DIŞİŞLERİ BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
NATO ZİRVESİ KONUSUNDA YAPTIĞI KONUŞMA

8 Mart 1988 Salı

* * *

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, geride bıraktığımız iki hafta, dış politikamızda yoğun temaslara ve önemli gelişmeler sahne olmuştur. Önce, 23 Şubat günü, Bulgaristan’la aramızda bir müzakere mekanizması oluşturan Belgrat Protokolü imzalanmıştır. Hemen akabinde (24-26 Şubat tarihlerinde) yine Belgrat’ta, Balkan Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısı akdedilmiştir. Bunu takiben 2-3 mart tarihlerinde, Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesine, Sayın Başbakanımız başkanlığında bir heyetle katılınmış ve bu vesileyle, Türkiye ve Yunanistan Başbakanları arasında yararlı sonuçlar veren yeni görüşmeler cereyan etmiştir. Şimdi, müsaade ederseniz, bu gelişmeler hakkında Yüce Meclisimize bilgi sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Bulgaristan’ın, 1984 sonlarından başlayarak, ülkesindeki Türk azınlığına uyguladığı çeşitli baskılar karşısında, Hükümetimizin öteden beri büyük bir duyarlılık gösterdiği malumlarıdır. Bu çerçevede, bir yandan, azınlık hakları, ikili ve çok taraflı akitlerle güvence altına alınmış olan soydaşlarımızın maruz bırakıldıkları muameleleri uluslararası forumlarda dünya kamuoyunun dikkatine getirirken; öte yandan da, devletler arasındaki sorunların yapıcı müzakereler yoluyla hali görüşünü samimiyetle savunan bir ülke olarak, Bulgaristan’ı, bu önemli insancıl soruna bir çözüm bulunabilmesi ve böylelikle ilişkilerimizin her alanda düzeltilmesi imkanlarının yaratılabilmesi için ısrarla masa başına davet ettik.

Meseleyi kararlılıkla takibimiz ve uluslar arası kamuoyunun da bu konuda ortaya koyduğu hassasiyetin sonucu olarak, bu ülke ile 1986 yılı sonlarında diplomatik kanallardan temas kurulmuş ve yapılan görüşmeler Belgrad Protokolünün imzalanmasını mümkün kılmıştır. Burada öncelikle, söz konusu protokolle ilgili bir hususa önemle iştirak etmek istiyorum. Türkiye ve Bulgaristan arasındaki protokol, iki devletin aralarında mevcut olan ikili ve çok taraflı antlaşma ve anlaşmalar ile taraf oldukları diğer belgelere bu, arada Helsinki Nihai Senedinin hükümlerine tam olarak uyma hususundaki kararlılıklarını belirterek akdedilmişlerdir.

Tüm bu belgelere ve bunlar arasında özellikle insani konuların başlı başına bir bölüm olarak ele alındığı Helsinki Nihai Senedinin hükümlerine tam riayet keyfiyeti, Bulgaristan’da ki soydaşlarımızın durumunun düzeltilmesine imkan sağlayabilecek bir zemin oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, Bulgaristan’la imzaladığımız protokol ile iki çalışma grubu oluşturulmuştur. Bunlardan birincisi, başta soydaşlarımızın durumu olmak üzere, sorunlara çözüm arayacaktır. Bu çalışma grubu, aynı zamanda Türkiye ile Bulgaristan arasında, iyi komşuluk, dostluk ve işbirliği ilkelerini içerecek bir ortak deklarasyon tasarısı hazırlayacaktır.

İkinci çalışma grubu iki ülke arasında, ekonomi, ticaret, turizm, teknoloji, ulaştırma, haberleşme ve kültür alanlarında işbirliğini yeniden tesis edip canlandırmaya yönelik somut tedbirleri tespit edecektir. Protokolün altının çizilmesi gereken bir yanı, bu iki çalışma grubunun faaliyetlerinin birbirine paralel olarak yürütülmesinin öngörülmüş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, bir grupta ilerleme sağlanabilmesi, diğer grupta sağlanacak ilerlemeyle sıkı sıkıya irtibatlı olacaktır.

