KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
TARİHİ ESERLER KONUSUNDA YAPTIĞI KONUŞMA

17 Haziran 1987 Çarşamba

* * *

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Kültür ve Turizm Bakanlığı kastediliyor, 1 inci maddedeki tanımda var efendim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, bu son 6 Osmanlı padişahı zamanındaki altın sikkeler, adet itibariyle devlet malı sayılması gerekmeyen, yani çok miktarda tedavülde bulunan altın sikkelerdir. Halbuki bundan önceki Osmanlı padişahları zamanındaki sikkeler daha az miktarda olduğundan, devlet malı niteliğinde sayılması ve bunların tedavülünün serbest bırakılmaması bu değişiklikte öngörülmektedir. Aslında şu anda geçerli olan mevzuat, yine bu 6 padişah zamanında çıkarılan altın sikkelerden sadece belli damgaları taşıyanların serbest tedavülünü öngörmüştü. Şimdi biz, damgalarına bakılmaksızın bu 6 padişah devrindeki altın sikkeler hakkındaki tedavül serbestisini genelleştirmiş olduk. Getirdiğimiz yenilik bundan ibarettir; arz ederim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde görüşen sayın milletvekillerinin dile getirdikleri en önemli konu, zannediyorum, yeniden düzenlenen bu kurulun teşkili ile ilgili olduğu için, ben de özellikle bu madde üzerinde konuşmak istedim. Eğer müsaade ederseniz tümü üzerindeki konuşma hakkımı burada kısaca kullanmak istiyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Aslında Türkiye’de eski eserlerin korunması ve bunların bizden sonraki kuşaklara korunmuş biçimde intikalinin sağlanması konusu yüzyılı aşan bir yasal düzenleme konusudur. İlk defa 1873 senesinde çıkarılan Asar-ı Atika Nizamnamesi, daha sonra 1906 ve 1911 senelerinde iki defa değişikliğe tabi tutulmuştur. Bu şekilde 1951 senesine kadar gelinmiş, yani Cumhuriyet, 1951 senesine, Osmanlı devrinden kalan bir yasal mevzuatla gelmiş, 1951 senesinde 5805 sayılı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Vazife ve Teşkiline Dair Kanun çıkarılmış; 1973 senesinde hem bu Kanunda değişiklik yapılmış, hem de1710 sayılı Eski Eserler kanunu çıkarılmış ve sonra 1983 yılında, bir yerde, saydığım bütün bu mevzuatı yeniden düzenleyen 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çıkarılmıştır.

Şimdi, biz buraya dört senelik bir uygulama sonucunda, bu Kanunda yapılmasına zaruret gördüğümüz bazı değişiklikleri ihtiva eden bir kanun tasarısıyla geldik.

Aslında söylemek istediğim konu şudur: Yüzyılı aşkın bir süreden beri yapılan çeşitli yasal düzenlemeler, bunların adedi, bunlarda yapılan değişiklikler de gösteriyor ki, eski eserlerin korunması konusu, aslında fevkalade dinamik ve güncel bir konudur; zaman zaman önemli değişiklikleri gerektiren bir konudur. Aslında saydığım bütün bu yasalardaki yasal düzenlemelerin, bu amacın gerçekleştirilmesinde önemli katkıları olmuştur. Bu yasalara, bu düzenlemelere göre kurulan kurulların, bu kurullarda görev alan üyelerin, bugüne kadar korunmuş olan eserlerin korunmasında çok değerli katkıları vardır.

O takdirde biz, dört yıllık bir süreden sonra 1983 yılında kabul edilen 2863 sayılı Kanunun neden değiştiriyoruz? Zannediyorum soru budur; Sayın Haznedar’ın konuşmasında da dile getirilen ana konu bu idi.

Sayın milletvekilleri, aslında yapılan her düzenlemenin, ana amacına hizmet ederken, aynı zamanda toplumun ihtiyaçlarıyla da bir denge kurması lazımdır. Aksi takdirde ana amaca ulaşılması mümkün olmaz.

