DEVLET BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
EGE MESELESİ ÜZERİNE GENEL GÖRÜŞME AÇILMASI
ÖNERGESİ ÜZERİNDE YAPTIĞI KONUŞMA

3 Haziran 1986 Salı

* * *

DEVLET BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana Milletvekili Sayın Nuri Korkmaz ile 10 arkadaşı tarafından yüce Meclise sunulan, Ege meseleleriyle ilgili genel görüşme açılması önergesi hakkında hükümetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Bilindiği gibi, Ege Denizinde, Türkiye ile Yunanistan arasında mevcut olan ihtilafların uzun bir mazisi vardır. İhtilaflı konular arasında, kıta sahanlığı, karasuları, adaların üzerindeki hava sahası, Doğu Ege adalarının antlaşmalara aykırı olarak silahlandırılması, FIR hattı ile ilgili meseleler, Ege’de NATO komuta kontrol sahaları gibi sorunlar yer almaktadır.

Hemen ifade edeyim ki, bu meselelerin hiçbirine Türkiye sebep olmamıştır. Bir bütün olarak bakıldığında, bu sorunların temelinde, Yunanistan’ın, Türkiye aleyhindeki yayılmacılı emellerini görmemek mümkün değildir.

Türkiye, öteden beri bu meselelerin hakkaniyet ilkesine uygun olarak karşılıklı menfaatlere hizmet edecek şekilde müzakere yoluyla çözüme kavuşturulması gerektiğini savunmaktadır.

Geçmişte, Türk ve Yunan hükümetlerinin, diyalog ve müzakere yolunu müştereken benimsedikleri bir gerçektir. Nitekim, 1976 yılında imzalanan Bern Anlaşması, kıta sahanlığı meselesinin müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulmasını öngörmekteydi. Bu tarihten sonra iki ülke arasında başbakanlar düzeyinde ve dışişleri bakanları düzeyinde temaslar yapılmıştır. Türk ve Yunan Dışişleri Bakanlıkları Genel Sekreterlerinin altı ayda bir sıra ile Ankara ve Atina’da toplanmaları kararlaştırılmış ve bu toplantılar başlamıştı. Köklü ve karmaşık nitelikteki bu ihtilaflara çok kısa zamanda çözüm bulmak kabil değildi; ama müzakere yoluyla ciddi bir arayış içine girilmiş olması, iki ülke arasında müsait bir ortamın, bir uzlaşma zemininin yaratılmasına imkan veriyordu.

Yunanistan’da Papandreu hükümeti 1981 yılında böyle bir ortamda işbaşına gelmiş; ancak, ilk yaptığı icraat, Türkiye ile müzakereleri kesmek olmuştur. O tarihten sonra Yunan hükümeti sürekli olarak, iki ülke arasında suni bir gerginlik ortamı yaratmaya çalışmış; gerek Ege meselelerinde, gerek diğer konularda Türkiye’nin menfaatlerine zarar vermeyi, dış politikasının başlıca hedefi haline getirmiştir. Yunan hükümeti sürekli olarak Türkiye’yi Batı dünyasından tecrit etmeye çalışmış ve başta Ege sorunları olmak üzere, ikili meseleleri; NATO ve AET gibi kuruluşları Türkiye aleyhine istismar ederek, çözmeye gayret etmiştir. Yunanistan’ın bu hasmane tutumuna karşı, hükümet olarak, soğukkanlı, tahriklere kapılmayan bir politika izledik; fakat aynı zamanda Türkiye’nin Ege’de emrivakiler yaratılmasına müsaade etmeyeceğini, Ege’deki hak ve menfaatlerine daime kararlılıkla koruyacağını her fırsatta ve en açık biçimde ifade ettik.

Papandreu Hükümetinin, Kıbrıs meselesini de Türkiye aleyhinde istismar etme girişimlerine ısrarla karşı koyduk. Bu tutumumuzu sürdürürken, bir yandan da Türk ve Yunan milletlerinin dostluk istediklerini, barış ve işbirliği istediklerini samimi düşüncemiz olarak açıkladır. Bu inancımızın bir işareti olarak, Yunan vatandaşlarının vize mükellefiyetini tek taraflı olarak kaldırdık.

