DIŞİŞLERİ BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ'NÜN TOPLANTISI HAKKINDA YAPTIĞI KONUŞMA

30 Mart 1988 Çarşamba

* * *

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli üyeler; İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanlarının geçen hafta Amman’da yapılan toplantısı hakkında Yüce Heyetinize bilgi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Konferans, işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilerin direnişinin bütün dünyanın dikkatini çekecek bir boyut kazandığı, İran – Irak savaşının, şehirlere yönelik saldırıların yoğunlaşması ile endişe verici yeni bir safhaya ulaştığı ve Afganistan konusunda çözüm ihtimalinin kuvvetlendiği bir döneme rastlanmıştır.

Toplantıda konuşan Dışişleri Bakanları, bu konulardan önemle söz etmişler ve özellikle Filistin konusu üzerinde durmuşlardır. Türkiye Dışişleri Bakanı sıfatı ile yaptığım konuşmada, ben de, işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilerin direnişinin, Ortadoğu sorununun insani boyutunu açıkça ortaya çıkardığını ve dünyada insan hakları davasının savunuculuğunu yapanların, Filistinlilerin haklı direnişini desteklemesi gerektiğini ifade ettim. Bu toplantının, “Filistin Direnişiyle dayanışma Toplantısı” olarak adlandırılması kararlaştırılmıştır.

Toplantıda ele alınan konulardan birini de, İran – Irak Savaşı teşkil etmiştir. Bu savaşın bir an önce sona erdirilmesi hususunda yaygın bir arzu mevcuttur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı 598 sayılı Kararın, İslam Konferansında geniş destek bulduğunu söyleyebilirim.

Yaptığım konuşmada, Türkiye’nin görüşlerini ifade ettim. 598 sayılı Kararın barışçı bir çözüm için uygun zemin teşkil ettiği kanaatinde olduğumuzu belirttim ve sivil hedeflere yönelik saldırıların durdurulması için Sayın başbakanımızın yaptığı girişim hakkında Konferansa bilgi verdim. Türkiye’nin, sivil yerleşim merkezlerine saldırıların durdurulması için barışçı çabalar sarf etmeye devam edeceğini söyledim. Toplantı sırasında teknik düzeyde yapılan çalışmalarda da, aktif tarafsızlık politikamız çerçevesinde, heyetimizce gerekli müdahalelerde bulunulmuş ve özellikle üye ülkelerden birini hedef alan tutum ve davranışlardan kaçınılmasının lüzumuna işaret edilmiştir. İslam Konferansının, ancak birlik ve beraberlik içinde, yapıcı ve tutarlı bir yaklaşımla milletlerarası planda etkin rol oynayabileceği, gerek bakanlar toplantısında, gerek diğer çalışmalarda tarafımızdan önemli vurgulanmıştır. Yaptığım konuşmada, Türkiye’nin bölgedeki özel durumuna ve ilişkilerine de işaret ederek, ülkemizin, mevcut meselelerin çözümünde rol oynayabileceğine de değindim.

Bakanlar toplantısındaki konuşmamda ve çeşitli ülkelerin dışişleri bakanlarıyla yaptığım temaslarda, gerek Ortadoğu’da, gerek körfez Bölgesinde mevcut ihtilafların sona erdirilebilmesi ve bir istikrar ortamının tesisi için güven ve güvenlik artıcı önlemlerin alınması lüzumu üzerinde durdum. Türkiye’nin, Avrupa Kıtasında uygulanan, güven ve güvenlik artırıcı önlemler sistemine taraf olan yegane İslam Konferansı üyesi olduğunu hatırlatarak, bu alanda edindiğimiz tecrübeyi diğer İslam ülkeleriyle de paylaşmaya hazır olduğumuzu belirttim.

Bu düşüncemizin geniş bir ilgi ve tasviple karşılandığını söyleyebilirim. Nitekim, Türkiye’nin önerisi üzerine, İslam ülkeleri arasında güven ve güvenlik artırıcı önlemler konusunu incelemek üzere beş kişiden oluşan bir komitenin kurulması kararlaştırılmıştır. Bazı üye ülkelerin temsilcileri, bunu, İslam ülkeleri dışişleri bakanlarının Amman toplantısında alınan en önemli kararı olarak nitelendirmişlerdir. Türkiye, bu alandaki çalışmalara aktif katkısını sürdürecek ve böylece Avrupa ile İslam ülkeleri arasında oynadığı köprü rolüne, yeni ve önemli bir boyut kazandırmış olacaktır.

