DIŞİŞLERİ BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
GENSORU KONUSUNDA HÜKÜMET ADINA YAPTIĞI KONUŞMA

11 Şubat 1988 Perşembe

* * *

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Müsaade eder misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Lehte konuşacağım.

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,aslında,usul müzakeresinde söz almış olmakla birlikte, biraz önce konuşmasının son bölümünde, benim Hükümet adına konuşmamam halinde müzakereleri terk edeceklerini beyan eden sayın grup başkan vekilinin ifadesi üzerine, sayın muhalefete şöyle bir teklif yapmak için söz aldım.

Burada, zannediyorum bütün milletvekillerinin, iktidar muhalefet ayrımı gözetmeksizin, bu konuda aydınlanmaya ihtiyacımız vardır. (SHP ve DYP sıralarından “Doğru” sesleri)

Müsaade ederseniz, Dışişleri Bakanı olarak, şu gazetelerde bölük pörçük, çoğu zaman da yalan yanlış aksettirilen bütün bu işler nasıl yürütülür, bunun yasal çerçevesi nedir, şu ana kadar nasıl yürütüle gelmiştir. Hükümet adına sizlere bunları izah edeyim. (SHP ve DYP sıralarından gürültüler)

Müsaade edin efendim, müsaade edin değerli arkadaşlarım.

Herhalde kabul edersiniz ki, burada yapılan konuşmalar sırasında Ercan Vuralhan’a yönelik çok sayıda sataşma olmuştur; aslında, bir bakanın mutlaka cevaplandırması gereken sataşmalar olmuştur. Lütfedin, kabul edin, benim konuşmamdan sonra Sayın Vuralhan’a sataşma gerekçesiyle söz verin. Kendisi Başkanlık Divanına müracaat etmiştir. (SHP ve DYP sıralarından gürültüler, “Pazarlık yok” sesleri)

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Deniz Baykal’ın burada söylediği, burada dile getirdiği, Bakanlığımı ilgilendirmeyen, Dışişleri Bakanlığı memuru sıfatını ilgilendirmeyen kişisel iddialar konusunda size açıklayıcı bilgi versin.

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Eğer meselenin açıklığa kavuşmasını istemiyorsanız, eğer gensoru müessesesini dejenere edip, bundan sadece siyasi sonuç çıkarmak istiyorsanız, bu teklifin geçerli değildir.

Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında burada bir bakan hakkında ortaya konulan iddiaların açıklığa kavuşması için bu gensoruyu verdiğini iddia eden muhalefetin Meclisi terk ettiğini tescil ediyorum. (ANAP sıralarından alkışlar; SHP ve DYP sıralarından “Halk da dinleyici localarını terk ediyor” sesleri)

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Milli Savunma Bakanımız Sayın Ercan Vuralhan hakkında, her iki muhalefet partisine mensup milletvekilleri tarafından, aynı günde verilen; ama, ayrı ayrı verilen ve birleştirilerek görüşülmesi kararlaştırılan gensoru önergesi, 29 Kasım Seçimleri sonucunda kurulan ve altı hafta önce yüce Meclisin güvenine mazhar olan Hükümetimiz dönemindeki ilk gensoru uygulamasıdır.

Meclisin görevlerinden birisinin, hükümetin her türlü işlemini denetlemek olduğu ve gensorunun da bu denetimin en önemli araçlarından birisi olduğu doğrudur. Bunun içindir ki, geçmişteki meclis tatbikatında muhalefet partileri sık sık bu müesseseye başvurmuşlardır. Sayın Ülker’in de ifade ettiği gibi, 1961 Anayasasının yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar, Meclise, 200’e yakın gensoru önergesi verilmiştir. Gensoru sonucunda görevinden ayrılmak zorunda kalan bakanlar olmuştur; ama, bu verilen önerge, bir anlamda demokrasi tarihimizin ilk gensoru önergesidir; çünkü, bu gensorunun konusu, Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan değildir; bu gensorunun konusu, Dışişleri Bakanlığı eski memuru Ercan Vuralhan’dır.