Şimdi, geçmişe doğru bakılacak olursa, Yunanistan Hükümetinin bu hırçın, tahrik edici ve gerginlik yaratıcı politikasının Yunanistan’a hiçbir şey kazandırmadığı görülecektir. Yunanistan, Türkiye’yi Avrupa’dan tecrit etme gayretlerinde başarısızlığa uğramıştır. Yunanistan’a rağmen Avrupa ile ilişkilerimiz süratle gelişmektedir. Avrupa Ekonomik Topluluğu ile münasebetlerimizi, Yunanistan’ın çeşitli engelleme girişimlerine rağmen canlılık kazanmıştır. AET’de, Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine karşı çıkan bir tek Yunanistan kalmıştır. Türkiye’yi, yalnızlığa sürüklemek isteyenler, Avrupa camiası içinde yapayalnız kalmışlardır.

Kıbrıs’ta da Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumlarının izlediği sorumsuz tutum, kendilerine hiçbir şey kazandırmamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin önerilerini geçen yıl da, bu yıl da reddeden tarafın Yunanistan ve Kıbrıs Rumları olduğunu bütün dünya açıkça anlamıştır. Artık, Kıbrıs Türklerini uzlaşmaz taraf olarak dünyaya ilan etme imkanları kalmamıştır.

Yunanistan, şimdi bu başarısızlıklarını örtmek için Ege’de yeni tertipler peşinde koşmaktadır. Limni meselesini ve J-60 hava koridoru konusunu işte bu genel tablo içinde değerlendirmek gerekir.

Yunanistan, yıllardan beri Lozan Antlaşmasını ihlal ederek, adaya konuşlandırdığı birliklerini NATO’ya tescil ettirmek ve böylece bu adayı silahlandırma girişimlerine, bir ölçüde de olsa meşrutiyet kazandırmak istemektedir. Yunanistan’ın bu amaçla NATO içinde gerçekleştirmek istediği tertipler ve uyguladığı şantaj politikası başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Savunma Planlama Komitesinde Yunanistan’a ait Country Chapter’de Limni adasına en küçük bir atıf yapılmasına imkan verilmemiştir.

Şimdi aynı manevraları, Limni’yi savaş zamanı ihtimaliyat planlarına dahil etmeye çalışarak sürdürmek istiyorlar. Türkiye, Meclisi ile, hükümeti ile, basını ve kamuoyu ile, Yunanistan’ın bu konudaki girişimlerine en açık ve en kararlı tepkiyi göstermiş bulunmaktadır.

NATO’nun, Ege konularında, Türkiye ile Yunanistan arasında şimdiye kadar sürdürdüğü tarafsız politikayı değiştirmesi için hiçbir sebep mevcut değildir. Üstelik, her konuda NATO’nun temel ilkelerine, temel yaklaşımlarına karşı çıkan, ittifakın askeri kanadına dönerken resmen kabul ettiği Rogers Anlaşmasını daha sonra inkar eden ve uygulamaya yanaşmayan Yunanistan’ın, Limni meselesinde birdenbire NATO yanlısı bir tavır içinde görünmek istemesindeki çelişki de kimsenin gözünden kaçmamaktadır.

Yunanistan’ın, Limni meselesini, harp zamanı ihtimaliyat planlarına dahil etmek istemesindeki gerçek amacın ne olduğunu bizzat Yunanistan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı Haralambopulos, 22 Mayıs günü Brüksel’de gazetecilere yaptığı bir açıklamada ifade etmiştir. Haralambopulos, Limni’nin NATO harp zamanı ihtimaliyat planlarına dahil edilmesinin, bu ada ile üzerindeki kuvvetlerin NATO çerçevesine alınmasına yönelik nihai Yunan hedefine doğru atılmış bir adım olduğunu söylemiştir.

Yunanistan’ın bu konularda ittifakı istismar etme gayretlerini NATO yetkililerine ve konu ile ilgili müttefik ülkelere en açık şekilde anlatmaktayız. Gerek NATO gerek Amerika Birleşik devletleri yetkilileri, Ege’de Türkiye ile Yunanistan arasındaki ihtilaflı konularda tarafsız kalma siyasetlerinde herhangi bir değişiklik olmadığını ifade etmişlerdir. NATO Avrupa Kuvvetleri Başkomutanı General Rogers, Limni’nin harp zamanı ihtimaliyat planına alınması konusunda henüz, ilgili karargah düzeyinde bile nihai karar alınmadığını açıklamıştır. İlgili NATO makamlarının bu konuyu değerlendirirken, Türk milletinin gösterdiği haklı hassasiyeti görmezlikten gelebileceklerine ihtimal vermek istemiyoruz.

