DIŞİŞLERİ BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
FİLİSTİN DEVLETİ'NİN TANINMASI KONUSUNDA YAPTIĞI KONUŞMA

16 Aralık 1988 Çarşamba

* * *

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; malumunuz olduğu üzere, Filistin Ulusal Konseyinin 12-15 Kasım tarihlerinde Cezayir’de düzenlenen toplantısında alınan tarihi bir kararla, bağımsız Filistin Devleti ilan edilmiş ve uluslar arası camianın bu en yeni üyesi, tarafımızdan; aynı gün tanınmıştır. Bu hususta kısa izahatta bulunmak amacıyla söz almış bulunuyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin on yıllardır bölgesel ve uluslar arası barış ve güvenliğin korunması açısından, en ciddi mesele olan Ortadoğu sorunu karşısındaki tutumu, her zaman, gerçekçi, yapıcı ve tutarlı olmuştur. Konuya, bölgede yaşayan tüm uluslar, arasında mevcut tarihi bağlardan kaynaklanan tabii bir ilgi ve duyarlılıkla ve uluslar arası ilişkilere hakim olması gereken hakkaniyet ilkesine olan sarsılması inancı doğrultusunda yaklaşan, Filistin meselesinin Ortadoğu sorununun özünü teşkil ettiğinin idrakiyle hareket eden ve Filistin Kurtuluş Örgütünü, Filistin Halkının tek yasal temsilcisi olarak tanıyan Türkiye, öteden beri, bölgede adil ve kalıcı bir barışın tesis edilebilmesi için, İsrail’in 1967 Savaşında işgal ettiği tüm Arap topraklarından çekilmesi, Filistin Halkının kendi kaderini tayin hakkının tüm sonuçlarıyla tanınması ve ayrıca, İsrail de dahil olmak üzere, bölgedeki tüm devletlerin güvenli ve tanınmış uluslararası sınırlar içinde yaşama haklarının teslim edilmesi gereğine inanmış ve bu görüşünü her vesileyle ve hiçbir yanlış anlamaya yer bırakmayacak bir açıklıkla dile getirmiştir.

Hükümetimiz, Filistin Ulusal Konseyinin dün sona eren tarihi toplantısında, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını, bir bağımsız devlet kurma yönünde kullanma kararını, işte bu genel çerçevede dikkatle değerlendirmiş ve ilan edilen bağımsız Filistin Devleti’ni resmen tanımaya karar vermiştir.

Bu şekilde hareket etmekle, tüm halkımızın görüş ve beklentilerine de tercüman olduğumuza kaniyiz...

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Söz konusu olan, sadece Hükümetimizin değil, siyasi partilerimizin desteğinin de ortaya koyduğu üzere bütünüyle Türk Milletinin kararıdır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin Filistin sorununa ilişkin tutumumun, son olarak, Filistin Ulusal Konseyinin bu toplantısı arifesinde (25 Ekim günü) istişarelerde bulunmak amacıyla ülkemizi ziyaret eden Filistin Kurtuluş Örgütü İcra Komitesi Başkanı Sayın Yaser Arafat’a da en üst düzeylerde teyiden açıklandığını ve bu çerçevede, Filistin Halkının, Filistin Ulusal Konseyinin sözkonusu toplantısında barış sürecine gerçekten katkıda bulunacak, sorumlu ve sağduyulu bir yaklaşım içinde hareket etmesini temenni ettiğimizin belirtildiğini hatırlayacaklardır.

