene içi boşalmış bir lâfı güzaf olmaktan kurtarmak zorundayız. Çünkü gençlik gerçekten de geleceğimizin belirleyicisi ve teminatıdır. Hem daha çok gencimize üniversitede öğrenim görme imkânı sağlamalı, hem de üniversite eğitiminin anlâmını yeniden tanımlamalıyız.

Üniversiteler toplumların düşünce geliştirme dinamolarıdır, üniversiteler toplumun ortak kültürünün ve seviyesinin oluştuğu kurumlardır, üniversitelerimize kuşku ve tereddütle değil, sevgi ve güvenle yaklaşmalıyız. Ne yaparız da eğitim kalitesini daha da yükseltebiliriz arayışıyla yaklaşmalıyız. Düşüncesi, vicdanı, hür nesilleri ancak bu şekilde yetiştirebiliriz. Üniversite gençliğimizi dinlemezsek, onların sorunlarını anlamazsak, başka hiç kimsenin de sorunlarını dinleyemeyiz ve anlayamayız.

Bütün bu söylediklerimle ne demek istiyorum? Şunu demek istiyorum ki, seçim sonrası yeni dönemde temel eğitimden, üniversitelere kadar tüm kurumlarımızdaki mevcut eğitim, Anavatan iktidarı tarafından programı, kadrosu, bütçesi ve teknik donanımıyla ve yeni bir anlayışla ele alınacaktır. Bunu, eğitim konusunda sizlere vazgeçilmez bir hedef, milletime ise içten bir taahhüt olarak belirtmek istiyorum.

Değerli Anavatanlılar;

Halkımızın en yakıcı derdi, hayat pahalılığıdır. Hayat pahalılığı yalnız insanı yaşadığına pişman etmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal ve geleneksel yapımızı, aile birliğimizi ve insanî değerlerimizi kemiren bir kanser gibidir. Hayat pahalılığı yalnız yoksullaşmaya yol açmaz, o insan onurunun da baş düşmanıdır.

Dolayısıyla hayat pahalılığına sadece ekonomik bir sorun olarak bakmak yanlıştır, yanıltıcıdır. Hayat pahalılığı ya da ekonomik deyimiyle söylersek, “enflasyon” bir numaralı halk düşmanıdır. Halkın her düşmanı gibi enflasyon, bizim de düşmanımızdır. Biz kendimizi hayat pahalılığıyla savaşmaya bu sebeple adadık.

Enflasyon içinde yaşamak, ülkemizde neredeyse sistemleşmiştir. Toplum içinde bazı gruplar adeta enflasyondan beslenir hale gelmişlerdir. Onlar bu sistemin kırılmasını, enflasyonun düşürülmesini, halkımızın büyük çoğunluğu için hayatın kolaylaşmasını istemezler. Ama bu bizim için bir mazeret olamaz, olsa olsa hayat pahalılığıyla savaşırken, kimlerle de ayrıca boğuşmamız gerektiğini bize gösterir.

Bu on altı ayda bütün uygunsuz, hatta aleyhte şartlara rağmen, 20 yıldan beri ilk defa enflasyonun aslında baş edilebilir, alt edilebilir bir canavar olduğunu kanıtladık.

Bu aleyhte şartlar, kerhen destekli bir azınlık ve bir koalisyon hükûmeti olmamız, enflasyon lobisinin geçen yıllarda her zamankinden daha güçlenmiş, daha palazlanmış olması, içinde yaşadığımız dünya ekonomik krizi ve toplum psikolojisine yerleşmiş bulunan, “bu dert bitmez, bu sorun çözülmez” duygusuydu. Şimdi halkımız bu sorunun da tıpkı çeteler sorunu gibi, çözülemez bir sorun olmadığını görmüştür.

Geçen yıl hayat pahalılığının yüzde 100’lerde seyrediyor olmasının, yani temel ihtiyaç maddeleri dahil, hemen hemen her şeyin fiyatının iki misline çıkmış olmasının bir kader olmadığını milletimiz artık görüyor.

On ay önce hayat pahalılığı yıl sonunda yüzde 50’lere düşecek dediğimiz zaman bize inanmayanlar bile bugün artık bunun mümkün olduğunu görüyorlar. Çok değil, üç ay içerisinde pahalılığın değil, ferahlamanın etkilerini çarşı-pazarda hep birlikte göreceğiz. Eğer bir başkası gelip, bugünkü koyduğumuz politikaları değiştirmezse, bugün koyduğumuz bu doğrultuyu değiştirmezse.