Çalışma gruplarının ilk toplantıları mayıs ayı içinde yapılacaktır. Birinci grup Sofya’da, ikinci grup ise Ankara’da toplanacaktır. Grupların daha sonra haziran ayında birer toplantı daha yapmaları öngörülmüştür. Bu ikinci tur toplantıları izleyen tarihlerde, benim Sofya’ya bir ziyarette bulunmam söz konusudur.

Ayrıca, protokolde, iki ülke Dışişleri Bakanları arasında siyasi istişarelerde bulunulması öngörülmüştür; ancak, söz konusu istişareler için, bu safhada bir tarih saptanmış değildir.

Değerli milletvekilleri, bu mekanizmayı, Davos’ta Yunanistan ile üzerinde mutabık kalınan sisteme benzetenler oldu. Bu izlenim, her ikisinin de ayın fikirden mülhem olmasından ve şeklen benzer mekanizmalar öngörmesinden kaynaklanıyor olabilir; ancak, iki mutabakat arasında önemli bir fark bulunmaktadır. Şöyle ki; Yunanistan ile ilişkilerin geliştirilmesinde lokomotif vazifesini, işbirliği konularını görüşmekle görevli çalışma grubu yerine getirecektir. Bu alanda alınacak mesafenin, iki ülke arasındaki siyasi nitelikli sorunların çözümü için elverişli bir iklim yaratacağı inancındayız. Buna mukabil, Bulgaristan’la işbirliği ilişkilerimizin ihyası, insani konuların öncelikle ele alınacağı çalışma grubunda sağlanacak ilerlemelere bağlı olacaktır. Bu hususu, Bulgar tarafına da açıklıkla belirttik. Evvelce de çeşitli vesilelerle vurguladığım gibi, Bulgaristan ile akdettiğimiz protokol, iyi niyetle kullanıldığı takdirde, iki ülke arasındaki ilişkilerin her alanda düzeltilmesine ve geliştirilmesine imkan sağlayabilecek bir mekanizma, vaat edici bir başlangıç teşkil edecektir. Önümüzde sabır ve dikkat edilmesi gereken bir yol oluğunun bilincindeyiz. Bugüne kadar olduğu gibi, başlatılmasında mutabık kalınan süreç zarfında da, Hükümetimizin Bulgaristan’daki Türk azınlığının durumuna en büyük ilgi ve duyarlılığı göstereceği tabiidir.

Değerli milletvekilleri, Bulgaristan’la 23 Şubat günü imzaladığımız protokolün, Balkan Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısını atmosferini de olumlu şekilde etkilediğini memnuniyetle müşahede ettik. Bilindiği gibi, Türkiye, Atatürk tarafından belirlenen barışçı dış politikası doğrultusunda, ülkeler ve özellikle komşular arasında, her zaman, karşılıklı saygı, güven ve menfaate dayalı işbirliğinden yana olmuştur. Geçmişte Balkanlarda ikili ve çok taraflı işbirliği ilişkilerinin tesisinde de, Türkiye bu anlayışla öncü bir rol üstlenmiştir.

Belgrad toplantısına da aynı yapıcı zihniyetle katıldık. Amacımız, bölgemizde günümüzün koşullarını ve ihtiyaçlarını dikkate alan verimli bir işbirliğinin gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak ve Balkan işbirliğine, Helsinki Nihai Senedine uygun olarak insani boyutu da dahil etmekti. Bunda başarılı olduğumuz Yüce Meclisin malumudur.

Şimdi, müsaadenizle, Balkan Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısı ve bu toplantıda alınan sonuçlar hakkında kısa bilgi arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tarihte ilk defa olarak, istisnasız bütün Balkan ülkelerinin iştirakiyle bir toplantı akdedilmiştir. Bunun tarihi önemi takdir buyurulacaktır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde çok taraflı işbirliği eğilimleri kuvvet kazanırken, Balkanlarda da, ilgili ülkelerin farklı sosyopolitik yapılarına ve değişik gruplaşmalara üye olmalarına, Arnavutluk’un ise hiçbir gruplaşmaya dahil bulunmamasına rağmen, bölgesel bir işbirliği tertibi oluşturulabilmiş olması, şüphesiz ileri bir adım ve bir başarı teşkil etmiştir.