Başkan Arafat’ın şahsında, kardeş Filistin Halkına telkin ettiğimiz olgun ve yapıcı anlayışın, Filistin Ulusal Konseyi toplantısında kabul edilen bildirilerde, örnek bir siyasi cesaretle ortaya konulmuş bulunmasından büyük memnunluk duyuyoruz. Sözkonusu belgelerde, yeterli açıklıkla yer verilen yapıcı unsurlarla birlikte mütalaa ederek, Filistin Halkının egemen iradesiyle attığı bu tarihi adımın, bölgede tesisi özlenen adil ve kalıcı barış yönünde önemli bir katkı oluşturduğunu düşünüyoruz. Bu gelişmenin, İsrail’den başlamak üzere, diğer ilgili taraflarca da zaman kaybedilmeksizin, soğukkanlı ve ileri görüşlü bir anlayışla değerlendirilmesi halinde, Ortadoğu barış sürecinin sonuç almaya yönelik vaat edici bir hız kazanacağına inanıyoruz.

Samimi kanaatimiz odur ki, bundan böyle devlet olmanın sorumluluğu ile hareket edeceğinden şüphe etmediğimiz Filistinli yetkililerin, barış yönündeki bu hamlesinin karşılıksız bırakılmaması, Ortadoğu Bölgesinde yıllardır yaşanan tarifsiz acıların kederli şahidi olan tarihin, bugün bütün uluslar arası camiaya yönelttiği bir çağrıdır. Ortadoğu’da barış, güvenlik ve istikrarın tesisi için; daha fazla haksızlık, daha fazla kin, daha fazla şiddet ve daha fazla korkunun vaat ettiği hiçbir şey bulunmadığı dikkate alınarak,bu çağrıya kayıtsız kalınmaması, bu fırsatın siyasi cesaret ve tarih bilinciyle değerlendirilmesi, bölgede hiçbir tarafın aleyhine olmayacak adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın geleceğin Arap ve İsrailli kuşaklarının tüm ilgili taraflardan beklediği en önemli husustur.

Türkiye Cumhuriyeti, İsrail ile yan yana ve barış içinde yaşama anlayışıyla ilan edildiğini değerlendirdiği bağımsız Filistin Devleti olgusuyla, yeni bir dinamizm kazanmasını umduğumuz barış süreci çerçevesinde, kendisinden beklenebilecek katkıları yapmaya hazır olacaktır.

Yüce Meclise teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP ve SHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Sayın Demiralp’in, aslında dış politikamız üzerinde söz almış olduğu halde, Sayın milli Savunma Bakanımız Ercan Vuralhan’la ilgili ve Bakanlığım bünyesinde yürütülmekte olan bir incelemeyi Yüce Meclis kürsüsüne getirmiş olması dolayısıyla söz almak zaruretini duydum. Bu hususu, basındaki ve kamuoyumuzdaki, - geçtiğimiz bir iki gün zarfında – bazı yanlış değerlendirmelere açıklık getirmek için Yüce Meclisin bilgisine arz etmeyi bir görev telakki ediyorum.

Bildiğiniz ve hatırlayacağınız gibi, bu meseleyle ilgili olarak sayın muhalefet milletvekilleri tarafından Yüce Meclise verilmiş olan bir önerge vesilesiyle –zannediyorum Mart ayı içerisinde- Yüce Mecliste yapmış olduğum bir konuşmada, normal yasal prosedür gereği, Bakanlığımız bünyesinde bir incelemenin yapılacağını, bu incelemenin sonuçları istikametinde gerekli adımların hiç çekinmeksizin, bu incelemede sözkonusu olan kişilerin sıfatları kaile alınmaksızın tarafımdan atılacağını, Yüce Meclisin güvenine mazhar olan bu Hükümetin bir üyesi sıfatıyla ve o sorumluluğun idraki içinde bu kürsüden dile getirmiştim.

Daha sonra, 1988 yılı bütçesi dolayısıyla, Komisyonda Bakanlığımın bütçesi üzerinde yapılan görüşmelerde; “Bu incelemeyi başlattığımı, inceleme heyetini oluşturduğumu ve onların varacakları sonuç doğrultusunda, bundan sonra gerekli adımlara tevessül edeceğimi"”ifade etmiştim.