Konferansta, Bulgaristan’daki soydaşlarımızın durumu da önemle ele alınmıştır. Bu konudaki görüşlerimizi bakanlar toplantısında dile getirdim. Bulgaristan ile imzaladığımız protokolün meseleye çözüm getirmediğini; ancak, çözüme götürecek mekanizmaları oluşturduğunu; önümüzdeki dönemde İslam ülkelerinin Bulgaristan’daki gelişmeleri aktif ve etkili bir şekilde izlemeye devam etmelerinin önem taşıdığını vurguladım.

İki yıl önce Fez’de yapılan 16 ncı İslam Konferansı Dışişleri Bakanlı Toplantısında, kurulması kararlaştırılan üç kişilik temas grubunun raporu Amman toplantısı sırasında dışişleri bakanlarına sunuldu. İslam Konferansı Genel sekreterince atanan ve bütün İslam aleminde itibar sahibi olan üç tarafsız şahsiyet tarafından, Bulgaristan’da yapılan incelemelerin sonucunda hazırlanan bu raporda, soydaşlarımıza yapılan baskılar, onların dini ve kültürel haklarını ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler çok açık biçimde ifade edilmiştir. Bu konuda bir karar tasarısı hazırlayan yüksek memurlardan oluşan siyasi komite, temas grubu başkanının verdiği fevkalade etkileyici izahatı da dinledikten sonra, karar tasarısına son şeklini vermiştir. Bakanlar Komitesinde kabul edilen kararda, temas grubunun verdiği sonuçlar aynen tekrarlandıktan sonra, Bulgaristan’da baskı altında yaşayan Müslüman azınlık ile İslam Konferansının tam dayanışma içinde olduğu belirtilmekte, Bulgaristan’ın uyguladığı baskı politikalarının esefle karşılandığına işaret edilmekte ve Bulgaristan Hükümetine, Müslüman azınlığın ikili ve milletlerarası anlaşmalarla sahip olduğu bütün dini ve kültürel hakların iadesi için çağrıda bulunulmaktadır. Kararda ayrıca, Türkiye ile Bulgaristan arasında 23 Şubat 1988 tarihinde imzalanan protokolün tam olarak uygulanması için çağrıda bulunulmaktadır.

Neticede, İslam Konferansı Temas Grubunun, Bulgaristan’daki durumu yakından izlemesi, İslam Konferansı Dışişleri Bakanlarına her yıl rapor sunması ve Konferansın, bu mesele tatminkar bir şekilde çözümleninceye kadar konuyla ilgilenmesi kararlaştırılmıştır. Aynı hususlar, konferansın sonunda yayımlanan ortak bildiride de yer almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek temas grubunun raporu, gerek konferansta alınan karar, Bulgaristan’daki soydaşlarımız meselesine bütün İslam aleminin sahip çıktığını açık biçimde ortaya koymaktadır. Esasen,medeni alemde şimdiye kadar bu baskı politikasını tasvip edene ve bunu mazur göstermeye çalışana rastlamadık. Ümit ediyoruz ki, Bulgaristan Hükümeti, bu gelişmeleri gereği gibi değerlendirecek ve soydaşlarımızın dini ve kültürel haklarını iade etmeyi ve arzu edenlerin göçüne imkan tanımayı kabul edecektir.

