DIŞİŞLERİ BAKANI SAYIN MESUT YILMAZ'IN
BULGARİSTAN KONUSUNDA YAPTIĞI KONUŞMA

16 Ocak 1990 Salı

* * *

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bulgaristan’da 10 Kasım günü vuku bulan yönetim değişikliğinden bu yana, Jivkov rejimi döneminde Türk azınlığını yok etmek amacıyla 1984 sonlarından itibaren izlenen politikanın terk edilmesi yönünde atılan adımlar ve 9 Ocak günü, Kuveyt’te yeni Bulgar Dışişleri Bakanıyla yaptığım görüşme hakkında, Yüce Meclise bilgi sunmak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum.

Bilindiği gibi, Bulgaristan’daki Müslüman Türk azınlığına karşı Jivkov yönetimince, 1984 yılı sonlarında, şiddete dayalı bir asimilasyon kampanyası başlatılmıştır. Türkiye, soydaşlarının maruz kaldığı insanlık dışı uygulamalara karşı tabiatıyla, tepkisiz kalmamış ve Bulgaristan’daki Türk azınlığı sorunu, Türk dış politikasının en öncelikli konularından biri durumuna gelmiştir.

Müslüman Türklerin, Bulgaristan Halk Cumhuriyetinin sadık, dürüst ve çalışkan vatandaşları olarak, kendilerine, atalarından kalan topraklarda yaşamaya devam ettikleri bir sırada maruz kaldıkları bu akıl ve insanlık dışı politikaların sonuçları, yarattığı insanlık dramları, bugün herkesin malumudur. Bu vesileyle ve önemine binaen, ne Türk azınlığının, ne de Türkiye’nin, Jivkov’un bu çağdışı politikayı başlatmasını ve ısrarla sürdürmeye çalışmasını haklı kılacak herhangi bir yaklaşım veya davranışları olmadığını tekrar kaydetmek isterim.

Bulgaristan’da Todor Jivkov’un 10 Kasım 1989 tarihinde görevinden uzaklaştırılmasıyla işbaşına gelen yeni yönetim, “Türk azınlığına karşı, 1984 sonlarından itibaren uygulanan politikaların yanlışlığını kabul ederek, bunun Bulgaristan’ın iç mevzuatıyla da, uluslar arası yükümlülükleriyle de bağdaşmayan ve Bulgaristan’ı uluslar arası yalnızlığa iten siyasi bir hata olduğunu” açıklamıştır. Bulgaristan Komünist Partisi Merkez komitesi ile devlet Konseyi ve hükümet, 29 Aralık 1989 tarihinde aldıkları kararlarla, ülkedeki Türklerin ve diğer Müslüman ahalinin zorla değiştirilen isimlerinin iadesini, dil ve din alanındaki kısıtlamaların kaldırılması ve vatandaşlar arasında ayırımcılığa son verilmesini kararlaştırmıştır.

Bulgar yönetiminin, ülkeyi içine düşüğü uluslar arası yalnızlıktan kurtarabilecek ve Türkiye ile de ilişkileri normalleştirme yolunu açabilecek bu kararları, Bulgaristan içinde bazı tepki ve parti kademelerinden henüz uzaklaştırılmamış çevrelerin bir provokasyonu olduğu, bugün açıkça ortaya çıkmıştır. Bulgar vatandaşlarının bir bölümüne yıllardır zulmeden şoven gruplar, tasfiye sırası kendilerine gelmeden önce, yıllardır Türkiye ve Türkler aleyhinde tek yönlü propaganda ile beyinleri yıkanmış kitleler üzerinde bu şekilde etkili olabileceklerini zannetmişler ve Bulgaristan çapında planlı eylemlere girişmişlerdir. Bulgar halkının, soydaşlarımız da dahil, bu tahriklere bugüne kadar kapılmamış olmasını memnunlukla karşılıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Georgi Yordanov ile, bilindiği gibi, Kuveyt’te 30 Ekim 1989 tarihinde bir görüşme yapmıştır, Kasım ayı içerisinde yapmayı kararlaştırdığımız ikinci toplantı ise, 10 Kasımdaki yönetim değişikliği üzerine, yeni Bulgar yöneticilerinin talebiyle ertelenmiş ve ikinci buluşmanın 9 Ocak tarihinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılmıştı.