Oysa, genelde tüm parlamenter denetim araçlarının, özelde de gensorunun konusu, ancak bakanlar Kurulunun veya bir bakanın icraatına ilişkin hususlar olabilir; çünkü, bu denetim mekanizmaları, parlamenter rejimde, hükümetin parlamentoya karşı sorumlu olmasının doğal sonucudurlar. Bu nitelik, bilhassa gensoru bakımından gayet açıktır. Çünkü, bütün denetim yolları arasında şahsi sorumluluk doğuracak olan tek müessese, gensoru müessesesidir. Yani, bir bakanın görevden uzaklaştırılmasını sağlayabilecek olan tek yol, gensoru yoludur.

Gensoru yoluyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gerçekleştireceği denetimin, parlamenter rejimin temel ilkesi gereği, hükümetin veya bakanın icraatı üzerinde olması lazımdır. Yoksa, bir bakan hakkında, göreviyle ilgisi olmayan kişisel işleri dolayısıyla, söz gelişi – Sayın Baykal’ın söylediği – bir şirketteki hissesi dolayısıyla veya komşusuna hakaret ettiği için gensoru müessesesine başvurmak mümkün değildir.

Bakan sıfatını taşımayan bir devlet memurunun veya başka herhangi bir vatandaşın eylemleri de, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenemez. Meclis, ancak, o memurun bağlı olduğu bakanı denetler. O memur hakkında idari soruşturma yapılır; bu, yürütmenin işidir. Yasal soruşturma yapılır; bu da yargının işidir. Yasal soruşturma yapılır; bu da yargının işidir. İşte, bunları birbirine karıştırdığımız zaman, Anayasamızın temel espri olan kuvvetler ayrılığını ihlal etmiş oluruz.

Şimdi, gündemde yer alan gensoru önergelerinin, Türk Anayasa hukukunun açık seçik kuralları içerisinde kabul edilebilir hatta tartışılabilir bir konusu mevcut değildir. Bu önergeler, Bakanlar Kurulunun veya bir bakanın icraatına, yani görevleriyle ilgili hususlar değil, o tarihte hiçbir siyasi sıfatı bulunmayan bir devlet memurunun eylemlerine ilişkindir. Önerge sahipleri, olmayan icraat hakkında gensoru istemektedirler. Bir sayın genel başkanın deyimiyle, muhal üzerine bina inşa etmeye çalışmaktadırlar. Üstelik, önergelerde ileri sürülen iddiaların, önergenin muhatabı olan bakanın bakanlığı ile de en ufak bir ilgili mevcut değildir. Zannediyorum ki, böyle bir gensoru önergesinin, Türk demokrasi tarihinde olmadığı gibi diğer, parlamenter ülkelerde de emsaline rastlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, gensoru önergesine ilişkin bu temel itirazlarımızı belirttikten sonra, üzerinde uzun zamandan beri çok fırtına kopartılan, dış temsilciliklerimizin güvenlik donanımları ve zırhlı taşıt alımları konusunda Yüce Meclisimize bilgi sunmak istiyorum. Konu, takdir edeceğiniz gibi, doğrudan doğruya Bakanlığımla ilgilidir.