Toplantının, bölgede, Avrupa’da ve dünyada barış ve güvenliğe hizmet bakımından yaptığı katkılardan söz edilirsen, Balkanlarda diyalogun tesisi de, yapılan değerlendirmelerde özellikle vurgulanmıştır. Barışçı dış politikamızın öngördüğü diyalog yönteminin, Balkanlarda da zemin kazanmış olduğunu görmekten duyduğumuz memnuniyeti burada bilhassa belirtmek isterim.

Toplantıda, bir diğer önemli husus olarak, Balkanlarda çok taraflı işbirliğinin gerçekleştirilebilmesinde ve geliştirilebilmesinde, ikili münasebetlerde sağlanacak iyileşmenin olumlu etkileri olacağı keyfiyeti kabul edilmiştir. Bu yaklaşım, ikili sorunların hallinin Balkanlarda çok taraflı işbirliğini kolaylaştıracağı hususunda öteden beri taşıdığımız inancı ve buna müstenit tutumumuzu doğrulamaktadır. Balkan devletleri arasında son haftalarda ikili düzeyde kaydedilen müspet gelişmelerin ve özellikle Türk-Yunan ve Türk-Bulgar ilişkilerindeki yeni oluşumların, Dışişleri Bakanları toplantısının olumlu bir şekilde sonuçlanmasını büyük ölçüde etkilediğini özellikle vurgulamak isterim.

Toplantıda yaptığım konuşma, Balkanlarda işbirliğine yaklaşımımızı dile getirmiş ve Bulgar tarafıyla vardığımız mutabakat ışığında, Bulgaristan’daki soydaşlarımızın durumuna verdiğimiz önemi, genel çerçevede, ancak hiçbir yanlış anlamaya yer bırakmayacak bir açıklıkla ifade etmiştir.

Toplantı, Balkan işbirliğinin insani boyutunun önemini vurgulamak bakımından da çok yararlı olmuştur. Balkan ülkelerinde mevcut milli azınlıkların, ilgili ülkeler arasında istikrar ve işbirliği unsunu teşkil ettiği görüşü de bu meyanda ortak bildiride vurgulanmıştır.

İnsan hakları ve azınlıklar konusunda, Türkiye’nin bu toplantıda öncü bir rol üstlenmesi, çoğulcu demokrasiye ve bu çerçevede insani ilişkilere atfettiğimiz önemi dış dünyaya yansıtabilecek anlamlı bir mesaj şeklinde değerlendirilmelidir.

Öte yandan, toplantıda, barış ve güvenliğe ilişkin konular da görüşülmüştür. Bu hususta, öteden beri savunduğumuz, “Güvenliğin bölünmezliği” ilkesi çerçevesinde, silahsızlanma konularına, bölgesel değil, global çerçevede yaklaşılması yolundaki görüşümüz vurgulanmış ve iştirakçi devletlerin, Balkanlarda barış ve güvenliği daha da güçlendirmeye hazır oldukları yolunda genel bir ifadeye, talebimiz üzerine toplantı sonucunda yayımlanan ortak bildiride yer verilmiştir.

Toplantıda üzerinde durulan diğer bir husus da terörizm, uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığına karşı mücadele olmuştur. Böylece, bu konularda yıllardır izleyegeldiğimiz politikanın bütün Balkanlara şamil olarak ele alınması imkanı doğmuştur. Hükümetimizin, bu alanlardaki işbirliğini teşvik edeceği ve konuları yakından izleyeceği tabiidir. Türkiye, bu çerçevede, bir ilk adım olarak, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile ortak mücadeleye yönelik bir “Balkan Sözleşmesi” imzalanmasını teklif etmiştir.