Bulgaristan’ın yeni Dışişleri Bakanı Boiko Dimitrov ile Kuveyt’te yaptığım bu ilk görüşme, daha önce Bulgar yetkilileriyle gerçekleştirdiğim bütün görüşmelerden farklı bir atmosfer içinde geçti. Bulgar bakanla, yaklaşımlarımızın birçok konuda benzer olduğunu tespit imkanı bulduk. Neden bahsettiğimizi her ikimiz de çok iyi bilerek, açıkkalplilikle ve yapıcı bir anlayış içinde görüştük.

Sayın Dimitrov, bana, ülkesindeki reform ve demokratikleşme süreciyle, buna ışık tutan yeni ve uygar zihniyet hakkında bilgi verdi. Ben de kendisine, bu sürecin istikrar içinde devamının en halisane dileğimiz olduğunu, Türk – Bulgar ilişkilerinin bozulmasına yol açan tek sorun olan Türk azınlığı meselesinin çözümlenmesi ve bu çerçevede yeni yönetimin konuya ilişkin tespit ve kararlarının uygulanmasına geçilmesi halinde, Türk – Bulgar ilişkilerinin onarılması ve geliştirilebilmesini ve bunun önündeki engelin kaldırılmış olacağını izah ettim.

Bulgaristan dışişleri Bakanı, ülkesindeki, Türkçe konuşan ve diğer Müslüman azınlıklarla ilgili olarak 29 Aralıkta alınan kararların kesinlikle uygulanacağını ve bunlardan geriye dönüş olmayacağını belirtti. Bu olumlu atmosfer içinde, ikili ilişkilerimizin normalleştirilmesi iradesini karşılıklı olarak ifade ettik. Ayrıca, bu ortak amacımızı kuvveden fiile çıkarmaya yönelik somut mekanizmalara ilişkin görüşlerimizi ortaya koyduk. Öte yandan, Bulgaristan’da bu ay içinde Türk azınlığıyla ilgili kararların uygulanmasına ilişkin olanlar dahil, çeşitli önemli kararların alınabileceği bazı toplantılar yapılacağını göz önünde tutarak ve daha etraflı bir değerlendirme yapabilmek amacıyla, şubat ayında Kanada’da yapılacak uluslar arası bir toplantı vesilesiyle tekrar bir araya gelmeyi kararlaştırdık. Bu dönem zarfındaki gelişmeler, tabiatıyla, buluşmamızın neticeleri üzerinde etkili olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türk-Bulgar ilişkileri 1984 sonundan beri zor bir dönem yaşamıştır. Türkiye, en olumsuz şartlarda da, ülkelerimiz arasında iyi komşuluk ve karşılıklı yarara dayalı işbirliği ilişkileri hedefini muhafaza etmek ve bu amaca yönelik çabalar sarf etmek gayretinden uzak kalmamıştır. Bulgaristan’la ilişkilerimizin en gergin olduğu bir sırada, 1 Temmuz 1989 günü düzenlediğim basın toplantısında açıklıkla ifade ettiğim gibi, Bulgaristan, bizim ilelebet yan yana yaşayacağımız bir komşumuzdur. Avrupa’da gelişen şartlar ve gerçek menfaatlarımız, ülkelerimizin karşılıklı anlayış ve işbirliği ilişkileri içinde olmasını gerektirmektedir.

Türkiye, Bulgaristan dahil, bütün komşularıyla iyi ilişkiler sürdürmek istemektedir. Bölgemizde, barış, istikrar ve güvenin hüküm sürmesini istiyoruz. Bunun, ülkelerin birbirlerinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı, iç işlerine karışmama ve karşılıklı yarar ilkeleri çerçevesinde gerçekleşeceğine inanıyoruz.

İlişkilerimizin asgari düzeye indiği son beş yılı açık yüreklilikle ve cesaretle değerlendirecek olursak, geleceğimize ışık tutacak v e bize yardımcı olacak dersler çıkarabileceğimizi düşünüyorum. Bulgaristan’daki Türk azınlığı mensuplarının, yani Bulgaristan’ın sadık vatandaşları olan bu insan ve azınlık haklarının tanınması, ayrımcılığa maruz bırakılmamaları; Türk – Bulgar ilişkilerinin istikrarlı bir çerçevede ve güven içinde korunup, geliştirilebilmesinin en önde gelen ihtiyacıdır.