1980’li yılların başında dış temsilciliklerimize yöneltilen terörist saldırıların yoğunlaşması ve bu saldırılarda bazı görevlilerimizin şehit edilmeleri karşısında, zamanın hükümeti, acil koruyucu tedbirler alınmasını kararlaştırmıştır. Bu güvenlik önlem ve donanımları konusunda Türkiye7de yeterli bilgi ve tecrübeye sahip kuruluşlar olmadığı için, bunların dış ülkelerde bu alanda faaliyet gösteren kuruluşlardan sağlanması görevi Bakanlığıma verilmiştir. Bakanlığım bu görevi yerine getirirken idari ve mali bakımdan şöyle hareket etmiştir: İdari bakımdan: Güvenlik önlem ve donanımları hakkında bilgi toplamak için, Bakanlığım, bünyesi içinde görevlendirdiği memurlarını, bu alanda uzman kuruluşlara sahip olduğu öğrenilen, Amerika Birleşik devletleri, Hollanda, Federal Almanya, Fransa ve İtalya’da temas ve incelemelerde bulunmak amacıyla göndermiş ve bu incelemeler sırasında, kişi ve binaların ne şekilde ve ne çeşit bir malzeme ile korunabileceği tespit olunduğu gibi, güvenlik donanımlarının üretici ve yapımcılarıyla ilk temaslar sağlanmıştır. Bu temas ve incelemeler sonunda, özellikle zırhlı taşıtlar ve dış temsilcilik binalarında alınacak fiziki güvenlik önemleri için tek tip bir teknik şartname hazırlanmış ve belge, yapımcı firmalara gönderilerek, teklifte bulunmaları istenmiştir. Alınan teklifler, bakanlık bünyesinde oluşturulan bir komisyona havale edilmiştir. Komisyon, teklifleri incelemiş ve en uygun teklifi veren firmayı seçmiştir.

Sayın milletvekilleri, hiç tereddüdünüz olmasın ki, burada, Bakanlığımı, gayri ciddi, bu konuda uzman olmayan bir kuruluşla sözleşme yapmakla suçlayanlar, eğer bu firmanın verdiği en ucuz teklifi kaile almayıp da başka herhangi bir firmayla sözleşme yapsaydık, devleti zarara uğrattığımız için de bizi suçlayacaklardı. (ANAP sıralarından alkışlar)

Komisyon kararı Bakanlık onayını kazandıktan sonra, seçilen firma ile sözleşme imzalanmıştır. Teknik şartname, başlıca şu hükümlerden oluşmaktadır:

Alınacak taşıtın tipi ve kullanılacağı temsilciliklerin bulundukları ülke.

Hangi silah, mühimmat ve bombaya karşı dayanıklı olacağı.

Kullanılan zırhlı malzemenin, hangi kuruluşlarca denemeye tabi tutulacağı.

Yapımcı firmanın vereceği diğer garantiler.

Temsilcilik binalarında tesis olunan güvenlik donanımları için de, aynı tip şartname ve sözleşme uygulanmıştır.

Mali bakımdan ise, güvenlik önlem ve donanımlarının edinilmesinde, Yüce Meclisimizce malum bulunan, şu mevzuat dahilinde harcama yapılmıştır: Bakanlığın bütçesinde, dış temsil görevlerinin yürütülmesiyle ilgili, 112 programı içerisinde yer alan cari harcamalar dışında kalan ve diğer cari harcama kalemlerindeki ödenekler, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanununun 83 üncü maddesinin (A/a) fıkrası uyarınca, Bakanlar Kurulunun Maliye ve Gümrük Bakanlığına verdiği yetkiye istinaden tespit edilen limitler dahilinde Devlet Malzemesi Genel Yönetmeliğinin 121 inci maddesinin ( c ) fıkrasının son bendine göre, gider bakımından ita amir-i mutemedi olan misyon şefi adına gönderilmiş; bu avans limitlerini aşan harcamalar ise, anılan bakanlıkta, aynı kanunun (A/c) fıkrası uyarınca, ilgili misyon şefleri adına açılan kredilerle karşılanmıştır.

Anılan kanunun ilgili maddelerine gire, dış misyonlarımıza gönderilen ödeneklerin harcanmasında ise, 22 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile 2490 sayılı Kanunun 46 ıncı maddesine eklenen ( t ) fıkrası hükümleriyle, aynı kanunu değiştiren ve 1.1.1984 tarihinde yürürlüğe giren 2886 sayılı Kanunun 79 uncu maddesi hükümlerine göre çıkarılacak yönetmeliğe kadar mahalli usul ve esaslar göz önünde tutulmuş ve daha sonra bu maddeye göre çıkarılan, Dış Ülkelerdeki Kuruluşların Yerel İhtiyaçlarının sağlanmasına Ait Yönetmelik’in 15 Mart 1987 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, bu yönetmelik esasları uyarınca sarfiyatta bulunulmuştur.