Ege meselelerinde ve Limni konusunda şu veya bu şekilde vaziyet almalarının, bu sorunların çözümünü büsbütün güçleştireceğinin, ilgili bütün müttefiklerimizce anlaşıldığı kanısını taşıyoruz.

Bu meselelerin bir an önce çözümü, ancak, Türkiye ile Yunanistan arasında diyalog ve müzakere sürecinin tesisi ile mümkündür. Bu gerçeği Yunan hükümetinin er veya geç anlayacağını umuyoruz. Zira, bu görüş Yunanistan’da da kuvvet kazanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Yunanistan’ın Ege’deki tek taraflı ve keyfi davranışlarının bir başkasını da J-60 hava koridorunun tesis edilmesi teşkil etmiştir. Eskiden, Avrupa’dan gelip Selanik üzerinden Rodos’a giden G-18 hava koridoru mevcutken, bu yol Yunanistan tarafından tek taraflı olarak değiştirilerek Limni üzerine kaydırılmış ve yolun uzatılması pahasına yeni bir koridor tesis edilmişti.

Türkiye ICAO nezdinde buna itiraz etmiş ve ICAO Konseyi, Türkiye’nin itirazını haklı görerek Yunanistan’ın uygulamasına son vermesini talep etmiş ve Limni üzerinden geçmeyen, Limni’nin batısından kuzey-güney istikametinde devam eden yeni bir G-18 hava koridoru tespit etmiş ve Yunanistan’ın bir an önce bu yolu kullanıma açmasını istemişti.

Yunanistan, Konsey kararını, 1985 martından beri uygulamadığı gibi, 1 haziranda başlattığı uygulama ile ICAO Konseyinin reddettiği eski yolu, J-60 yolu adı altında kullanacağını açıklamıştır.

Hükümetimizce, bununla ilgili olarak, zamanında Yunanistan nezdinde girişimde bulunulmuş; Ege’de gerginlik yaratarak olayları tırmandırmanın sorumluluğunun Yunanistan’a ait olacağı bildirilmiştir. Konu, ayrıca tarafımızdan ICAO’ya da intikal ettirilmiştir. Mesele, bugünlerde Paris’te ICAO toplantılarında görüşülmektedir.

Yunanistan’ın, ICAO Konseyinin istediği yolu uygulamaya koymak yerine, bilinen taktikleriyle, Türkiye’ye zorluk çıkartıp, kamuoyunu aldatmak çabaları hiçbir sonuç veremeyecektir. Türkiye, gerekli girişimlerini yapmıştır. Uygun göreceği tedbirleri de her an alacak durumdadır. Ancak, Yunanistan’ın aksine, devlet hukukuna uygun hareket ettiğimiz ve itidalli davranmayı tercih ettiğimiz için, girişimlerimizin sonucunu bekliyoruz. Yunanistan’ın, Ege’de Türkiye’ye güçlük çıkarma siyasetinin yeni bir tezahürü olan J-60 hava koridoru konusunda kararlı tutumumuz devam edecektir.

Sayın milletvekilleri, Limni meselesi de dahil olmak üzere, Ege ile ilgili bütün konularda Lozan Antlaşması ile tesis edilmiş bulunan dengenin korunması başlıca hedefimizi teşkil etmektedir. Bu yolda kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz.

Her vesile ile açıkladık; Türkiye’nin hiç kimsenin toprağında gözü yoktur; ama, başkaların da Türkiye’nin milli menfaatlerine zarar verici davranışlar içine girmelerini müsamaha ile karışlamamız kabil değildir. Yunanistan’ın da bu gerçeği daha fazla gecikmeden idrak etmesi lazımdır.

Sayın Korkmaz ve arkadaşlarının önergelerinde belirttikleri konular hakkında, hükümetimizin görüşlerini açıklamış bulunuyorum. Bu konularda hükümet olarak ayrıca bir genel görüşme açılmasını gerekli görmüyoruz. Takdir yüce Meclisindir.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)