Türkiye’nin, Bulgaristan’a yönelik, dostça olmayan, hiçbir emeli bulunmadığını da, soydaşlarımızın esenlikleri konusunda kayıtsız kalamayacağımızı da , burada açıklıkla ve teyiden belirtmek isterim.

Biz, kimsenin iyi niyetinden şüphe etmiyor ve yeni Bulgar yönetiminin de en az bizim kadar iyi niyetli hareket edeceğini düşünmek istiyoruz. Bulgaristan’da parti ve devlet konseyinin aldıkları kararları ve son olarak millet meclisinin dünkü oturumunda soydaşlarımızın isim, dil ve din alanındaki haklarının iadesi konusundaki kararların tescil edilmiş olmasını, doğru yönde atılmış olumlu adımlar olarak değerlendiriyor ve alkışlıyoruz.

Bulgaristan’da istikrar içinde devamını dilediğimiz çoğulcu demokratik süreç çerçevesinde, bu kararların, zamanla soydaşlarımızın Jivkov döneminde gasp edilmiş olan ve AGİK hükümleri ile de bağdaşmayan tüm haklarına teşmil edilmesini ve bu hakların etkin teminatı altına alınmasını bekliyoruz. Jivkov’un tüm dünyayı ayağa kaldıran politikalarının, Bulgaristan’ın anayasasına, taraf olduğu ikili ve uluslar arası belgelere rağmen başlatılmış ve yürütülmüş olduğunu hatırdan çıkaramayız. Bulgaristan’a çağdaş bir devlet ve toplum anlayışını hakim kılmaya çalıştığına inandığımız, iyi niyetle hareket ettiğine inanmak istediğimiz yeni yönetimin, bu konudaki haklı hassasiyeti anlayacağını ve Türk soylu Bulgar vatandaşlarına güven vermekten çekinmeyeceğini umuyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türk-Bulgar ilişkilerinde, yeni, daha sağlıklı ve yararları ikili çerçeve ile sınırlı kalmayacak bir dostluk ve işbirliği döneminin açılabilmesi için gerekli zeminin artık somutlaşmakta olduğu, samimi kanaatimizdir. Biz, bu süreç içinde üstümüze düşeni yapmaya hazır ve kararlıyız. Bulgaristan tarafının da aynı sorumlu ve yapıcı yaklaşım içinde olduğunu düşünmek, ilişkilerimizin geleceğine ümitle bakmamıza yardımcı olacaktır.

Yüce Meclisi saygı ile selamlıyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, büyük göç sırasında, hepinizin bildiği gibi, Hükümetimizin tezi, kapsamlı bir göç anlaşmasına dayalı olarak, göçün devamı şeklindeydi. Tabii, bu görüşmelerin perde arkası hakkında bir bilgimiz yok; ama Hükümetin bu konudaki düşüncesi aynen devam etmekte midir, bunun bilinmesinde –Meclis olarak- büyük yararlar olduğu kanısındayım.