Değerli milletvekilleri, toplantıda, belirli bazı işbirliği teklifleri de ele alınmıştır. Heyetimizin önerisi üzerine, dış ekonomik ilişkilerden sorumlu bakanların, bu yıl içinde ülkemizde toplanması kararlaştırılmıştır. Öte yandan, Balkan ülkeleri ulaştırma bakanlarının yine bu yıl içinde Yugoslavya’da toplanmaları, keza 1988 yılı içinde Bulgaristan’da çevre konusunda bir hükümet uzmanları toplantısı akdedilmesi, sınai üretimde, teknoloji transferi de dahil olmak üzere, işbirliği imkanlarını incelemek üzere Romanya’da bir toplantı düzenlenmesi ve ayrıca Atina’da, Balkanlarda ekonomik işbirliğine yönelik olarak bir araştırma enstitüsü kurulması imkanlarının araştırılması öngörülmüştür.

Bunların yanı sıra, toplumun her kesiminde ve hükümet dışı kuruluşlar düzeyinde, parlamenterler, üniversite mensupları ve gazeteciler arasında karşılıklı temasların teşviki üzerinde mutabık kalınmıştır. Bilindiği üzere, bu Türkiye’nin esasen benimsediği bir yaklaşımdır. Balkanlarda bu tür temasların gerçekleştirilmesinin, karşılıklı anlayış ve yakınlaşmaya yardımcı olacağına inanıyoruz.

Özetle, Belgrad toplantısı olumlu bir havada cereyan etmiş; çalışmalara, işbirliği arzu ve anlayışı hakim olmuştur. Önümüzdeki dönemde ikili ilişkiler planında kaydedilmesini umduğumuz olumlu gelişmelerin, Balkanlarda çok taraflı işbirliğinden beklenen sonuçların alınabilmesi için sağlam bir güvence teşkil edeceği hususundaki kanaatimizi burada bir kez daha ifade etmek isterim.

Muhterem milletvekilleri; şimdi de 2-3 Mart günleri Brüksel’de yapılan NATO Zirve Toplantısı hakkında Yüce Heyetinize bilgi sunmak istiyorum.

Bilindiği üzere, Doğu_Batı ilişkilerinde genel olarak hareketli bir dönem yaşanmıştır. Bu çerçevede, Amerika Birleşik Devletleriyle Sovyetler Birliği arasında, 1987 yılı sonunda imzalanan INF Anlaşmasının, NATO’nun esnek mukabele stratejisinde ve güvenlik gereklerinde yaratabileceği etkiler ve Amerika Birleşik Devletlerinin Avrupa’nın savunulmasına ilişkin taahhüdünün geçerliliğinin ittifaka mensup ülkelerin kamuoylarında bazı duyarlılıklara neden olduğu da keza malumlarıdır. NATO devlet ve hükümet başkanları, bu aşamada, INF Antlaşması sonucunda meydana gelen durumu gözden geçirme, Doğu-Batı ilişkilerinin geleceğini ve silahsızlanma alanında bundan böyle izlenecek ortak tutumu belirlemek ve ittifak ilkelerine bağlılıklarını teyit etmek amacıyla, 2-3 Mart günleri Brüksel’de bir araya gelmişlerdir.

Toplantıda, tüm müttefik ülke liderleri biraz önce değindiğim hususlardaki görüşlerini açıklıkla belirtmişler, bu çerçevede, ittifakın etkili caydırıcılığının korunmasına verdikleri önemi, INF Antlaşmasını desteklediklerini, bu antlaşmayı silahsızlanma alanında başka adımların izlemesi gerektiğini ve yeni Sovyet yöntemiyle yapıcı işbirliğine hazır olduklarını ifade etmişlerdir.

Sayın Başbakanımız, Türkiye’nin görüşlerini izah ederken, Doğu-Batı ilişkilerine çok boyutlu bir anlayışla yaklaşılması gerektiğini, silahsızlanma alanındaki gelişmeleri memnunlukla karşıladığımızı; ancak, Sovyetler Birliğinin özellikle konvansiyonel alandaki üstünlüğü muvacehesinde, ittifakın Güneydoğu kanadındaki konvansiyonel zafiyetin giderilmesi gerektiğini ve silahların kontrolü meselesine, konunun çeşitli veçhilelerini dikkate alarak, güvenliğin bölünmez bir bütün teşkil ettiği anlayışı ile yaklaşılmasının uygun olacağını ifade etmiştir.