Hayat pahalılığında Türkiye’nin hedefi yıllık fiyat artışlarını yüzde 10’un altına indirmek olmalıdır. Yani iki yıl sonrası için hedef, başta temel ihtiyaç maddeleri olmak üzere her şeyin yıllık fiyat artışını en fazla yüzde 10 olarak plânlamak ve gerçekleştirmek olmalıdır.

Enflasyonun, yani hayat pahalılığının dizginleri artık elimizdedir. 20 yıllık bir belâyı sözünü ettiğimiz bütün bu aleyhte şartlara rağmen on altı ay içinde dizginleyebilmişsek; demek ki, hayatı, halkımız için daha da kolaylaştırmak pekâla mümkündür.

Devletin ekonomi içinde doğrudan varlığı, hem ekonomik gelişmenin, hem de dünyayla bütünleşmemizin önünde bir ayak bağıdır. Bu nedenle özelleştirme çalışmalarını mevzuattan kaynaklanan bütün sıkıntılara rağmen, yepyeni bir anlayış içinde hazırlandırdık. Ülkemiz on altı ayda, geçmiş 14 yılda yapılandan daha fazla özelleştirmeyi gerçekleştirdik.

Değerli Arkadaşlarım;Gerçekleştirdiğimiz çok önemli bir reform da Vergi Reformu’dur. Biliyoruz ki, vergilerin herkesten âdil olarak toplanması, toplumsal ve ekonomik yaşamın zorunlu şartıdır. Vergi Reformu’yla kayıt dışı ekonomi geniş ölçüde kayıt altına alınmıştır. Vergi tabanı genişletilmiştir, Türk Maliyesi çağdaş bir düzene kavuşturulmuştur. Sistem basitleştirilmiş, vatandaşa ek bir vergi yükü getirmeden, devlet gelirlerinin artacağı arz yapı kurulmuştur. Mali Milât’la 10 milyar dolarlık kayıt dışı bir değer, kayıtlı sisteme girmiş bulunuyor. Gelir Vergisi’nin en alt dilimini 10, en üst dilimini 15 puan indirdik. Böylece ücretlilerimizin üstündeki vergi yükünü azalttık. Bu düzenlemeyle ücretlilerimizin eline bir yıl içinde tam 1 katrilyon lira ek gelir geçecektir.

Değerli Arkadaşlarım,

Bir yandan dar gelirlisi, ücretlisi, esnafı, işçisi, işvereniyle tüm dürüst vatandaşlar vergilerini ödeyecekler, bir yandan da birtakım karanlık insanlar, kaydı-kuydu olmayan işlerle, karanlık ilişkilerle vergisi ödenmeyen muazzam servetler, kara paralar kazanacaklar, böyle şey olur mu? İşte biz Vergi Reformu’yla buna son verdik. Bu ülkede herkes çok iyi biliyor ki, kayıtlı ekonominin, namuslu ekonominin büyümesi, vatandaşın cebine, ailemizin mutfağına, evlâdımızın sağlığına, çocuğumuzun eğitimine mutlaka yansıyacaktır.

Ekonomik hayatımızı etkileyecek, önümüzdeki yılları daha rahat geçirmemizi sağlayacak bir diğer hususta yatırımlardır.

Değerli Anavatanlılar,

On altı aylık Hükûmetimiz sürecinde eşi hiçbir dönemde kolay, kolay görülemeyecek bir yatırım hamlesi yaşadık. Ben ekonomik hayatımızla ilgili yaptıklarımızın tümünü, rakamlara bağlayarak, burada size anlatmayacağım.

Hem liste çok uzundur, hem de sizleri rakamlara, istatistiklere boğmak istemiyorum. Ama örneğin enerji alanında attığımız adımları, kendi haline bıraksak, ancak 60 yılda tamamlanabilecek olan GAP konusundaki ihracımızı, ulaştırma alanında, bayındırlık alanında yaptıklarımızı, meselâ bir Kurtköy Projesi’ni mutlaka anlatmam gerekiyor.