Bunun yanı sıra, Bulgaristan’dan göç etmiş ve şu anda Türkiye’de büyük sıkıntılar içinde yaşayan soydaşlarımızın haklarının korunması ve tekrar Bulgaristan’a dönmek zorunda kalmış olan soydaşlarımızın oradaki haklarının korunması ve genel olarak orada yaşana insanlarımızın, Bulgaristan’da insan haklarına uygun bir statü içinde yaşamlarını sürdürmeleri, herhalde, Hükümetin öncelikle dikkate alacağı ve savunacağı tezler olacaktır bize göre, olmak gerekir de.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında belirttiğim gibi, artık, dış politikayı kurumsal olarak yürütmek zorundayız; yani tek kişinin egemenliği ya da gölgesinden bu Bakanlığı ve Türkiye’nin dış ilişkilerini kurtarmak zorundayız; ama üzülerek söylemek gerekir ki, geçmişteki bu hatalar bugün de devam etmektedir. Hatta, Sayın Özal’ın dışında, bazı dış politikayla ilgisi olmayan sayın bakanların ağzından da, ülkemiz dış politikasını olumsuz yönde etkileyen veya komşularla ilişkilerimizi olumsuz biçimde etkileyen bazı beyanlar duyarak, bu başıboşluğun devam ettiğini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bunlar yanlış tutumlardır. Bunlar, Hükümetin zayıflığının ve kendi içinde bir bütünlük göstermediğinin açık örnekleridir. Dünyanın çok hızlı bir değişim gösterdiği, dengelerin yeniden oluştuğu bir dönemde, Hükümetteki bu zafiyet ülke politikasını olumsuz yönde etkilemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bize göre, Sayın Bakan, Bulgaristan konusundaki gelişmeler kadar, Kıbrıs konusunu, Irak ve Suriye ile ortaya çıkan su sorununu ve bunun Arap alemindeki yankılanmalarını da gündeme getirmiş olsaydı, herhalde burada çok daha kapsamlı bir görüşme ortaya çıkmış olurdu. Bizim dileğimiz, Türkiye Büyük Millet meclisinde en kısa zamanda Kıbrıs’ı ve Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimizi dikkate alan bir genel görüşmenin açılması ve bu konuda meclisin bilgilendirilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs, Türkiye için sadece bir soydaş sorunu değildir; Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyetinin geleceğiyle çok yakından ilgili, gelecekteki çıkarlarımızı yakından ilgilendiren çok önemli bir sorundur ve biz, Kıbrıs’ta 1974 yılında emperyalist Helenist düşüncenin durdurulmasını sağladık. Sayın Rauf Denktaş, orada sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin çıkarlarını değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin ebedi çıkarlarını da savunmaktadır. Sayın Denktaş’ın, Yüce Meclis ve bugünkü Hükümet tarafından her koşulda ve bütün gücüyle desteklenmesinin, bu çerçeve içerisinde zorunlu olduğuna inanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Özal’ın Amerika’ya yapacağı seyahatte Sayın Dışişleri Bakanının kendisiyle birlikte olmamasının ya da Dışişlerinin bu geziden soyutlanmasının anlaşılabilir hiçbir yanı yoktur. Eğer konu bir sağlık gezisiyse, o zaman, diğer yetkililerle beraber olabilen Sayın Cumhurbaşkanı neden Dışişleri personelini bir kenara iterek Başkan Bush’la görüşmeler yapmak durumundadır? Sayın Özal, Başkan Bush’la, herhalde, sadece dostluk gösterileri için buluşmamaktadır. Şu anda, Amerika’dan Kıbrıs ve Türkiye üzerinde yoğunlaşan büyük baskıların olduğunu hepimiz biliyoruz. Şu anda, Amerikan Senatosunda Ermeni tasarısının gündemde olduğunu biliyoruz. Ermeni tasarısı ve Kıbrıs konusu, Başkan Bush için çok önemli iki olaydır; çünkü, Amerika Birleşik Devletlerinde cumhuriyetçiler artık Ermeniler ve Rumları demokratların etkisinden kurtarıp kendi yanlarına alma politikalarını, Bush’un seçim döneminde açık seçik ortaya koymuşlardır ve Bush da, hem Yunan hem de Ermeni lobisinden yana tavırlar içinde olacağını açıkça söz vermiştir. Şimdi bu sözlerin yerine getirilme dönemi gelmiştir ve Bush bundan sonraki bir seçimde de bu sözlerinin karşılığını elbette almak isteyecektir. İşte böyle bir ortamda Sayın Özal Bush’la görüşmektedir ve üzülerek söylemek gerekirse, böyle önemli bir toplantıda Sayın Dışişleri Bakanı bulunmamaktadır...

Değerli arkadaşlarım, burada hiç kimse, “ülkenin çıkarlarını diğerinden az ya da fazla savunacak” şeklinde bir iddia içinde olamaz; ama burada iddiamız şudur ki, hepimiz,ülkenin çıkarlarını, belirli yöntem, belirli disiplin ve belirli kurallar içinde yürütmek zorunluluğundayız. Burası, kimsenin tek başına karar alıp, tek başına kararlar yürüteceği bir alan değildir; bu alanda yapılan hatalar, dönüşü olmayan ve bir daha kesinlikle önlenmeyen sonuçlar yaratabilir ve bu, sadece bugünümüzü değil, ülkemizin tüm geleceğini de olumsuz yönde etkileyebilir.