Kuzey Atlantik Antlaşmasının ideal ve prensiplerinin ve ittifak stratejisinin geçerliliğini sürdürdüğünü de vurgulayan Sayın Başbakanımız, ayrıca, insan hakları da dahil olmak üzere, Doğu Avrupa ülkelerindeki gelişmeleri dikkatle izlediğimizi; bu çerçevede Bulgaristan’daki Türk azınlığının durumuna insancıl bir çözüm bulunması hususunda kararlı olduğumuzu; bu ülkeyle imzaladığımız protokolün uygulanmasının bu bakımdan önem taşıyacağını; Körfez, Ortadoğu ve Afganistan gibi sorunların, ülkemizin önem verdiği bölgesel meseleler arasında olduğunu da belirtmiş ve tüm komşularımızla iyi ilişkiler sürdürülmesine atfettiğimiz önemi açıklamıştır.

Sayın Başbakan ayrıca, Ülkemizin Avrupa Topluluğuna tam üyelik kararını ve Avrupa ile sadece savunma alanında değil, her alanda bütünleşme azmini teyiden dile getirmiş ve Silahlı Kuvvetlerimizin modernizasyon programının gereklerini, imkanlarının azami sınırında yerine getirmekte olduğunu ifade ile, savunma yükünün hafifletilmesi için Kuzey Atlantik Antlaşması ilkeleri doğrultusunda daha sıkı işbirliğinin gereğine değinmiştir.

İttifakın caydırma ve savunma stratejisinin muhafazasına verilen önem, zirveye katılan diğer müttefik liderler tarafından da vurgulanmış; bu arada Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, ülkesinin Avrupa’nın savunmasına olan taahhüdünü kuvvetli ifadelerle belirtmiştir.

Zirve toplantısı sonunda iki belge yayımlanmıştır. Bunlardan birincisi, konvansiyonel silahların kontrolü konusundaki açıklama; diğeri ise, zirve bildirisidir. Konvansiyonel silahların kontrolü konusundaki açıklama,ülkemizin görüşleriyle tam uyum halindedir.

NATO Zirve Bildirisinde ise, ittifak antlaşmasının temel ilkeleri ve üye ülkelerin bu çerçevede üstlendikleri yükümlülükler vurgulanmış, ayrıca, ittifakın birlik ve barışı korumadaki başarısı belirtilmiştir.

Özetle ifade etmek gerekirse, NATO Zirve Toplantısı, ittifakın bütünlük içinde olduğunu, NATO’nun başarısının gelecek için de güven verdiğini, ittifak antlaşmasının ilkelerinin ve üyelerce üstlenilmiş bulunan yükümlülüklerin geçerliliklerini koruduklarını açıklıkla ortaya koymuştur.

Türkiye olarak, bu önemli toplantıdan beklentilerimizin tümüyle gerçekleştiğini ifade edebilmekten memnunluk duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerde Sayın Başbakanımızla Yunanistan Başbakanı Papandreu arasında ocak ayı sonunda İsviçre’nin Davos kentinde gerçekleştirilen buluşma ve sağlanan mutabakat, iki ülke arasında çeşitli düzeylerde yapılan temaslar ve nihayet geçtiğimiz hafta NATO Zirve Toplantısından bilistifade iki Başbakanın yeniden bir araya gelmeleri izlemiştir.

Bilindiği üzere, Davos buluşmasından önce, muhalefet partilerinin sayın genel başkanlarıyla diğer üst düzey yöneticilerine bilgi vermiş ve kendilerinin değerli görüşlerini almıştım. Bilahare (9 Şubat günü) dış ilişkilerimiz üzerinde genel görüşme açılmasına dair önerge vesilesiyle yapılan müzakerede, Davos buluşmasıyla ilgili olarak Yüce Meclise de bilgi sunmuştum. Bu kez, Yunanistan ile münasebetlerimizi de son haftalarda oluşan umut verici hareketlenme hakkında, bu noktaya nereden ve nasıl gelindiğine de kısaca değinmek suretiyle bilgi vermek istiyorum.