Değerli Arkadaşlarım,

Size şu kadarını söyleyeyim, 75 Yıl boyunca enerji alanında yapılan bütün yatırımlar sonucunda Türkiye’nin ulaştığı güç, 22 bin megavattır. Bu sonucu ben küçümsemiyorum, bu sonucu da hiç kimse küçümsemesin. Ama biz on altı aylık dönemde neredeyse buna eşit bir güce, 20 bin megavata 55 inci Hükûmet olarak imzamızı attık.

Sizlere, Anavatanlılara enerjinin önemini anlatmaya ihtiyacım yok. Enerji demek, elimizdeki aydınlık demektir, işyerimizdeki ısı demektir, dükkânımızdaki ışık demektir, enerji aynı zamanda sanayinin ve kalkınmanın motorudur, yani bol ve ucuz enerji, daha verimli üretim, daha fazla kazanç, daha çok iş, daha çok aş demektir.

Gene enerji alanında, 2000’li Yılların temiz ve ucuz enerji kaynağı olan doğalgaz konusunda da çok büyük bir sıçramayı gerçekleştirdik. Mevcut kapasiteyi 5 katına çıkaracak çalışmaları başlattık. Türkiye bugün artık adım, adım doğalgaz şebekesiyle donatılmaktadır. Nasıl ki, Cumhuriyetin 10’ncu Yıldönümü’nde büyüklerimiz bütün Türkiye’yi demirağlarla ördükleri için öğünmüşlerse, haklı olarak öğünmüşlerse, Anavatanlılar da Cumhuriyet’in 75’nci Yıldönümü’nde bütün Türkiye’yi doğalgaz boru hatlarıyla örmekle öğünebilirler.

Kafkasya’daki petrolün ve Orta Asya’daki doğalgaz’ın Avrupa’ya Türkiye’nin üzerinden taşınmasını sağlayacak çalışmalarda çok önemli ilerlemeleri kaydettik. Türkmenistan’la doğalgaz anlaşmasını imzaladık.Böylece Türkiye, hem bu temiz ve en ucuz enerji kaynağını kullanacak, hem de Avrupa’ya taşınan doğalgazdan para kazanacaktır.

GAP Cumhuriyet tarihimizin en büyük projesidir. Türk’ün cesaretinin ve kararlılığının simgesidir. Aynı zamanda tüm bir bölgenin ulaşacağı ekonomik refahın ve mutluluğun da anahtarıdır.

1997 Haziran’ında iktidara geldiğimiz zaman gördük ki, bu önemli projenin mevcut hızıyla devam etmesi halinde, tamamlanması 60 yıl sürecektir. Onun için duruma derhal el koydum ve GAP Yatırım Plânlaması’nı 60 sene sonra 2058 yılında değil, 12 yıl sonra 2010 yılında tamamlanacak hale getirdik ve bu arada Cumhuriyet döneminin GAP’tan sonraki en büyük projesini yine biz başlattık.

Kurtköy Havaalanı’nı bir Teknoloji Parkı Projesi’nin ilk aşamasıdır. 125 bin insanımıza iş, 125 bin aileye aş ve ülkemize daha fazla turizm geliri sağlayacak olan, 10 milyar dolarlık bir yatırımdır. Bu proje Savunma Sanayimize de yepyeni bir sayfa açacaktır.

Değerli Arkadaşlarım,

Anavatan’ın önderliğindeki 55’nci Hükûmet’in yatırımlarla ilgili karnesi, böyle pekçok parlak başarıyla doludur. Uzun zamandır tümüyle durmuş olan otoyolların inşaasına yeniden ve bütün gücümüzle başladık. Devraldığımızda 1500 kilometre olan toplam otoyol uzunluğu daha şimdiden 1800 kilometreyi buldu. 2000 yılında neredeyse ikiye katlanacak. Demiryollarına da el attık, havaalanlarına da el attık, gökyüzündeki uydularımızın sayısını da çoğaltmaya el attık. Dünyanın en uzun köprülerinden birini de içinde bulunduran 1.8 milyar dolar bedelli İzmit Körfez Geçiş Projesinin de, 717 milyon dolar harcanacak ve eski İpek Yolu’nu canlandırıp, Türkiye’yi Türk Dünyası’na bağlayacak olan Karadeniz Sahil Yolu Projesi’nin de ihalesini yaptık.Ekonomideki yatırımlarımız ve girişimlerimizin tam dökümü gerçekten etkileyici bir tablodur, ama ben, bu alandaki tutum ve icraatlarımıza son bir örnek vereceğim.