Sayın Dışişleri Bakanına, Yüce Meclis huzurunda bir kez daha, bu konuda açık seçik bir tavır içinde olmalarını öneriyorum ve dış politikayı kendi hakimiyetleri içerisinde, Hükümetlerin hakimiyet alanı içerisinde yürütmelerini ülkenin yüce menfaatları açısından bir kez daha öneriyorum ve bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (SHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, her iki sayın hatip de gündem dışı konuşmanın asıl konusunu teşkil etmeyen hususlara değindiler ve bazı yanlış anlamaları dile getirdiler; müsaade ederseniz, çok kısa bir açıklama ile bu hususlara açıklık getirmek istiyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Çok kısa efendim...

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela, Sayın Başkan, bu izni için teşekkür ediyorum.

Amacım, sadece Sayın Köksal Toptan’ın konuşmasının son bölümünden cesaret alarak, bazı yanlış anlamalara açıklık getirebilmek ve Sayın Köksal’ı ve onunla aynı endişeyi paylaşan diğer milletvekili arkadaşlarımı rahatlatabilmektir.

Birincisi, sayın Özal’ın, bugün Amerika Birleşik Devletlerine yapmaya başladığı gezi, tamamen özel bir gezidir; ayin, resmi davetle yapılmış bir devlet ziyareti değildir; cumhurbaşkanlarının yaptıkları bir devlet ziyareti değildir. Resmi olmayan bir ziyarete Dışişleri bakanlarının refakatçi olarak katılmaları diye bir teamül Türk dış politikasında mevcut değildir.

Simdi, sorunuza cevaben söylüyorum: Bu görüşmelere (Sayın Özal’ın, Başkan Bush’la yapacağı görüşmelere) Türkiye’nin Amerika Birleşik devletleri nezdindeki Büyükelçisi katılacaktır ve bu görüşmelerde,eğer Yüce Meclise arz edilmesi gereken hususlar var ise, bunları da bu kürsüden size ben arz edeceğim.

DIŞİŞLERİ BAKANI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – İkinci önemli husus şudur: gerek Sayın Toptan’ın, gerekse Sayın Talay’ın burada söz konusu ettikleri şekilde, Kıbrıs konusunda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, şu anda herhangi bir üçüncü taraftan baskı altında tutulduğu doğru değildir. Bunu size, sizi de temsil eden Dışişleri Bakanının ifadesi olarak arz ediyorum. Bu, ileride de baskıya muhatap olmayacağımız anlamına gelmez; bunu da ilave ediyorum. Şu anda böyle bir baskı söz konusu değildir; ama şu anda Sayın Denktaş’a karşı yapılan, haksız, daha önceki mutabakatlara uymayan bir emrivaki söz konusudur. Sayın Denktaş buna karış sert bir tepki göstermiştir. Bu tepkisi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından anlayışla karşılanmaktadır.

Simdi, Sayın Özal’ın, Amerika Birleşik devletlerine yaptığı ve esas itibariyle sağlık amaçlı bir özel gezinin, Türkiye’nin bu konudaki düşüncelerinin, bu konudaki görüşlerini en üst düzeyde Amerika Birleşik Devletlerine iletilmesi açısından uygun bir vesile olacağı bizim tarafımızdan düşünülmüştür, bu öneri Sayın Cumhurbaşkanımıza bizim tarafımızdan yapılmıştır, randevu bizim tarafımızdan alınmıştır ve görüşmenin esas amacı budur.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs konusunda, burada, isterseniz gizli, isterseniz açık, isterseniz, kısa, isterseniz uzun bir görüşme yapmaya ben de talibim, Bu konuda bütün bilgileri sizlerle paylaşmaya talibim. Türkiye’nin Kıbrıs politikası, hiçbir hükümetin politikası değildir. Bu politika, ortak bir politikadır. Bu politikanın içinde siz de varsınız, bu politikanın tarihsel gelişimi içinde sizler de varsınız. Bu politikadan sapmak, bu kürsüden ifade edildiği gibi, bu politikadan milletin kabul edemeyeceği tavizleri vermek, hiçbir hükümetin haddi değildir, onu da ifade ediyorum. (Alkışlar)

Burada, sadece bu yanlış anlamalara açıklık getirmek için söz aldım. Bu konudaki arzumuzu paylaştığımı ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)