Bu idari ve mali usuller dahilinde, 1982 yılından günümüze kadar, üç ayrı firmadan toplam 199 zırhlı taşıt aracı, gene üç ayrı firmadan toplam 1 961 kurşuna dayanıklı çelik yelek, 110 adet çeşitli silah, 32 500 adet mermi satın alınmış ve 12 ayrı firmaya, 91 dış temsilciliğimizin fiziki güvenlik donanımı yaptırılmıştır.

Sonuç olarak: Beş yılda, Bakanlığımın bütçesinden güvenlik amacıyla yapılan kesin harcamaların toplamı 12 775 452 liradır. Bu miktarın – Sayın Baykal’ın dediği gibi 23 milyar lirası değil, 4 770 304 808 lirası zırhlı taşıtlar, 8 004 901 lirası sair güvenlik önlem ve donanımları için harcanmıştır.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, tüm kamu kuruluşları gibi, Bakanlığımın bütün hesapları da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştayın denetimine tabidir. Sayıştay Bakanlığınca yapılan denetimler sonucunda, 1985 yılı sonuna kadar bu konuda yapılan harcamaların belgelere dayandığı, kayıtlarında herhangi bir usulsüzlük bulunmadığı, kanun ve nizamlara uygun bulunduğu, ilamlarla hükme bağlanmıştır. Bu alınlarla ilgili olarak bugüne kadar ortaya atılan iddiaları, esas itibariyle iki grupta toplamak mümkündür.

Birincisi, yapılan bazı alım işlemlerinde en iyi seçimin yapılmadığına ilişkin iddialardır. Bu iddiaların değerlendirilmesi yapılırken, sık sık, alım işleminin, tazminat, garanti, teslimat gibi çok öneli unsurları hesaba katılmadığı için veya gizlilik dereceli bazı bilgiler bilinemediği için, yanlışlığa düşülmektedir. Bazen de, test raporları ve firma isimleri birbirine karıştırılmakta ve hiçbir güvenlik önleminin yüzde yüz koruma sağlayamayacağı, ancak riski azaltabileceği gerçeği unutulmaktadır.

Bütün bu gerçeklere rağmen, Bakanlığımca yapılan alımların en optimal kararlara dayandığını iddia etmiyorum. Ben, sadece, görev alan bütün arkadaşlarımın, mevcut sıkışık şartlara göre, en iyi niyetli biçimde çalıştıklarına inanıyorum. Esasen bu konuda sağlıklı bir araştırma, ancak, tüm bölgeleri birlikte ve objektif bir gözle inceleyecek kişiler tarafından yapılabilir. Şu anda yapılan da zaten budur.

Iddiaların bizim açımızdan asıl ciddi olan diğer grubu, bu alım işlerinde görev alan bazı kişilerin haksız kazanç sağladıklarına ilişkin olan iddialardır.

Bu konuda, Bakanlığımca iki defa tahkikat açtırılmıştır. İlk olarak 1983 yılı haziranında yapılan bir ihbar üzerine Schuca GmbH firmasıyla Titaş Şirketi arasındaki ilişki ve bu ilişkide, bir Bakanlığımız görevlisinin rolü konusunda Bonn Büyükelçiliğimiz aracılığıyla soruşturma açılmış, şirketin Alman yöneticisi Türkiye’ye çağrılarak ifadesi alınmış. Neticede, Titaş Şirketiyle Bakanlığımız arasında, dolaylı da olsa, hiçbir iş ilişkisi olmadığı tespit edilmiştir.

Ikinci olarak, 1987 yılı Ağustosunda Bakanlığımızda başkonsolos yardımcısı iken görevden çekilmiş sayılan bir memurun, bir basın toplantısında ileri sürdüğü iddialar suç duyurusu kabul edilerek, bu alım işlemlerinde görevlendirilen üç memur hakkında tahkikat açılmış; bir müsteşar yardımcısı ile hukuk müşavirinden oluşan tahkik heyeti kurulmuştur. Tahkik heyetinin 20 Kasım 1987 tarihli raporu, bu iddiaların mesnedi olmadığını ortaya koymuştur.