Yapılan bu inceleme, aslında tamamen benim takdirim içerisinde olan bir ön inceleme heyetine tayin ettiğim arkadaşlarım, meseleyi tam bir gizlilik içerisinde, tam bir vukufla, kendilerinden beklediğim şekilde sürdürmüşlerdir. Ben, aslında, kamuoyunda bu meselenin doğurmuş olduğu geniş ilgiyi dikkate alarak, bu meselenin bir an önce açıklığa kavuşması amacıyla, kendilerine üç aylık bir inceleme süresi belirlemiştim ve yine Komisyonda da ifade ettim, bu arkadaşlarımdan ikisi merkezdeki normal görev sürelerini doldurmuşlardı. İnceleme görevleriyle birlikte, kendilerinin normal yurt dışı görevleriyle ilgili kararnamelerini çıkarttım; yani bunların hiçbir tesir altında, hiçbir şahsi endişe veya kaygı altında hareket etmemeleri için gerekli rahatlığı kendilerine sağlamak istedim.

Bu inceleme heyetinin üç aylık incelemeleri sonucunda, ortaya atılan iddialarla ilgili, hatta bu işle ilgili olup da henüz iddia konusu olmamış, kamuoyunda bilinmeyen bütün hususlarla ilgili incelemeleri sonucunda, bana, “ek süreye ihtiyaç duyduklarını” ifade ettiler; kendilerine, iki defa, birer aylık ek süreler verdim. Bu süre zarfında, Türkiye dışında dört ayrı ülkeye (Zannediyorum Almanya, Amerika, Tunus ve bir başka ülkeye) ve bu dört ayrı ülkede yirmi küsür şehre giderek; bu işle, bu iddialarla, bu alımlarla doğrudan veya dolaylı ilgili olan 28 kişinin ifadesine başvurdular. Bunlardan 2’si, bu alımlar sırasında benim selefliğimi yapmış olan değerli bakanlarımızda; 14 tanesi, Bakanlığımda bu işlerle ilgili görev almış olan arkadaşlarımızdır; içlerinden 1 tanesi, bu gün Milli Savunma Bakanlığı görevini deruhte etmekte olan Sayın Ercan Vuralhan’dır; 12 tanesi ise, alım yapılan firmaların yetkilileridir.

Bütün bu incelemeler 25 Ağustos tarihinde tamamlanmış ve bana 500 sayfayı aşkın bir rapor tevdi etmişlerdir. Benim, o sıradaki çok yoğun dış temaslarım dolayısıyla bu raporu incelemem iki ay zaman almıştır. Bu iki aylık gecikmenin sorumluluğu tamamen bendedir.

Neticede, raporu, sadece vardığı sonuç itibariyle, 1989 yılı Bakanlığım Bütçesinin görüşüldüğü Bütçe Komisyonu toplantısında açıkladım; sadece vardığı sonuç itibariyle.

İnceleme Heyeti Raporunun vardığı birinci sonuç; bu işle ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk iddialarında, kişisel çıkar iddialarını doğrulayacak herhangi bir bulguya, belgeye rastlanmadığıdır. Zannediyorum, Sayın Vuralhan açısından ve bu iddialara muhatap olacak kişiler açısından birinci derecede önceliği olan husus budur.

Aynı inceleme heyeti raporunda, bu alımların muhtelif safhalarında ve muhtelif alımlarda usulle ilgili aksaklıkların, hataların, eksikliklerin olduğu tespit edilmiştir.

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Müsaade buyurun, müsaade buyurun.

Hukukta, ister eksiklik olsun, ister aksaklık olsun, bunun adı usulsüzlüktür. Ben Bütçe Komisyonunda söyledim, inceleme heyeti raporu yolsuzlukla ilgili herhangi bir bulgunun bulunamadığını, ancak, usulsüzlükler olabileceğini tespit etmiştir. Daha doğrusu, “Usulsüzlük iddialarını tahkike değer bulduğunu” ifade etmiştir.