Bizim dört yıllık tecrübe ışığında yaptığımız tespit şudur: Bu Kanun bu haliyle, getirdiği bu kurumsal yapıyla bu dengeyi kuramamıştır, bu dengeyi gözetememiştir. Kanunun getirdiği kurumsal yapıyı Sayın Haznedar ifade ettiler, ben de detaya girmiyorum. Bir Yüksek Kurul vardır. Bu Yüksek Kurulun altında bölge kurulları vardır.

Burada getirdiğimiz en önemli değişiklik, biraz önce kabul ettiğimiz 14 üncü madde ile ilgilidir. Eski eserlerin tesciline, bu tescil kararlarının değiştirilmesine ve SİT kararları alınmasına ilişkin yetki daha önce münhasıran Yüksek Kurula ait iken, şimdi bu yetkiyi yeni kurduğumuz koruma kurullarına veriyoruz. En önemli değişiklik budur. Bu değişikliğin şu anda geçerli olan mevzuatta bulunmaması, yani bu yetkilerin münhasıran Yüksek Kurulda bulunması, vatandaş hukuku açısından fevkalade haksız durumlar yaratmıştır.

Bugün elimizde 4 800 küsür dosya vardır. Bir Yüksek kurulumuz, sekiz bölge kurulumuz var; ama 4 800 küsür dosyanın 4 bin tanesi Yüksek Kurulun gündeminde bekliyor. Yani 8 tane bölge kurulunun gündeminde 800 dosya varken, bir Yüksek Kurulun gündeminde 4 bin dosya vardır.

Burada yaptığımız en önemli değişiklik, Yüksek Kurulu gerçek bir yüksek kurul yapmaktır. Bize göre Yüksek Kurulun bugünkü fonksiyonu, yani şu vatandaşımızın eski eserine bir çatı katı ilave etmesi, bir balkonda değişiklik yapması konusunda karar alması, olması gereken fonksiyonuyla bağdaşan, statüsüyle bağdaşan bir fonksiyon değildir. Yüksek Kurul, eğer Yüksek Kurul olacaksa, ilke kararları almalıdır; mahalli kurulları da bağlayan, onların da uymak zorunluluğu duyacağı genel kararlar almalıdır. İşte, biz Yüksek Kurulu, şimdi olması gereken bu statüye getiriyoruz.

Onun için, bu kurul senede en az iki defa toplanacaktır ve eğer bir zorunluluk olmazsa da, daha sık toplanmayacaktır. Senede iki defa toplanan bu kurul, koruma kurullarını bağlayacak ilke kararlarını, ülke genelinde uyulması zorunlu olan kararları alacak; uygulamaya ilişkin tescil kararı da dahil, tescil kararında değişiklikler de dahil, SİT kararları da dahil, SİT alanlarının daraltılması, genişletilmesi konusundaki kararlar da dahil, bütün karar yetkisi, koruma kurullarına geçmiştir.

Şimdi bu, vatandaşımızın hakkını nasıl daha olumlu etkileyecektir, ona değinmek istiyorum: Yüksek Kurul şu anda ayda bir defa toplanmaktadır. Aslında, bugünkü kompozisyonu içerisinde ayda daha sıkı toplanmasını beklemek de gerçekçi değildir; çünkü şu andaki geçerli yasa, genel müdürlerin, müsteşarların, müsteşar yardımcılarının bizzat kurula iştirakini öngörmektedir, bunu da sağlamak her zaman mümkün olmamaktadır.

Şimdi, ayda bir defa toplanan bu kurul, her defasında 40 veya 50 dosyayı görüşebilmekte, karara bağlayabilmektedir. Gündeminde 4 bin dosya olan bu Kurulun, bu tempo içerisinde bu dosyaların hepsini karara bağlaması, zannediyorum 10 seneye tekabül eden bir çalışmayı gerektirir. Halbuki, yeni teşkil edilen ve Yüksek kurulun yetkileriyle teçhiz edilen koruma kurullarının adedini serbest bıraktık. Uygulamada doğacak ihtiyaca göre bunların sayısını artırabilme esnekliğini düzenlemeyi ilgili yönetmelikle bakanlığa bıraktık. Yapacağımız şudur: Yüksek kurulun gündeminde bekleyen 4 bin civarındaki dosyanın coğrafi menşeine baktığınız zaman, bunların büyük kısmının İstanbul İlimizden, İzmir İlimizden, Bursa İlimizden geldiğini görüyoruz. O takdirde, bu illerimizde görev yapacak koruma kurullarını, muhtemelen, bir tane değil, üç dört tane olarak kuracağız ve biraz sonra geleceğimiz bir başka maddede düzenlendiği üzere, şu anda Yüksek kurulun gündeminde bekleyen 4 bin dosya, ilgili yönetmeliklerin çıkarılması için öngörülen 4 aylık sürenin bitiminde otomatikman ait oldukları koruma kurullarına gönderilecektir.