Sayın milletvekilleri, basının, demokratik, açık bir toplumun en önemli kurumlarından birisi olduğunu, böyle bir toplumda yürütmenin bütün işlerinin denetlenmesinde parlamentoya yardımcı önemli bir kurum olduğunu kabul ediyorum ve bu görevi yerine getiren bütün basın mensuplarına, hiçbir ayırım yapmadan, saygı duyuyorum. Muhalefetin, basın tarafından ortaya atılan bazı iddiaları kendi lehine siyasi sonuç çıkarmak için kullanmasını dahi anlayışla karşılayabilirdim, eğer beni dinlemeye tahammül gösterselerdi. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Vuralhan’ın, bu kürsüden daha önce yaptığı konuşmada, kastını aşan bazı ifadeler kullandığını da kabul ediyorum; ama siz de kabul ediniz ki bütün bu iddialarda Sayın Vuralhan’ın şahsi sorumluluğuna karine teşkil edebilecek hiçbir esaslı unsur mevcut değildir. (ANAP sıralarından alkışlar) Başta değindiğim usul meseleleri yanında, olay, bu yönüyle de gensoru konusu olamaz. Bizzat bu iddiaları ortaya atan sayın basın mensubu dahi, bunların ancak bir inceleme konusu olabileceği görüşünü savunmaktadır.

Sayın Başbakan, şahsi sorumluluk doğurucu nitelikte olmadığı için, ciddi görmediği halde, hiçbir kuşkuya mahal bırakmamak için, bu iddiaların araştırılması konusunda bir incelemeyi başlatmıştır. İki üst düzey kamu görevlisi, şimdi, bu iddiaların doğruluk derecesini ve bunların bir tahkikata konu olacak nitelikte olup olmadığını ve daha sonraki tahkikat prosedürünü belirlemek için çalışmaktadırlar. Bu incelemenin sonucuna göre, gerektiği takdirde, Bakanlığım Teftiş Kurulunun görevlendirileceği tabiidir.

Ayrıca, Sayın Vuralhan, bir tazminat davası açmıştır bu basın mensubu hakkında, ispat hakkı tanımıştır. Yani, eğer bu iddialar doğru ise, bunların yargı önüne götürülüp ispat edilmesi imkanı da mevcuttur.

Ayrıca, Yüce Meclisin bütün sayın üyelerine, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hem yazılı, hem sözlü sorularına cevaben, Bakanlığımdaki bütün bilgileri – tabii ki, teröristlerin işine yarayacak olan bilgiler hariç – aktarmaya devam edeceğim. Bu bilgilerin bazı gazetelerde, çarpıtılmış olarak, yanıltıcı biçimde kamuoyuna açıklanması halinde, Bakanlık olarak açıklama yaptıracağım.

Eğer ortada bir haksız fiil varsa, bunun açığa çıkarılmasını en başta biz isteriz, onlardan çok biz isteriz. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Eğer böyle bir durum olursa, sizi temin ediyorum ki sayın milletvekilleri, kimsenin gözünün yaşına bakmayız; bakanlığına filan bakmayız. Türk demokrasi tarihinde bunun ilk ve tek örneğini vermiş iktidar biziz. (ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Binaenaleyh, bu konuda, kimseden alınacak en ufak bir fazilet dersimiz yoktur.

Bu gensorularda, hakkında dolaylı iddialar bulunan bir devlet memurunun siyasi olarak cezalandırma amacı vardır. Hem hukuk kurallarına, hem de insanlık ölçülerine aykırı olan böyle bir garabete ne Hükümetimin ve ne de, inanıyorum ki, Meclisimizin büyük çoğunluğunun ortak olması mümkün değildir.

Hepinize saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar.)