Türkiye ile Yunanistan arasında çeşitli sorunların mevcut olduğu bilinen bir gerçektir. Türk-Yunan ilişkilerinin çelişme ve sürtüşme ortamından kurtarılıp, bir güven ve işbirliği çerçevesinde oturtulabilmesinin her iki ülke halkının da yararına olacağına inanan Hükümetimiz, ilk göreve geldiği 1983 yılından itibaren, iki ülke arasında mevcut sorunlara müzakere yöntemiyle çözüm aranmasından yana olmuş ve iki komşu ülke arazsında yapıcı bir diyalog ortamının oluşturulmasına katkıda bulunacağını umduğu kararları cesaretle almıştır. Türkiye’nin bu yapıcı tutumunun, gerek bugün varılmış olan noktaya erişilebilmesinde, gerekse uluslararası kamuoyunda ülkemizin daha da itibar kazanmasında önemli rolü olduğu bir gerçektir

Değerli üyeler, Yüce Heyetinize 9 Şubat görüşmesinde arz etmiş olduğum veçhile, Davos buluşması sonunda, taraflar bazı ilke kararlarına varmışlar ve mevcut sorunlara çözüm aramak amacıyla bir mekanizma oluşturmuşlardır. Burada özellikle vurgulanması gereken nokta şudur: İki ülke arasında mevcut sorunların karmaşıklığı ve karşılıklı tutumlarda zaman içinde meydana gelen kemikleşme muvacehesinde, ihtilafların çözümünde bir ilerleme kaydedilebilmesi için, her şeyden önce, iki ülke arasında güven ve işbirliği ortamının geliştirilmesine ve güçlendirilmesine ihtiyaç olduğu açıktır.

Başbakanlar düzeyinde sağlanan görüş birliğini müteakip, somut konular üzerinde çalışmak üzere kurulması kararlaştırılan komitelerle ilgili yönteme müteallik hususları görüşmek üzere, Bakanlığımız Müsteşarı Atina’ya giderek, Yunanistan Dışişleri Bakanıyla temaslarda bulunmuş ve ayrıca, Başbakan Papandreu tarafından da kabul edilmiştir. Bu görüşmelerde, komitelerin düzeyleri, terekküp tarzları, ele alacakları konular ve muhtemele toplantı tarihleri üzerinde fikir teatisinde bulunulmuştur.

Sonuç olarak: Siyasi Komitenin, dışişleri bakanlarının; İşbirliği Komitesinin ise, taraflarca tespit olunacak yetkili bakanların başkanlığında toplanmaları ve her iki komitenin de ilk toplantılarını mayıs ayı sonunda yapmaları hususunda mutabakat sağlanmıştır. Ayrıca, Sayın Başbakanımızın haziran ayı içinde Yunanistan’ı ziyaret etmesi konusunda ilke mutabakatına varılmış ve tüm bu hususların Türkiye ve Yunanistan Başbakanlarının Brüksel’de yapacakları görüşmede onaylarına sunulması kararlaştırılmıştır.

Daha önce ifade ettiğim gibi, Türk – Yunan ilişkilerinde yaratılan bu olumlu ortam, etkilerini, Balkan Ülkeleri Dışişleri Bakanları Toplantısı sırasında da göstermiştir. İkili temaslara da vesile teşkil eden Belgrad toplantısı sırasında Yunanistan Dışişleri Bakanı Papulias ile de bir araya gelmek ve iki Başbakanın Brüksel’de yapacakları görüşmeyle ilgili görüş teatisinde bulunma imkanına sahip oldum.

Nihayet, bildiğiniz gibi, geçen hafta Brüksel’de yapılan NATO Zirve Toplantısının ardında, Türk ve yunan Başbakanları, 3 ve 4 Mart tarihlerinde iki kez buluşarak, Davos mutabakatını müteakip, iki ülke ilişkilerinde başlatılan yakınlaşmayı geliştirme yolları üzerinde görüş birliğine varmışlar ve bu hususları bir ortak bildiriyle kamuoyuna açıklamışlardır.