Koruma kurullarında bu dosyaların en kısa sürede sonuçlandırılabilmesi amacıyla, koruma kurullarının çalışma esaslarını ve sürelerini de yönetmeliğe bıraktık. Gerekirse başlangıç döneminde bu koruma kurullarını haftada üç defa, dört defa toplayacağız ve şu anda bekleyen bütün dosyaların bu sene sonuna kadar ilgili kurullar tarafından sonuçlandırılmasını sağlayacağız. İnanıyorum ki, bu, idare olarak bizim yükümlülüğünü taşıdığımız bir konudur.

Şimdi, bugünkü yapı içerisinde Yüksek Kurul gündeminden çıkmadıkça, yani o Yüksek Kurul tarafından nihai olarak bir idari karara konu teşkil etmedikçe, vatandaşımızın, bütün bu sorunlarda idari mahkemeye gitme hakkı yoktur, yani mevcut olan bu hakkın istimali mümkün değildir; dolayısıyla dört sene, beş sene, bir hukuk devletinde vatandaşımızı, en başta gelen haklarından birisi olan, idarenin tasarrufları aleyhine, idarenin kararları aleyhine yargısal denetime gitme hakkından mahrum bırakıyoruz. İşte, bugünkü uygulamadaki bu aksaklığa, bu sakatlığa çare bulmak için getirdiğimiz formül budur.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Efendim, karar alınmadıkça idari mahkemeye başvuramıyor. Yüksek kurulun gündemi aşırı iş yükü nedeniyle dolu olduğundan, Yüksek kurulun gündeminde konu bekledikçe, vatandaşımızın bu hakkı maalesef kullanılamıyor fiiliyatta.

Yeni getirdiğimiz düzenlemenin, vatandaşımızın hukuku açısından zannediyorum ki, en can alıcı noktası budur.

Bu yeni teşkil edilen kurulların, yeniden düzenlenen kurulların kompozisyonunda, teşekkülünde akademisyen ağırlıklı bir yapılan, idari ağırlıklı bir yapıya geçildiği konusundaki itirazı, eleştiriyi bir ölçüye kadar kabul ediyorum. Zannediyorum, benim konuşmamdan sonra Sayın Başkanlığın Genel Kurulun ittilaına sunacağı, bizim de katıldığımız bir önerge ile, bu konuda Sayın Haznedar’ın bu kürsüden ifade ettiği endişeye, bir ölçüde de olsa bir çare getirmiş olacaktır.

Bildiğiniz gibi, koruma kurullarının altı daimi dört de geçici üyesi vardır. Geçici üyeden kastım, sadece kendileriyle ilgili konularda oy hakkı sahibi olan üyelerdir. Aslında, koruma kurulunun, bu üyelerin dışında, yani asgari altı, azami on üyenin dışında, her zaman uzman danışmanları çağırıp, onların görüşlerini alma imkanı yine maddede düzenlenmiştir. Buradaki altı daimi üyeden, bakanlık tarafından seçilecek olan üç üyenin, branşları belli edilen, şehir plancısı, mimari, sanat tarihi ve arkeoloji alanlarında ihtisas sahibi bakanlık elemanları arasından seçilen üç üye olması tasarıda öngörülmüşken, milletvekilleri arkadaşlarımızın verip, bizim de katıldığımız önergede bunun bakanlık elemanı olma şartı kaldırılmaktadır. Bu, zannediyorum bir ölçüde sizi tatmin edecek bir çözümdür. Bu sayede, yine bakanlıkça tayin edilme koşulu muhafaza edilmekte; fakat bakanlık, kendi elemanlarının dışında, öğretim üyelerini, üniversite elemanlarını da, diğer daimi üye olarak öngörülen iki üyeye ilave olarak seçme, atama hakkına sahip kılınmaktadır.