Sevgili Anavatanlılar, Değerli Dava Arkadaşlarım;

Çok uzun yıllardır ilk kez tarımsal üreticimiz, yeni köylülerimiz, hem ürünlerinin bedelini hakça almışlardır, hem de devletin kendilerine olan borcu tam olarak ve zamanında öyle üzerinden aylar, yıllar geçmeden ödenmiştir.

Değerli Arkadaşlarım;55’nci Hükûmet, bize çok büyük bir imkân sağlamıştır. Anavatan’ın yapıcı, birleştirici, icraatçı özelliğini herkese, tüm milletimize yeniden gösterme fırsatını bize vermiştir. Türkiye, bizim Hükûmetimiz sayesinde uzun bir aradan sonra ilk defa devlet gibi devlet” olmanın, kendine yaraşan biçimde yönetilmenin kıvancını yaşamıştır.

Türkiye, bugün tarihî sonuçların peşindedir, kimileriyse boylarını aşan hırslarının peşindedir. Onların gözleri kör, kalpleri nasırlıdır, onlar siyaseti korumak için değil, bozmak için, yapmak için değil, yıkmak için yapanlar, ama şunu bilmiyorlar, onların gözü kör olabilir, onların kalpleri nasırlı olabilir, ama benim milletimin ne gözü kördür, ne de kalbi nasırlıdır.

Benim milletim olan bitenlerin hepsini çok iyi görmekte, herşeyi gayet iyi takdir etmektedir. Şimdi milletimiz bir azınlık hükûmetiyle, hem de dışarıdan kerhen desteklenen, üç ortaklı bir azınlık hükûmetiyle bütün bu işleri başaran Anavatan’ın elleri, ayakları çözülürse Türkiyemiz’i nerelere taşıyacağını çok iyi görmekte, çok iyi bilmektedir.

Siyasî rakiplerimizi korkuya, telaşa, sürükleyen, uyduruk kasetlerle, düzeysiz dedikodulardan, bunlara dayalı gensorulardan medet ummaya sevkeden, hükûmeti düşürmeye iten de işte budur.

Onların gensoru vermek için, öyle belgeye, bilgiye filan ihtiyaçları yoktur. Belge ve bilgi araştırmaya da zamanları yoktur. Çünkü onların acelesi vardır, onlar “acul”dür. Neden? Çünkü açılan dosyaların hemen kapatılması gerekmektedir. Karışıklık içinde bürokrasi, devletin memurları dumura uğramalıdır ki, yürütülen soruşturmalar tavsasın, plânlanan operasyonların önü kesilsin, bizim soruşturmalarımıza konu olması an meselesi olan insanlar, telaş içerisinde bir araya gelmişlerdir. Önergeler sorumsuzluk içermektedir, önergeler entrika içermektedir, önergeler korku içermektedir. Hükûmetimizin gösterdiği ve siyasî rakiplerimizin hiçbir zaman beklemedikleri büyük başarı, bazılarının siyasî geleceğini de tehlikeye sokmuştur.

Ülkemize ve milletimize verdiğimiz hizmet onların önünü kesmiştir, onlar hizmetten korkmuşlardır, gensoruların ardındaki asıl korku budur. Üstünde durmak istediğim bir diğer konu da bölücü terörle ilgili olarak Hükûmetimizin tutumu ve icraatıdır.

Değerli Arkadaşlarım;Terörle en amansız ve sonuç alıcı mücadeleyi yürüten Cumhuriyet Hükûmeti, 55’nci Hükûmettir. Bölücü terör örgütü gerçekten yolun sonuna gelmiştir. Bir yandan yurdumuzda ve Kuzey Irak’ta kaçacak delik, ardına sığınacağı bir kaya parçası bile bulamazken, öte yandan eşkıyanın başı da yıllardır barındığı ininden sökülüp atılmıştır.

Suriye açık ve kararlı tutumumuz karşısında yıllardır yaptığının tersine eşkıya başını topraklarından çıkarmak zorunda kalmıştır. Kendisine sığınan bu kâtile Rusya Federasyonu da yüz vermemiştir. Ciddiyetle ve cesaretle yürüttüğümüz savaşı da göze alan kararlı politika sonuç vermiştir. Dost-düşman herkes görmüştür ki, Türkiye başını kaldırdı mı bölücü eşkıya yıllardır sığındığı ininde barınamaz. Suriye’den de sökülüp atılır, Rusya’dan da atılır.