Çeşitli vesilelerle de açıkladığımız gibi, Türkiye, Bulgar Hükümetinin bu istikamette atacağı adımları karşılıksız bırakmayacak ve böylece, iki ülke arasında dostluk ve işbirliği ortamını yeniden tesis etmek mümkün olacaktır. Esasen, 23 Şubat tarihinde imzaladığımız protokolün temel felsefesini bu şekilde değerlendirmek lazımdır. Bu protokolün tam olarak uygulanması, Türk-Bulgar ilişkilerinde yeni bir sayfa açacak, Balkan işbirliğine ve Doğu-Batı yakınlaşmasına da katkıda bulunacaktır. Hükümet olarak, Bulgaristan’daki soydaşlarımız konusunu en büyük hassasiyetle izlemeye devam edeceğimizi, huzurunuzda bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam Konferansı 17 nci Dışişleri Bakanları Toplantısında, Kıbrıs konusundaki görüşlerimizi de dile getirdim ve şunu söyledim: Ya, Kıbrıs Rumları 14 yıldan beri sürdürdükleri uzun vadeli mücadele politikasını devam ettirecekler, yani Kıbrıs Türk tarafı üzerine baskı yapmaya çalışarak meseleyi kendi istedikleri yönde çözmeyi hayal edecekler veya Kıbrıs Türklerini eşit haklara sahip ortak taraf olarak kabul edip, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin çerçeve anlaşması taslağına uygun bir çözüme yanaşacaklardır. Birinci yolu seçerlerse, alacakları sonuç şimdiye kadar aldıklarından farklı olmayacaktı, yani bu yolla hiçbir neticeye ulaşamayacaklardır. İkinci yolu seçtikleri takdirde ise, makul, kalıcı, ve şerefli bir çözüme ulaşmak mümkündür. Bu görüşlerimizi, ikili temaslarımda da üye ülkelerin dışişleri bakanlarına anlattım. Türkiye’nin görüşlerinin ilgi ve tasviple karşılandığını huzurunuzda ifade etmek isterim. Nitekim, çok sayıda dışişleri bakanı, konuşmalarında Kıbrıs meselesine de yer vermişler ve yapıcı istikamette görüşler ifade etmişlerdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Kenan Atakol da, toplantıda ayrıca bir konuşma yapmıştır.

Neticede, geçen yıl Kuveyt’te yapılan Zirve Toplantısının nihai bildirisinde Kıbrıs konusunda kabul edilen metnin, bu toplantının ortak bildirisinde de aynen yer alması kararlaştırılmıştır. Böylece, İslam Konferansının Kıbrıs Türklerine desteği tekrarlanmış ve İslam aleminin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin 29 Mart 1986 tarihli çerçeve anlaşması taslağını halen geçerli bir belge olarak desteklediği bir kere daha tescil edilmiştir. Bu sonucu memnunlukla karşıladığımızı, huzurunuzda bir kere daha ifade etmek isterim.

Konferansın ekonomik konulara ilişkin çalışmalarında, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başkanlığında yürütülen İslam Konferansı Örgütü Ekonomik İşler Daimi Komitesi İSEDAK’ın faaliyetlerinden övgü ile söz edilmiştir. Türkiye, bu alanda üstlendiği öncü rolünü, aktif bir yaklaşımla sürdürmektedir. Önümüzdeki günlerde İstanbul’da yapılacak İSEDAK İzleme Toplantısında, ekonomi, ticaret, tarım, sanayi, ulaştırma ve haberleşme alanlarındaki çalışmalar gözden geçirilecek ve bunlara hız verilmesi için gayret gösterilecektir.

Konferansta yaptığım konuşmada, Türkiye’nin İslam ülkeleri arasındaki ekonomik işbirliğine verdiği önemi vurguladıktan sonra, Türkiye’nin, tıp, tarım, sanayi gibi alanlarda İslam ülkelerinden her yıl 1 000 kişiye mesleki eğitim imkanı sağlamayı hedef aldığını belirttim. Bu yaklaşımımız, özellikle Afrika’daki İslam ülkeleri tarafından büyük ilgi ile karşılandı. Siyah Afrika ülkelerine mensup birçok dışişleri bakanı, toplantı sırasında benimle ikili görüşme talebinde bulunmuşlar ve Türkiye ile yakın işbirliği içine girme arzularını izhar etmişlerdir.

İslam Konferansı Dışişleri Bakanlarının Amman Toplantısı, Türkiye açısından her bakımdan olumlu, verimli ve memnunluk verici bir şekilde sonuçlanmıştır. Birçok İslam ülkesinin Dışişleri Bakanı ile yaptığım görüşmeler, ikili ve bölgesel konularda çok yararlı görüş alış verişinde bulunulmasına imkan vermiştir. Bütün bu temaslarımda, Türkiye’nin bölgede ve İslam aleminde itibarının arttığını memnunlukla müşahede ettiğimi huzurunuzda bilhassa ifade etmek isterim.

Bu vesileyle, Yüce Heyete saygılar sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)