Sayın milletvekilleri, eski adıyla, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve ona Bağlı görev yapan bölge kurulları veya yeni adıyla, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek kurulu ve koruma kurullarının kuruluşunun aslında bir ölçüde Anayasadan kaynaklandığı kabul edilebilir; çünkü, Anayasamız, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını görev olarak devlete vermiştir. Fakat, esas itibariyle zannediyorum idare hukukumuz içerisinde kendine özgü bir yeri olan, idari kurullardır. Çünkü, bu kurullar idari kararlar verirler; ama, idari kararlar vermekle birlikte, idarenin denetimi içinde değillerdir. Yani, Türkiye’de idari hiyerarşi içinde yer almayan; fakat idari kararlar alabilen kurulların çok istisnai örneklerinden birini teşkil ederler.

Eski yapısı içerisinde bu kurullarda ağırlık, YÖK ve Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından tayin edilen öğretim üyelerinde iken, yeni düzenlemede ağırlık, ilgili kuruluş temsilcilerine ve bir yenilik olarak, ilk defa uygulanan bir düzenleme olarak eğer belediye hudutları içerisindeki bir konu görüşülüyor ise, belediye başkanı veya teknik temsilcisi; belediye hudutları dışındaki bir gayrimenkul söz konusu ise, valiliğin teknik temsilcisi olarak mahalli idarenin de teşkiline imkan getiren bir düzenleme yapılmaktadır.

Dolayısıyla, akademisyen ağırlıklı kuruldan, merkezi ve mahalli idare temsilcilerinin ağır bastığı bir kurul yapısına doğru bir geçiş vardır; ama zannediyorum ki, bu yeni getirilen değişiklik, esas itibariyle bu kurulların, kanunun hattı Anayasanın kendilerine verdiği ana göreve uygun çalışmalarına mani değildir; çünkü uygulamaya ilişkin her konuda karar almaya yetkili olan bir koruma kurullarının, esas itibariyle ancak Yüksek Kurulun alacağı ilke kararlarına uygun çalışması, yine bu kanunla düzenlenmiştir. Dolayısıyla, Türkiye’deki bütün icrai konularda olduğu gibi, eski eserlerin korunması alanında da, asıl sorumluluk yüklenmiş olan ve bu yükümlülüğünden dolayı bu Meclise karşı asıl hesap verme durumunda olan ilgili bakanlığının bu konuda biraz daha fazla inisiyatif almasında esas itibariyle bu konuda hesap verecek olanların yine bu konuda daha yetkili kılınmasında, bu ölçüler içinde dahi olsa, daha yetkili kılınmasında herhangi bir yanlışlık olduğu görüşüne katılmıyorum.

Eğer, uygulamada yanlışlıklar yapılırsa, eğer uygulamada yanlış kararlar alınırsa, o takdirde bunun hesabını soracağınız merci, yüksek kurulda şu veya bu makam tarafından görevlendirilmiş olan – fakat bundan dolayı herhangi bir sorumluluk taşıyan öğretim üyesi olmayacak – bu konuda size hesap vermek durumunda olan kişi, yine bin veya benim halefim Kültür ve Turizm bakanı olacaktır. Zannediyorum ki, yüce Meclis açısından da yapılan değişiklik amacına uygundur.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısı iki yıla yakın süren bir hazırlık döneminin mahsulüdür; eksiklikleri olabilir veya uygulamadaki bütün sorunlara kesin çözüm getirecek nitelikte görülmeyebilir; ama inanıyorum ki, uygulamada sürekli olarak karış karşıya olduğumuz ve çoğunun da haklılığını teslim ettiğimiz önemli sorunlara cevap getirecek olan bir değişiklik tasarısıdır.