Şimdi bu amansız mücadelenin şu an ulaştığı aşamada memnuniyetle görüyorum ki, siyasî görüş farkı gözetmeksizin herkes, her siyasî parti, her lider bu meselenin Türkiyemiz’in meselesi olduğu bilincini nihayet benimsemiş bulunuyor.

Ülke büyük bir millî heyecan ve dayanışma içerisindedir, Türkiye’de, İtalya’nın 30 bin insanımızın hayatına kastetmiş olan, 30 bin insanımızın katlinden sorumlu olan bu caniyi iade etmesini istemeyen bir tek vatandaşımın yaşadığına inanmıyorum ve bu güvenle buradan bütün milletime, provokasyonlara gelmeden, bize yakışır vakar içerisinde kararlı, ama serinkanlı davranmasını istiyorum. Bölücü çetenin, eşkıya başının ve sokak terörünün ekmeğine yağ sürecek gereksiz davranışlardan kesinlikle kaçınmalarını istiyorum. Burada dost ve müttefik bildiğimiz İtalya için de bir kaç söz söylemek istiyorum.

Sevgili Anavatanlılar;

Türkiye’nin dostluğu dostluk, komşuluğu komşuluk, ama düşmanlığı da düşmanlıktır.Türkiye, dostuna kendi gözü gibi, kendi özü gibi bakar. İşte ben hepimizin yetiştirdiği bu gelenek, bu töreyle biraz önce İtalya’ya dostumuz dedim, müttefikimiz dedim. Onlardaki gerçek durumu bilmiyorlardır, henüz daha hükûmetleri yenidir, Başbakanları yenidir, ama şimdi görüyorum ki, İtalya’daki Hükûmet bir büyük gafletin içindedir.

Dünyanın en kanlı teröristine kucak açma hareketindedir, ama herkes bilmelidir ki, dostumuz olan İtalyan milleti, bu hükûmetinin yaptığı gaflete rağmen böyle bir ayıbı taşıyamaz, eğer İtalya böyle bir ayıbı taşımaya kalkarsa, bütün dünya bilmelidir ki, Türkiye bunu karşılıksız bırakmaz.Eşkıyanın başına gelince, bugüne kadar diğer ülkeler; Suriye’si, Rusya’sı nasıl kendisine yar olmadıysa, şimdi sığındığını sandığı ülke de ona dar gelecektir.

Sevgili Arkadaşlarım,

“İşte bölücü eşkıyanın beli kırıldı, eşkıyanın başı da, sonu da bucak bucak kaçıyor” diye rehavete kapılmamamız gerekiyor. Bu davayı yalnız ülkemizin bütünlüğü açısından değil, bütün insanlık adına da tamamen ve kesinlikle kazanmak için daha yapacağımız işler var.

Bunlar yasal, sosyal, ekonomik ve demokratik alanlarda yapacağımız işlerdir. Gün, ayrılıkların ve çatışmaların körükleneceği gün değildir. Gün, yaraların elbirliğiyle sarılması, toplumsal barışın mutlaka ve kesin olarak sağlanması günüdür.

Türk Devleti’nin bölücü terörle mücadelede sağladığı başarı, eşkıyanın başının başına gelenler, en çok Güneydoğu Bölgemiz’de yaşayan insanlarımızı memnun etmiştir. Çünkü bugüne kadar, terörün acısını en çok çeken vatandaşlarım Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımdır.

Şimdi eğer, diğer siyasî partilerimizle hiç olmazsa bu konuda elele verme imkânını bulursak, “Pişmanlık Yasası”nı çıkaracağız. Bu yasa fevkalâde önemli ve yararlıdır. Kanmış, kandırılmış, dağlara sürülmüş, kendi ülkesinin askeriyle, güvenlik görevlisiyle çatışmaya sokulmuş olan gençleri yeniden ülkemize, ailelerine kazanmamızda çok önemli rol oynayacaktır.

Demokratikleşme yönünde süratli adımlar atmamız gerekiyor, hazırladığımız Mahallî İdareler Yasa Tasarısı, hem Yerel Yönetimleri güçlendirmekte, hem de halkın yönetime katılımını arttırmaktadır, ancak ekonomik konularda, sosyal konularda öncelikler farklıdır.