Şu hususu dikkatinize getiriyorum: Satınalma konusu olan bu mallar, bu malzemeler –çelik yelekler olsun, zırhlı araçlar olsun- ilk defa olarak bu alımların yapıldığı tarihte ortaya çıkan ihtiyaçlardır. Yani, Dışişleri Bakanlığının daha önce bu konuda uyguladığı herhangi bir emsal muamele sözkonusu değildir. Bakanlığımda bu konuda bir tecrübe eksikliği vardır. Ben, burada, hatırlarsanız, önerge üzerindeki konuşmamda da söyledim; “Muhtelif hatalar yapılmış olabilir, mevzuatta aksaklıklar olabilir; ama ben bu aksaklıklara, bu hatalara rağmen, arkadaşlarımın kasıtlı olmadığına ve iyi niyetle hareket ettiklerine inanıyorum” dedim. İnceleme heyetinin raporu bunu doğrulamıştır; aksaklıkları da tespit etmiştir.

1987 yılında bu işle ilgili mevzuatın, bu alımların doğurduğu ihtiyacı karışlamadığı tespit edilmiş ve bir Bakanlar Kurulu kararıyla bu yönetmelikte değişiklik yapılmıştır. Yani, eskiden olduğu gibi, ihale usulü yerine pazarlık usulü ile bu malzemenin alınması esası getirilmiştir. 1988 yılında yurt dışından alınan bu tür güvenlik malzemeleri pazarlık usulü ile alınmıştır.

Şimdi, Sayın Vuralhan’la ilgili olan yönü, meselesinin benim için sadece bir yönüdür. İlgili Bakan olarak beni ilgilendiren husus, bu alımlarda,benim Bakanlığımın sorumluluğunda yapılmış olan bu alımlarda görev alan arkadaşlarımızın bu usul hatalarında kasıtlı hareket edip etmedikleridir, kusurlu olup olmadıklarıdır. Ben BU hususun açıklığa kavuşturulması için, bu iddialardan dolayı Bakanlığımın üzerinde en ufak bir şaibenin dahi olmasına tahammül edemeyeceğim için, bu meselenin yasal tahkikat konusu yapılması yönünde takdir hakkımı kullandım.

Sayın Vuralhan, bu meselede ilgili olan; yani, eğer tahkikat sonucunda kusurlu bulunursa, bu durumda olabilecek olan 20’ye yakın kişiden sadece birisidir. Benim için, 20’si de aynıdır.

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Şimdi, bu tahkikat, yasal tahkikat, üç büyükelçiye tevdi edilmiştir. Bu üç tahkik heyeti üyesi, kendilerine tevdi ettiğim inceleme heyetinin raporunu esas alarak bu tahkikatı genişleteceklerdir. Kendileri, sorgu yargıcının yetkisini haizdirler. Onlar üzerinde benim herhangi bir tasarruf yetkim sözkonusu değildir. İnceleme heyetinde olduğu gibi, onların varacakları tahkikat sonucu, benim takdirime bağlı değildir; ondan sonra normal yargı prosedürü işleyecektir. Eğer bunun sadece masum usul hataları olduğuna karar verirlerse; yani, bunun sonucunda bir kusur izafe edilmesi durumu ortaya çıkmazsa, bir çıkar sağlanmamış olursa, ilgililer hakkında meni muhakeme isteyeceklerdir. Eğer, meni muhakeme istedikleri kişiler münferit kararname ile atanmış kişilerse, bu, Danıştaya gidecektir. Yok eğer münferit kararname dışında atanmış kişiler ise, Bakanlığımın Memurin Muhakemat Kuruluna gelecektir. Bu meni muhakeme kararının Danıştay veya bu kurul tarafından onaylanması gerekmektedir. Eğer aksi olursa, aynı prosedür vardır; yani, bu kişilerden herhangi biri hakkında lüzumu muhakeme kararı verirlerse, yine münferit kararnameyle atanmış kişi ise Danıştaya gider, yok diğer personelle ilgiliyse, Bakanlığımdaki bu bağımsız kurula gelir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Vuralhan, bu incelemenin, yasal tahkikatın kapsamına giren yirmiye yakın kişiden birsidir; ama, Sayın Vuralhan’ın bu tahkikatla ilgili demin burada dile getirilen, zannediyorum muhalefet yetkililerinin de dünkü beyanlarında dile getirilen durumu, bakan sıfatından kaynaklanmamaktadır. Yani, şu anda, Sayın Vuralhan’a gerek inceleme heyetinin ve gerekse o heyetin hazırladığı rapora dayanarak benim izafe edeceğim herhangi bir kusur, herhangi bir hata, herhangi bir itham sözkonusu değildir; ama, normal yürüyen bir tahkikatta, benim üzerinde çok hassasiyet gösterdiğim bir tahkikatta, Sayın Vuralhan da, eski sıfatı dolayısıyla ilgili şahıs durumundadır.