Hafızalarda henüz çok taze olduğu cihetle, Davos’ta başlatılan sürece hiç şüphesiz ilave bir hız kazandırmış olana bu ortak bildiride yer alan hususları tekrarlayarak Yüce Meclisin zamanını almak istemiyorum.

Son bir aylık kısa dönem zarfında Türk-Yunan ilişkilerinde doğru yönde önemli bir hareketlenme sağlandığı Yüce Meclisin malumudur. Güdülen temel amaç, bir yandan yıllardır sürmüş olan diyalog eksikliğinin izlerinin silinmesi, karşılıklı güven ve işbirliği ortamının yaratılması ve geliştirilmesi; öte yandan da, bu olumlu gelişmelere muvazi olarak, aramızdaki sorunlara çözüm bulma çabalarının iyi niyetle ve sebatla sürdürülerek sonuç alınabilmesidir.

Hükümetimiz, başlatılmış olan bu sürecin uzun vadeli bir perspektif içinde düşünülmesi gerektiğini, sabır ve iyi niyetle sürdürülecek çabalar sonunda, aramızdaki meselelere hakkaniyet ve karşılıklı menfaat dengesi çerçevesinde akılcı çözümler bulunabileceğini ve bu suretle, Türkiye ile Yunanistan arasında kalıcı ve verimli dostluk ilişkilerinin tesis edilebileceğine samimiyetle inanmaktadır. Her ikisi de aynı savunma ittifakına ve Batı camiasının siyasal ekonomik kuruluşlarına mensup olan Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin, esasen başka türlü olmaması gerektiği açıktır.

Sayın milletvekilleri, Başbakanların girişimiyle Hükümetler düzeyinde başlatılmış olan bu gelişmelerin, kısa süre içinde diğer alanlarda da ilk meyvelerini vermeye başladığını burada memnunlukla kaydetmek isterim. Dört yıldır toplanamayan Türkiye – Yunanistan Karma Ulaştırma Komisyonu, Davos buluşmasını müteakip 9-11 Şubat tarihlerinde Ankara’da toplanmış; yapılan müzakereler sonucunda, Türk nakliyecilerine tanınan yıllık transit geçiş kotası 4 binden 7 bine çıkarılmış, ayrıca Türkiye ile Yunanistan arasında Ro-Ro seferleri ihdası imkanlarının araştırılması kararlaştırılmıştır.

Öte yandan, Türk ve Yunan işadamları arasındaki işbirliği imkanlarını geliştirmek amacıyla bir “İş Konseyi” kurulması kararlaştırılmış ve bu hususta bir protokol imzalanmıştır.

Ayrıca, Yunanistan’da daha önce kurulmuş olan Yunanistan-Türkiye Dostluk Derneğine muvazi olarak, ülkemizde de Türkiye-Yunanistan Dostluk derneği kurulmuştur. Bunların yanı sıra, her iki ülke parlamentolarında birer dostluk grubu kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Türk ve Yunan basın yayın kuruluşları arasında temas ve ilişkilerin geliştirilmesi de ümit ve temenni edilmektedir.

Öte yandan, bu yıl Türkiye’nin Uluslar arası Selanik Fuarına, Yunanistan’ın ise Uluslar arası İzmir Fuarına iştirakleri öngörülmektedir. Hükümetler düzeyinde başlatılmış olan olumlu gelişmenin kısa bir süre içinde her iki ülkedeki çeşitli toplum kesimlerinde geniş yankı bulmuş olması, izlenen yolun Türk ve Yunan uluslarının da arzu ve beklentilerine uygun olduğunu göstermekte, atılan adımların doğruluğunu kanıtlamaktadır.

Hükümetimiz, açılan bu yolda sabırla ve iyi niyetli karşılıklı çabaların sürdürüleceği inancıyla, komite çalışmalarının başlamasına umutla intizar etmektedir.

Yüce Meclise teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)