Bu konularda Güneydoğu Anadolu’nun, Doğu Anadolu’nun çok önemli ve öncelikli bir yeri vardır. İşte bu yüzden 55’inci Hükûmeti kurduğumuz gün karşımızda bulduğumuz tabloya tahammül edemedik. Yani GAP’ın neredeyse 60 yıl sonra tamamlanmasına razı olamadık. GAP’ı 2010 Yılında tamamlayacak önlemleri almayı acil bir görev saydık.

Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere, en az gelişmiş illerimize Cumhuriyet tarihimizin en büyük teşviklerini getiren “Teşvik Yasası” da gene Hükûmetimiz döneminde çıkartılmıştır.

Değerli Arkadaşlarım,Buradan ilân ediyorum; geri kalmış olan bir Türkiye hiçbir zaman gelişmiş bir Türkiye olamaz, hiçbir zaman büyük Türkiye sevdasına varamaz. On altı ayda mücadele ettiğimiz şeyler sadece pahalılıktan, sadece bölücü terörden ibaret değildir, bir diğer büyük mücadelemiz de çetelerle, mafyayla oldu.

Bu memlekette vicdan sahibi olan herkes bilmektedir ki, Hükûmetimiz şimdiye kadar gelmiş, geçmiş bütün hükûmetler içinde çetelerin, mafyanın üzerine en kararlı giden hükûmet olmuştur.

Yıllardan beri milletimizi haraca kesen, adam öldüren, uyuşturucu ve kumar rantını paylaşan çetelere karşı hükûmetimiz döneminde hiçbir ayrım yapılmadan, amansız bir mücadele yürütülmüştür. Kumarhaneler bizim Hükûmetimizin döneminde kapatılmıştır, gene Hükûmetimiz döneminde yakalanan uyuşturucunun miktarı, aynı dönemde Avrupa’da ele geçirilen uyuşturucu miktarının yüzde 60’ına, dünyada ele geçirilen uyuşturucunun da yüzde 40’ına tekabül etmektedir.

Ayrıca, çetelerle mücadelede devletin ilgili kurumlarında yeniden yapılanmaya gidilmiştir. Bu konuda özel birimler oluşturulmuştur, istihbarat kuruluşları arasındaki kopukluk giderilmiştir, yabancı ülkelerin güvenlik kuruluşlarıyla çok daha etkili bir işbirliği kurulmuştur.

Değerli Arkadaşlarım,Bütün bu çalışmalar kısa zamanda olumlu sonuçlarını vermiştir. Kamuoyunda bilinen belli başlı bütün mafya liderleri, onların tetikçileri, önde gelenleri, bugün bunların hepsi ya yurtiçinde ya yurtdışında tutuklanmışlardır. Kara para olaylarına ışık tutacak olan faili meçhul cinayetler birer, birer açığa çıkartılmaktadır.

Maliye Bakanlığımız 40’dan fazla kara para olayı üzerinde çalışmaktadır. Bunlardan sadece bir tanesinde beş yıl için yarım katrilyon liralık vergi matrah farkı tespit edilmiştir.

Bir diğer dosya da, 2,5 trilyon lira kara para aklandığı belirlenmiş, mahkemeye verilmiştir. Bu olaylarla ilgili birçok kişinin mal varlığıyla ilgili ihtiyatî tedbir kararı alınmıştır. İşte çetelerin şimdi bize karşı giriştikleri tertiplerin esas nedeni budur. Hiç kimse de bu kadar tahribattan sonra onların bize teşekkür etmesini bekleyemezdi. Ama biz, bu mücadeleye girerken, olabilecek bütün riskleri, önümüze çıkacak bütün engelleri, tehditleri baştan göze aldık.

Buradan bütün milletime soruyorum: Şu anda kimler, “işte bu hükûmet düşüyor” sevinci içerisinde ellerini oğuşturup, bayram ediyorlar. Bu Hükûmetin düşürülmesinden kazançlı çıkacak olan kimlerdir? Tekrar soruyorum acaba bu hükûmetin düşürülmesi ihtimalinden kimler bayram yapıyor, bu Hükûmet giderse acaba kimler bundan kazançlı çıkacak? Bakın cevabını vereyim; Bundan kârlı çıkacak olan çetelerdir, bundan kârlı olan vurgunculardır, bundan kârlı çıkacak olan kaçakçılardır, bundan kârlı çıkacak olan teröristlerdir. Bu ülkenin karanlığa gömülmesinden, çıkarı olan herkes şimdi bayram yapmaktadır, çünkü onlara gün doğmaktadır.