Burada bir zorluk vardır. Yani, bu tahkik heyeti üyeleri gidip Sayın Vuralhan’ın ifadesini almak istedikleri zaman, Sayın Vuralhan bakan sıfatına değil, sizler gibi sahip olduğu milletvekili sı1fatına dayanarak, bundan imtina etmek hakkına sahiptir. Burada bir zorluk olduğunu kabul ediyorum; ama, bu, bakan sıfatıyla ilgili değil, milletvekili sıfatıyla ilgilidir. Buna rağmen, eğer kendi ifadesi dışında ortaya çıkan bulgular, onun hakkında yasal bir kovuşturmayı gerektiriyor ise, normal savcılık kanalıyla dokunulmazlığın kaldırılması istemi Meclise gelir, burada Genel Kurulun takdirine sunulur.

Şimdi, meselenin, daha önce vurguladığım prensipleri dahilinde, yani yasal esasları dahilinde, burada konuya en fazla hassasiyet gösteren arkadaşımın hassasiyetine eşit ölçüde tarafımdan takip edilmekte olduğunu, bu konuda sadece Sayın Vuralhan’la ilgili olarak değil, görev almış bütün bakanlık mensuplarının sorumluluğu konusunda kendi sıfatımı, kendi Hükümet sorumluluğumu, arkadaşlığımı, dostluğumu kaile almayacağımı ve sizlere gerçek ne ise o konuda bilgi vereceğimi bir defa daha ifade ediyorum.

Bu tahkikatın sonucunda varılacak olan noktada benim herhangi bir takdir hakkımın bulunmadığını, binaenaleyh, şuanda başlattığım yasal prosedürün kendi mekanizması içinde işleyeceğini ve bu mekanizmanın –eğer varsa- ortaya çıkaracağı gerçekleri durdurmanın da kimsenin iktidarında olmadığını ifade ediyorum.

Meselenin siyasi spekülasyonlara veya saptırmalara konu edilmesinin, -benim asıl üzerinde hassasiyetle durduğum, zannediyorum sorumluluk taşıyan bütün arkadaşlarımın da asıl dikkatlerini yöneltmeleri gereken- bu meselenin herhangi bir şekilde bir istismar konusu, bir yolsuzluk konusu, bir kişisel çıkar konusu olup olmadığının araştırılmasına gölge düşüreceğini bir defa daha takdirlerinize sunuyorum. Bu konuda sizlerden yardım ve anlayış bekliyorum. Bu konunun, şu anda, yasaların öngördüğü normal prosedür içerisinde ve tamamen bağımsız, tarafsız kişilerin kontrolü altında değerlendirilmekte olduğun bir defa daha dikkatinize getiriyorum. Tahkikatın gizliliğinin, hepimizin uyması gereken bir kural olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Bunun sorumluluğu içinde hareket edeceğinize inanarak, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)