Bu kanun tasarısının bu aşamaya gelmesinde ve olgunlaşmasında katkılarda bulunan ilgili komisyon üyelerine gerek Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun ve gerekse Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine ve burada görüş bildiren sayın milletvekillerine teşekkür ediyor, yeni düzenlemenin bu alanda çok yararlı sonuçlar getireceği inancıyla hepinize saygılar sunuyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkanım, şu anda geçerli yasaya göre, 15 üyeden, bizim getirdiğimiz yasa değişikliği ile 14 üyeden teşekkül edecek olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, bugünkü mevcut statüye göre eski eserler konusunda tescil ve sit kararları almaya yetkili organ iken, bu değişiklikten sonra bu yetkisini kaybetmekte, sadece bu konuda yetikli kılınan veya bu konuda yetkinin devredildiği koruma kurullarının uyacakları ilke kararları alma görevini üstlenmektedir. Diğer bir görevi de, koruma kurulları arasında koordinasyonu sağlamak ve uygulamada Bakanlığımıza danışmanlık yapmaktır. Esas itibariyle, bundan sonra Yüksek Kurulun yürüteceği görevler üçlüdür. Buna mukabil, bu yasa değişikliği yürürlüğe girdikten sonra, bu konudaki bütün yetki koruma kurullarına geçmektedir. Koruma kurullarının çalışma esasları ve bunların teşkili, bu yasanın kabulünden sonra dört aya içerisinde çıkartılacak olan yönetmeliklerle düzenlenecektir; ama, koruma kurullarının hangi üyelerden teşekkül ettiği bu yasa maddesi ile düzenlenmiştir.

Bugün Yüksek Kurulun gündeminde bekleyen 4 bin dosyadan yarıdan fazlası sadece İstanbul İlimizle ilgilidir. Dolayısıyla İstanbul İlimizde birden fazla koruma kurulunun kurulması Bakanlığımızca yararlı görülmektedir. Elbette ki bunların kurulması halinde – ilçeler itibariyle – her birisinin görev alanı ilçeler itibariyle belirleneceğinden, herhangi bir düblikasyon söz konusu olmayacaktır.

Zannediyorum sorunuz bununla ilgiliydi Sayın Başkan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Ben teşekkür ederim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Müsaade eder misiniz Sayın Başkan?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, biz şu anda koruma kurullarının kurulacağını kanunla düzenliyoruz. Koruma kurullarının kaç adet kurulacağını, hangi illerde kurulacağını ve bu kurulların haftada kaç defa toplanacağını yönetmeliğe bırakıyoruz. Bu yönetmelikte koruma kurullarını kurarken, bazı illerimiz için yüksek kurulun şu anda gündemindeki dosyaların envanteri çıkarıldıktan ve değerlendirilmesi yapıldıktan sonra, bazı illerimiz için (İstanbul gibi) birden ziyade koruma kurulları kuracağız. Buna mukabil şu anda Yüksek Kurulun gündeminde hiçbir eski eser bulunmayan; hiçbir taşınmaz bulunmayan bazı illerimiz için de, müstakil koruma kurulu oluşturmak yerine, filan ilde kurulan koruma kurulunu orası için de yetkili kılacağız. Bizim kadro konusunda Başbakanlıkla yaptığımız temasların ışığında, bütün Türkiye için ilk etapta kurmayı öngördüğümüz koruma kurullarının sayısı 20’dir. Bu 20 kurulun dağılımını da, şu anda Yüksek Kurulu gündeminde bekleyen dosyaların ait oldukları coğrafi bölgeye göre düzenleyeceğiz. Muhtemelen bu eski eserlerin daha az yoğun olduğu 10-15 ilimiz için bir koruma kurulunu görevli kılarken, biraz önce ifade ettiğim gibi; bir ilimizi de bizden ziyade – 3 veya 4 tane – koruma kuruluyla teçhiz edebileceğiz. Bu konuda yasada esnek bir düzenlemeye gitmeyi daha yararlı gördük. Uygulamada ortaya çıkan yeni durumları ve ihtiyaçları karşılayabilmek için, bunun her zaman uzun yasa prosedürüne ihtiyaç duyulmadan, yönetmelik değişiklikleriyle yapılmasının daha yararlı olacağı inancındayız.