Değerli Arkadaşlarım,Yağma yok, onlar öyle zannediyorlar, sanıyorlar ki, bu hükûmet düşerse, Anavatan giderse iş bitecek, yeniden eski günlere dönecekler, tekrar ediyorum arkadaşlar, yağma yok. Çünkü Anavatan bir yere gitmiyor, Anavatan gümbür, gümbür geliyor. Hem bu sefer, tek başına geliyor, öyle azınlık hükûmetiyle değil, öyle dışarıdan destekle değil, öyle Baykal’ın desteğiyle filan değil, ona buna mecbur olarak değil, Anavatan tek başına geliyor, hem de çoğunlukla geliyor ve Anavatan yeniden daha güçlü gelirken biliyor ki, bu memlekette öyle bazılarının zannettikleri gibi etliye, sütlüye karışmadan, çeteyle, pislikle savaşmadan icraat yapmak filan mümkün değil.

Değerli Arkadaşlarım,Her şey halkımızın gözünün önünde cereyan etti. Anavatan olarak, çeteye de, teröre de, o düzenin sürmesinden çıkarı olan, o düzenin sürmesinden yana olan herkese, hepinizin adına “HODRİ MEYDAN”diyorum.

Diyorum ki, çeteler sevinmesin, vurguncular, kaçakçılar bayram etmesin, bölücüler, teröristler rahatlamasın, hiç kimse, hiçbir şeyin yarına kalacağını sanmasın, çünkü biz Anavatan’ız, başladığımız işi yarım bırakmayız, biz bu milleti boynu bükük bırakmayız. Biz Türkiye’yi sokakta bulmadık, biz Türkiye’yi bölücülere, çetecilere, gericilere filan bırakmayız. Bizim ülkemize borcumuz var. Halka hizmet, Hakk’a hizmet bizim şiarımız, borcumuz, sevdamızdır.

Sevgili Anavatanlılar;6’ncı Büyük Kongremiz’in bütün delegeleri, bütün misafirleri, buradan hepinize sesleniyorum. Türkiye sizi bekliyor, Türkiyemiz, genciyle, yaşlısıyla, işçisiyle, emeklisiyle, kadınıyla, erkeğiyle, köylüsüyle, kentlisiyle sizi bekliyor. ANAVATAN Türkiye’nin her kesiminin, her bölgesinin, her insanının derdine derman olacak, tek partidir.

Şimdi görev size düşüyor. Büyük Kongremiz sona erdiğinde yine illerinize, ilçelerinize, beldelerinize, köylerinize döneceksiniz. Ama bu sefer her zamankinden daha çalışkan, daha dayanıklı, daha inançlı, daha dinamik olacaksınız. Çünkü ülkemizin ve milletimizin bize her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Şimdi Türkiye bizi her zamankinden daha büyük bir umutla bekliyor. Hiçbirinizin, ama hiçbirinizin milletimizi umut kırıklığına, düş kırıklığına, hayal kırıklığına uğratmaya hakkınız yoktur, böyle yapanın “ANAVATAN” da yeri yoktur.

Sevgili Arkadaşlarım, Değerli Dava Arkadaşlarım;

Biz bu vatanın, bu milletin derdine derman olmak zorundayız, bu bizim varlık nedenimizdir, bu bizim boynumuzun borcudur, yüreğimdeki tüm sevgiyi, gözümdeki tüm ışığı, beynimdeki tüm birikimi sizinle paylaşıyorum.

Lütfen, sizler tüm varlığınızı, tüm dürüstlüğünüzü, her şeyinizi milletimizle paylaşın.Tüm gücünüzü, varınızı, yoğunuzu bu memleket için seferber edin, göreceksiniz, o zaman önümüzde ne çeteler durabilir, ne terör durabilir, ne karanlık durabilir, ne onların yardakçıları, işbirlikçileri durabilir.

6. Olağan Büyük Kongremiz’i, Partimizin, ülkemizin, milletimizin aydınlık yarınlarına varlıklı, huzurlu, ışıklı geleceğine armağan ediyorum.

Yolumuz açık, Cenab-ı Allah yardımcımız olsun.

Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum.

anaplog1.gif (7291 bytes)